Mesajı Okuyun
Old 27-11-2007, 21:37   #2
Av.Sami Dündar

 
Varsayılan

YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 1997/6212
K. 1997/6822
T. 22.5.1997
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Bağışlamadan Rücu )
• BAĞIŞLAMADAN RÜCU ( Bağışlayanın Ölümünden Sonra Mirasçıların )
• MİRASÇILARIN BAĞIŞLAMADAN RÜCU HAKKI ( Şartları )
• BAĞIŞTAN RÜCU SEBEBİNİN ORTAYA ÇIKTIĞI TARİH ( Her Türlü Delille İspat Edilebileceği )
818/m.246
ÖZET : Bağışlamadan rücu bir yıllık hak düşürücü süreye tabidir ve sürenin başlangıcı rücu sebebinin öğrenildiği gündür. Her ne kadar bağışlamadan rücu hakkı, sıkı sıkıya şahsa bağlı haklardan olup, yasal istisnaları dışında mirasçılara geçmediği gibi temlik dahi edilemez ise de; somut olayda, taraflar arasındaki resmi sözleşmede, bağışlayanın intifa hakkını üzerinde bırakıp, taşınmazın çıplak mülkiyetini bağışladığı belirtildiğine, bağışlamanın şartı olarak gösterilen edimlerin taşınmazda oturulduğu sürece yerine getirilemeyeceği ve bağışlamanın bağış şartı edimlerini bağışlayanın ölümünden sonraki dönemde yerine getireceği anlaşıldığına göre; mirasçıların bağıştan rücu haklarının da bağışlayanın ölümünden sonra ortaya çıkacağının kabulü gerekir.

Bağıştan rücu sebebinin ilk kez hangi tarihte öğrenildiği, tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir.

DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkillerinin miras bırakanı Ekrem'in maliki bulunduğu davaya konu taşınmazını, şartlı olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesine bağışlandığını; Gaziantep'te kurulu Fakültenin Üniversite olması halinde de mülkiyetin Gaziantep Üniversitesine geçeceğinin beyan edildiğini; Üniversite'nin kurulması üzerine, tapuda tescil işleminin gerçekleştirildiğini; ancak, müteaddit sözlü girişimlere ve en son 21.6.1996 tarihli yazılı başvuruya karşın; bağışlanan Üniversitenin, bağış şartlarını fiilen ve hukuken yerine getirme imkanına sahip bulunmadığının kendilerine bildirildiği; böylece, bağıştan rücu ( cayma ) nedeninin oluştuğunu ileri sürmüş; tapu kaydının iptali ile müvekkilleri adlarına miras payları oranın da tescile karar verilmesini istemiştir.

Gerçekten, dosyaya getirtilen 11.12.1985 tarihli resmi sözleşmeden ( akit tablosundan ) dava konusu taşınmazın ( evin ), intifa hakkı uhdede bırakılmak suretiyle çıplak mülkiyetinin; ".... uygun bir yerine Ekrem'in bağışlı olduğuna ilişkin bir levha asılmak ve imkan dahilinde 19. Asrın sonu Gaziantep'te kullanılan eşya ile otantik bir tarzda döşenerek ziyarete açılacağını belirtir taahhütname imzalanmak şartıyla bağışlandığı anlaşılmaktadır. Sözleşmedeki "imkan dahilinde" sözcüklerinden davalı Üniversite'nin değil; 19. yüzyıl eşyalarının bulunabilme imkanlarının kastedildiği açıktır.

Hemen belirtilmelidir ki; bağıştan rücu ( cayma ) niteliğindeki eldeki davada araştırılması ve değerlendirilmesi gereken öncelikli kural, davanın süresinde açılıp açılmadığıdır.

Bilindiği ve BK.nun 246. maddesinde ifade edildiği üzere; bağışlamadan rücu, yasa koyucu tarafından bir yıllık süre ile kısıtlanmıştır. Hernekadar, madde kenar başlığında "müruruzamandan" sözedilmekte isede; buradaki süre zamanaşımı süresi olmayıp, "hak düşürücü" süredir. Bu nedenle de, re'sen gözönünde tutulması zorunludur. Değinilen husus; gerek öğretide, gerekse yargısal uygulamada açıkca vurgulanmıştır. Sürenin başlangıcı, "rücu sebebine" vakıf olunan ( rücu sebebinin öğrenildiği ) gündür. Bağışlamadan rücu hakkı, sıkı sıkıya şahsa bağlı haklardan olup; istisnaları dışında mirasçılara geçmediği gibi; temlik de edilemez.

Mirasçıların rücu hakkı için getirilen İstisnai durum, maddenin 2. ve 3. fıkralarında düzenlenmiştir. Bağışlayan, rücu sebebini öğrenmesinden itibaren bir sene geçmeden ölmüş ve bağışlananı affetmemiş ise, mirasçıları bir yıllık süre dolana kadar rücu beyanında bulunabilirler. Burada mirasçılar yönünden ayrıca ek bir süre tanınmış değildir. Mirasçılar, rücu hakkını, sürenin kalan kısmı içinde kullanabilirler. Ne var ki, resmi sözleşmenin olayına özgü yönü de gözardı edilmemelidir. Sözleşmede bağışlayanın intifa hakkını üzerinde bırakıp, taşınmazın çıplak mülkiyetini bağışladığı belirtildiğine; bağışlamanın şartlı olarak gösterilen edimler, taşınmazda ( evde ) oturulduğu sürece yerine getirilemeyeceğine göre; bağışlanan Üniversitenin bağış şartı edimlerini, bağışlayanın ölümünden sonraki dönemde yerine getireceği; böylece, mirasçıların bağışlamadan rücu haklarının da ölümünden sonra ortaya çıkacağı kuşkusuzdur. Nitekim, miras bırakanın ( bağışlayanın ), resmi sözleşmeyle bağlantılı olan 3.10.1985 tarihli dilekçesinde, ( .... vefatı takip eden altı ay içinde Ekrem varislerinin binayı boşaltarak üniversiteye teslim edecekleri... ) belirtilmiştir. Bağıştan rücu sebebinin ilk kez hangi tarihte öğrenildiği de tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, bağışlama şartına rağmen; bağışlayanın ölümünden sonra bağış şartını yerine getirmek hususundaki edimleri için, davalı Üniversite'nin hiçbir girişimde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Sözleşmede öngörülen taahhüdü vermediği gibi; dava dilekçesine verilen 7.10.1996 tarihli cevap layihasında ve 26.6.1996 tarihli Rektörlük yazısında ( bağış şartlarının Üniversite'ce yerine getirilmesinin fiilen ve hukuken mümkün bulunmadığı... ) belirtilmiştir.

Hal böyle olunca; BK.nun 246. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre bakımından tarafların gösterecekleri delillerin toplanması ve değerlendirilmesi; davanın süresinde açıldığının saptanması halinde kabulüne karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilip, yanılgılı gerekçeye de dayanılarak reddedilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.5.1997 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

BK.nun 1. maddesine göre "iki taraf karşılıklı ve birbirine uygun surette rızalarını beyan ettikler takdirde akit tamam olur" demektedir.

Dosyadaki 11.12.1985 günlü Akit Tablosunda; ".... evin uygun bir yerine Ekrem'in bağışı olduğuna ilişkin bir levha asılacağına ve İMKAN DAHİLİNDE 19. Asım sonu Gaziantep'te kullanılan eşya ile OTANTİK bir tarzda döşenerek ziyarete açılacağına ilişkin TAAHHÜTNAME imzalamak şartı ile Orta Doğu TEKNİK Üniversitesine BAĞIŞLADIĞINI... sözcükleri yer almış ve taraflarca Resmi senet imzalanmıştır. Akit tablosunda sözü edilen TAAHHÜTNAME dosyada olmadığı gibi, böyle bir taahhütnamenin lehine vasiyet yapılan davalı tarafından imzalandığı iddia ve isbat edilmiş değildir. Bu duruma göre, aktin tamamlandığından ve geçerli hale gelip, tarafları bağlayacak ve hukuki sonuç doğuracak yasal bir akitten söz edilemez.

Bu sebebe dayalı ortada bir tapu iptal davası yoktur. Ne var ki, mahkemece işin esası incelenip dava reddedilmiştir. Bu nedenle yerel mahkeme kararı sonucu bakımından doğrudur. Onanması gerekir düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun Bozma görüşüne katılamıyorum.