Mesajı Okuyun
Old 09-10-2008, 13:37   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/4621
K. 2005/7778
T. 19.7.2005
• GARANTİ SÖZLEŞMESİ ( Belge Altındaki Garantör İbaresinden Hareketle Davalı Şirketin Hukuki Durumunun Garantör Olarak Nitelendirilmesi Yerinde Olmadığı )
• GARANTÖR ( Belge Altındaki Garantör İbaresinden Hareketle Davalı Şirketin Hukuki Durumunun Garantör Olarak Nitelendirilmesi Yerinde Olmadığı )
• MÜTESELSİL KEFALET ( Davalı Şirketin Borçlu Üçüncü Kişinin Borcuna Kefalet Verdiği ve Ticari Niteliği Haiz Bir İş Dolayısıyla Verilen Kefaletin Müteselsil Kefalet Olduğu - Alacak Talebi )
2675/m.8
6762/m.137,7,712
818/m.490
ÖZET : Davacının, dava dışı iki şirketteki paylarını dava dışı üçüncü kişiye devrettiği devir sözleşmesine ekli ödeme planına garantör olarak imza atan davalı şirketin pay devir bedelinin ilk taksidi dışında ödeme yapmadığını ileri sürerek USD cinsinden anapara ve işlemiş faizden oluşan alacağının Devlet bankalarının USD'ye uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden davalıdan tahsilini talep ettiği davada, davacı ile dava dışı üçüncü kişi arasında imzalanan sözleşmenin eki olan ve taahhüt veren olarak üçüncü kişi, garantör olarak davalı ve dava dışı üç şirket tarafından imzalanan "hisse devir bedellerinin ödeme taahhüdü ve ödemeler listesi" başlıklı belge metninde, sadece üçüncü kişi tarafından taahhüt beyanında bulunulduğu, belge metninin, garantör olarak imza atan davalının ilk talepte ödeme teminatını yansıtmadığı, başka bir deyişle, itiraz ve def'ilerden feragat edildiğini göstermediği, davalının taahhüdünün borçludan ayrı, bağımsız, asli bir teminat olmayıp garantör ibaresi ile asıl borçlunun borç ilişkisine katılınıp davalının fer'i bir teminat vererek asıl borçlunun borcuna kefaletin amaçlandığı kabul edilmelidir.

Mahkemece, belge altındaki garantör ibaresinden hareketle davalı şirketin hukuki durumunun garantör olarak nitelendirilmesi yerinde değildir. Davalı şirketin, borçlu üçüncü kişinin borcuna kefalet verdiği ve ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla verilen kefaletin müteselsil kefalet olduğu gözönüne alınarak uyuşmazlık çözümlenmelidir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Kadıköy Asliye Dördüncü Ticaret Mahkemesi )nce verilen 07.10.2004 tarih ve 2003/347 2004/914 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı M.'ye dava dışı iki şirketteki paylarını 3.000.000 USD bedelle devrettiğini, devir sözleşmesine ekli ödeme planına davalı şirketin garantör olarak imza attığını, pay devir bedelinin ilk taksidi dışında herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek, 2.500.000 USD anapara ve 1.351.554 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 3.851.554 USD.'nin Devlet bankalarınca USD.'ye uygulanan en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin İsveç'te kurulmuş bir şirket olduğunu, MÖHUK'nın 8/1. maddesine göre, şirketin hak ve fiil ehliyeti açısından İsveç hukukuna tabi olması nedeniyle İsveç yasaları gereğince anasözleşmesine aykırı olarak taahhüt altına girmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle anılan sözleşmenin davalı şirketi açısından bağlayıcılığı olmadığını, ödeme planına atılan imzanın kefalet amaçlı olduğunu ve daha sonra alacaklı ve borçlunun 30.05.1995 tarihli sözleşmeyi tadil edip yeni sözleşme düzenlediklerini, bu nedenle ilk sözleşmeye bağlı taahhütlerinin ortadan kalktığını, davacının borçlu aleyhine ve keza müvekkili dışında sözleşmeye imza atan diğer şirket olan K.S.A. aleyhine açtığı davaların reddedildiğini, ilk davada red gerekçesinin 1996 tarihli tadil sözleşmesi gereğince borcun kesin olarak saptanamadığı, ikinci dava açısından da davalının garantör değil adi kefil olduğunun belirtildiğini, bu kararların kesin delil niteliğinde kabul edilmesi gerektiğini, 1996 tarihli tadil sözleşmesinde de müvekkilinin imzasının bulunmadığını alacağın rehinle temin edilmiş olması nedeniyle öncelikle kefile başvurulamayacağını, kefilin de ancak BK'nın 490. maddesi gereğince 1 yıllık faizden sorumlu tutulabileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve hukuki mütalaalara göre, taraflar arasındaki sözleşmenin Türkçe metin ile hazırlandığı, sözleşmeye imza koyan tanıkların ve hakemin Türk olduğu ve Türkiye'de ikamet ettikleri, bu nedenle sözleşmenin Türkiye'de düzenlendiğinin kabulü gerektiği, MÖHUK'nın 8/2. maddesinde öngörülen işlem güvenliği ilkesi gereğince yabancı bir tüzel kişinin kendi ülkesi kanunlarına göre fiil ehliyeti olmasa bile Türkiye'de imzaladığı sözleşme açısından Türk Hukuku'na göre fiil ehliyeti bulunduğu, en azından davacının, davalı şirketin fiil ehliyetinin bulunmadığını bilmemesi nedeniyle de iyiniyetli olduğunun kabulü gerektiği, İsveç Mahkemeleri'nde verilen kararların ancak tenfiz kararı verilmesi ile sonuç doğurabileceği, sözleşmeye davalının garantör olarak imza koyduğu ve hisse devir bedelinin ödenmesinin davalı açısından şarta bağlı tutulmadığı, garantör sıfatıyla davalının sözleşmeden bağımsız bir taahhüt altına girdiği, bu nedenle davalının zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 2.500.000 USD asıl alacak ve 1.263.253 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 3.763.253 USD alacağın asıl alacağa 01.12.2003 tarihinden itibaren yıllık %3,50 faiz yürütülmek üzere fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL. karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı şirketin hukuki muamele ehliyetinin MÖHUK 8/son maddesi gereğince statülerindeki idare merkezi hukukuna tabi olmasına rağmen, aynı Yasanın işlem güvenliğine ilişkin 8/2. maddesinde idare merkezi hukukuna göre ehliyetsiz olan tüzel kişinin Türk Hukukuna göre ehil ise Türkiye'de yaptığı hukuki işlemle bağlı olacağının öngörülmesine, Türk Hukukundaki yerleşik uygulamaya göre ticari şirketlerin ana sözleşmelerinde iştigal sahası içerisinde açıkça gösterilmemiş olsa bile, ticari faaliyetlerinin icabı olarak kefalet ve garanti sözleşmeleri yapmaları yönünden ehil sayılmalarının gerekmesine ve bu durumun TTK'nın 137. maddesine aykırı düşmeyecek olmasına, dava konusu işlemin Türkiye'de yapılmış olması karşısında davalının bu işlemle bağlı bulunmasına, davacı tarafın savunmasında belirtilen yabancı mahkeme kararlarının inşai nitelikte bulunmaması nedeniyle tanınmalarının mümkün olmamasına, davacı ile dava dışı M. arasındaki sözleşmenin daha sonra düzenlendiği iddia edilen ancak sonuçlanmayan 28.05.1996 tarihli taslak sözleşme ile tadil edildiğinin kabulünün mümkün bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davacı ile dava dışı M. arasında imzalanan 30.05.1995 tarihli sözleşmenin eki olan ve taahhüt veren olarak M.'nin, garantör olarak davalı ve dava dışı üç şirket tarafından imzalanan "hisse devir bedellerinin ödeme taahhüdü ve ödemeler listesi" başlıklı belge metninin incelenmesinde, sadece M. tarafından taahhüt beyanında bulunulmuş olup belge metninin garantör olarak imza koyan davalının ilk talepte ödeme teminatını yansıtmadığı, bir başka ifade ile itiraz ve def'ilerden feragat edildiğini göstermediği, davalının taahhüdünün borçludan ayrı, bağımsız, asli bir teminat olmayıp garantör ibaresi ile asıl borçlunun borç ilişkisine katılınıp davalının fer'i bir teminat vererek asıl borçlu M.'nin borcuna kefaletin amaçlandığının kabulü gerekir. Bu hususlar gözden kaçırılarak mahkemece belge altındaki garantör ibaresinden hareketle davalı şirketin uyuşmazlıktaki hukuki durumunun garantör olarak nitelenmesi yerinde değildir. Bu nedenle davalı şirketin M.'nin borcuna kefalet verdiği ve ticari mahiyeti haiz bir iş dolayısıyla verilmiş olmakla, TTK 7/2. maddesi uyarınca bu kefaletin müteselsil kefalet olduğu gözönüne alınarak değerlendirme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği halde, mahkemece sözleşmenin, garanti sözleşmesi olduğu kabul edilerek yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi isabetsiz olduğundan, davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının ( REDDİNE ), ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.07.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.