Mesajı Okuyun
Old 08-06-2008, 21:21   #7
hukukcu1985

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2004/4-526
Karar: 2004/589
Karar Tarihi: 10.11.2004

ÖZET : Davacı davalı idareden tapu kütüğünün tutulmasından dolayı uğradığı zararın giderilmesini istemiştir. Usulsüz işlemin sahte nüfus cüzdanından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla zarar tapu sicilinin tutulmasından değil, sicilin düzenlenmesinde etken olan nüfus kaydından kaynaklanmaktadır. Kusursuz sorumluluk da illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun bulunması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya hakkında zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması gerekmektedir.

(4721 S. K. m. 1007, 1023)

Dava: Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Eskişehir Dördüncü Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.10.2002 gün ve 2000/284- 2002/703 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18.06.2003 gün ve 1424- 7982 sayılı ilamı ile, ( ... Davacı davalı idareden tapu kütüğünün tutulmasından dolayı uğradığı zararın giderilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece eylemin tapu sicilinin tutulmasında kusurlu davranılmaktan ileri geldiği, böylece davacının zarar gördüğü belirtilerek tazminata hükmedilmiştir.

Dosyadaki kanıtlara göre tapuda cinsi mesken olan ve kat mülkiyeti kurulmuş bulunan bağımsız bölümün Behçet adına kayıtlı iken 28.07.1995 tarihinde davacı Muzaffer'e satış yolu ile devredildiği görülmektedir. Durumu öğrenen gerçek tapu maliki Behçet tarafından davacı Muzaffer aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davası sonucunda Şaban adlı kişinin gerçek malikmiş gibi düzenlediği sahte nüfus cüzdanı sonucu diğer davalı Muzaffer'e satıldığı belirlenerek kaydın iptaline ve gerçek malik olan davacı Behçet adına tesciline karar verilmiş karar temyiz incelenmesinden geçmek suretiyle kesinleşmiştir.

Yine dosya içinde yukarıda adı geçen Şaban hakkında sahte nüfus cüzdanı düzenlemekten ve kullanılmaktan dolayı açılan kamu davası sonunda yeterli kanıt bulunmadığı gerekçesi ile beraatı yönünde hüküm kurulmuştur.

Yukarıda açıklanan olgular itibarıyla usulsüz işlemin sahte nüfus cüzdanından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla zarar tapu sicilinin tutulmasından değil, sicilin düzenlenmesinde etken olan nüfus kaydından kaynaklanmaktadır. Medeni Kanunun 917. md. ( yeni 1007 )maddesinde sorumluluğun, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklandığı belirlenmiştir. Madde de öngörülen sorumluluk, kusursuz sorumluluktur. Diğer bir anlatımla zarar gören davalının kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Davalı da kusuru bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamak zorundadır. Kusursuz sorumluluk da illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun bulunması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya hakkında zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması gerekmektedir. Somut olayda zarar gören davacının illiyet bağını kesebilecek ölçüde kusurunun olmadığı yine öngörülmeyen bir durumun da bulunmadığı görülmektedir. Ne var ki gerek ceza dosyasında gerekse tapu iptaline ilişkin dava dosyasında zararlandırıcı sonucun ortaya çıkmasında bir üçüncü kişinin hukuka aykırı eyleminin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu kişinin suç teşkil eden ve ağır kusuru oluşturan eylemi açıktır. Şu haliyle sorumluluğu gerektiren illiyet bağının kesildiği kabul edilmelidir. Yapılan bu açıklama itibarıyla olayda zarar, hukuka aykırı eylem bulunmakta ise de kusursuz sorumlu olan davalının sorumluluğunu gerektirecek uygun illiyet bağının bulunmadığı görülecektir. Aksi bir sonuç kusursuz sorumluluğun ötesinde bizi sebep sorumluluğuna götürür ki davanın dayanağını teşkil eden MK'nun 1007. maddesi sebep sorumluluğunu öngörmemiştir.

Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde davalının sorumluluğundan söz edilemez. Dava reddedilmek üzere bozulması gerekmiştir... )gerekçesiyle dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 10.11.2004 gününde yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Dava, önceki MK'nun 917 veya yeni MK'nun 1007. maddelerine dayalı, Devlet'in tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna yönelik tazminat istemine ilişkindir.

Anılan maddelere göre düzenlenen sorumluluğun kusursuz sorumluluk olduğu çekişmesiz bir hukuki olgu olup, tapu sicil memurunun yaptığı işlem nedeniyle oluşan zararın giderilmesinde kusur aranmamaktadır. Sorumlulukta aranan husus, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle bir ayni hak kaybına sebebiyet verilmiş olmasıdır. Diğer bir deyişle, sorumluluğun doğabilmesi için tapu sicilinin yanlış tutulması ile ayni hakkın kaybı, yani zarar arasında uygun illiyet bağı olması yeterli ve kafidir. Böyle bir sorumluluğun oluşturulmasındaki ana amaç ise, tapu siciline güvenin sağlanmasıdır.

Bu genel açıklamalardan sonra dava konusu olaya dönülecek olunursa; uyuşmazlık konusu olay iki kademede gerçekleşmektedir. Birinci aşamada sahte bir belgeye ( sahte vekaletname, sahte veraset belgesi veya dava konusu olayda olduğu gibi sahte nüfus örneği )dayalı olarak gerçekleştirilen ve oluşturulan bir tapu sicil kaydıdır. Bu işlemle doğru bir sicil kaydı kaldırılmakta ve yerine doğuşu sakat bir sicil kaydı oluşturulmaktadır. İşte bu durumda, asıl ve gerek kayıt malikinin eski MK'nun 917 veya yeni MK'nun 1007. maddelerine dayalı olarak Devlet'in kusursuz sorumluluğuna gidebilmesi yerinde ve zorunludur. Ne var ki, gerek öğreti, gerekse uygulamada bu halde dahi gerçek kayıt malikine anılan maddelere göre, doğrudan dava hakkı tanınmamaktadır. Böyle bir durumda gerçek kayıt malikinin öncelikle sahte kayıtla oluşturulan yeni sicil malikine karşı dava açması ve şayet o dava sonucunda sicil kaydını düzelttiremediği takdirde ve ancak o aşamadan sonra anılan maddelere göre kusursuz sorumluluk ilkesine göre Devlet'in sorumluluğuna başvurabilmektedir. İşte, önceki MK'nun 917 ve yeni MK'nun 1007. maddelerinde düzenlenen dava hakkı bu çerçevede sonuç doğurabilmelidir. Zira, yukarıda da değinildiği gibi, yapılan sahte belgeye dayalı işlemle gerçek kayıt malikinin ayni ( mülkiyet )hakkı sona erdirilmiş ve bunun sonucu olarak tapu siciline olan güven de zedelenmiştir.

Uyuşmazlık konusu olaylarda ikinci kademe ise, ilk ve gerçek kayıt malikinin sahte belgeye dayalı olarak oluşturulan sonraki sicil kaydını dava yolu ile iptal ettirmesinden sonra, iptal muhatabı olan kayıt malikinin ( dava konusu olayda taşınmaz alıcısının ), bu iptal sebebi ile oluşan zararının giderilmesine yönelik ikinci aşamadır ki, bu davanın konusu da budur. Davacı alıcı lehine oluşturulan sicil kaydı, sahte işleme dayandığından ( önceki MK'nun 931. maddesi ve yeni MK'nun 1023. maddesi saklı kalmak kaydı ile )yoklukla sakat bir işlemdir ve baştan itibaren geçersizdir. Diğer bir deyişle, alıcı lehine oluşturulan sicil kaydı yok hükmündedir. Kaldı ki davacı yani alıcı bu sahte ve geçersiz işlemin tarafı olup, üçüncü kişi durumunda da, değildir. Bu kişinin oluşturulan sahte belgeye dayalı sicilden dolayı ayni hakkı doğmamıştır ki, ayni hak kaybı nedeniyle Devletin kusursuz sorumluluğuna gidebilsin. Keza, Devlet'in sorumluluğuna esas olan tapu siciline güven ilkesinin zedelenmiş olması unsuru da ikinci kademe bakımından gerçekleşmemiştir. Zira, davacı alıcının satış işlemine dayanak olan tapu sicil kayıtları gerçek ve sağlıklıdır. Tapu siciline güven ilkesi davacının taraf olduğu dava konusunu teşkil eden sahte belgeye dayalı olarak gerçekleştirilen satış işleminden sonra bozulmuş bulunmaktadır. Aksi halde, yukarıda anılan maddelerdeki sorumluluğun amacı dışına çıkılmakta ve taşınmaz satımlarında satıcının edimi, Devlet tarafından alıcı yararına garanti altına alınması sorumluluğuna gidilmektedir. Oysa, Devlet'in böyle bir sorumluluğu asla bulunmamaktadır.

Böyle bir durumda Devlet'in sorumluluğu ancak, sahte belgeye dayalı taşınmaz satışının tapuda gerçekleştirilmesi sırasında tapu sicil memurunun kasıtlı veya kusurlu eyleminin bulunması halinde kusur sorumluluğuna yani BK'nun 41 ve 55. maddeleri hükümlerine dayalı bir sorumluluk olmalıdır.

Mahkeme kararının yukarıda açıkladığım gerekçelere dayalı olarak bozulması düşüncesinde olduğumdan, gerekçe yönünden sayın çoğunluğun aksine karşı oy kullanmış bulunuyorum.