Mesajı Okuyun
Old 03-01-2009, 16:18   #4
Av. Ayşegül Okçu

 
Varsayılan

Genel hükümlere göre dava açma hakkınızın bulunduğunu düşünüyorum. Bu hususta Bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı var, ekliyorum. Umarım yardımcı olur.
T.C.

YARGITAY

İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU

E. 1974/5

K. 1974/7

T. 24.5.1974

• TAZMİNAT DAVASI ( Haksız Yere Malı Haczedilen Üçüncü Kişi )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Haksız Yere Malı Haczedilen Üçüncü Kişi )

• MALI HAKSIZ YERE HACZEDİLEN ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN TAZMİNAT DAVASI

• TAZMİNAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME ( Üçüncü Kişinin Haksız Haczi )

• HACİZ ( Haksız Yere Üçüncü Kişinin Malını - Tazminat Davasında Görevli Mahkeme )

2004/m.97

ÖZET : Asıl borçluya karşı yapılan bir icra takibinde haksız olarak malı haczedilen üçüncü kişiler, bu yüzden doğan gerçek zararlarının ödetilmesini, İcra ve İflas Kanunu`nun 97. maddesinde düzenlenen özel hüküm dışında, genel hükümlere göre ve genel mahkemelerde ayrıca dava açarak isteyebilirler.
DAVA : Borçlu aleyhinde yapılan icra takibi sırasında haksız yere malı haczolunan üçüncü kişinin bu yüzden doğan gerçek zararının tazmini İ.İ.Yasası`nın 97. maddesinde öngörülen özel hüküm dışında, genel hükümlere göre açılacak bir dava ile isteyebilmesinin mümkün olup olmayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Genel kurulu ve 12. Hukuk Dairesi ile, 4. Hukuk Dairesi ilamları arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülerek ve içtihadın birleştirilmesi yolu ile bu aykırılığın giderilmesi istenilmekle; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu`nda sözü edilen ilamlar arasında birbirini tutmazlık bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra durum incelendi, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : 1 - Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 28.3.1970 gün ve 966/D. 4-1433 E. 148
K. sayılı ilamında; icra takibi sırasında haksız yere malı haczolunan 3. kişinin bu yüzden doğan gerçek zararın ödetilmesini İcra ve İflas Yasası`nın 97. maddesinin 15. fıkrasında yazılı özel hüküm dışında, genel hükümlere göre ve genel mahkemelerde dava açarak isteyebileceği, İcra ve İflas Yasası`nın 97. maddesinin 15. fıkrası hükmünün icra ve infaz prosedürünün özelliği ile ilgili olarak, özel bir durumu yansıttığı, icra takibi nedeniyle 3. kişinin meydana gelen gerçek zararını genel hükümlere göre dava edebilmek hakkını ortadan kaldırmak gibi bir amaç taşımadığı icra tetkik merciinin anılan özel hüküm dışında açılmış olan bir davayı tetkik ve hükme bağlayamayacağı görüşü benimsenmiş, 12. Hukuk Dairesi`nin 2.7.1970 gün ve 7268 sayılı Karar`ında açıklanan daire görüşünde Hukuk Genel Kurulu`nun içtihadı doğrultusunda bulunduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi`nin 22.5.1965 gün ve 1965/E. 2149, K. 1577, 21.9.1965 gün ve 1964-E. 2115-1965 - K. 4162, 17.9.1968 gün ve 1968 - E. 7249 - K. 6612, 22.5.1973 gün ve 1972-E. 7627-K.6466 ve 5.7.1973 gün ve 1972-E. 1523-K. 7812 sayılı ilamlarında ise; tamamen aksi görüş kabul edilerek, icra takibi sırasında konan haciz yüzünden doğan zararların istihkak davasında ayrı bir davaya konu edilemeyeceği, İ.İ.Yasası`nın 97. maddesinin 15 ncı fıkrasındaki hüküm görev hükmü niteliğinde bulunduğu, özel kuralın, genel kuraldan öncelikle uygulanması gerektiği, İ.İ.Yasası`nın 97. madesinin 15. fıkrasındaki açık emredici hükme göre bu tür zararların ikinci bir dava ile istenilemeyeceği, istihkak davası ile birlikte, icra tetkik merciinde ileri sürülmesi gerekli olduğu görüş ve içtihadı benimsenmiş bulunmaktadır.
2 - İçtihad uyuşmazlığını doğuran hüküm, icra hukukuna taalluk eden infaz prosedürünü düzenleyen İ.İ. Yasası`nda düzenlenmiş ve aynen şu şekilde bulunmuştur : ( İstihkak davası sabit olur ve 1. fıkra gereğince istihkak iddiasına karşı itiraz eden alacaklı veya borçlunun kötü niyeti tahakkuk ederse haczolunan malın değerinin % 15`inden aşağı olmamak üzere itiraz edenden tazminat alınmasına asıl dava ile birlikte hükmolunur. ) İçtihadı birleştirme görüşmesi sırasında bu hükmün takip hukukunun özelliği ile ilgili ve bu özellikle sınırlı olduğu, kanun koyucunun bu özelliğe uygun bir amacı gerçekleştirmek için anılan hükmü getirdiği esası benimsenmiş, aksine bir görüş ileri sürülüp savunulmamıştır. Bir yasa hükmünün; hakkın alınmasını önleyecek, işleri imkansızlıklara, karışıklıklara sürükleyecek şekilde yorumlanmasının doğru olamayacağı, yasanın ve hükümlerinin yorumlarındaki esasın, bu hükümlerin konuluş amaçlarının göz önünde tutulması, yasa ve hükümlerin yalnız sözüne değer verilerek, konuluş amaçlarına aykırı durumların gerçekleşmesine meydan verilmemesi gerektiğinde birleşilmiştir.
3 - Gerek 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası`nın müzakere ve kabulü sırasında ve gerekse, sözü edilen yasanın muhtelif değişikliklerinde ve özellikle 538 sayılı değiştirme esnasında ortaya konulmuş bulunan yasa teklifine dair esbabı mucibe layihası ve ilmi heyet raporu, Adalet Encümeni esbabı mucibe mazbataları, Hükümet gerekçeleri, Anayasa, Adalet Komisyonu raporları, B.M.Meclisi, Cumhuriyet Senatosu müzakere tutanaklarının tetkikinden de anlaşılacağı gibi; yasa koyucunun içtihat aykırılığına konu ve sebep teşkil eden İ.İ.Yasası`nın 97. maddesinde yazılı tazminatı öngören özel hükmü getirmiş olmasının nedeninin; alcaklı veya borçlunun 3. kişinin istihkak iddiasına itiraz ederek 3. kişiyi kötü niyetle ve haksız yere, maddi ve manevi masrafa, külfete ve zarara sokmasını, 3. kişinin de haksız yere istihkak iddia ve davasında bulunarak alacaklının alacağının tahsilini, geciktirmesini, muvazaa teşebbüslerini önlemek olduğu, icra işlemlerinin devletin de ilgili olduğu ikinci düzen bakımından haklı bir nizam, çabukluk ve emniyet içinde cereyan etmesini temin amacının dayandığı ortaya çıkmakta, kanun koyucunun bunların dışında ve özellikle 3. kişinin gerçek zararını umumi hükümlere göre, mahkemelerde ayrıca dava edip istemesine, engel teşkil etmek amacıyla 97. maddedeki tazminat hükmünü koymuş bulunduğunu kabule yarayacak bir ima, işaret ve amaca rastlanmamaktadır.
4 - Doktrine gelince, icra ve infaz hukuku prosedürü alanında oluşan doktiriner görüşlerde; mesele ile ilgili olanların kendi özel görüş ve gerekçelerini yansıtan fikirlerine rastlanamamış, buna dair bazı eserlerde 4. Hukuk Dairesi`nin söz konusu içtihadına işaret edilmekle yetinildiği görüşülmüş, binnetice doktrinde içtihat aykırılığına, tatbikat alanında ışık verecek tutarlı bir tetkikin ve görüşün varlığı tespit ve kabul edilmemiştir.
5 - Müzakerede ileri sürülen görüşlerde; İ.İ.Yasası`nın nitelik ve düzeni üzerinde durulmuş, özellikle İ.İ.Yasası`nın 67., 69., 72., 101/2.,142/1., 156., ve 170. ve daha birçok maddelerinde pek açık bir şekilde belirtildiği üzere bu düzenin muayyen bazı istisnalar dışında ihtilafları daha ziyade geçici olarak halle yarayan, bu prosedür içinde tatmin olmayan tarafı nihai hal ve kesin hükümler için umumi mahkemelere gitmekte serbest bırakan bir düzenleme niteliğinde olduğu görüşüne varılmıştır.
Her ne kadar İ.İ.Yasası`nın 97. maddesinde istihkak davası konusu ile ilgili fıkra hükmünde, ( İstihkak davasına umumi hükümler dairesinde ve basit yargılama usulüne göre bakılır. ) hükmü yer almakta ise de; bu hükmün 15. fıkradaki tazminatı kapsamayan, merciin davada takip edeceği yolu gösteren bir usul hükmü olduğu kabul edilmiştir.
6 - İ.İ.Yasası`nın 97. maddesinin 15 inci fıkrasında yer alan tazminat sözcüğünün, tabanı haciz edilen malın değerinin % 15`inden aşağı olmayan götürü bir tazminatı ifade ettiği gerçek zararı karşılamak gibi bir amaç taşımadığı, birçok ahvalde gerçek zararın üstünde bir miktar olabileceği gibi pek çok ahvalde de gerçek zararın çok altında kalabileceği münakaşaya muhtaç bulunmamıştır. O halde; İ.İ.Yasası`nın 97. maddesini sevketmedeki amacı yukarıda tespit ve açıklanan yasa koyucunun 3. kişinin haciz yüzünden meydana gelen gerçek zararının ödetilmesi maksadıyla düzenlenmediği, bu maddeyi gerçek zarara da teşmil edebilmenin izah veçhi olamayacağı gibi ysa koyucuya malı haciz olunan 3. kişiye bu yüzden doğan ve 97/15 inci madde ve fıkranın kapsamı dışında kalan zararına katlanması lazım geldiği şeklinde tutarsız bir zihniyet atfedilmez. Hukukta; genel kural, haksız eylemleri veya haksız iktisabı sebebiyle bir başkasının zararına sebebiyet veren kimsenin, bu zararı tazmin ile mükellef olmasıdır. Pek açık olan bu genel hükümden de haksız yere malı haciz olunan 3. kişinin dava hakkını, gerçek zararı yönünden düşünüp getirilmemiş bu nedenle de yetersiz bulunmuş olan İ.İ.Yasası`nın 97. maddesinin 15. fıkrası hükmü ile sınırlamaya mevzu hukukun gerek genel ve gerekse özel kuralları müsait bulunmamaktadır.
7 - Zarar sözcüğü hukukta; maddi ve manevi olan her iki tür zararı da kapsar ve pek çok halde sadece kötü niyetten değil ihmalden teseyyüpten veya tedbirsizlikten de zarar doğabilir. Bir icra takibi sırasında haksız yere malı haciz edilen 3. kişinin bu yüzden doğmuş olan zararı maddi olabileceği gibi manevi de olabilir ve kötü niyetin dışındaki mesuliyet sebeplerinden de meydana gelebilir. Ve özellikle bu zarar istihkak davasının neticilenmesinden sonra da tahakkuk edebilir. Kaldı ki; tatbikatta en çok rastlanan haller istihkak davasının neticelenmesinden, icra merciinin verdiği hükümle davadan elçekmesinden sonra ki, mahcuzun malın sahibine teslimi anına kadar geçen süredeki durumlara ve bu devrede doğan zararlara taalluk etmektedir. Bu durumda ve asıl dava ile tazminata hüküm vermek mevkiinde olan ve ancak dava sonuna kadar doğmuş bulunan ve kötü niyetten ileri gelen zararı kestirebilecek hukuki durumda bulunan icra tetkik mercii hakiminin hükümden sonraki devrede gerçekleşebilecek tam zararı bilemeyeceğine göre; tabanı mahcuzun değerinin % 15 olan tazminat miktarını anılan fıkrada tavanı belirtilmeyen bir takdir hakkı ile karşılayabilmesine olanak bulunamaz. Bu esasa dayanmayan nedenleri belirlenmeyen bir takdirde meselenin halledilebileceğinin bir faraziye olarak kabulü ise hukuk kuralları ile bağdaşamaz. Bundan da anlaşılacağı üzere; 3. kişinin istemesine kanuni hiçbir engel bulunmayan gerçek zararını icra hakimi yetki hudutları, takdir imkanı ve dava süresi içinde tespit ve hüküm altına alamaz. Yukarıda açıklandığı gibi zarar da bağışlanamaz, o halde 3. kişinin umumi hükümlere göre dava açabilmesi hak ve kanuni zarureti böylece kendiliğinden meydana çıkmış olur. Buna rağmen 3. kişiyi İ.İ.Yasası`nın sadece icra hukukunun özelliği, işleyişi ve şekil kalıpları ile ilgili olan dar ve yetersiz bir hükmü ile bağlı kılmak hak ve nesafet duygusuna da yabancı düşmekten başka, Anayasa`nın 31. maddesinde açıklanan ( Herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı, iddia ve savunma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz. ) şeklinde emredici hükmüne de açıkça aykırı düşer. Oysaki Anayasa`nın 8. maddesinde ifadesini bulduğu üzere kanunlar Anayasa`ya aykırı olamayacağı gibi kanun maddelerinin Anayasa`nın metin ve esprisine ters düşecek bir yorumu da hukuken mümkün değildir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi`nin içtihadının kabulü ise yukarıdan beri belirtilen nedenlerle, yasal kurallara ve Anayasa hükümlerine uygun olamaz.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle; borçlu hakkında yapılan bir icra takibi sırasında haksız yere malı haciz edilen 3. kişinin bu yüzden doğan gerçek zararının ödetilmesini İ.İ.Yasası`nın 97. maddesinde öngörülen ve sınırlı kalan hükmü dışında, genel hükümlere göre genel mahkemelerde açabileceği ayrı bir dava yoluyla isteyebileceğine, bu yönü kabul ve yansıtan Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 12. Hukuk Dairesi içtihatlarının doğru bulunduklarına 24.5.1974 gününde yapılan birinci toplantıda üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY
F.Müderrisoğlu, H.Ertem, M.Çenberci, F.Kıyat, S.Tüzün, S.Kurtuluş, N.İstemi, N. Ozanalp, A.Aksoy, A.Coşar, B.Çebi, İ.Ocakçıoğlu, A.R.Dzceer :
İlaveli H.G.K.
M. Gökgöl :
4. Hukuk görüşü.
S.Çetintaş :
Zararını umumi hükümler dairesinde isteyebilir.
yarx