Mesajı Okuyun
Old 07-04-2008, 10:42   #3
av.pergamon

 
Varsayılan

Bende Sayın Ak ile aynı görüşteyim : hakim ara kararından dönebilir .Aşağıda verilen Hukuk Genel Kurulu kararı sizin davanız ile direk ilgili değil ancak ara karar ile ilgili net bir fikir verebilir .
Ancak irdelenmesi gereken bir husus var : hakimin ara kararı ile bir taraf lehine usuli kazanılmış hak doğar ise bu ara karardan dönülemiyor . Bu konuda Yargıtayın bir çok kararı var
Ancak , sizin ara karardan dönülmesi talebinizin yönlendirici olacağını düşünüyorum Selamlar ...

................................................
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay’ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerek Yasal biçimde uymuş olan Hukuk Mahkemesi bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Mahkeme bozma kararından dönerek ısrar kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz.

Bu müesseseye "usuli müktesep hak" veya "usule ait kazanılmış hak" denilir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda anılan müesseseye ait açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, "Usuli Müktesep Hak" davaların uzamasını önlemek hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay İnançları ile kabul edilmiş usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir.

Bozmaya uyulmasına açıkça karar verilmesiyle taraflardan birisi yararına usule ait kazanılmış hak doğar. Bundan sonra mahkemenin yapacağı iş, bozma kararınca işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak hakim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ait karar, bunun istisnalarındandır.

Farklı anlatımla; bozma kararına uyan mahkeme, bununla bağlıdır, ister aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun bundan dönerek eski hükmünde ısrar edemez. Hakim değişikliği olsa dahi bozmaya uyma ara kararından dönülemez ve ısrar kararı verilemez. Verilirse bu bir ısrar kararı değil yeni bir karar niteliğindedir. Yargıtay İçtihatları ile kabul edilmiş olan usuli müktesep hak müessesesinin birçok hukuk kaideleri gibi özellikle kamu düzeni düşüncesi ile getirilmiş istisnaları vardır. Bunların biri de, görev konusudur. Yargıtay görevsiz mahkemenin vermiş olduğu bir hükmü, görevsizlik sebebi ile değil de, başka bir nedenden bozmuş ise, taraflar mahkemede görev itirazında bulunabilecekleri gibi Yargıtay da, ikinci temyiz aşamasında mahkemenin hükmünü görevsizlikten dolayı bozabilir. Nitekim; görev konusuna bakılmayarak verilmiş olan bir bozma ilamında görev konusunun çözümlenmediği çok açıktır.

Ne var ki, gerek hüküm mahkemesinde, gerek Yargıtay’da görev itirazı ileri sürülmüş ve Yargıtay görev itirazını reddetmiş ve hükümü başka sebeplerden bozmuş, mahkeme de bozmaya uymuş ise, bozmaya uyularak yapılan bu yeni yargılama sonunda artık görev itirazında bulunulmaz. (Bkz. 4.2.1959 tarih ve 13/5 s. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)

Görüldüğü üzere, Yargıtay sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı ile HUMK.nun 7. maddesine mutlak bir kapsam vermekten kaçınmış, özellikle Yargıtay’ca görev itirazı hakkında olumlu veya olumsuz bir bozma yapılmış bu bozmaya mahkemece uyulmuş olması durumunda usule ait kazanılmış hak doğacağı ve mahkemenin artık bundan dönmesinin mümkün olamayacağına önemle işaret edilmiştir.

Gerçekten, mahkemenin, doğru bularak uyduğu veya yasa gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir aşamaya kavuştuğunda kuşku ve duraksamaya yer bulunmamaktadır. Esasen buna aykırı karar verilmesi, usul ve yasaya uygunluğu, hem Yargıtay hemde mahkemenin uyma kararı ile tespit edilen hukuki olgunun, bir kez daha zamanla sınırlandırılması mümkün olmayacak şekilde, yeniden tartışılmasına yol açar ki, böyle bir sonuç medeni yargılama hukukunun hakka kavuşma ve bulma amacına, aykırı düşer. Dahası, hukuki kararlılık bozulur ve yargı kararlarına karşı toplumun güveni sarsılır ve kamu düzeni haleldar olur. Hal böyle olunca yanlışlığı açık olan bir kararda ısrar edilmesine olanak tanımamak gerekir. Bundan başka, Ticaret Yasasının 5. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri arasındaki iş bölümünün, görev konusu olmaktan çıkarılmış bulunması, kanun koyucunun görev sorununa mutlak bir biçimde kayıt koymadığını açıkça göstermektedir.

Yine, HUMK.nun değişik 440 maddesinin (3) s. bendinin (2). fıkrası hükmünce, göreve ait düzeltme yasağı getirilmesi ayrıca HUMK.nun değişik 7/III maddesi ile taraflar görev itirazında bulunmuş ve asliye mahkemesi de görevsizliğini kendiliğinden gözetmeden esas hakkında hüküm vermiş olması halinde, Yargıtay’ın, Asliye Mahkemesinin bu hükmünü görevsizlikten dolayı bozamaması az yukarda açıklanan kabulü dolaylı biçimde doğrulamaktadır. Somut olayda yerel mahkemece Yargıtay 3.H.D.nin 1996/10697-11802 s. ve 28.11.1996 tarihli göreve ait bozma kararına 7.2.1997 günlü oturumda uyulmuş. Daha sonra 21.2.1997 tarihli oturumda bozmaya uyma kararından dönülerek esasa ait hüküm kurulmuştur.

Yukarıda açıklanan nedenler altında, iradi biçimde Yargıtay’ın göreve ait bozma kararına mahkeme uymakla taraflar yönünden usule ait kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekir ve mahkeme bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak zorundadır. O nedenle, yerel mahkeme kararı usule ve kanuna aykırıdır. Bozulmalıdır.

Bozma nedenine göre sair yönlerin incelenmesine, yer görülmemiştir.

SONUÇ avacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının gösterilen sebeplerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, mahkemenin Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda işlem yapmasına, istem halinde geri temyiz peşin harcının verilmesine 18.6.1997 gününde, ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

Kaynak : Corpus