Mesajı Okuyun
Old 25-11-2008, 17:18   #2
halit pamuk

 
Varsayılan

Kımi dava ile ek dava arasındaki ilişikiyi ve somut olay sorduğunuz soruları, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu yeni tarihli bir kararında gerçekten çok iyi bir şekilde cevaplamaktadır, özellikle takdiri delil olan bilirkişi raporunun kesin delille dönüşmesi yönündeki ifadeleri dikkat çekicidir.:


"Tüm açıklamalar ışığında konuyu ele aldığımızda; taraflar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup; yüklenici/davacı firma tarafından davalı/iş sahibi aleyhine açılan kısmi davada işyerinin geç teslimi nedeniyle işin gecikmesinden kaynaklanan zararın tazmini istenmiş; talep edilen kısmi alacağa hükmedilerek hüküm yargı denetiminden de geçerek kesinleşmiştir. Yüklenici firma kısmi davada alınan bilirkişi raporunda alacak miktarının talepten fazla hesaplanan kısmı için dava yerine icra takibi yolunu seçerek ilamsız takibe girişmiş; borçlu iş sahibi idarenin borca itirazı üzerine eldeki itirazın iptali istemli dava açılmıştır. Eldeki itirazın iptali konulu davada mahkeme kısmi davada alınan bilirkişi raporundaki saptamaları hükmüne dayanak almış; bu husus Özel Dairece bozmaya konu edilmiştir. Mahkeme ve bozma ilamı içeriklerine göre davalının diğer itirazları uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kısmi davada alınan rapor ve verilen kararın eldeki ek davaya etkisinin ne olacağı ve buna göre yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınması, gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Hemen burada, kısmi dava ve ek davaya etkisi üzerinde durulmalıdır.
Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.
Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı yada yokluğu da tespit edilmiş olur ki, bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
Kısacası; ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda, mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup, mahkemeler ve Yargıtay'ca doğrudan doğruya ( res'en ) göz önünde tutulmalıdır.

Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması halinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü, kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm teşkil edecektir.
Açıklanan hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.02.1980 gün ve 1980/9-73 esas, 1980/186 karar sayılı; 02.06.1982 gün ve 1981/11-1130 esas, 1982/549 karar sayılı ve 09.11.1988 gün ve 1988/15-572 esas, 1988/898 sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.
Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığı konusundaki uyuşmazlığa gelince;
Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.
Nitekim, somut olayda da; davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahatı açıklanan kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır.
Mahkemece ilk davada taleple bağlı kalınarak hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için açılan ek davada ilk dava aşamasında kesinleşen bu olgular kararın tespit bölümü yönünden kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporu da kesin delil haline gelecek midir?
Davalının sorumluluğunu tespit eden bu kesin hükmün içeriği, dosya safahati ve özellikle hükmüne uyulan bozma ilamları ile kısmi davada verilen hükmü onayan daire kararının kesinleşen olguların inceleme konusu yapılamayacağı gerekçesi karşısında, kısmi davada hükme dayanak alınan bilirkişi raporundaki tespitler de gerek davacı gerek davalı yönünden kesinleşerek bağlayıcı hal almıştır.
Özellikle, davalı tarafın kısmi davada verilen son kararı temyizinde bilirkişi raporuna yönelik temyiz itirazları, daha önce hükmüne uyulan bozma ilamları içeriğine göre kesinleştiği ifade edilerek reddedilmiş, karar onanmış; böylece kesinleşen kısmi davada hükme esas alınan rapor davalı yönünden kesinleşmiştir. Davacı ise raporlara itiraz etmemekle burada ortaya konan tazminat miktarı ile kendisini bağlamıştır. Taraflar açısından kesinleşen bu hususların yeniden inceleme konusu yapılması hukuken olanaklı değildir.
Zira, kısmi davada alınan raporlar yargısal denetimler sırasında değerlendirilmiş; sonra açılacak davada halledilecek bir yön bırakılmadan raporlarla ilgili ayrıntılı değerlendirmelerle bozma nedenleri ortaya konulmuş; bozma ilamına uyularak ve gerekleri yerine getirilerek oluşturulan mahkeme kararı da bu kesinleşme olgusu da ifade edilerek onanmıştır. Kısmi davadaki raporlara davalı itiraz etmiş; bu itirazlarını temyiz ve karar düzeltme isteklerine de konu etmişse de bunlar Özel Dairece incelenerek sonuçta hükmüne uyulan ilamlar çerçevesinde ve alacağın tamamının miktarını da ortaya koyan ancak taleple bağlı kalarak verilen mahkemenin kabul kararı onanarak kesin halini almıştır. Kısmi dava için açıklanan şekilde oluşturulan mahkeme hükmü ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde toplam alacak miktarının da ortaya konulduğu ancak taleple bağlı kalınarak karar verildiği belirgindir.
Görülmektedir ki, somut olayda, kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümü de açılan eldeki ek dava yönünden hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin bir delil mahiyetini almış; yerel mahkemece salt hukukçu bilirkişinin raporu değil, kısmi davada kesinleşen bu rapor içeriği de dayanak alınarak hükme varılmıştır.

Yerel Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 18.04.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi." (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2007/15-126 K. 2007/210 T. 18.4.2007)


T.C.

YARGITAY

5. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/11048

K. 2005/1716

T. 24.2.2005

• KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA ( Taşınmaz Bedelinin Tahsili İçin Açılan İlk Davada Saklı Tutulan Bölümün Tahsili İstemi - Kesinleşen Önceki Davada Tespit Edilen Bedel Esas Alınmak Suretiyle Davanın Kabulüne Karar Vermek Gereği )

• TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ İSTEMİ ( Fazla Hak Saklı Tutulduğundan Davacı Ek Dava Açabileceği - Kesinleşen Önceki Davada Tespit Edilen Bedel Esas Alınmak Suretiyle Davanın Kabulüne Karar Vermek Gereği )

• KESİN HÜKÜM ( Tarafları Aynı Olan ve Aynı Sebebe Dayanan Bu Ek Davada da Kesin Delil Teşkil Edeceği - Fazla Hak Saklı Tutulduğundan Kesinleşen Önceki Davada Tespit Edilen Bedel Esas Alınmak Suretiyle Taşınmaz Bedelinin Tahsili İsteminin Kabulü Gereği )

• EK DAVA ( Taşınmaz Bedelinin Tahsili İçin Açılan İlk Davada Saklı Tutulan Bölümün Tahsili İstemi - Kesinleşen Önceki Davada Tespit Edilen Bedel Esas Alınmak Suretiyle Davanın Kabulüne Karar Vermek Gereği )

• SAKLI TUTULAN BÖLÜMÜN TAHSİLİ ( Davacı Ek Dava Açabileceği - Kesinleşen Önceki Davada Tespit Edilen Bedel Esas Alınmak Suretiyle Taşınmaz Bedelinin Tahsili İsteminin Kabulü Gereği )

2942/m.10,11

ÖZET : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili için açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkindir. Söz konusu açılan bu ilk davada, hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirlenen tazminat miktarı, tarafları aynı olan ve aynı sebebe dayanan bu ek davada da kesin delil teşkil eder. Fazla hak saklı tutulduğundan davacı ek dava açabilir. Taraflar arasında görülüp kesinleşen önceki davada tespit edilen bedel esas alınmak suretiyle davanın kabulüne karar vermek gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili için açılan ilk davada, saklı tutulan bölümün tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili için açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, alacak bölünebilir nitelikte ve devam eden bir zarara ilişkin olmadığından önceki davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması yeni bir dava açılmasına imkan vermeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı tarafından, davalı Konak Belediye Başkanlığı aleyhine İzmir İli Merkez Güzelyalı Mahallesinde bulunan 31474 Ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazlara kamulaştırmasız el atılarak yol haline getirildiğinden fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açıldığı İzmir 10.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/890 Esas ve 2002/888 Karar sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne, 26.380.000.000.-TL’nın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine karar verildiği ve kararın 27.05.2003 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Söz konusu açılan bu ilk davada, hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirlenen tazminat miktarı, tarafları aynı olan ve aynı sebebe dayanan bu ek davada da kesin delil teşkil eder. Fazla hak saklı tutulduğundan davacı ek dava açabilir.
Bu itibarla taraflar arasında görülüp kesinleşen önceki davada tespit edilen bedel esas alınmak suretiyle davanın kabulüne karar vermek gerekirken, reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazı yerinde görüldüğünden hükmün açıklanan nedenle H.U.M.K.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene geri verilmesine 24.02.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.