Mesajı Okuyun
Old 09-12-2007, 20:17   #20
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yargı reformu tartışmaları yargıçların zihniyet dünyasını anlamadan doğru bir zeminde yürütülemez. Türkiye, yargının teşkilatlanması, malî imkânları, yargıç sayısı gibi konulardan çok daha fazla yargıcın zihniyet dünyasına ve yargıç kimliğine eğilmek zorundadır. Hukuka ve demokrasiye, millete karşı gerçekleştirilen darbeler yargıçların zihniyet dünyasını deforme etmiştir; onları politik tutumlar içine sokmuştur. Ülkenin bütün vatandaşları gibi, yargıçları da bir siyasî görüş taşıma, hayatlarını bir dünya görüşü, bir siyaset anlayışı içinde yaşama hakkına maliktirler. Ancak yargıçları diğerlerinden ayıran husus, karar verirken adalet ideali bakımından tartışılır derecede, bu siyasî görüşlerini kararlarına yansıtmaktan kaçınma mükellefiyetleridir. Bu elbette kolay bir iş değildir; ancak yargıç olmak böyle bir zorluğu tahammül kudreti icap ettirmektedir.


Yargı reformu çalışmalarında yargıçların zihniyet dünyasından önce yargıçların dünyasının değerlendirilmesi gerekir. Yargıçlar nasıl yaşarlar? Kimlerle oturur kimlerle selamlaşmazlar niye?
Adliyelerin fiziki şartlarında elbette bazı yetersizlikler bulunsa da bu hızla çoğalan adliye ve iş yükünün doğal getirisi olup kısa zamanda çözümü mümkün olan ayrıntılardır. Asıl olan “Hukuka ve demokrasiye, millete karşı gerçekleştirilen darbeler yargıçların zihniyet dünyasını deforme etmiştir; onları politik tutumlar içine sokmuştur.” Sözünü değerlendirmektir. “karar verirken adalet ideali bakımından tartışılır derecede, bu siyasî görüşlerini kararlarına yansıtmaktan kaçınma mükellefiyetleridir. Bu elbette kolay bir iş değildir; ancak yargıç olmak böyle bir zorluğu tahammül kudreti icap ettirmektedir.” Burada en azından bildiğimiz ve kamuoyuna yansıdığı kadarıyla hatalı iddianame yazdığı için meslekten ihraç edilen savcının şahsında tüm hakim ve savcılar hangi oranda sindirilmiştir ve bu sindirme ne kadar zaman sürecektir? Bir fay kırılması yaşanmıştır bunun etkileri ne zamana kadar sürecektir? Yargıçlar için “Yargıç olmak böyle bir zorluğu tahammül kudreti icap ettirmektedir” demek kolaycı bir yaklaşımdır. Sırf yürek yetmiyor. Yürekle zaten sorunlar çözülmez. Sorunlar sistemle çözülür. Kişilerin omuzlarına yüklenmekle olmaz. Peki bu noktada ne yapılabilir? Öncelikle Anayasamızda yer alan ancak kuru bir sözden ibaret kalmış bulunan hakimlik teminatının hayata geçirilmesi gerekir. Sonra yargıç ve savcılara örgütlenme hakkı verilmesinin önüne geçilmemelidir. Yargı bağımsızlığı yargıçlar için gerekli değildir özde. Yargılananlar için elzemdir. Yargı bağımsızlığını temin bakımından müfettiş tehdidinin kaldırılması gerekir. Bunun yerine başka yollar bulunmalıdır. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Demokratik ülkelerin uygulamaları gözümüzün önündedir. Öte yandan hakim sürgün tayin korkusuyla yaşamamalıdır. Hakimlerin özlük hakları ile ilgili konularda tasarrufların yargı denetimine kapalı olması tamamen tepkisel 12 eylül anayasasının yargıya bakış açısının ürünüdür. Bu behemehal acilen kaldırılmadır. Bunlara rağmen hala hakim siyaset yapıyor, konjonktür kokluyorsa ve halen korkuyorsa ona da hakimlik yaptırılmamalıdır.