Mesajı Okuyun
Old 20-11-2008, 15:49   #6
ORATOR

 
Varsayılan

Ekli yazının da, değerlendirilmesi yararlı olacaktır.

T.C.

İSTANBUL VALİLİĞİ

Defterdarlık Usul Gelir Müdürlüğü





Sayı :B.07.4.DEF.0.34.20./ VUK-1-11452 13/05/2005*3788



Konu :Aciz belgesi alınmış şüpheli alacağın karşılık ayrılarak gider yazılıp yazılmayacağı hk.







………………………………..





İlgi : ………….tarihli dilekçeniz.



İlgi dilekçenizde takip ve icra aşamaları tamamlanmış ve borç ödemeden aciz belgesi alınmış şüpheli alacağınızın, karşılık ayrılarak gider yazılıp yazılamayacağı ve bunun 2005 2. geçici vergi döneminde yapılıp yapılamayacağı hakkında görüş talep edilmektedir.



Benzer bir konu nedeniyle Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünden alınan 20/06/2002 tarih ve B.07.0.GEL.29/2978-322-46/28356 sayılı yazıda;



“213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 322’nci maddesinde “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.



Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.



İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” hükmü yer almaktadır.



Bu hükme göre, bir alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilebilmesi için bu alacağı ilişkin olarak kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsilinin imkansız hale gelmesi gerekmektedir.



Diğer taraftan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 105’nci maddesinde “Alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine bir aciz vesikası verilir. Bu vesika hiçbir harç ve resme tabi değildir.



Bu vesika ile 105’nci maddedeki vesika borcun ikrarını mutazammın senet mahiyetinde olup alacaklıya 277’nci maddede yazılı hakları verir. Alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten bir sene içinde takibe teşebbüs ederse yeniden ödeme emri tebliğine lüzum yoktur.



Aciz vesikasında yazılı alacak miktarı için faiz istenemez. Kefiller, müşterek borçlular ve borcu tekeffül edenler bir miktar için vermeğe mecbur oldukları faizlerden dolayı borçluya rücü edemezler.



Bu borç borçluya karşı zamanaşımına tabi değildir. Fakat borçlunun mirasçıları, mirası kabullerinden bir sene içinde alacaklı hakkını aramamışsa, zamanaşımı iddia edebilirler.” hükmü bulunmaktadır.



Bu hükme göre de, icra daireleri tarafından borçlunun borcunu ödeme imkanına sahip bulunmadığına ilişkin olarak alacaklıya verilmekte olan aciz vesikası, borç ikrarını içeren bir belge olup zamanaşımına da tabi değildir. Bu itibarla, bir alacağın aciz belgesine bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkanını ortadan kaldıran bir nedeni oluşturmamaktadır.



Buna göre, alacaklıya icra dairesi tarafından verilen aciz vesikasına konu alacak değersiz alacak hükmünde olmayıp, bu alacağın takipli alacak olması nedeniyle şüpheli alacak olarak kabulü ve bu alacak için pasifte karşılık ayrılması diğer şartlarında bulunması halinde mümkündür.” denilmiştir.



Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323’ncü maddesinde; “Ticari ve zirai kazancı elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;



1-Dava ve icra safhasında bulunan alacaklar,



2-Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;



Şüpheli alacak sayılır.



Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.



Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karışık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.



Şüpheli alacakları sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edilmedikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir.” hükmü yer almıştır.



Diğer taraftan şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında aranan şartlardan, sözkonusu alacak ticari ve zırai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmalıdır.



Alacağın tahsili güçlüğünün, objektif olarak inandırıcı belgelerle ortaya konması, şüpheli alacak uygulaması açısından ikinci önemli şart olup, kanun koyucu şüpheli hale geldiği ileri sürülen alacağın, ciddi olarak takip edildiğinin yargıdan veya icra organlarından alınacak belgelerle tevsikini öngörmüştür.



Dolayısıyla, mahkemeye dava, icraya takip dilekçesinin verilmesi olması, alacağın dava veya icra safhasına intikal ettiğini gösterir. Ancak şekli bir başvuru alacağın şüpheli sayılması için yeterli değildir.



Ayrıca, bir alacağın “şüpheli alacak” niteliğini kazanabilmesi için başvurudan sonra davanın mahkemece görülmekte olması, icraya intikal eden ihtilafın da ödeme emrine bağlanmış olması gerekir. Bu aşamalara gelmemiş alacaklar için karşılık ayrılamaz.



323’ncü maddede “Şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.” şeklinde yer alan hüküm yükümlülerin diledikleri yılda şüpheli alacak karşılığı ayırabilecekleri biçiminde değil, alacağın şüpheli hale geldiği yılın değerleme gününde karşılık ayırabilecekleri biçiminde anlaşılması gerekmektedir. Bu nedenle, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayırmayan mükellefler daha sonraki yıllarda bu haklarını kaybedeceklerdir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.