Mesajı Okuyun
Old 03-10-2007, 10:24   #3
uye8490

 
Varsayılan

İşkencenin varolduğu ülke sayısı beni şaşırtmadı doğrusu.

Şaşırtmadı ,çünkü dünyada şu an güç dengesi kimden yana,kim kime ne şekilde hakim apaçık ortada.Bizler işkencenin aslında sadece "üçüncü dünya ülkesi" olarak adlandırılan ülkelerde hakim olduğu yönünde korkunç bir yanılsama içerisindeyiz.Doğrudur ,bu ülkelerde işkence yaygın ama işkencenin bu ülkelerde olsun diğer "uygar(!)"ülkelerde olsun kimler tarafından,kime yönelik ve ne için dayatılılıp uygulandığını sorgulamadıkça gideceğimiz yol bir arpa boyu bile değildir.

İnsanların kuyu diplerine ,ölümün kucağına diri diri atıldıkları,cadı kazanlarında diri diri yakıldıkları ortaçağ karanlığını kendi tırnaklarıyla parçalayan insanlık ,çok değil yaklaşık bir yetmiş yıl önce işkencenin resmi emirnamelerle meşru hatta zorunlu sayıldığı Alman Nazizmiyle yeniden bir ortaçağ karanlığının kucağına atıldı.Bu ve buna benzer utançlar insanlık tarihine olduğu kadar hukuk tarihine de insan eliyle sürülmüş korkunç lekelerdir.

Böylesi onulmaz dramların mirasını haklar ve özgürlükler mücadelesinin potasında eritmeye çalışan insanlık, aydınlanma sürecinde kendi dinamiklerini oluşturmanın zorunluluğuyla toplumsal alanın her kademesinde mesleki ve sivil örgütlenmelerin kaçınılmazlığını -yaşanılan korkunç deneyimler pahasına kazanılan mevziler olarak- kabul etmiştir.İşkenceye karşı insanlığın ulusal ve uluslararası plartformlarda örgütlenmekten başka bir çaresi yoktur.

Bir çoğumuzun şatafatlı adlarla adlandırdığı bir yüz yılın kucağındayız.Yüzyılımıza ilişkin tanımlamaları duydukça -petrol savaşında- Irak'ta parçalanan çocuk bedenleri geliyor aklıma.Kendi payıma düşen utançla yüzyılımıza yönelik böylesi cömert tanımlamalarda bulunabilenlere -hele de bunlar bilimin ışığıyla bolca haşır neşir olmuş insanlarsa- şaşıyorum.
İnsanlığın daha kat etmesi gereken çok yol var....Eskilerin deyimiyle bir değil binlerce fırın ekmek yemek lazım...