Mesajı Okuyun
Old 22-01-2008, 21:06   #7
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1. Ortada iyiniyetin bulunduğu bence çok açıktır.

2. Muhtesatın davacıya aidiyeti tapunun beyanlar hanesinde gösterildiğinden ( Kad.K. madde 19, eski Tapulama K. madde 40 ) beyanlar hanesindeki bu şerh tapu kaydına dahil bulunmaktadır . Bu şerh kadastro ile tesis edilen sicil anlamına gelmekte ve TMK 724 (eski MK 650) maddesindeki hakkın varlığını ifade etmektedir. Burada davacı kadastro tespitine itiraz etmemekte aksine kadastro tespiti ile varlığı tespit edilen hakkını görevli mahkemede aramaktadır. Zira 724 mad.ye dayanan davanın görülmesi kadastro mahkemesinin görevi dışında kalmaktadır. Bu yönden davanın 10 yıllık hak düşürücü süreye dahil olmadığı kanısındayım.

Nitekim aşağıdaki kararda bu kurallara işaret edilerek "Davacının hakkı 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilmiş olsaydı M.K.’nun 650. maddesine dayanan davaların görülmesi tapulama mahkemesinin görevi dışında olduğundan bu dava 31/2. maddedeki süreye tabi tutulmayacaktır."
denilerek ulaştığımız bu sonuç doğrulanmaktadır. ( Yargıtay kararındaki olayda davacının hakkı tapu kaydının beyanlar hanesinde gösterilmediğinden sonradan eski MK.nun 650 md. göre açtığı tescil davası eski Tapulama K.nun 31/2 mad. yazılı 10 yıllık süreye tabi tutulmuş ve kararda açıkca beyanlar hanesinde gösterilmiş olsaydı süreye tabi olmayacaktı. Denilmiştir. )

Saygılarımla.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1986/14-647

K. 1987/39

T. 23.1.1987

• TEMLİKEN TESCİL ( Muhdesat )

• MUHDESAT ( Temliken Tescil )

• BAŞKASININ ARSASINA İNŞAAT ( Görevli Mahkeme )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Başkasının Arsasına İnşaat )

743/m.650

ÖZET : Tapulama Kanunu’nun 40. maddesindeki "muhdesat" sözcüğü, M.K.’nun 650. maddesi açısından; yapılmış meydana getirilmiş şeyleri ifade eder.
Muhdesat, tapulama ile kurulan ( tesis olunan ) sicil kapsamındadır. M.K.’nun 650. maddesine dayanan davacının Tapulama Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca belirlenmiş bir hakkı söz konusu olmadığına göre, bu konudaki itiraz ve dolayısıyla davanın da Tapulama Kanunu’nun 31/2. maddesinde öngörülen 10 yıl içinde açılması zorunludur.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "temliken tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Aydın İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi ) nce davanın kabulüne dair verilen 12.12.1983 gün ve 535-737 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi'nin 29.11.1984 gün ve 2851-7265 sayılı ilamı ile : ( ...Dava konusu olup krokide miktarı ve yeri belirtilen taşınmaz kesimi tapulamadan önce satın alınarak davacı tarafından üzerinde muhdesat vücuda getirildiği, tapulama sırasında ise Kadir adına tesbit ve 24.3.1965 gününde tapuya bağlandığı, işbu davanın ise 8.9.1981 gününde açıldığı dosyadaki yazılar ile bilirkişi ve tanık sözlerinden anlaşılmaktadır.
Tapulama Kanunu’nun 31. maddesinde tapulamadan önceki nedenlere dayanılarak açılacak davalardan söz edilmiş ve bu davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye bağlı olduğu belirtilmiştir.
Tapulama Yasasının 47. maddesi, tapulama mahkemesinin görevi itibariyle düzenlenmiştir. Hakkın yenilik doğurması ve buna dayanan isteğin yenilik doğurucu bir hüküm almayı gerektirmesi madde hükmünde gözetilmemiştir. O halde dayanılacak hak yenilik doğurucu nitelikte bir hak olsa bile bu konuda açılan dava TK.nun 31. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü süreye bağlı tutulmuş olan dava türünden sayılır. Taşınmazın tescil tarihi ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Bu itibarla davanın sukutu hak yönünden reddi gerekir. Mahkemece savunmada ileri sürüldüğü ve re'sen üzerinde durulması gerektiği halde bu konuda hiçbir açıklamada bulunulmadan yazılı olduğu üzere davanın kabulü doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle; yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı dava konusu yeri, babasının 30 yıl önce tapusuz olarak satın aldığını, babadan kardeşine, ondan da kendisine geçtiğini, malik sıfatıyla zilyetliğinin devam etmekte iken, tapulamacada bu taşınmazın bitişiğindeki yerle birlikte davalıların murisi adına tesbit edildiğini, davalılarca kendi aleyhine açılan elatmanın önlenmesi davası dolayısıyla durumu öğrendiğini, tapulama tesbitinden itibaren 10 yıl geçtiğinden iptal ve tescil davası açamadığını; taşınmaz üzerine iyiniyetle duvar yapıp ağaçlandırdığını ve bunların değerinin arzın değerinden fazla olduğunu iddia ile Medeni Kanunun 650, 655. maddelerine dayanarak 3400 metrekarelik yerin tapu kaydının iptali ile kendi adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Olayın çözümlenmesinde öncelikle taşınmaz üzerine dikilen ağaçlar ve duvarın Tapulama Kanunu açısından durumu üzerinde durulmalıdır. Sözü edilen yasanın 40. maddesi şu düzenlemeyi getirmiştir: "Gayrimenkul üzerinde arzın malikinden başkasına ait muhdesat mevcut ise muhdesatın cinsi ve ihdas tarihi tutanağın iktisap sebebi sütununda izah edilmek suretiyle muhdesatın sahibi tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir. "Buradaki "muhdesat" sözcüğü Medeni Kanunun 650. maddesi açısından yapılmış, meydana getirilmiş şeyleri ifade etmektedir. Bir tasfiye Kanunu olan 766 sayılı Tapulama Kanun2u 47. maddeye göre, Medeni Kanunun 650. maddesine dayanan iddiaların çözümlenmesini görevi dışında tutmuştur. Ancak hakların kaybolmasını önleme ve ileride MK. 650'ye dayanan uyuşmazlıklarında kolaylıkla çözümlenmesini sağlama amacıyla muhdesata ilişkin olarak özel düzenlemede bulunmuştur. 766 sayılı Yasa’nın 40. maddesine göre yapılan belirleme bir tesbit hükmü niteliği taşımaktadır. Şu hususta özellikle belirtilmelidir ki 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilen husus geniş anlamıyla beyanlar hanesini de kapsamına alan tapu sicilini oluşturur.
Tapulama Kanunu’nun 31/2. maddesi hükmünce tapulamaya dayanılarak tesis olunan sicillerde belirtilen haklara tescilleri tarihinden itibaren on yıl geçtikten sonra tapulamaya tekaddüm eden sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Olayda muhdesat az öncede açıklandığı gibi tapulama ile tesis olunan sicilin kapsamında olup sicilin oluşmasından önceki döneme ait bulunduğu ihtilafsızdır. Medeni Kanun’un 650. maddesine dayanan davacının, Tapulama Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca belirlenmiş bir hakkı sözkonusu değildir. Bu konudaki itirazın ve dolayısıyla davanın dahi 31/2. maddede öngörülen 10 yıl içerisinde açılması zorunlu idi. Davacının hakkı 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilmiş olsaydı M.K.’nun 650. maddesine dayanan davaların görülmesi tapulama mahkemesinin görevi dışında olduğundan bu dava 31/2. maddedeki süreye tabi tutulmayacaktır. Bu durum karşısında yukarıda belirtilen hükümdeki on yıllık süre geçtikten sonra dava açıldığından mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.’nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı M.Y.’nın 650. maddesine dayanarak muhdesatın kendisine ait olduğunu, zeminin değerinden daha yüksek olduğunu ileri sürerek iptalen adına muhik tazminat karşılığı tescilini istemiştir.
Yerel mahkeme davayı kabul etmiş, Ondördüncü Hukuk Dairesi oyçokluğu ile verdiği kararda 766 sayılı Tapulama Yasasının 31/2. maddesinde yer alan 10 yıllık hak düşürücü sürenin gözönüne alınması ve uygulanması gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.
Direnme kararına karşı Yüce Genel Kurulda çoğunluk görüşü benimsenmiştir.
Oysa, Tapulama Yasasının 47. maddesinde tapulama mahkemesinin görevleri belirlenmiştir. M.Y.nin 650 ve 655. maddesine göre açılan davalar Tapulama Mahkemesinin görevi dışındadır.
Öncelikle Tapulama Mahkemesinde görülemeyecek bir dava için tapulama Yasası ile getirilen hak düşürücü süre uygulanamaz. Burada sicile, işin özüne ilişkin bir itiraz yoktur. 31/2. madde belirlenen hak düşürücü süre işin özüne yani sicile karşı gerçekleşen itirazlarda sözkonusudur. Muhdesat sahibi 650. maddeye istinaden tazminat karşılığı tescil isteyerek, yenilik doğurucu ( ihdas edici ) nitelikte bir istekde bulunmuştur.
Muhdesat sahibinin isteği şahsi hak niteliğindedir. Arzın malikine karşı aynî hak niteliğinde sicile karşı bir itiraz sözkonusu değildir. Oysa yasa, oluşmuş sicile karşı vaki itirazlarda 10 yıllık hak düşürücü süreyi kabul etmiştir. Burada muhdesatla ilgili şahsi bir hak vardır öze itiraz yoktur. Yenilik doğurucu bir dava sözkonusudur. Esasen Tapulama Mahkemesinde görülemeyecek bir davadır.
Bu tür davalarda, 766 sayılı Tapulama Yasası’nın 31/2. maddedeki 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanamaz.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği kanısı ile Yüce Genel Kurul Çoğunluğunun bozma yolundaki düşünce ve kararına katılmıyoruz.
Ferruh ATBAŞOĞLU
Üye
Çetin AŞÇIOĞLU
Üye

(KAZANCI)