Mesajı Okuyun
Old 28-01-2008, 18:11   #1
Durdu GÜNEŞ

 
Varsayılan Devlet Güler mi?

DEVLET GÜLER Mİ?
Av.Durdu GÜNEŞ
Devlet deyince devasa bir tüzel kişilik karşımıza çıkar. Tüzel kişi güler mi? Diye düşünenler olabilir. Gülmek bizim en insani davranışımızdır. Ve gülmek insana özgüdür. Tüzel kişinin gülmeyeceği ise bilinen bir gerçektir.
Çoğu zaman devleti kutsal ve korkutucu soyut bir varlık olarak algılarız. Devleti zihnimizde kutsallaştırdıkça ona karşı kullaşmamızda o ölçüde artar. Hatta geçmişte devlet o kadar kutsallaştırılmış ki onun bekası için kardeş katline cevaz verilecek kadar ileri gidilmiştir.
Devletin bu dokunulmaz tartışılmaz korkutucu imajını devlette görev yapan kişiler kendilerini bizzat devlet sayarak sürdürme yoluna gitmişlerdir. Onun için devletin cezalandırıcı, korkutucu yüzünü gereksiz ciddiyet hatta asık suratlarıyla ispatlamak gibi mizaha konu yaklaşımlar sergilemektedirler.
Burada bir tarihi fıkra anlatarak konuya açıklık getirmek istiyorum.
Osmanlı döneminde, Osmanlı paşasının biri, bir gün eve girmiş ve kasıklarını tuta tuta kahkaha atmaya başlamış. Bir anda kahkaha krizine yakalanan paşaya hayretle bakmış hizmetçi. Sonra “Hayrola paşam, bir şey mi oldu?” diye sormuş. Paşa “Geçen hafta bir köyden geçiyorduk, bir köylünün eşeği kaçmıştı. Köyle eşeğin arkasından öyle badi badi koşuyordu ki” diye kahkahasına devam etmiş. Hizmetçi bu kez, “Ama paşam geçen hafta gördüğünüz bu olaya şimdi neden gülüyorsunuz?” deyince Paşa” Bre gafil, köylünün yanında gülseydim devletin ciddiyeti ne olacaktı.” Demiş.
Neden gülmez ki devlet adamları?. Herhalde gülünce tabiri caizse “karizmanın çizildiğini” düşünürler. Yüzlerin güldükçe güzelleştiğini, asıldıkça çirkinleştiğini bilmek istemezler.Oysa gülmek ciddiyete halel getirmediği gibi bizim insan olduğumuzun da en önemli göstergesidir.
Bu davranışın altında devlete arızalı bir bakış açısıyla yaklaşmanın yanında kişisel sebeplerinde olduğunun altını çizmek gerek.
Devlet adamının gülmemesinde, gülmenin defolu bir davranış olduğu konusundaki kaygılarından sözedilebilir.Gülmenin otorite zaafına yol açacağı konusundaki endişeler gülmekten alıkoyar onu.
Diğer taraftan devlet adamı gülünce hafife alınacağından korkmaktadır. Bu bir özgüven eksikliği sonucu olsa gerek.Orta çağda da papazlar gülmeyi yasaklamışlar bir dönem.Çünkü başkalarının gülerek kendilerini alaya alacaklarından korkarlarmış. Günümüzde gülmekten korkan ve gülmeyi sabıkalı bir davranış gibi düşünen devlet adamının ortaçağ papazından ne farkı var?
Gülmekten korkmanın arka planında birazda nükte yeteneğinin olmaması ve mizah kültürünün yerleşmemesi vardır. Yeri geldiğinde Nasreddin Hocanın torunları olduğumuzu övünerek anlatır ama gülmeyi de arızalı bir davranış gibi görürüz.
“Politikada Nükte” kitabının yazarı Nejat Muallimoğlu yabancı siyaset ve devlet adamlarında nükte yeteneğinin gelişmiş olduğunu bizde ise pek gelişmediğini bu nedenle kavga ve küfürleşmenin fazla olduğunu vurgulamaktadır.
W.Churchill, sürekli karikatürünü yapan ve sarkan yanaklarını buldog köpeklerine benzeten karikatüristle karşılaşmış ve ona şöyle demiş.”Yanlış yapıyorsun dostum. Benim yanaklarım buldog köpeklerinden daha fazla sarkar.”
Bizde böyle bir vakıa olsa ilk tepki “it oğlu it senin baban lan” şeklinde bir hakaret olabilir. Hemen tazminat davasına tevessül edilir. Savcı da devletin manevi şahsiyeti tezyif ve tahkirden dava açabilir.
Mizahın bu derece risk taşıdığı bir ülkede kimin ne haddine devlet ve siyaset adamlarını mizahın konusu yapmak. Bu konuda mizah yapmak uçurumun kenarında dans etmek gibidir.
Devletteki yönetimi mizahi bir dille anlatan “Ben bir kaymakamım her şeyi yazamadım” isimli kitabında Ahmet Çınar bir olay nakleder.
Bir tarihte kaymakam adayları İçişleri bakanlığı müsteşarı ile toplu resim çektirmek istemişler. Müsteşar bey önde ve ortada bütün alemin evrensel kralı gibi duruyormuş; ancak o nasıl bir ciddiyet ve surat…Fotoğrafçı dayanamamış “Efendim, biraz gülümseyebilir misiniz?” deyivermiş. Müsteşar bey anıtsal bir heykel gibi, istifini bozmadan fısıldamış: Müsteşar gülmez!...Çek resmi!..
Kısır bir kültür anlayışıyla vatandaşa tepeden bakan “Küçük dağları ben yarattım, büyüklerde babamdan kaldı” dercesine hastalıklı bir kibir taşıyan devlet adamlarının gülerek insani yanlarını göstermeleri mümkün değildir.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz. Devlet adamı devletin kendisi değildir. Gülebilir, hiçbir sakınca yoktur. Mizahla uğraşan biri olarak bu konuda “fetva” veriyorum. Devlet adamı gülerek otoritesini kaybetmez, daha çok insan olduğunu gösterir.
Gülmeyen ve gülemeyen devlet adamı tedavisi aciliyet gerektiren sosyal bir hastadır. Mizahın iyileştirici gücüne teslim olması gerekir.
İnsanları seven devlet adamı rahat güler. Devlet adamı gülerek vatandaşa karşı iletişime açık olduğunu gösterir.
Devlet adamı asık suratla diktatörlüğe, gülen yüzle hukuk ve demokrasiye yaklaşır.