Mesajı Okuyun
Old 23-07-2008, 16:10   #6
halit pamuk

 
Varsayılan

İkrarın mahkeme içi ikrar sayılması için dava sırasında yapılması gerekli değildir. Örneğin,Bir başka mahkemede yapılan ikrar da mahkeme içi ikrardır.(Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045 ).

Yargıtay içtihatlarına göre de başka bir dava da yapılan ikrar mahkeme içi ikrardır.

"Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder. Davalının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı cevap dilekçesindeki beyanının, HUMK'nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.....

Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder " (HUKUK GENEL KURULU E. 2007/14-289 K. 2007/291 T. 23.5.2007)


Emniyette yapılan ikrar ile mahkemenin yaptığı tespiti eş tutamayız, yargıtay kararlaına ve doktrine göre de delil tespiti sırasında yapılan ikrar mahkeme içi ikrardır.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1982/2-324
K. 1983/178
T. 25.2.1983
• EŞYA TESLİMİ VEYA BEDELİNİN TAZMİNİ ( Delil Tespiti Dosyası )
• DELİL TESBİTİ DOSYASI ( Asıl Dava Dosyasının Eki Sayılması )
• ASIL DAVA DOSYASININ EKİ SAYILMASI ( Delil Tespiti Dosyasının )
• İKRAR ( Delil Tespiti Dosyasındaki )
• KESİN DELİL ( Delil Tespiti Dosyasındaki İkrar )
1086/m.113,236,374
ÖZET : Delil tesbiti dosyası asıl dava dosyasının eki sayılır. Bu bakımdan delil tesbiti dosyasındaki ikrar da asıl davada geçerli mahkeme içi ikrar olup kesin delil oluşturur.

DAVA : Taraflar arasındaki "eşya teslimi veya bedelinin tazmini" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Sakarya Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi )'nce davanın kabulüne dair verilen 22.12.1980 gün ve 1980/42-782 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi'nin 17.12.1981 gün ve 1981/7381-8230 sayılı ilamıyla; ( .. davadan önce yapılan tesbit sırasında davalının tutanağa geçen sözleri karşısında, altın ve ziynetin kocada kaldığının kabulü mümkün değildir. Çünkü taraflar arasında 412.1979 günlü anlaşmayı gösteren belge sadece mücevheratı ( altın ve ziyneti ) içermeyip, başka eşyayı da kapsamaktadır. Onun için davacının götüremediğini ileri sürdüğü eşya, az önce belirtilen belgede yer alan "mücevherat" dışında kalan eşyayı kapsamaktadır. Tutanağın sahteliği ispat edilmediğine göre, kadının beyanının, altın ve ziynetle ilgili eşya hakkında olduğunun kabulü gerekir. O halde davanın reddi zorunlu iken geri almaya karar verilmesi yanlış olup temyiz incelemesi sırasında, bu yön gözden kaçmış karar düzeltme isteği yerinde görülmüş olmakla, onama kararının kaldırılması ve dava red edilmek üzere hükmün bozulması uygun düşmüştür... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı, "davalı kocası tarafından evden kovulduğunu ve bu nedenle ziynet eşyalarının kocasında kaldığını ileri sürerek" bunların aynen teslimini, aynen teslim mümkün olmadığı takdirde, bedellerinin tazminini istemiştir.

Mahkeme, tanık sözlerine dayanarak davanın kabulüne karar vermiş; Yargıtay özel dairesi yukarıya metni aynen alınan ilamı ile, ( ... davacı kadının delil tesbiti sırasındaki ikrar ve beyanını... ) esas alarak kararı bozmuştur. Bu bozma kararında, ( taraflar arasındaki anlaşmayı gösteren 4.12.1979 günlü belge ) den sözedilmekte ise de; anılan belgenin bir anlaşma niteliğinde olmadığı; davanın açılmasından önce, davacının istemi üzerine 4.12.1979 günü yerinde yapılan delil tesbiti sırasında, davalı tarafından verilen ve davacının alıp götürdüğü ileri sürülen 22 kalem eşyayı gösteren bir liste olduğu anlaşılmıştır. Ancak 4.12.1979 tarihli tesbit tutanağında; davalının ibraz ettiği listedeki eşyaların davacı tarafından alındığına ilişkin iddiaya karşı davacının ( kapı dışarı attığı için almak zorunda kaldım ) dediği yazılı bulunmaktadır. Hal böyle olunca davalının savunmasına ve ibraz ettiği listeye karşı tesbit sırasında davacı tarafından vaki ve az yukarıda açıklanan beyanın, usul hükümleri karşısında niteliğinin tesbiti, uyuşmazlığın çözümünde önem kazanmaktadır.

HUMK.nun 113 ve 374. maddeleri gereğince, delil tesbiti dosyası asıl dava dosyasının eki sayılır. Bu itibarla, delil tesbiti dosyasındaki ikrar da, asıl davada geçerlidir; yani, mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, kesin delil teşkil eder ( Baki Kuru - Hukuk Muhakemeleri Usulü - 4. Baskı - Cilt 2 - Ankara, 1980 - sayfa: 1407 ).

Öyle ise, yerel mahkemenin, davacının tesbit tutanağındaki beyanını harici ikrar kabul eden gerekçesi doğru değildir. Ancak davacının bu ikrarını, somut olayda gerçekleşen maddi olgular karşısında, dava edilen ziynet eşyalarının da davacı tarafından götürüldüğünü kapsar şekilde yorumlamak mümkün olamaz. Nitekim, dinlenen bir kısım tanıklar görgüye dayanan ifadelerinde davacının kocası davalı tarafından evden kovulduğunu ve altınlarını ziynet eşyalarını vermeyeceğini de söylemiş olduğunu bildirmişlerdir.

Kaldı ki, davacının 4.12.1979 günlü tesbit tutanağındaki yazılı beyanı, HUMK.nun 151. maddesinde öngörülen şekilde, kendisine okunmuş ve imzalatılmış da değildir.

O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki kanıtlara ve gerçekleşen maddi ve hukuki olgulara göre, dava konusu ziynet eşyalarının davalı kocada kalmış olduğu gerçekleştiğinden, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Temyiz itirazının reddiyle direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 7.602,50 lira temyiz ilam harcının davalıdan alınmasına 18.2.1983 günü yapılan görüşmede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 25.2.1983 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.