Mesajı Okuyun
Old 09-12-2007, 02:49   #13
SNOW

 
Varsayılan

İnsanın kelime bilgisi açısından dağarcığının geniş olması; kelimelere, kavramlara ve hassaten bir ilme ait terminolojiye vakıf olması, söz konusu ilimdeki herbir kavramı efradını cami ağyarını mani olarak bilmesi o ilimle ilgili meselelerde doğruya ulaşmasını, doğru sonuçlar çıkarmasını ve doğru yorumlar yapmasını sağlayabilir; fakat her zaman teori pratiği tam olarak çözmemizi sağlamaya kendi kapasitemiz adına yetmeyebilir. Yoksa teori genelde yaşanan pratikler sonucu ulaşılan bilgilerdir. Bu konuda biz insanların çözmesi gereken çok ama çok fazla mesele vardır. Örneğin Avukatlık mesleğini icra etmeden, ''hukuk kavramlarına vakıfım ve bir büro işletmenin de ne demek olduğunu da az çok etraftan gözlemledim öyleyse bu meslek hakkında ve meslek mensuplarının eğilimleri hakkında konuşurum'' zihniyeti pek doğru değil. Fildişi kuleden fikir beyan etmek, ekmek bulamıyorsanız pasta yeyin demek. Belini hiç incitmemişken beli kırılmış hastaya bu kırık da çok acı verir öyle yatma şöyle yat demek ne kadar doğru acaba? (sizin gibi gençleri pistlerde görmek isteriz argosunu söylemeyi de kendime ve sizlere yakıştıramam tabi) Avukatlık yapmanın, mesela avukatlık mesleğinin icrası sırasında müvekkille muhatap olmanın, Avukatlık bürosunu yönetmenin (çekip çevirmenin), Çalışanlarla koordinasyonu sağlamanın, Dosya düzeninin vb. sorunları aşmanın yanı sıra hukuki olarak iyi yetişmiş olma, pekçok ayrıntı noktayı iyi bilme ve bu arada ekonomik olarak idare edebilme gibi ( her avukatın özgün bir yol bulma hakkı olmakla birlikte) her biri bir yığın bilgi ve tecrübeyi gerektiren sorunların çözümüne vakıf olma ve çözümü bulma açısından anlaşıması pek mümkün değildir.
Yani Avukatlık mesleğini icra etmeden Avukatlık üzerine konuşmak afaki olur. Aynı şey diğer meslekler açısından da böyledir. pek tabi hakimlik açısından da...
Hakimlik mesleğini yapmak hiç kolay bir hadise değildir. Bu mesleği yapmadan meslek ile ilgili konuşmak, tıpkı Avukatlık mesleğindeki gibi, en basit ifadesi ile hariçten gazel okumak olur. Teorik olarak meselelere vakıf olmak, meselenin teorisyeni olmak uygulamayla çok haşır neşir olmamış olmak, bence zihindeki kavramları ayağı sağlam olarak yere basacak şekilde öğrenmemiş olma tehlikesini taşır. Bir yeri haritada bilmek başka, orayı gidip görmek başka, orada yaşamak ise daha başkadır.
Bu ülkede hakimler devleti koruyorlar demek, sonrada böyle bir şey varmış ve ispat etmiş gibi kabul edip bu kabul üzerine fikir inşaa etmek en hafifinden paşin hükümlülüktür.
Yargıyı da ciddi bir töhmet altında bırakmaktır. Belkide yargıyı etkilemeye çalışmaktır. Yargıtayın bozma kararına neden direnmiyor hakimler demek, Yargıtayın bozma kararına neden direniyor hakimler demek kadar sakıncalı bir söylemdir. Hakim hukuk kuralları doğrultusunda vicdanıyla karar verir. Yargıtayın bozmasını yerinde bulmazsa, doğru ve eksiksiz karar verdiğine inanıyorsa direnir. Yargıtayın bozmasında kendi yanlışını ve yargıtayın doğru karar verdiğini görmüşse neden dirensin? Bu sebeple bu mevzuda yukarıda ileri sürülen husus doğrulanabilme özelliğini haiz değil, iddia edenin ispat etmesi gereken ama ispat edilememiş bir husustur.
Türkiyedeki tüm yargı kararlarını inceleyip hakimlerin hukuk kurallarını hakkaniyet ölçüsünde uygulamayıp devleti koruduğunu gösteren kararların (böyle kararlar eğer gerçekten varsa) tüm kararlar içerisindeki oranını ortaya koymak gerekir. Bu yapılabilirse yukarıdaki iddia ispat edebilir.
Şimdi ben de birkaç asılsız iddia ortaya atayım ve bunun üzerinden yorum yapmayı deneyelim:
1- Akademisyenlerimiz, bilimsel çalışma yapmaktan çok uzak durumdalar. Pek çoğunun eserleri kes, kopyala, yapıştırdan ibaret. Özgün olarak ilimin bilinen seviyesini aşacak tez ortaya koymadıklarını gözlemliyoruz. Hemen hemen hepsi de tez danışmanlarının etkisinde kalıyorlar ve özgün olarak ne konu seçebiliyorlar ne de içerik hazırlayabiliyorlar. Pek çoğu iyi bilmedikleri dillerdeki kaynaklara (nasıl yapabiliyorlarsa?) atıf yapıyorlar. Hatta başkasının ilimsel yapıtlarını çalıp kendi yapıtlarıymış gibi sunanlar bile var. Üniversitede Bilim üretmek yerine ideolojik olarak hareket edenler var...
2- Avukatlar, hemen ekseriyeti itibariyle hukukla ilgileri yok. Aldıkları davaları genel kavram ve hukuk bilgisiyle açıklıyorlar ve ellerindeki delilleri sunup topu hakime atıp önceki beyanlarımızı tekrar ederiz deyip duruyorlar.
3- Doktorlar, muayenehanesi olanlar hastanedeki görevlerine de devam ediyorlar, Tabi hastalara devlet hastanesinde tedaviden ziyade muayenehanelerine yönlendiriyorlar. Hiç birisi yeni çıkan ilaçlarla ilgili olarak ve tıbbi yeniliklerle ilgili olarak kendilerini geliştirmiyorlar.
Daha da artırılabilir. Yukarıda işlerini ellerinden geldiği şekilde en iyi yapmaya çalışan meslek sahipleri hakkında yazdıklarım ispatsız ve doğru olamayan şeylerdir. Kimsenin alınmasını istemem ve bu konu başlığı altında yazılanların vehametini göstermek açısından yazıldığının bilinmesini isterim. Bu güzide meslekleri icra edenler benim hakkımda: önyargılı olarak, mesleğimize vakıf olmadan, mesleğin icrası açısından ispat edecek delillere de sahip olmadan yazmış ve mesleğimizin prestijine de zarar vermiş diyeceklerdir.
Daha fazla yargıyı yıpratmayalım ve lütfen bu konuda birşeyler yazacaksak genellemeler yerine elimizde delili olan bir olayla ilgili ve lokal olarak o olaya özgü eleştirilerde bulunalım. mutlaka yanlışlar da olmaktadır; Yapılan bu yanlışı delili ile ortaya koyup bu yanlışın yapılmaması gerektiğini belirtelim. Aksi taktirde bu ülkedeki Hakimler şöyledir, Avukatlar böyledir, Akademisyenler şu durumdadır, doktorların zaten hali ortada gibi açıklamalar, mesleği yıpratır halkın adalete, sağlık kurumlarına ve bilim yuvalarına karşı güvenini yok eder. Hele hele bir mesleği yapmadan meslek hakkında ileri geri fikir sarfetmek en basitinden ciddiyetsizlik ve hadsizlik olur. Tıpkı benim yukarıda güzide mesleklerin mensupları hakkında yaptığım açıklamalarda olduğu gibi...
Saygılarımla...