Mesajı Okuyun
Old 15-02-2006, 13:32   #9
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

GENEL TAVSİYE 4.sayfa
da kiminle evleneceği konularındaki seçim hakkı hukuksal düzlemde korunmalı ve yasalar uygulanmalıdır. Örneğin, hukuksal düzenlemede evlilik, kadının yaşına ya da partneriyle olan kan bağına dayanan makul sınırlamalara bağlı tutulabilir.
Madde 16/1 (c)
17. Taraf Devletlerin raporlarının incelenmesi şunu göstermektedir: Pek çok ülke, yasal sistemleri içinde evli çiftlerin haklarını ve sorumluluklarını düzenlemektedir. Bunu, Sözleşme prensipleriyle uyumlu olmaktan ziyade, gelenek hukukunun ilkelerine, dini ya da teamüle başvurarak yerine getirirler. Yasalardaki ve uygulamadaki bu çeşitlilik, kadınlar için geniş kapsamlı sonuçlar doğurmaktadır. Aynı şekilde, evlilik içinde sorumluluk ve eşit statüye sahip olma haklarını engellemektedir. Böylesi sınırlamalar sıklıkla kocanın ailenin reisi statüsüne sahip olması ve ana karar verici kişi olmasıyla sonuçlanır. Dolayısıyla Sözleşmenin hükümlerini ihlal eder.
18. Ayrıca, genel olarak fiili bir birlikteliğe hiçbir koşulda yasal koruma verilmez. Böyle bir ilişki içinde bulunan kadınlar, erkeklerle hem aile hayatı içinde hem de yasa tarafından korunan gelirlerin ve mal varlığının paylaşılmasında eşit statüye sahip olmalıdır. Bu kadınlar, aile üyelerinin ya da çocukların bakımında ve yetiştirilmesinde erkeklerle eşit haklara sahip olmalı ve sorumlulukları paylaşmalıdır.
Madde 16/1 (d) ve (f)
19. Beşinci maddenin (b) fıkrasında belirtildiği gibi, çoğu ülke çocukların bakımı ve korunmasında ebeveynlerin sorumluluk paylaşımını kabul etmektedir. “Çocukların menfaatlerini en fazla göz önüne almak” prensibi Çocuk Hakları Sözleşmesine dahil edilmiştir (Genel Kurul kararı, 44-25, ek), şu anda bu prensibin evrensel olarak kabul edildiği görülmektedir. Buna karşın uygulamada bazı devletler, özellikle ebeveynler evli değilse, eşit statü verilmesi prensibini kabul etmemektedir. Bu tür birlikteliklerden doğan çocuklar, evlilik birliği içinde doğan çocukların sahip oldukları haklara her zaman sahip olamazlar. Boşanmış annelerin durumunda ya da anne babanın ayrı yaşadığı pek çok birliktelikte baba, çocuğun korunması ve bakımı sorumluluğunu paylaşmaz.
20. Sözleşmenin dile getirdiği haklar ve sorumlulukların paylaşımı yasal olarak uygulanmalıdır ve evlât edinme, vekâlet, velayet ve vesayet gibi yasal kurumlar oluşturulmalıdır. Taraf Devletler iç hukuklarında, anne babanın çocukla birlikte yaşayıp yaşamadığına ve medeni durumlarına bakmaksızın, her ikisine de eşit haklar tanımalı ve sorumlulukların paylaşımını sağlamalıdır.
Madde 16/1 (e)
21. Çocukların doğumu ve yetiştirilmesi, eğitim, iş hakları ve kişisel gelişimleri gibi diğer çalışmalar kadınların sorumluluğundadır. Bu sorumluluklar kadına ayrıca haksız ve ağır bir iş yüklemektedir. Çocukların sayısı ve dünyaya getirme zamanı da kadının yaşamında benzer bir etki yaratır ve ayrıca kendi fiziksel ve ruhsal sağlığı gibi çocuklarının sağlığını da etkiler. Bu nedenlerle çocukların sayısına ve dünyaya gelme zamanlarına karar vermede kadın hak sahibi olmalıdır.
22. Bazı raporlar, kadınlar için ciddi sonuçları olan zorunlu uygulamaları ortaya koymaktadır, ki bunlar; zoraki hamilelikler, düşükler ve kısırlaştırmadır. Çocuk sahibi olma ya da olmama kararı, tercihen eş ya da partnerle ortaklaşa alınmalıdır; yine de bu karar yetisi hükümet, partner, ebeveyn ya da eş tarafından sınırlandırılmamalıdır. Ayrıca bu karar, gebeliği önleyici yöntemler hakkında güvenilir bilgi sahibi olduktan sonra alınmalıdır. Kadınlar, gebeliği önleyici yöntemler ve kullanımları hakkında mutlaka bilgilendirilmeli ve Sözleşmenin 10. maddesinde belirtildiği gibi aile planlaması hizmetleri ve cinsellik konusundaki bilgi almaları garantilenmelidir.
23. Ailenin tüm üyelerinin refahı ve gelişme, sağlık, verimliliğin gönüllü düzeni için serbest, geçerli uygun ölçülerin varlığı genel bir kabuldür. Ayrıca böylesi hizmetler, toplum nüfusunun sağlığını ve genel yaşam kalitesini geliştirmekte; nüfus artışının gönüllü düzenine ve çevre korumasına yardım etmekte; onaylanabilir bir ekonomik ve sosyal gelişmeyi getirmektedir.
Madde 16/1 (g)
24. Her üyenin kendi görevini yerine getirdiği ve adil, eşit ilkeler temelinde oluşturulan aile, sağlam bir ailedir. Bundan dolayı ve Sözleşmenin 11. maddesinin (a) ve (c) bentlerinin de gösterdiği gibi, ailenin her bireyi (kadın ve erkek kast ediliyor, ç.n) bir meslek ve isteklerine, özelliklerine, yeteneklerine en uygun işi seçme hakkına sahip olmalıdır. Ayrıca, kadın ve erkek kendi adını seçme hakkına sahip olmalı, bu suretle toplumun diğer üyelerinden bir kişi olarak ayrılmalı ve toplum içinde kimliğini ve bireyselliğini korumalıdır. Kadın evliliği süresince ya da evlilik sona erdiğinde yasal ya da geleneksel olarak adını değiştirmeye zorlanmamalı ve bu haklardan yoksun bırakılmamalıdır.
Madde 16/1 (h)
25. Bu maddeyle sağlanan haklar; Kendi mülkünü yönetme ve sözleşmelerin asli unsuru olarak karar verme hakkı konusunda kadınlara eşit haklar veren Devletlere yükümlülük getiren 15. maddeyi tamamlayıcı olup, birbiriyle örtüşmektedir.
26. Sözleşmenin 15/1 maddesi, kadınların yasa önünde erkeklerle eşit olduğunu garanti etmektedir. Bu eşitliğin anlamı; Kadının ekonomik bağımsızlık hakkı temelinde sahip olduğu mal üzerinde tasarruf, yönetme ve işletme hakkına sahip olması demektir. Bazı ülkelerde, kadının kendi yeteneğiyle hayatını kazanabilmesi, uygun bir ev, kendisinin ve ailesinin beslenmesini sağlaması oldukça vahim bir durum gösterebilmektedir.
27. Tarımsal reform programının uygulandığı ya da arazinin farklı etnik gruplar arasında yeniden paylaştırıldığı ülkelerde, kadının erkekle eşit statüde mal paylaşımı hakkının medeni durumuna bağlandığı dikkatle gözlenmiştir.
28. Çoğu ülkede boşanmış ya da bekâr kadın nüfusu anlamlı bir sayıya sahiptir ve birçoğu ailesinin geçimini tek başına üstlenmiştir. Mal paylaşımındaki ayrımcılık nedeniyle, erkek elinde olanlarla ailesini geçindirme sorumluluğunu tek başına yüklenmiştir; onun bu sorumluluğunu layıkıyla yerine getirebileceğini ummak, açıkça gerçeklikle bağdaşmaz. Sonuç olarak; bazı hukuk sistemleri ya da gelenekler, evlilik sona erdiğinde ya da bir akraba öldüğünde ya da fiili akrabalık ilişkileri nedeniyle mal paylaşımında erkeğe olağanüstü büyük bir hak tanımaktadır. Bu olağanüstü ayrımcılık, uygulamada kadının kocasından boşanabilme yeteneği, kendisini ve ailesini geçimini sağlaması; bağımsız bir kişi olarak vakur bir yaşam sürmesinde ciddi bir etki oluşturabilecektir.
29. Bütün bu haklar, kadının medeni durumuna bakılmaksızın garanti edilmelidir.
Evliliğe ait mallar
30. Kadının, evli olduğu sürece ya da fiili akrabalık ve evlilik ya da akrabalık ilişkileri sona erdiğinde, mülkiyetin eşit olarak paylaşılması ve kendi adına bir mala sahip olma hakkının kabul edilmediği ülkeler vardır. Çoğu ülke bu hakkı tanımaktadır fakat, kadının bu hakkı pratik olarak kullanabilme yeteneği, yasal ya da geleneksel olarak kısıtlanabilmektedir.
31. Tüm bu yasal haklar kadının kazanılmış hakları olduğunda ve onları mahkeme önünde ileri sürdüğünde bile, kadın kendi adına bir mala ya evliliği süresince sahip olabilmekte ya da boşandığında mallarının yönetimi erkeğe ait olmaktadır. Mal ortaklığı rejiminin olduğu bu Devletlerde, tarafların evliliği süresince mal edinme ya da malın akrabalara satılması ya da malın başka şekilde tasarrufu konusunda kadına danışılması yasal bir koşul değildir.
32. Evlilik mallarının ayrıldığı bazı ülkelerde, evlilik boyunca kazanılmış mallar için mali edimlerin yerine getirilmesine çok büyük önem verilmiş, çocukların yetiştirilmesi, yaşlı akrabaların bakımı ve ev işlerinin değeri ise küçültülmüştür. Kadın tarafından doğal olarak yapılan bu gibi işler mali değer taşımazken, koca malvarlığını büyütmeye ve para kazanmaya muktedirdir. Mali ya da değil, tüm bu edimler aynı itibara sahip olmalıdır.
33. Çoğu ülkede, fiili akrabalık süresinde edinilmiş mallar, yasa önünde evlilik süresince kazanılmış mallar ile aynı temelde muamele görmemektedir. Eğer, akrabalık sona erdiyse, kadın partnerinden önemli şekilde daha düşük pay almaktadır. Çocuklu ya da değil, evli ya da değil kadına karşı ayrımcılık yaratan bu mülkiyet yasaları iptal edilmeli ve geleneklerden vazgeçilmelidir.
Miras
34. 884 sayılı Ekonomik ve Sosyal Konsey kararı ve Sözleşme tarafından da belirtildiği gibi, taraf Devletlerin raporları, kadınların statüsünü etkilemeleri nedeniyle miras hukukuyla ilgili yasal ya da geleneksel hükümlere dair yorumlar içermelidir. Konsey bu kararında Devletlere, bir miras bırakanla aynı akrabalık derecesine sahip olan kadın ve erkeğin, eşit zümre ve mirasta eşit paylaşım hakkının sağlanması konusunda tavsiyede bulunmuştur. Bu hüküm genel olarak uygulamaya geçirilmemiştir.
35. Miras ve mülkiyet hakkındaki mevzuat ve uygulamanın kadınlara karşı ciddi ayrımcılıkla sonuçlandığın pek çok ülke bulunmaktadır. Eşit olmayan bu muamelenin sonucu olarak kadın, kocasının ya da babasının ölümü üzerine terekeden dul bir erkeğin ya da oğulların aldığı paydan daha az pay alabilir. Bazı durumlarda, kadına sınırlı ve kontrollü haklar verilmekte ve kadınlar miras bırakanın terekesinden yalnızca irat (gelir) almaktadır. Çoğu zaman dul kadın için mirasçılık hakkı, evlilik sırasında edinilmiş malvarlığına eşit olarak sahip olma prensiplerini yansıtmaz. Bu tür hükümler, Sözleşmeyi ihlal etmekte olup, ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Madde 16/2
36. 14–25 Haziran 1993 tarihinde Viyana’da düzenlenen Dünya İnsan Hakları Konferansında kabul edilen Viyana Deklarasyonu ve Eylem Planı 1’de Devletlere, kız çocuklarına karşı olup, zarar veren ayrımcı uygulamaların ve geleneklerin kaldırılması ve mevcut yasal düzenlemelerin değiştirilmesi salık verilmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümleri ve Sözleşmenin 16/2 maddesi, ergin olmayan kişilerin evliliğine taraf Devletler tarafından izin verilmesini ya da evliliğin geçerli kılınmasını engeller. Çocuk Hakları Sözleşmesine göre; “Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan yasaya göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, onsekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.” Bu tanımlamayı ve Viyana Deklarasyonu hükümlerini de göz önüne alan Komite, kadın ve erkek için en az evlilik yaşının 18 olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Kadın ve erkek evlendiği zaman önemli sorumluluklar alır, bu nedenle tarafların tam olgunluğa ve fiil ehliyetine ulaşmadan evlenmelerine izin verilmemelidir. Dünya Sağlık Örgütüne göre, reşit olmayanlar özellikle kızlar, evlenip çocuk sahibi olduklarında sağlık durumları olumsuz olarak etkilenmekte ve eğitimleri engellenmektedir. Sonuçta, ekonomik bağımsızlıkları da kısıtlanmaktadır.
37. Bu sadece kadınları kişisel olarak etkilememekte; ayrıca yeteneklerini, bağımsızlıklarını ve işe girişlerini sınırlamakta, ailelerini ve toplumu zararlı şekilde etkilemektedir.
38. Bazı ülkeler, evlilik yaşı için farklı yasal koşullar öngörmektedir. Böylesi hükümler, entelektüel gelişim bağlamında kadınların erkeklerden farklı bir orana sahip olduğuna ya da evlilik sırasındaki fiziksel ve entelektüel gelişim düzeyinin önemsiz olduğuna değgin hatalı bir düşünceye götürmektedir. Dolayısıyla bu hükümler ortadan kaldırılmalıdır. Diğer ülkelerde kızların nişanlanması ya da bu konuda ailenin onların adına hareket etmesine izin verilmektedir. Böylesi önlemler sadece Sözleşmeyi değil, aynı zamanda kadının özgürce kendi partnerini seçme hakkını da ihlal etmektedir.
39. Taraf Devletlerin evliliğin yasa ya da gelenek ya da dini hukukuna göre yapılıp yapılmadığına bakmaksızın kaydetmesi gerekmektedir. Devlet bu şekilde Sözleşmeyle uygunluğu, taraflar arasındaki eşitliği, en az evlenme yaşını, iki ya da çok eşliliğin yasaklanmasını ve çocuk haklarının korunmasını sağlayabilir.

Tavsiyeler
Kadınlara yönelik şiddet
40. Komite, kadınların aile içindeki yerini göz önüne alarak şunu vurgulamak ister; Kadına karşı şiddet konusunda 19 numaralı Genel Tavsiye hükümleri (onbirinci oturum ), kadının erkekle eşit temelde özgürlük ve haklardan yararlanma yetisi için çok büyük öneme sahiptir. Taraf Devletler bu genel tavsiyeye uygun olarak, kamusal alanda ve özel yaşamda kadının birey olarak hak ve özgürlüklerini engelleyen cinsiyet temelli şiddete maruz kalmamalarını sağlamalıdır.
Çekinceler
41. Komite, dikkatle şunu belirtmektedir: 16. maddeye kısmî ya da bütünsel olarak çekince koyan çok sayıda ülke, özellikle 2. maddeye değgin bir çekince de koyduğu zaman; Sözleşmeye uygunluk ile ülkenin politik, ekonomik statüsüne ya da dini ya da kültürel temele dayanan aile kavramının çatışmasına neden olabilir.
42. Ataerkil aile yapısına sahip bu ülkelerin çoğu, aile içindeki en iyi konumun baba, koca ya erkek çocuğuna ait olduğu inanışına sahiptir. Köktenci ya da diğer aşırı düşüncelere sahip ya da ekonomik sıkıntı içinde bulunan bazı ülkelerde, kadının aile içindeki yerinin net bir şekilde kötüye gidişini gösteren eski gelenek ve değerlere dönüş cesaretlendirilmektedir. Toplumun genel sağlığı için cinsiyet ayrımının güdülmediği, tüm yetişkinlerin toplumda eşitlikle yerini aldığı ve ekonomik gelişimin modern toplum olmakla bağlantılı olduğunun kabul edildiği diğer ülkelerde, bu tabular ve aşırı ya da gerici düşünceler giderek daha az desteklenmektedir.
43. Komite, Sözleşmenin 2., 3., ve özellikle 24. maddesiyle bağlantılı olarak, kadının evde eşitsizliğine değgin düşüncelerin kararlı şekilde ortadan kaldırılması için taraf Devletlerin aşama aşama ilerleme kaydetmelerini istemektedir. Her ülke, Sözleşmenin özellikle 9., 15. ve 16. maddelerine koyduğu çekinceleri geri çekmelidir.
44. Taraf Devletler, gelenek ya da özel hukuk ya da dini inanç ya da yasalar tarafından onaylanmış kadın ve erkek eşitsizliğine ilişkin düşünceleri kararlılıkla desteklememelidir. Ayrıca çekinceler konusunda da ilerleme kaydedilmeli, özellikle 16. maddeye konulan çekince geri alınmalıdır.
45. İlk rapor ve onu takip eden dönemsel raporların incelenmesi temelinde Komite şunu not etmiştir: Çekince koymaksızın Sözleşmeyi kabul eden ya da onaylayan bazı taraf Devletlerin özellikle aileyle ilgili olan yasaları gerçek anlamda Sözleşme hükümlerine uygun değildir.
46. Bu Devletlerin yasaları, sosyo-kültürel önyargılar, gelenekler ve normatif kurallar temelinde halâ kadınlara karşı ayrımcılık içeren bazı yöntemleri barındırmaktadır. Bu devletlerin özel durumlarından dolayı, bu maddeler temelinde kadının konumunun anlaşılması (taraf devlet içindeki ç.n) ve değeri konusunda Komite için zorluk yaratmaktadır.
47. Komite, Sözleşmenin özellikle 1. ve 2. maddesi temelinde taraf Devletlerin gerekli uğraşı göstermesini, hukuki uyuşmazlıklara bağlantılı olarak var olan durumu incelemesini ve halen iç hukuklarında kadınlara karşı ayrımcılık içeren hükümler nedeniyle gerekli önlemleri almasını dilemektedir.
Raporlar
48. Halihazırdaki genel tavsiyedeki yorumların yardımıyla, taraf Devletler kendileri açısından:
(a) Sözleşmeye, özellikle 16. maddeye koydukları çekincelerin ortadan kaldırılması sürecinde ülkelerinin ulaştığı düzeyi belirtmelidirler;
(b) Hukuklarının 9., 15. ve 16. maddede belirtilen prensiplerle uyumlu olup olmadığını ve Sözleşmeyle uyumun yasa, gelenek, özel hukuk ya da dini inançtan dolayı mı engellediğini ortaya koymalıdırlar.
Yasama
49. Taraf Devletler, Sözleşmeye uyumun zorunlu olduğu alanlarda, özellikle 9., 15. ve 16. maddeyle uyumun sağlanması amacıya, yasa çıkarmalılar ve bu yasaları uygulamalılardır.
Sözleşmeye uyumun desteklenmesi
50. Taraf Devletler genel tavsiyedeki yorumların yardımıyla ve Sözleşmenin 2., 3. ve 24. maddelerinin gerektirdiği gibi; Özellikle din, kişi ve gelenek hukukunun bu prensiplerle çatıştığı alanlarda, Sözleşmeyle uyumun tam olarak sağlanması amacına yönelik önlemler almalıdır.

Devamı sonraki sayfadadır.