Mesajı Okuyun
Old 11-03-2008, 18:37   #128
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Cinsel özgürlük


Bitlis'in bir kasabasında yaşayan kadın gayet rahat bir biçimde 'Kocam eve kuma getirdi, yanıma gelmiyor' diye sorununu ifade edebiliyor. Ama Bebek'teki üniversite mezunu, gizli eşcinsel olan kocasının sorununu 'Çok fazla çalışıyor eve bile gelemiyor' diyerek örtme yoluna gidiyor



Cinsel özgürlük yani kadının kendi bedeninin ve cinselliğinin öznesi olması, tabular, korkular, ayıplar ve mahalle baskısı gibi akla gelebilecek ve gelmeyecek bir sürü nedenden konuşamadığımız bir konu. Doğurganlığın kontrolü, savaşta kadınlara tecavüz, milliyetçi devlet politikaları, kadınların bedenlerinin plastik cerrahiyle cendereye sokulması, muhafazakârlık, yeme bozuklukları kadınların cinselliğini düzenleyen mekanizmalardan sadece bazıları. Genellikle bunları konuşarak toplumsal cinsiyet kavramı çerçevesinde iktidarı sorguluyoruz. Bunları yaparken de kadına yönelik şiddetten, ihlallerden ve ayrımcılıklardan bahsediyoruz. Gerçekten çok önemli konular.

Ama geçen gün bu gazetede çıkan yazımda da değindiğim gibi asıl konuya ne zaman geleceğiz? Kısacası, ne zaman seksten konuşmaya başlayacağız? Bunu yapmaya cesaretimiz var mı? Belki de daha önemlisi bunu belli bir saygı ve hassasiyet içerisinde yapabilecek miyiz? Türkiye'de seks erkeklerin futbol maçında stadyumlarda hakemin cinsel yönelimine ait bağırdıkları küfürlerden çıkıp insani bir şekilde konuşulabilir mi? Yoksa böyle bir şeye niyet eden kadınlar 'namussuz ve iffetsiz' midirler? Bunu yapmaya niyet eden erkekler ise 'haddini bilmeyen terbiyesiz azgınlar' mı?

En tabu konulardan biri olan cinsellik hakkında ise gerçekten ne biliyoruz? Geçenlerde ilaç firması Pfizer'in Türkiye'de Cinsellik konulu araştırmasının sonuçları yayınlandı. Araştırmanın kaba sonuçları bile pek çok muammaya ve sorunlara işaret ediyor. Böylesine hassas ve tabu olan bir konuda hem var olan muammayı ortadan kaldırmak hem de ezber bozmak lazım.

Tanıdık örnekler

Aşağıdaki birkaç örnek belki bizi tekrar bu konuyu derinlemesine düşünmeye iter.

Bitlis'in bir kasabasında yaşayan kadın gayet rahat bir biçimde "Kocam eve kuma getirdi. Yanıma gelmiyor" diye sorununu ifade edebiliyor. Ama Bebek'te yaşayıp son model cipiyle dolaşan üniversite mezunu 'uluslararası kariyer yapan özgürleşmiş kadın' gizli eşcinsel olan kocasının sorununu "Çok fazla çalışıyor, eve bile gelemiyor" diyerek örtme yoluna gidiyor. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyette yaşamaktan her ne kadar minnettar olduğunu her gün binlerce kez tekrarlayan 16 yıllık evli 45 yaşındaki kadın, nişanlı olan 28 yaşındaki kız kardeşine cinsellik konusunda 'kocasından fazla bir beklentisi' olmamasını söylüyor. 65 yaşındaki kayınvalide ise gelini hakkında "O sıska kız her gece aslanlar gibi oğlumu koynuna alıp yatıyor" diyor. Nasıl, bu örnekler tanıdık geldi mi? Hepsi gerçek. Hâlâ cinsellik konusunda konuşmayı reddetmek kimin hayrına?

Bir de bunların tam ortasına toplumun en etkin düzenleyici mekanizması olan dedikoduyu koyun, bakın neler oluyor. İşin ilginci bu dedikodu çarkını en fazla işletenler ve en etkili biçimde kullananlar yine kadınlar. Daha fazla baskı altında olan, daha az baskı altında olanı siz deyin mahalle baskısıyla, ben diyeyim kıskançlık kaynaklı dedikoduyla denetliyor. Ya da denetlemeye yelteniyor. Kadınların ciddi baskı altında yaşadığı bu ortamda ise her nedense erkeklere özgürlermiş ya da 'özgürleşmişler' gibi davranılıyor. Erkeklerin durumuyla ilgili açıklama da hazır: 'Elinin kiridir, yapar geçer'. Kimsenin aklına gelmiyor ki, köle ve efendi ilişkisinin var olduğu yerde hiç kimse özgür değildir.
Öte yandan kadınların özgürleştiği ya da özgür olduğu iddia edilen toplumlarda cinsel özgürlük adına yapılanın aslında kadınların sömürülmesinden başka bir şey olmadığını görüyoruz.

Cinsel özgürlük kavram olarak hiçbir zaman yozlaşmayla veya sömürmeyle alakalı değil. Ama iş kadınlara gelince yaygın eril düzen kadınları sömürüp adını da cinsel özgürlük koymayı becerebiliyor. Bir avuç feministin bunun cinsel özgürlük değil sömürü olduğunu açıklaması hiçbir işe yaramıyor.

ABD'nin eğlence başkenti Las Vegas'ta kadınların sömürülmesi ile ilgili bilgiler, seks çalışanları üzerinde yıllardır araştırma yapan uzmanları bile şaşırtmış durumda. Son dönemlerde Las Vegas'ta seks endüstrisinde çalışanlar genellikle üniversite mezunu 'manken görünümlü' genç kadınlar. İnternet'in yaygınlaşması nedeniyle üst düzey gelir grubundaki erkeklere hizmet veren seks çalışanları, bedenleri ile ilgili detayları ve 'becerilerini' web sayfalarında yayınlıyorlar. Verilen bilgiler arasında isteyenlere GFE ve/veya PSE deneyimleri sunulacağı. GFE (Girl Friend Experience) 'kız arkadaş deneyimi'ne tekabül ederken PSE (Porn Star Experience) 'porno yıldızı deneyimi'ne tekabül ediyor. Bir seks işçisine 5 bin Amerikan doları gibi bahşiş bırakan zengin ve başarılı bir işadamı bu parayı kız arkadaş deneyimi yaşamak için mi ödüyor? Gerçek kız arkadaşlar bunun için daha iyi değil mi? Diğer bir araştırmada erkeklerin sıklıkla ziyaret ettikleri seks çalışanlarının kendilerine âşık olduklarına inanmaları. Açıkça bir kez daha ifade edeyim ki yanlış anlaşılmasın. Adam haftada iki kez para karşılığı birlikte olduğu seks çalışanının kendisine, yani adama, âşık olduğuna inanıyor. Üstelik bunu söyleyen adamın zeka ve algılama kapasitesiyle ilgili herhangi bir patolojik sorunu yok.


Muamma

Şimdi radikal bir feminist olarak gel de işin içinden çık! Son dönemlerde ağırlıklı olarak erkeklik kuramı ve şiddet üzerine çalışan biri olarak, erkekleri anlamaya başladığımı zannediyordum. Ne anlaması, kara cahilim de haberim yok.

Hâlâ cinsellik konusunda karanlıktayız. Bir sürü şeyi bilmiyoruz. Erkeklik kuramıyla ilgili yapılan araştırmalar bizi bayağı aydınlattı. Ama şu anda içinde bulunduğumuz küresel şiddet ortamında sorularımızın ve sorunlarımızın sayısı çok fazla. Ortaya çıkan ise cinselliğin şiddet ve ihlaller yumağı içerisinde ne olup ne olmadığı ile ilgili bir sürü karmaşa. Oysa cinsel özgürlük ne bu denetim mekanizmalarıdır ne bu sömürü ne de bu şiddet. Cinsel özgürlük bedeninizin ve cinselliğinizin öznesi olarak hayatı yaşamanızdır. Ne o bedene ihanettir ne de o bedene sömürüdür. Tam tersine o bedenin 'mahremiyetine' saygı gösterilmesidir.
09/03/2008
LEYLA PERVİZAT: Dr., feminist araştırmacı ve kadının insan hakları savunucusu
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.p...2&haberno=8071