Geri Dönüşler...
Metin KARADAĞ
Eğer, “üretilen toplumsal katma/artık değerin tekrar topluma geri dönüşü sorununa” küçük de olsa bir biçimde değişime yol açacak derecede çözüm getirilmiş olsaydı, hiç şüphemiz olmasın bugün büyük ölçüde sorunsuz bir refah toplumu olduğumuzdan söz ediyor olacaktık...
Yan etkileri giderilmemiş ya da gözardı edilmiş “öngörüsüz/plansız” mekanik “zihniyetli” modernleşme, aynı anlayış ve kavrayış yetersizlikleri nedeniyle sadece sorun üreten tapınaklara dönüşmüştür.
Paris kent yönetimi açlık ve kara veba salgınlarıyla birçok kez kavrulduktan çok sonra 19. yüzyılın ikinci yarısında “Hijyen Şartını Onaylar...”
Anlamı; atıklar sokaktan ve insandan uzaklaştırılmalıdır.
Bu karar üzerine ortaya doğru eğimli sokaklarında açıktan akan lağımlar, yapılan kara kanallarla Sein Nehri’ne yollanır...
Bir süre rahatlık gelir, salgınlar azalır.
Ama daha sonra kentin nüfusu artar, Sein Nehri de kaldıramaz olur bu kahrı.
Bu kez 1945 yılında kent yönetimi “Ekolojik Şartı Onaylar...”
Anlamı; atıklar kentin yakın çevresinden uzak, zamanla dönüşebilecekleri doğal ortama doğru uzaklaştırılmalıdır...
Böylece Sein Nehri’ne yapılan zulüm durdurulur.
Nehrin kent içinden geçtiği yerlerde iki yanına yapılacak kanalizasyon atıklarını yer altından kent dışına taşıyacak büyük kanal sistemi kısa sürede tamamlanır.
Kentin uzağında verimsiz olduğuna karar verilen (!) büyük çukurlar sürekli gelen atıklarla dolmaya başlar.
Ve bu göletlerde başta koku olmak üzere başedilemez bir başka durum ortaya çıkar...
Tam bu sırada Ar-Ge (Araştırma Geliştirme) hızır gibi yetişir...
Bir tür hızlı üreyen ve kentsel atıklardan oluşan birikintileri parçalayıp çoğalan, yani kendisine dönüştüren süper bakteri (SüperBak...
bulunmuştur...
Çoğaldıkça diğer gölet ve birikintelere dağıtılan bu bakteriler sayesinde havza kurtulmuştur ancak bakterilerle dolu göletler bir işe yaramamaktadır.
Ar-Ge bir kez daha hızır gibi yetişir...
Bu kez atık parçalayan süper bakterilerle beslenen bir balık türü geliştirilmiştir.
Balıklar da hızla ürer.
Bakteriler tükenmektedir.
Çevrim büyük ölçüde hız kazandığı için atık su göletleri artık kentin önemli ölçüde su ihtiyacını karşılayan havzaya ait su kaynaklarına dönüşür.
Temizlenen su, diğer arıtma yöntemlerinden geçerek temiz su göletlerine aktarılır.
Bakteri-balık üretimi ve dünyanın dört bir yanına ihracı, havzadaki yeni oluşan bu kasabayı rahatça yaşatacak gelir kaynağı haline gelir.
Habitat-II’ye hazırlıklar sırasında birkaç toplantı için 1995’te İstanbul’a gelen Paris Havzalar Yöneticisi (onların İSKİ genel müdürü) “Kent ve Çevre Sorunlarına Çözüm Modelleri” konulu atölyede bu sunuşundan sonra başlayan soru yağmuruna karşı da “sağlıklı geri dönüşü” olan yanıtlar vermişti... O an İstanbul’da ise “dönüşümü” ne kelime, kendi içinde bile “çevrimi olmayan zihniyet,” Su Havzaları’nı hızlı yapılaşma ile atık havzalarına dönüştürmekteydi…
Hatta Fransız konuğumuz “geri dönüşüm” konusunda öylesine doğal bir yetenek kazanmış ki; aradan dokuz yıl geçtikten sonra kendisinden bana ulaşan zarftan, 1995 yılındaki o toplantıda kaybolan ucuz plastikten mavi renkli çakmağım çıkmıştı...
O sıralarda toplantılarda doğal hale gelen çakmak kaybolmalarından bıkmış olmalıyım ki, üzerine Türkçe “Yürütmeyi durdur. Aldığın yere bırak!” yazmıştım... Çakmağın üzerinde ne yazdığını yıllar sonra öğrendiğinde, “Amaan boşver” demeksizin ve üşenmeksizin yazılmış nazik bir özür mektubuyla birlikte geri göndermişti...
Doğal bir davranış alışkanlığı yani kültür olarak, “kamusal kaynakların kullanım kararları süreci”nin gerçek anlamda “açık, şeffaf, hesap verebilir ve denetlenebilir” oluşu ile birlikte, üretilen toplumsal katma/artık değerin tekrar topluma geri dönüşü eşzamanlı gerçekleşecektir.
Hiç şüphemiz olmasın hep birlikte o an, büyük ölçüde sorunsuz bir refah toplumu olduğumuzdan emin olarak söz ediyor olacağız...
Mimarlara Mektup Bülteni, Sayı: 102, Ağustos 2007