Mesajı Okuyun
Old 21-12-2007, 20:13   #3
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Çocukların cinsel istismarı artıyor
Lisedeki çocukların yüzde 11.8 yabancıların istismarına uğruyor.


SİBEL GÜNEŞ
NTV
Güncelleme: 14:34 TSİ 25 Aralık 2006 PazartesiİSTANBUL - Çocuklara yönelik cinsel istismar toplum tarafından tabu olarak görüldüğü için açığa çıkarılmayan en önemli şiddet türlerinden biri. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, yılda 10 bin çocuk cinsel istismara uğrasa da uzmanlara göre bu sayı buzdağının ancak görünen bölümü bile değil.


Yeniden Sağlık Derneği’nin 2004 ile 2005 yıllarında İstanbul’da yaptığı bir araştırmaya göre, lisedeki çocukların yüzde 9.2’si aile içi cinsel istismara, yüzde 11.8’i ise yabancı bir kişinin cinsel istismarına uğruyor. Ancak korku, baskı, tehdit gibi nedenlerle yardım isteyemiyorlar.

Tunceli’deki gibi okulda ergenin ergene yönelik cinsel tacizinde ise “cinsellikle ilgili bilgisizlik, merak, geçmişte yaşanmış bir taciz öyküsü” etkili rol oynuyor.

Uzmanlar cinsel istismara uğrayan çocuklarda sebepsiz ağlama, içine kapanma, depresyon okul başarısında düşme gibi değişiklikler görüldüğünü belirterek aileleri ve okul yöneticilerini uyarıyor.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


AKŞAM GAZETESİ ARŞİV 19 OCAK 2004

Tecavüze uğrayan 13 yaşındaki Mardinli N.Ç.'nin yaşadıklarının üzerinden altı ay geçti. Bu süre içinde çocuklara yönelik cinsel şiddet olayları durmak bilmedi. Mütecavizler mi artmıştı yoksa tecavüze uğrayanların konuşma cesareti mi? Adli Tıp Uzmanı Prof. Fatih Yavuz'a göre minicik kızlar kadar minicik oğlan çocukları da tecavüze uğruyor. Ama yargı ve basına çoğunlukla mağdureler yansıyor.

Servis sürücüsünün tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki öğrenciden sevgilisi tarafından erkeklere satılan genç kız, uğradığı cinsel saldırı sonucunda hamile kalan veya yakın akrabası tarafından pazarlanan çocuklar... N.Ç. davasını takip eden günlerde Türkiye'nin pek çok ilinden çocuklara yönelik cinsel şiddet haberleri çıktı. Çocuklar sadece cinsel saldırıya değil, işkence ve dayağa da maruz kaldılar. Vücudunda sigara söndürülen ve pompalı tüfekle dövülen 11 yaşındaki kız, silah zoruyla tecavüze uğradı, uyuşturucuya alıştırıldı. Bunalım sonucu okulu bıraktı. Uyuşturucu karşılığı ilişkiye girmeye başladı. Dayısının zengin olma hayalleri yüzünden 20 milyon liraya erkeklere satılan kız isea 12 yaşındaydı. Sekiz aylık hamile olan Adanalı yaşıtı, cinsel saldırıya uğradığı 13 kişiyi teşhis etti. Ancak bu sayının 50'ye çıkabileceği söylendi. Zanlılar "Tarlada bizi çağırıp 250-500 bin lira karşılığında ilişkiye giriyordu" diye kendilerini savundular. 13 yaşındaki kızını soyup porno film izlettiren baba, 14 yaşında evlendirildiğini, eşinden ayrıldığını ve alkol aldığı bir gün eyleme kalkıştığını söyledi.

Yüzde 90'ı gizli

Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Ana Bilim Dalı Başkan Prof. Dr. Betül Aydın'a göre medyada çıkan haberler ve bilinçlenme bu olayların dile getirilmesini sağlıyor. Ancak bu konuda basına yönelik eleştirileri de var. "Herkes gibi medyanın da sorumluluğu var. Haberi bu kadar detaya inerek vermek zorundalar mı? 10 yaşındaki bir çocuk bu haberi nasıl anlar? Gazeteciler bunları göz önünde bulundurmalılar." Adli Tıp uzmanı Prof. Dr. Fatih Yavuz, haberlerdeki artışın olayların sayısının artışından kaynaklanmadığını savunuyor. Türkiye'de cinsel şiddete maruz kalanların yüzde 70-85'ini çocuklar oluşturuyor. Bunların yüzde 5-10'u ortaya çıkıyor. Yavuz geriye kalan yüzde 90-95'lik kısmı toplum baskısına bağlıyor. Eylemlerin toplum içinde konuşulup bireylerin bilinçlendirilmesiyle saldırıların azalacağı konusunda Aydın'a katılıyor.

Kız-erkek eşit

Prof. Dr. Fatih Yavuz, Avrupa ve ABD'de cinsel istismara uğrayan kız çocuklarının sayısı erkek çocukların dört katı olduğunu söylüyor. Bu oran Türkiye'de eşit. Bu veriler ortaya çıkan vakalar için geçerli. Erkek çocuklar kızlara göre daha yoğun şekilde sosyal ortama girebiliyorlar. Yavuz'a göre bu noktada eşcinsellik de değerlendirilmesi gereken bir konu. Ortaya çıkmayan olaylarda kız çocuk oranının yüksek olduğu tahmin ediliyor. Burada devreye giren ensest vakalar adli makamlara yansımıyor. Cinsel şiddet vakaları Türkiye'nin her yerinde görülüyor. Ancak burada öne çıkan bölgeler değil, muhafazakar ve kapalı toplum yapısı. Yavuz, tabuların olduğu ölçüde eylemlerin de arttığını ve gizlendiğini söylüyor. "Cinsel eğitim alan çocuklar kendilerini koruma olanağına sahip oluyorlar. Sevgiyle mi yoksa şehvetle mi kendilerine yaklaşıldığını fark edebiliyorlar. Ancak sürekli olarak büyüklerinin sözünün dinlenmesi gerektiği söylenen muhafazakar toplumlarda erişkinlerden gelen kötü niyetli, cinsel içerikli eylemlere karşı savunma yeteneği azalıyor." Prof. Betül Aydın da muhafazakarlık ve bekaretin önemli olması nedeniyle kız çocuklarla ilişkiye girmenin bedelinin daha ağır olduğunu söylüyor. Kız çocukları daha çok korunurken erkek çocuklar daha kolay ulaşılabilir konumda. Ancak Yavuz'un aksine eşcinselliğin önemli bir faktör olmadığına inanıyor. "Bekareti bozulmasın diye kız çocuklarla ters ilişkiye giriliyor. Oysa bu, çocuk açısından daha az örseleyici bir durum değil. Aile kadar toplumda da 18 yaşın altında bir çocuğun koruması gerek." Cinsel şiddet kavramının içinde taciz ve tecavüz yer alıyor. Çocuklara yönelik cinsel istismarın kapsamı daha geniş. Irza geçme, sözlü taciz, fuhuş, teşhircilik, röntgencilik, pornografik yayın ve cinsel ilişki izletme, sarkıntılık... Cinsel şiddetin vücutlardaki izleri geçse de psikolojilerindeki izleri kalıyor.

Tehlike yakınımızda

Zehra Kayı, Fatih Yavuz ve Nadir Arıcan'ın 2000 yılında Adli Tıp Bülteni'nde yayımlanan "Kadın Üniversite Gençliği ve Mezunlarına Yönelik Cinsel Saldırı Mağdur Araştırması" kapsamında bir anket düzenlenmiş. Yaş ortalaması 21.8 olan katılımcıların yüzde 84.4'ü üniversite öğrencisi, yüzde 15.6'sı üniversite mezunu. Bin kişiye dağıtılan anketten 700'ü geri dönmüş. Katılımcıların yüzde 63'ü bekar, yüzde 6.4'ü evli. Fiziksel temas içeren eylemlere maruz kalma oranı yüzde 44.8. Çalışmada özellikle temas içeren cinsel şiddet içeren eylemlerin yabancılar tarafından değil, çoğunlukla tanıdık kişiler tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor. Örneğin cinsel birleşmeye teşebbüs, zorla oral seks, ırza geçme, cinsel ilişkiyi izlettirme gibi eylemlerde sevgili en yüksek orana sahip. Öz babanın zorla oral seks olaylarında yüzde 13, ırza geçmede (anal) yüzde 23'lük payı var.

Prof. Dr. Betül Aydın

Suçluluk duygusu

Çocuklar cinsel istismardan sonra "Ben kötüyüm, hak ettim. Bu yüzden başıma geldi" diye düşünüyorlar. Sağlıklı cinsel ilişki kuramıyorlar. Ömür boyu yaşam sevincini yakalayamıyorlar. Hür iradesi gelişmemiş, şahitliği kabul edilmeyen birinin rızasından, tercihinden nasıl bahsedilebilir. Suç çocukların üzerine atılıyor. 13 yaşında ahlaksız oluveriyorlar. Bence belirli bir yaşa gelmeden çocuğu evlendirerek duygusal, fiziksel ve cinsel istismara uğramasına fırsat veriliyor. Kendi iradesi, bilinç yapısı gelişmediği iyiyle kötüyü ayırt edemiyor. Cinsel istismardan sonra içine kapanıyor, suçluluk duygusu geliştiriyor. Bilinçli aile bunun üzerinden gelinebileceğine inanıp çocuğu hayata bağlayıcı etkinliklere yönlendirmeli. Ama önce olayın kendi üzerindeki etkilerini atmalılar. Terapi, uzman yardımı lazım. Olumsuz ekonomik şartların da etkisi var. Çünkü üst gelir seviyesindekilerin koşulları yeniden düzenleme imkanı var. Çocuk hakları, sınıf öğretmenleri tarafından okullarda anlatılabilir.

Prof. Dr. M. Fatih Yavuz

Bir yılda bin vaka

0-18 yaş arası hiç kimsenin tamamlanmış cinsel ilişkiye rıza gösterme yeteneği yoktur. Gösterse bile yasal olarak kabul edilmez. Verilecek cezanın belirlenmesi açısından özellikle kritik yaşlara yakın dönemlerde "Ben onun çocuk olduğunu bilmiyordum" gibi savunmaların araştırılması için yaş tayini yapılıyor. En zorlanılan konulardan birisi maruz kalınan eylemin ispatlanması. Adli Tıp olarak olaydan sonraki ilk 72 saat bizim için önemli. Olay yeri, mağdurun giysileri, mağdurun ve şüphelinin vücut ve genital muayenesinde elde edilen bulguları topluyoruz. Vücutta oluşmuş yaralar bir hafta, on gün içerisinde iyileşiyor. Isırık ızı, kıl, sperm ve kan lekesine DNA analizleri yaparak kişiyi belirleyebiliyoruz. Yıllar sonra bile bu yolla şüpheliyi teşhis etmek mümkün. Ancak süre aşıldığında kişinin kim tarafından ve ne zaman, ne şekilde cinsel şiddete maruz kaldığı sorularına cevap veremiyoruz. Cinsel saldırı olayını araştıracak profesyonel merkezler olmadığı için mağdurlar her biri travmatik hasar oluşturan muayenelere tekrar tekrar maruz kalıyor. Bu eylemlerde tek şahit elde edilecek delillerdir. Adli Tıp uzmanlarının sayısı az. Yerel sağlık kuruluşlarının yaptığı muayeneler yetersiz. Bu nedenle Türkiye'deki hemen hemen bütün tecavüz vakaları görüş alınmak üzere Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'na gönderiliyor. Bir yılda gelen sadece anal tecavüz sayısı bin.



Avukat Aşkın Yaşar Topuzoğlu (İstanbul Barosu Çocuk Hakları Uygulama Merkezi Sorumlusu)

Mağdur çocuk hattı

Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzaladı. Burada çocuğun öncelikli yararı temel alınıyor. İhmal ve istismardan korunmaları için etkili şikayet mekanizması olması gerekiyor. Her seferinde çocuk rencide ediliyor. Yargı hızlı işlemeli. Maddi delillerin yanı sıra manevi bulgulara da esas alınmalı. Psikolog, pedagog gibi uzmanların görüşleri mahkemede değerlendirilmeli. Mağduriyetin başladığı andan itibaren çocuğa destek verilmeli. Toplumun bilinçlenmesi için çocuk hakları, ihmal ve istismar konularında bilgi vermek için medya kanalları kullanılabilir. Mevcut yasal düzenlemelere göre mağdura zorunlu hukuki yardım yok. İstanbul barosunun Çocuk Hakları Uygulama Merkezi'nde Mağdur Çocuklar Hukuki Yardım birimi ve hattı var. Burada çalışanlara meslek içi ve pratik eğitimler veriliyor. Aileler, çocuk polisleri, Çocuk Şube Müdürlükleri ve rehber öğretmenler başvurabiliyor. İstismarın önlenmesi için eğitim, hukuk, tıp gibi disiplinlerle meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler işbirliği içinde çalışabilir. Devlet kendi çocuk politikalarını üretmeli. Medyanın da çocuk hakları ve özel hayatın korunmasında dikkatli olması gerekiyor. Ortak bir dil kullanılmalı.

Başvuru adresleri

- Mağdur Çocuklar Hukuki Yardım Hattı, her gün saat:12.00-17.00 arası açık (0212 245 63 51).

- İstanbul Barosu Adli Yardım Bürosu, 24 saat hizmet veriyor (0212 251 63 25-26'dan 150 ve 163).

- 183 Alo Kadın Çocuk ve Sosyal Hizmet Danışma Hattı, ihmal ve istismar olaylarında gerekli psikolojik, sosyal ve yasal işlemlerin
başlatılmasını sağlıyor ve Türkiye'nin farklı bölgelerindeki başvuruları cevaplıyor.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Toplumsal Akıl ve Ahlaki Gelişmişlik Düzeyi ve Çocukların Cinsel İstismarı Yazar Prof.Dr. Oğuz E. Berksun Pazar, 26 Kasım 2006 Çocuklara taciz, tecavüz veya genel olarak çocukların cinsel istismarı ile bence gündemlenmesi gereken şeyler toplumun hastalıklı cinsellik anlayışı, bununla birlikte toplumsal duygusal, akli (entellektüel, bilişsel) ve ahlaki az gelişmişlik düzeyimiz. Cinselliğin baskılandığı, bu baskılanma altında ve kulluk kültürü içinde otoriteye itaatkar, duygusal ve cinsel olarak az gelişmiş ancak çocuklarla idare edebilecek güçsüz ve yetersiz erkeklerin üretildiği bir toplumda bence görünen buzdağının üst kısmı..
Prof.Dr. Oğuz E. Berksun

Bir erişkin ile bir çocuk arasında geçen ve cinsel anlamı olan herhangi bir eylem çocuğun cinsel istismarı anlamını taşır. Bu eylemler özellikle cinsel bölgeler olmak üzere çocuğun bedeninin okşanması, erişkinin kendisini okşattırması, dokundurması; soyunmaya zorlama, banyodayken seyretme gibi eylemlerle çocuk bedeninin mahremiyetinin ihlali; pornografik malzeme olarak çocukların veya imajlarının kullanılması; çocukları pornografik malzemelere maruz bırakma; internet, telefon gibi dolaylı olabilecek elektronik ortamlarda dahil olmak üzere çocuğu cinsel bir ilişki ve iletişime davet, özendirme, zorlama; masturbasyon, cinsel organ, cinsel ilişki sergileme, çocuğa cinsel içerikli hikayeler anlatma gibi erişkin cinselliğine çocuğu maruz bırakma; çocukla doğrudan cinsel temas veya cinsel ilişki kurma (vajinal, oral, anal) olarak sıralanabilir. Çok daha yaygın olan birşey anne babaların kendi cinsel eylemlerine çocuklarını maruz bırakmamaya özen göstermemeleridir. Özellikle kırsal kesimlerde,kalabalık ailelerde anne-babanın ya da diğer aile bireylerinin çocukla aynı odayı paylaşması ve çiftler arasındaki cinsel eylemin çocuğun yayında olmasıyla bu durum daha sık ortaya çıkmaktadır. Bu da bir çeşit cinsel istismardır.
Çocuk bu eylemlerde sorumlu tutulamaz, suçlu olarak düşünülemez, hatalı addedilemez. Çocuğu sorumlu, suçlu veya hatalı görme eylemi de çocuk istismarı veya istismara ortak olma anlamı taşır. İlkel toplum ve topluluklarda bu eylem çocuk istismarına yaklaşımı kolaylaştıran en sık rastlanan istirmar biçimi olarak karşımıza çıkar.
Bir çocuğun istismar edilmesinde toplumun çocuklarına sahip çıkamaması, kadınların istismarında ve haklarının ihlallerinde olduğu gibi çocuk hakları ihlallerinde de çok önemli bir sorundur. Bir toplumun çocuklarına sahip çıkamaması topumu oluşturan bireylerin erişkinlik ve olgunluk düzeyleriyle çok ilgilidir. Tarihinde toplumsal geleceğine çok önem veren bir toplum olmasına karşın günümüzde Türk toplumu geleceğine önem veren bir toplum olmaktan çıkarılmıştır. Bu sebeple eğitimine olduğu gibi, genelde çocuklarına ne kadar önem veriyor tartışılır. Tarihte sayısız devlet kurmuş bir kavimin bugün bu gücü bulması mümkün olmaktan çıkarılmış hatta elindeki devletinin bekasından şüphe duyulur hale getirilmiştir. Türk toplumu geleceğini “devlet büyüklerine” ihale ettiği 50 yıl boyunca, Cumhuriyetin ilk döneminden sonra denebilir buna, giderek bilgisizleştirilmiş, eğitimsizleştirilmiş, banazlığın kucağına itilmiştir. 1980 sonrası dönem de bu olumsuz gelişmenin ayyuka çıktığı dönemdir. “Devlet büyüğü” diye kabul edinelerin de çoğunun doğruluğun, dürüstlüğün, vatanseverliğin, bilginin, ahlağın ve erdemin temsilcileri olamamaları veya bu konuda ortaya koydukları imaj olumsuz model alışların vasatını hazırlamıştır. Günümüzde toplum olarak artık doğru bir model bulmak kendimize ve çocuklarımıza gösterebilmek çok zordur. Son elli yıl içerisinde toplumumuzun akli, zihni, duygusal, davranışsal, ahlaki gelişme hızında hızlı bir gerileme olmuş hatta düzey geriye doğru gitmeye başlamıştır.
Bu sebeple Türk toplumu akli, zihni, duygusal, davranışsal, ahlaki gelişmişlik düzeyini gözden geçirmek durumundadır. Polisin olmadığı kavşak noktalarında hala trafik ışığı ihlalleri yapabilen bir toplum olarak bilimsel olarak tanımlanan ahlaki aşamaların ancak üçte birine varmış demektir. Kuralları içrelleştirememe önemli bir defodur. Yakın tarihimizde ceza yasalarımızda var olan 141, 142 ve 163. maddelerle de kendini sergileyen düşünceyi suç sayan, hala ahlaki sistemleri içerisindede düşünme ve eylem arasındaki farkın ayırdına varamayan yasalarına bile yansımış ilkel akıl düzeyimiz bizlerin düşünceyi ve eylemi ayırdedemeyen bir çocuktan farkımız olmadığını göstermektedir. Bu yüzden trafik polisinin olmadığı yerde kırmızı ışığı ihlal etmekte ve eylemin önemini algılamamaktayız. Bu yüzden aklımızdan başka şeyler geçirip farklı davranabilmekteyiz. Bu yüzden iki yüzlü ve çifte standardlı bir topluma dönüşmekteyiz. Türkiye bugün tüm zamanların ortaçağını yaşamaktadır diyebilirim. Bu noktada, bu anlattıklarımla birlikte cinselliğimizin de hangi gelişmişlik noktasında olduğu da sorgulanmalıdır. Erişkin bir akıl düzeyine varamayan ve bu düzeyde işlev görmeyen bir toplumun cinselliğinin hangi düzeyde olması beklenebilir ki. Hiçbirimiz bu anlattıklarımdan toplumsal sorumluluklar açısından muaf olamayız.
Bu az gelişmişlik düzeyinde bir toplumun yönetilmesi “güdülmesi” bir sürü olarak belli bir yöne yönlendirilmesi çok kolaydır ancak böyle bir topluluk da kendi içinde de bir sürü gibi, pek çok ilkelliği sergilemeye mahkumdur. Sapkın cinsellik bunlardan biridir. Bugün gündemlenen çocuk istismarı, kadın istismarıyla birlikte söz ettiğim az gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergedir. Ülkemiz insanının uluslararası internet arama motoru olan google da çocuk pornografisi arayanların arasında ilk sıraları alması da buna işaret etmektedir. Bu durum az gelişmiş bir insanın hepimizin yaşadığı bildiğimiz cinsel baskılar ile erişkin cinselliğinden koparıldığını da ifade etmektedir. Bu vahim bir durumdur. Gücünü, erkini, “potansını” yitirmiş “yatkın” bir insanın stres altında pedofilik davranışlar gösterdiği, gücünü ancak bir çocuk üzerinden kazanmaya yöneldiği bilinmektedir. Oligarşik bir yapıya dönüşen devlet veya işleyişi ve işlevselliği hala bu düzeyde kalan demokrasimizde insanların kimlik ve kişiliğini bulması ruhsal düzenekler açısından çok zordur. Bu noktada siyasal yapı ve cinsellik arasında doğrudan bir ilişki kurmak istememekle birlikte bu iki alanın birbirini etkileyen süreçler olduğunu hatırlatmak istiyorum. Çünkü devlet ve birey arasındaki ilişki baba çocuk ilişkisinin bir modelidir. O yüzden bizler devlete baba deriz. Devleti temsil edenlere de bazan baba lakabını uygun görürüz. Babanın tüm erki elinde bulundurması, çocuğunu (hadım etmesi yani halkını hadım etmesi) çocuğa kimlik kazanma noktasında pek şans bırakmamaktadır. Kimliğin en önemli bileşeni cinsel kimliktir. Bir insanın cinsel kimliği ve buna bağlı cinsel yaşamı bu yapı yönetim biçimi altında ancak bu kadar şekillenir. Toplumumuzda erkeklerin çoğunluğunda var olan erken boşalma, kadınların orgazmı tanımaması gerçek bir cinselliğin toplumumuzda yaşanmadığını göstermektedir. Gerçek cinselliği bilmeyen, bildirilmeyen, yaşatılmayan, yaşamayan insanların bu toplumsal yapı ve doku içinde tek sorununun da çocuk istismarı olmadığı açıktır.

Bir toplumun, üyelerinin cinsel enerjisini doğru yönlere kanalize etme görevi vardır. Bunu bilimin gücünden yararlanarak yapmak zorundadır. Bilimin olmadığı dönemlerde iş gören eski geleneksel sistemlerin (ahlak, din, görenek, töre gibi) bugün artık bir görev üstlenmesi mümkün olmamakta ve görünmemektedir. Öyle olsaydı en dindar görünen kentimiz Konyada alkol tüketimi ve fuhuş bu düzeyde olmaması gerekirdi. Töre cinayetleri gündemimizi bu kadar işgal ediyor olmamalıydı. Toplum olarak eski gelenek ve göreneklerin terkedildiği yerine yeni düzenleyici sistemlerin konamadığı bir dönemi yaşıyoruz. Konduğunu zannettiğimiz yerlerde de yukarda söylediğim gibi durum ortadadır.
Ülkemizde yaşanan liberal/kapitalist sisteme geçiş süreci eski gelenek, görenek ve kuralların terkedildiği ve yerine yenilerinin konmadığı, bireyi ve toplumsal dokuyu koruyan kanun ve düzenlemelerin yapılmadığı yoz bir dönemi yaratmıştır. 1980 yılından sonra bu yozlaşma süreci giderek hızlanmıştır. Bu yozlaşmayı dinci kesim kullanmış. Halktan bu yozlaşmaya yönelen tepkileri dinsel fanatik bir zemine kaydırmıştır. Ancak bu dinci kesimin özellikle ekonomik uzantıları kendini ele vermeye başlamış, acımasız kapitalist sistemin para transferlerinden sorumlu yapıları olduğu anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün televizyon reklamlarında çocukların ve kadınların kullanımı, bu kullanımdaki ölçüsüzlük ve pervasızlık gözü dönmüşlüğün legal gibi görünen kısmıdır. Bunun arkasında bu pervasız zihniyetin illegal uzantıları vardır. Çocuk pornografisi, erişkin fuhuşu, pedofilik turizm vardır. Reklamlarda çocukları kullananların zihniyeti aynı zihniyettir diyemesek bile toplumsal sorumluluktan uzak bir zihniyettir.
Bu sorunn ekonomik boyutuna bakıldığında çocuk pornografisi,erişkin fuhuşu veya pedofilik turizmin organize suç örgütleri tarafından yeni bir sektör olarak algılandığını görmekteyiz.Geriye giden böyle bir toplumda ise bu anlayış akıl almaz bir gelir getirmektedir.Bu sektörde bundan dolayı kadınlara ve çocuklara tekrar tekrar satılabilecek,yararlanılabilecek ya da her an kullanılabilecek eşya gibi bakılmaktadır.

Yukarda söz ettiğim konular pedofilik düşünce, eylem ve zihniyetin toplumsal boyutuna ilişkindi. Toplumsal boyuta bu derece kapsamlı bir bakış açısından bakmamın ve önem vermemin nedeni insanların ahlaki sapkınlıklara yönelmelerinde en önemli düzenleyici, önleyici veya çanak tutucu faktörün toplum ve toplumsal süreçler olmasından kaynaklanmaktadır. Bireysel düzeyde bence sorun o kadar büyük değildir. Pedofiliye biyolojik ve genetik yatkınlığın boyutları, toplumsal ve bireysel ahlaki düzey, kanunlar, kurallar, cezalar, eğitim gibi faktörlerin yanında çok da önemsenebilir mi bilmiyorum. Bu tür konuların bireysel yönü değil toplumsal yönü çok önemlidir. Ancak eğitimin öneminden söz ettiğimize göre yine de bu konunun bireysel yönüne de eğilmek gerekmektedir.

Son Güncelleme ( Pazartesi, 27 Kasım 2006 )