Mesajı Okuyun
Old 07-11-2008, 14:07   #27
Ali Basyurt

 
Varsayılan

Şehber Ferda hanımefendi,
Hukuki anlamda suç, toplumsal düzeni bozan eylemlerdir.Suç, devletin kamu düzeni içinde, kendisine netice ve müeyyide olarak ceza konulmuş fiildir. Suç olan fiil aslında ceza kanunun ihlali değil,ceza kanunu ile korunan kuralların ihlalidir.
Hukukçu "Ortolan "tanımına göre suç, hukuka aykırı, kusurlu ve bir ceza ile teyit edilmiş olarak, kanunun tanımladığı bir insani hatekettir.
Toplum var olduğu sürece suç da var olacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu yoktur. Ayrıca işlenen suçun niteliği, ağırlığı da çok fazla önem taşımaz. Çünkü suç sayılan eyleminin kamu düzenine etkinliği dikkate alınarak bir müeyyideye bağlanmıştır.
Ancak, bazan ahlaki değerler yönünden çok ağır kabul edilen bir eylem, cezayi yönden o kadar ağırlıkta olmayabilir.

Rüşvet alma veya rüşvet vermenin tarihi de çok eskidir. Uzun süre yargılama süreci içinde yer alan ve bu maddeleri çok kez uygulayan biri olarak bunu yadırgadığım da olamaz. Çünkü hiç bir yaptımla bu suçun işlenmesini de önleyemezsiniz.

İcra memurun rüşvet alması ,başka bir kamu görevlisinin rüşvet almasına ilişkin eylemi ile yargıcın rüşvet alması eylemi arasında hukuken fazla bir fark da yoktur.

Eylem kişi yönünden rüşvet alma olarak ortaya çıkmış olur

Ancak Yargıç veya savcı olarak görev yapan kişilerin bu tür bir suç işlemesi halinde toplumsal tahribatının da fazla olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Bu nedenle bu kişilerin işledikleri rüşvet suçundan dolayı alacakları ceza daha ağır olarak belirlenmiştir.

Yargı, toplumun ve toplumu oluşturan kişilerin tek güvencesidir. Tarafsız, hiç bir etki altında kalmadan, hiç bir çıkar ilişkisi içinde olmadan, tarafların güvenini sarsmadan, en ufak bir kuşkuya yer vermeden sadece gerçeği araştıran ve vicdani kanaatini kullanırken dahi makul ve makbul ölçüleri nazara alarak, kamu vicdanını rahatsız etmekten sakınması gereken bir bir kurumdur.

İcra memurunun rüşvet almasının daha az ehemiyeti olduğu anlamında olmamak kaydıyla şunu söyleyebilirim. Toplum düzeninde oluşan tahribat açısından, icra memurun aldığı rüşvet ile yargıç ya da bir savcının aldığı rüşvet farklı sonuçlar yarattığının da gözden uzak tutulmaması gerektiği unutulmamalıdır.

Masumiyet karinesi,kişi özgürlüğünün tek garantisidir. kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan kimse peşin olarak suçlu sayılamaz. Buna en çok saygı duyanlardan biriyim. yazdıklarımın yanlış değerlendirilmesini istemediğim için bu açıklamayı yapma gereğini duydum

Unutulmamalıdır ki toplum katında şaibenin dahi zarar verdiği yargı organı içinde yer alan bir kişi hakkında bu tür bir iddia ileri sürülmesi çok korkunçtur.

Halk arasında" vuku-u şuuyunden beter" diye bir söz vardır. Böyle bir şaibenin ortaya çıkması dahi yargı görevini üstlenen sav-savunma ve yargı açısından hoşgörü ile karşılanacak bir durum değildir.

Ben eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen kişi yönünden değil, bu tür bir eylemin toplumsal açıdan yaratacağı sarsıntı ve yıkıntıyı açıklamaya çalıştım.

Bu olay nedeniyle tutuklanaların suçsuzluklarını kanıtlamalarını yürekten istemekteyim. Çünkü bu kişiler yaptığım görev nedeniyle tanıdığım ve saygı duyduğum kimselerdi. Beraat etmeleri beni fazlasıyla sevindirir mutlu eder. Umarım öyle de olur.

Bununla beraber, benim üzerinde durduğum husu,bu tür bir olaydan beraat eden bir yargıç, yeniden görevine dönebilir mi? Bu kutsal görevin saygınlığını yargıladığı kişilere ya da topluma kabul ettirebilir mi? İnsanların beynine yerleşen kuşkuları,tereddütleri,tedirginlikleri, korkuları, güvensizlikleri yerinden söküp atabilir mi?
Bu şaibenin içinde yer aldığı söylenen bir avukat ile hukuka bağlı, görevini hukuk kurallarına uygun bir biçimde yerine getirmeye çalışan bir avukat aynı şartlar da rekabet edebilir mi?
Yargı organında işini yürüten kişi, yargıç ile dostluğu ve bağlantısı olduğu, kendisine bu dostluk nedeniyle müvekkiline hukuk dışı yardım yapacağını söyleyen avukatı ile hukuka bağlı ,hukuk içinde görevini yapan avukat ile aynı ölçüler içinde görüp değerlendirebilir mi?

Bu bu kişilerin işledikleri eylem ile değil, kişi,toplum ve kamu düzeni bazında olayın vehametini düşünmekteyim. Avukatlık kanunun 34 maddesi de bu anlayışla benimsenmiştir.

Sonuç olarak sayın meslektaşım, hasasiyetini, hukuka olan inancını paylaşıyorum. Ancak, ben bu görevi yapan kişilerin bu tür bir eyleme dahil olmamış olsalar bile bu tür bir şaibenin oluşmasına kendi kusurlu davranışlarıyle sebebiyet verdikleri için dahi bu meslekte kalmamalarına, mesleki görevlerini sürdürmelerinde bir fayda sağlanmayacağına inanmaktayım.

Dün bir dost ile karşılaştım. Bana şunu söyledi. Kardeşimi yargılayan yargıçlar heyeti bizi tanımıyordu. Avukatımız, ben heyeti davet edeceğim. Bu meseleyi konuşacağım dedi. Hesabı öder gibi yaparım sonra siz ödersiniz.
Ayırdığım masanın uzağında efendice oturun talimatı verdi ve bunu gerçekleştirdi.Bunu gerçekleştirdi. heyetin tamamı geldi büyük bir dostluk ve yakınlaşma ve hatta laubaliliğe kaçan şaka ve esprilerde sonlandı.

Şimdi, avukatın bu söylemini, bu davete icabet eden yargıçlar heyetinin , kuşkulara neden olan bu davranışlarını doğru bulurmusunuz? Siz bu tür davranıları gösteren avukat ile nasıl rekabet edebilirsiniz?

Bazı meslekler kişisel zevk ,kişisel eğlence, kişisel davranışlardan da fedakarlık edilmesini gerektirmektedir.Buna inanalım, bunu pratikte görelim, kural açısından değil etik açıdan da düşünelim. Saygılarımla.