Mesajı Okuyun
Old 21-10-2008, 11:26   #5
av.mehmet baş

 
Varsayılan

Aylardır msj yazan bir meslektaşımız olmamış.sanırım bu müvekkilinizi kurtaramayacağınız anlamına geliyor.sizin olayınızla hemem hemen aynı bir olay benim müvekkilimin başıan gelmiş.aracı harici satış sözleşmesi ile bir oto galerisine satmış.galeriden satın alan şahsı ise bütün aramalarına ragmen bulamamı.araç iki yıl sonra kaza yapmış ve güvence hesabı zarar gören şahsa 48.000 YTL tazminat ödemiş.Şimdi işleten sıfatıyla bu ödenen paray rücuen tazminat davası açarak talep ediyor güvence hesabı.İlk duruşması henüz yapılmadı.
Yargıtayın lehimize bir kararını henüz bulamadım.bence yargıtay bu konuda şekli işletenlik durumuna daha çok önem veriyor.yani trafik tescilde kayıtlı gözüken şahsı işleten sayıyor ve sorumlu olduğu sonucuna varıyor.
evet noter satışı yapılmayan araçların mülkiyeti alıcıya geçmez ama bu tür durumlarda şekli işletenlikten çok aslında maddi işleten kim bunun araştırılması ve sonuca göre karar verilmesi gerekir diye düşünüyorum.


Bir içtihat sunuyorum inceleyin.belki siz bana yardımcı olursunuz.olayınız üzerinden aylar geçmiş nasıl neticelendi bilgi verirseniz sevinirim.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No.
1998/19-468
Karar No.
1998/529
Tarihi
24.06.1998

İLGİLİ MEVZUAT
818-BORÇLAR KANUNU/55

2918-KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU ( KTK )/19/20/21/3/85/91


KAVRAMLAR
KUSURSUZ SORUMLULUK
ARAÇ SAHİBİNİN SORUMLULUĞU
ARAÇ İŞLETENİN SORUMLULUĞU
İŞLETENİN HUKUKİ NİTELİĞİ
TESCİLLİ ARAÇ
TEŞEBBÜS SAHİBİNİN SORUMLULUĞU
MÜLKİYET MUHAFAZA KAYDIYLA SATIŞ
VARSAYIMLI İŞLETENLİK

ÖZET
TRAFİK SİCİLİNDE ADINA KAYITLI BULUNAN KİŞİ; ARACI, KENDİ HESABINA VE KENDİSİNE AİT OLMAK ÜZERE KULLANIYOR VE ARAÇTAN ÇIKAR SAĞLIYORSA, KİŞİLİĞİNDE HEM ŞEKLİ HEM DE MADDİ ANLAMDA İŞLETENLİK SIFATI BİRLEŞTİRİLMİŞ OLUR. “ARAÇ İŞLETİCİSİ” DEYİMİ 17.10.1966 DEĞİŞİKLİĞİ İLE BİRİNCİ BÖLÜM BAŞLIĞI ALTINDA 85. MADDENİN MATLABINA GİRMİŞTİR Kİ, TİCARİ ARAÇ İŞLETENİ ANLAMINA GELMEKTEDİR. MOTORLU ARACIN, BİR TEŞEBBÜSÜN ÜNVANI VEYA İŞLETME ADI ALTINDA VEYA BU TEŞEBBÜS TARAFINDAN KESİLEN BİLETLE İŞLETİLMESİ DURUMUNDA BU TEŞEBBÜS DE SORUMLULUĞA KATLANACAKTIR. BUNA TEŞEBBÜS SAHİBİNİN SORUMLULUĞU DENİR. TEŞEBBÜSÜN SORUMLU OLMASI GEREKEN DURUMLARDA İŞLETENİN SORUMLULUĞU KALKMIŞ OLMAZ. ARACIN MUVAZAALI DEVRİ HALİNDE, ARACI İŞLETEN VE ARAÇ ÜZERİNDE FİİLİ TASARRUFU BULUNDUĞU İSBAT EDİLEN KİMSE İŞLETEN SAYILIR.

DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.7.1995 gün ve 1994/363 E - 1995/772 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Kopex-Export-İmport Co vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 3.6.1997 gün ve 1997/3939-5708 sayılı ilamı:
( … Davalı Kopex Export İmport Şirketi vekili savunmasında; müvekkilinin kazaya karışan 27 SC 551 plaka sayılı kamyonun olaydan önce 30.9.1993 tarihli fatura ile dava dışı Salih Boğa HLf Kollektif Şirketine satıp teslim ettiğini, ancak adı geçen alıcının trafikte devir işlemini yapmadığını, bunun üzerine ilgili Emniyet Müdürlüğüne 19.1.1994 tarihli yazı ile başvurarak aracın kaydının devrini talep ettiklerini, 2918 sayılı K.T.K.’nun 3. maddesine göre, olayın meydana geldiği 14.4.1994 tarihinde işleten sıfatının bulunmadığını ileri sürerek davanın husumet yönünden reddini istemiş olup, bu husus dosyaya ibraz edilen, teklif mektubu, fatura, davalı şirketin Islahiye Emniyet Müdürlüğü’ne verdiği dilekçe örneklerinden tesbit olduğu gibi, dava dilekçesinin 7 nolu bendinde de davalı şirketin anılan aracı 30.9.1993 tarih ve 023157 nolu fatura ile Salih Boğa Halefleri Koll. Şirketine sattığı ve zilyetliğini devrettiği, davalı şirketin aracın trafik kaydının alıcıya devri için 10.1.1994 tarihinde trafik şube müdürlüğüne yaptığı başvurusunun satışın noterden yapılamaması nedeniyle reddedildiği, aracın 30.9.1994 tarihinden beri Salih Boğa halefleri kollektif elinde olduğu ancak trafik kaydına göre davalı şirkete husumet yöneltildiği belirtilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesine göre, motorlu aracın neden olduğu zarardan işleten sorumludur.
Aynı yasanın 3. maddesinde başka bir kimsenin aracını kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işleten ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunan kimsenin işleten sayılacağı öngörülmüştür.
Olayımızda davalı şirketin aracı dava dışı Salih Boğa halefleri kollektif şirketine satışı resmi şekilde yapılmadığından 2918 sayılı K.T.K. 20/d maddesine göre geçersiz ise de, satışla birlikte 30.9.1993 tarihinde aracın alıcıya teslim edildiği ve o tarihten sonra alıcı Salih Boğa Hlf Kollektif şirketi tarafından kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği, başka bir anlatımla kazanın meydana geldiği 14.4.1994 tarihinde davalı şirketin işleten sıfatının bulunmadığı sabittir.
Hal böyle olunca davalı Kopex Eksport-İmport şirketi haklarındaki davanın husumet yönünden reddi gerekirken yazılı şekilde tazminatla sorumlu tutulması doğru olmadığından yerel mahkeme kararının bozulması icap ettiği halde bu yön Dairemizce gözden kaçırılarak hükmün onandığı anlaşıldığından, HUMK’.nun 440. maddesi gereğince davalı şirket vekilinin yerinde görülen karar düzeltme isteminin kabulü uygun görülmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 10.6.1996 tarih 1995/11718 Esas, 1996/5445 karar sayılı onama kararının kaldırılmasına ve Kopex Export İmport şirketi hakkındaki davanın husumet yönünden reddedilmek üzere yerel mahkeme kararının Bozulmasına… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davada çözümlenmesi gereken sorun “işleten”in hukuki niteliğini belirlemekte toplanmaktadır. İşleten bir terim olarak yasa’ya girmiştir. 232 sayılı Yasayla değişikliğe uğratılmadan önceki eski Yasa, “kullanan” deyimini; 232 sayılı Yasa ise “kullanan” sözcüğünün yerine “araç sahibi” demekteydi; ne var ki bu deyimler kesin ve yeterli sonucun sağlanmasına elverişli olmadığından şekli ölçüyle birlikte aşağıda açıklandığı üzere maddi ölçü kıstasınında olaylara uygulanmasını zorunlu kılmıştır, şekli ölçüye göre işleten, satışa esas olan tescil belgesinde ( m.19 ) aracın fenni muayene ve trafiğe çıkmasının temelini oluşturan trafik belgesinde ( m.21 ), sigorta poliçesi ile ( m.91 ) vergi kaydında adı yazılı kişidir ( Ahmet Kılıçoğlu, 2918 sayılı Yasa’ya göre araç, işletenin sorumluluğu, Batider C.XII, Sa: 2-3; Bolat Bolatoğlu, Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Motorlu Araç, İşletenin Hukuki Sorumluluğu, Ank. 1988, s.55 ). Maddi ölçü ise araçtan yararlanmayı ve araç üzerindeki eylemli egemenliği temel alır. Hemen belirtelim ki yeni Yasa, bu temel olgu üzerine oturtulmuş; fakat çeşitlemelere yer verilmiştir.
O nedenle konunun daha aydınlığa kavuşması için işleten çeşitleri üzerinde durulması kaçınılmazdır. Kimlerin işleten olabileceği Yasada sıralanmıştır. Öncelikle vurgulayalım ki kimin araç sahibi olduğu konusunda, trafiğe tescil ve tescil belgesi ile sahiplik ve satış belgesi birer delil işlevi niteliğindedir ( Bkz. Bolatoğlu, Op. Cilt. 65 vd ). Yasa, 3. maddesinde “Araç sahibini, Araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir” şeklinde tanımlamıştır. Tescilli araç, ancak noter sözleşmesiyle devredilir ve noter, ertesi günü tescilin sağlanması için durumu bildirir ( m.20/d ve 20/e ). İşte bu arada bir kaza olduğunda o zaman aracın kim yararına kullanıldığına bakılarak sorumlu kişi tesbit ve tayin edilecektir.
Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi, aracı, kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan çıkar sağlıyorsa, kişiliğinde hem şekli hem de maddi anlamda işletenlik sıfatını birleştirmiş olur.
Noterlerin, düzenleme yoluyla yaptığı satış ve devir işleminin arkasından yapılacak tescil, mülkiyete karine oluşturması bakımından önem taşır. O nedenle kuşku ve duraksama hasıl eden durumlarda aracın malikine işleten gözüyle bakmak ve buna ağırlık vermek yerinde olacaktır ( Bkz. Ergün Özsunay, Trafik Hukukunda Zarar Gideri mi Sorumlusu olarak “işleten” ( Araç Sahibi” Kavramına İlişkin Bazı Sorunlar, Batider Temmuz 1971, C.VI, s.1, sh.83-110 ).
Araç işleticisi deyimi 17.10.1966 değişikliğiyle Birinci Bölüm başlığı altında 85. maddenin matlabına girmiştir ki, ticari araç işleteni anlamına gelmektedir.
Motorlu aracın, bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi durumunda bu teşebbüs de sorumluluğa katlanacaktır. Buna teşebbüs sahibinin sorumluluğu denir.
Teşebbüs sahibi, üçüncü maddedeki tanımlamaya göre “işleten” değildir; fakat gerek motorlu araç sahibi ve gerekse araç işleticisiyle birlikte müteselsilen zarar görene karşı sorumludur. Başka bir söyleyişle teşebbüsün sorumlu olması gereken durumlarda işletenin sorumluluğu kalkmış olmaz. Yine mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi durumlarda kiracı, ariyet veya rehin alan kişilerde öteki işleten sıfatına sahiptirler. Bunların yanında birde varsayımlı işletenlik sözkonusudur. Gerçekte de yasa, zarar görenleri danışıklı ( muvazaalı ) işlem birde varsayımlı işletenliği öngörmüştür ( m.3 ). Kişiler, üçüncü kişilere karşı danışıklı işlemlere girişebilirler. Örneğin, mal varlığı az ya da yok olanlar üzerlerine aracı kaydettirebilirler, rehin vermiş ya da kiralamış gözükebilirler. İşte Yasa koyucu bu durumda “ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere, işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse bu kimse işleten sayılır” demektedir.
Kanıtlama yolu ile kişi ya da kişileri belirleme, ona ya da onlara teknik anlamda işletenlik niteliği vermez; işleten gibi sorumlu olmaları sonucunu doğurur.
Öyleyse öncelikle görünür işletenlere başvurulduğu ve kuşkulu bir durum söz konusu olmadığı sürece sorumluluk yolunda hüküm kurulmalıdır. Davacıların iddiaları ya davalıların savunmaları varsayımlı işletenliğe yöneldiğinde muvazaalı işlemler konusundaki genel ilkeler gözetilmelidir. Açıklanan yasal kuralların ışığında somut olaya bakıldığında, sav savunma dosyada toplanan delil, bilgi ve belgelerden aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere eylemli biçimde işletenin dava dışı Salih Boğa ve halefleri Kollektif Şirketi olduğunda kuşku ve duraksamaya yer bulunmamalıdır. O nedenle sözü edilen yasa hükümleri uyarınca davalı şirketin işleten sıfatı bulunmadığı açıktır.
Hal böyle olunca Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken direnilmesi Usule ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Kopex-Export-İmport Co vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU


Esas No.
2004/10-165
Karar No.
2004/171
Tarihi
24.03.2004


İLGİLİ MEVZUAT
1479-ESNAF VE SANATKARLAR VE DIGER BAGIMSIZ ÇALISANLAR SOSYAL SIGORTALAR KURUMU KANUNU (BAĞ-KUR )/63
2918-KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU ( KTK )/3/85


KAVRAMLAR
TRAFİK KAZASI SONUCU BAĞ-KUR TARAFINDAN YAPILAN ÖDEME VE MASRAFLAR
ARAÇ SAHİBİNİN SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN HÜKMÜN ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLMESİ
İŞLETENİN SORUMLULUĞU
RÜCUAN TAZMİNAT TALEBİ
CENAZE GİDERLERİ VE YAKINLARA ÖDENEN PEŞİN SERMAYE DEĞERLERİ İÇİN BAĞ
KUR'UN RÜCU TALEBİ


ÖZET
DAVACI KURUM VEKİLİ, TRAFİK KAZASI SONUCUNDA VEFAT EDEN SİGORTALININ HAK SAHİPLERİNE BAĞLANAN İLK PEŞİN DEĞERLİ GELİR VE CENAZE MASRAFLARININ 1479 SAYILI ESNAF VE SANATKARLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR ( BAĞ-KUR ) YASASI'NIN 63. MADDESİ UYARINCA KUSURLU ARAÇ SÜRÜCÜSÜ İLE ARAÇ MALİKİ OLAN DAVALILARDAN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİNİ İSTEMİŞTİR. KAZAYA KARIŞAN ARACIN TRAFİK SİCİLİNDE SAMİ LATİN ADINA KAYITLI OLDUĞU, ZORUNLU TRAFİK SİGORTASININ ADI GEÇEN TARAFINDAN YAPTIRILDIĞI TARTIŞMASIZDIR. YEREL MAHKEMECE DAVALI SAMİ LATİN HAKKINDA 1479 SAYILI YASANIN 63. MADDESİNDE GÖSTERİLEN ( ARAÇ SAHİPLİĞİ ) SIFATI DİKKATE ALINARAK HÜKÜM KURULMUŞTUR. ANCAK, ANILAN MADDEDE YAZILI ( ARAÇ SAHİBİ ) İBARESİ ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTAL EDİLMİŞTİR. MAHKEMECE YAPILACAK İŞ, MADDEDE YAZILI "DİĞER SORUMLULARA" RÜCU EDER İFADELERİ İLE, 2918 SAYILI YASANIN 85. VE 3. MADDELERİ BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMEK SURETİYLE, DAVALI SAMİ'NİN İŞLETEN SIFATININ BULUNUP BULUNMADIĞI ARAŞTIRILIP, HASIL OLACAK SONUÇ DAİRESİNDE BİR KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN ÖNCEKİ KARARDA DİRENİLMESİ USUL VE YASAYA AYKIRI OLUP, DİRENME KARARI BU NEDENLE BOZULMALIDIR


Taraflar arasındaki "rücuan alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmaneli Asliye Hukuk ( İş ) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2.10.2001 gün ve 1999/176, 2001/170 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 17.12.2002 gün ve 9388-9793 sayılı ilamı ile; ( ....Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 63. maddesidir.

Söz konusu maddede üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu kanunda sayılan yardımların yapılması durumunda, Kurumun yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için araç sahiplerine, ( araç sahibinin kusuru olmasa bile ) rücu edeceği hükmü öngörülmüştür. Araç sürücüsünün olayda %100 kusurlu olduğu tesbit edildiğine göre araç maliki davalı Sami Latin yönünden 1479 sayılı Kanunun 63. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "... araç sahiplerine..." ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 27.03.2002 tarih 2001/343 Esas, 2002/41 sayılı Kararı ile Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermesi karşısında kanunun 63. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı karşısında araç maliki Sami Latin'in işleten sıfatı yoksa sorumlu tutulamayacak, araç maliki Sami Latin aynı zamanda işleten ise sorumlu tutulacaktır. Burada değerlendirilmesi gereken husus davalı Samı Latin'in işleten sıfatı ile sorumlu olup olamayacağına ilişkindir. Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi aracı kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan çıkar sağlıyor ise karşılığında hem şekli hem de maddi anlamda işletenlik sıfatı birleşmiş olur. 2918 sayılı yasanın 3. maddesinde araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatı ile sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişinin işleten olduğu, ancak ilgilisi tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikenin kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu olduğu ispat edilmişse bu kişinin işleten sayılabileceği hükme bağlanmıştır. Somut olayda araç maliki davalı Sami Latin olay tarihinden önce otomobili 27.12.1995 tarihli sözleşme ile Ebubekir Alan isimli şahsa sattığını, ve teslim ettiğini, ancak aracın mülkiyetini devretmediğini savunmuştur. Kaza tarihinden 6 ay önce aracın Sami Latin tarafından dava dışı Ebubekir Akın'a satıldığı yolundaki beyan araştırılmalı, 2918 sayılı yasanın 3.maddesinin son cümlesinin burada tezahür edip etmediği, davalı Sami Latin üzerine kayıtlı araç uzun zamandan beri Ebubekir Akın tarafından harici satışa dayalı olarak kullanılıp kullanılmadığı araştırılıp davalı Ali Akın'ın kullanımı dolayısıyla bu kişi yönünden işletenlik kavramının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmalıdır. Araç maliki işleten durumunda değilse sırf araç maliki sıfatı ile sorumlu tutulamayacağı düşünülmeden davalı Sami Latin'in sorumluluğuna karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar ( Bağ-Kur ) Yasası'nın 63. maddesi uyarınca rücuan tazminat alacağına ilişkindir.

Davacı Kurum vekili, trafik kazası sonucunda vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin değerli gelir ve cenaze masraflarının kusurlu araç sürücüsü ile araç maliki olan davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemektedir.

Davalılardan Sami Latin, trafik kazasına konu aracı kazadan önce, -dava dışı- Ebubekir Akın isimli şahsa haricen sattığını, aracı teslim etmesine karşın bir miktar alacağının kalması nedeniyle, trafik sicilinden devrini vermediğini, daha sonra ise şahsın izini kaybettiği için devrini veremediğini savunarak hakkında açılmış olan davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, 3.10.2001 günlü kararında, araç sürücüsü davalı Ali Akın'ın olayda tam kusurlu bulunduğu, diğer davalı Sami Latin'in ise araç maliki olduğu nedenle istemin kabulüne karar vermiş, Özel Dairece hüküm yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, bu kez Yerel Mahkemece, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girme tarihinin, Yerel Mahkemenin bozmaya konu kararından sonraya ait olduğu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının ancak Resmi Gazetede yayımından sonra açılacak davalarda uygulanması gerekeceği, iptal kararının ayrıca bir hüküm yoksa geriye etkili olmayacağı" gerekçeleri ile direnme kararı verilmiştir.

Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 63. maddesi uyarınca; "Üçüncü bir kişinin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.

Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, ( araç sahiplerine ) ve diğer sorumlulara rücu eder..."

Maddede yer alan ( araç sahiplerine ) ibaresi Anayasa Mahkemesinin 13.11.2002 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan ( 27.3.2002 gün,2001/343 Esas, 2002/41 Karar sayılı ) kararı ile iptal edilmiştir.

Uyuşmazlık, Anayasa Mahkemesi iptal kararının, görülmekte olan davada, bir diğer ifadeyle, kesinleşmemiş kararlara uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Anayasa Mahkemesince, Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun veya kanun hükmünde kararname veya bunların belli madde ve hükümleri ( Anayasa Mahkemesi kararında aksi yazılı değilse ) iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar ( Anayasa m.153/3 ).

Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez ( Anayasa m. 153/5 ). Madde hükmünde yer alan bu ilke uyarınca Anayasa Mahkemesinin iptal hükmü; kanunun iptal edilmesinden önce o kanuna dayanılarak yapılmış ve kesinleşmiş olan işlemleri, diğer bir anlatım ile, kesinleşmiş mahkeme kararları ( maddi anlamda kesin hükmü ) ile oluşan hukuki durumların sonucunu ortadan kaldıramayacak, bu hususların yeniden ele alınıp incelenmesine olanak sağlamayacaktır. Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün geriye yürümemesi, kesinleşen ilamlar bakımından geçerlidir. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararı ile de doğrulanan bu ilke 18.11.1964 gün ve 2/4 ve ayrıca 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları ile de desteklenmiştir.

Buna karşılık usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde olan Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, görülmekte olan ( derdest ) davaları ( kesinleşmemiş olan hükümleri ) etkileyecek, henüz kesin hükme bağlanmamış bütün davalarda uygulanması gerekecektir ( HGK'nun 21.1.2004 gün ve 2004/10-44-19 sayılı kararı ).

İptal edilen kanun hükmü mahkemede görülmekte olan davanın hukuki dayanağını oluşturuyorsa, artık Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilecektir.

Hakim, Türk kanunlarını resen uygulamakla yükümlüdür ( HUMK m.76 ). Tarafların bildirdikleri vakıalara uygulanacak hukuk kuralını bulup uygulamak, başka bir deyimle bu vakıaların hukuki niteliğini belirlemek Türk Kanunlarını uygulamak demektir ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 B, 6.C, s.1927 ). İptal kararı ile yürürlükten kalkan bir hukuk kuralı, görülmekte olan bir davanın hukuki sebebini oluşturamayacaktır.Hakim yürürlükte bulunan yasalar uyarınca vakıaların hukuki sebeplerini kendiliğinden uygulamak durumundadır.

Somut olayda Yerel Mahkeme, 63. madde ( araç sahibinin kusursuz sorumluluğunu öngören ) hükmü uyarınca davalılardan Sami Latin hakkında davacı Kurum lehine rücu tazminatına karar vermişken, kararın tebliği aşamasında, Anayasa Mahkemesince hükmün dayanağını oluşturan "araç sahiplerine" ibaresi iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün Resmi Gazetede yayımlanması ile davanın hukuki dayanaklarından birisi ortadan kalkmıştır. Bu durumda adı geçen davalının sorumluluğunun saptanması aşamasında, "araç sahibi" sıfatından kaynaklanan kusursuz sorumluluğu ile değil, anılan maddede yer alan diğer sorumluluk halleri dikkate alınarak hüküm kurmak gerekecektir.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin kararında "kişilerin üzerlerine kayıtlı aracı tasarruf edip etmedikleri araştırılmaksızın sadece kayıt işleminin objektif sorumluluğa esas alınmasının" doğru bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu belirleme ile 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 63.maddesinde açıklanan "Diğer sorumlulara rücu eder" hükmünü işaret ettiği açıktır. Yasada yazılı "diğer sorumlular" dan kastın ise 2918 sayılı Yasanın 85/1 ve aynı Yasanın 3.maddesinde yazılı işleten kavramının ne olduğunun tespiti öncelik taşımaktadır.

Şekli ölçüye göre işleten, satışa esas olan tescil belgesinde ( m.19 ), aracın fenni muayene ve trafiğe çıkmasının temelini oluşturan trafik belgesinde ( m.21 ), sigorta poliçesi ile ( m.91 ) vergi kaydında adı yazılı kişidir.

Maddi ölçü ise araçtan ekonomik olarak yararlanmayı ve araç üzerindeki eylemli egemenliği ölçü alır. 2918 sayılı yasa bu temel olgu üzerine oturtulmuştur.

Kimlerin işleten olabileceği Yasada sıralanmıştır.Öncelikle vurgulanmalı ki kimin araç sahibi olduğu konusunda yasa kuralını koymuştur. Trafiğe tescil, tescil belgesi ile sahiplik, Noter tarafından yapılan satış belgesi birer sahiplik belgesidir.2918 sayılı Yasanın 3.maddesinde "araç sahibi, araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya Noterden lehine satış belgesi düzenlenmiş kişi" olarak tanımlamıştır. Trafiğe tescilli araç, ancak Noter sözleşmesiyle devredilir. 2918 sayılı Yasanın 20/d maddesi uyarınca Trafiğe tescilli araçların haricen satışı geçersiz olup bu husus kamu düzeni ile ilgili olduğundan mahkemelerce kendiliğinden ( resen ) gözönünde bulundurulur. İşte bir kaza olduğunda aracın kim yararına kullanıldığına bakılarak sorumlu kişi tespit edilebilecektir.

Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi, aracı kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan ekonomik çıkar sağlıyorsa bu kişi hem şekli hem de maddi anlamda işletendir. Burada maliklik sıfatı ile işletenlik sıfatı aynı kişide birleşmiştir.Noterlerin düzenleme yoluyla yaptığı satışlar dışında, aracın haricen satışında bu satışlar geçersiz olduğundan bu gibi durumlarda aracın sicilde kayıtlı malikine işleten gözüyle bakmak ve buna ağırlık vermek olayın mağdurları bakımından yerinde olacaktır. ( Bkz.Ergun Özsunay, Trafik Hukukunda Zarar Giderimi Sorumlusu olarak "İşleten" ( Araç sahibi ) Kavramına İlişkin Bazı Sorunlar. Batıder Temmuz 1971 C.VI S.1 Sh.83-110 )

2918 sayılı Yasanın 3. maddesinde yazılı işleten kavramına da açıklık getirmek gerekir. Bu maddeye göre işleten, araç sahibi olan veya aracı mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracı uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi işleten olarak kabul edilmektedir. Bunların yanında 2918 sayılı Yasanın 17.10.1996 gün ve 4199 sayılı yasa ile değişik 85 nci maddesinde motorlu aracın, bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi durumunda bu teşebbüs de sorumluluğa katlanacaktır.Teşebbüs sahibi 2918/3 madde tanımlamasına göre işleten değildir.Gerek motorlu aracın işleteni gerekse teşebbüs sahibi zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olacaklardır.

Bu sayılanların dışında yasa ( 2918/m.3 ) varsayımlı işleten kavramına yer vermiştir.Zarar görenleri danışıklı ( muvazaalı ) işlemlere karşı korumak için bu düzenlemeyi yapmıştır.Maddeye göre "ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır" denilmiştir.

Bu gibi olaylarda öncelikle görünür işletenlerin sorumluluğu yönüne gidilmelidir. Davacıların iddiaları yada davalıların savunmaları varsayımlı işletenliğe yöneldiğinde, muvazaalı işlemler konusunda genel ilkeler gözetilmelidir.

Açıklanan yasal kurallar ışığında somut olaya bakıldığında; kazaya karışan 34 SPT 17 plakalı aracın trafik sicilinde Sami Latin adına kayıtlı olduğu, Zorunlu Trafik Sigortasının adı geçen tarafından yaptırıldığı tartışmasızdır. Yerel mahkemece davalı Sami Latin hakkında 1479 sayılı Yasanın 63 maddesinde gösterilen ( Araç sahipliği ) sıfatı dikkate alınarak hüküm kurulmuştur.

Yukarıda anıldığı gibi 1479/63 ncü madde de yazılı ( Araç sahibi ) ibaresi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Mahkemece yapılacak iş 1479/63 ncü maddede yazılı "diğer sorumlulara" rücu eder ifadeleri ile, 2918 sayılı Yasanın 85, aynı Yasanın 3.maddeleri birlikte değerlendirilmek suretiyle, davalı Sami'nin işleten sıfatının bulunup bulunmadığı araştırılmak, hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda yazılı nedenlerden dolayı HUMK.429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 24.3.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.