Konu: İmarzedeler
Mesajı Okuyun
Old 30-03-2004, 10:54   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Konuya off-shore hesaplar bakımından mı, mevduat sigortasına tabi mevduat için mi yoksa hazine bonoları açısından mı bakıldığını çözemedim.

Off shore hesaplar bakımından olay şu şekilde düşünülebilir:

Her şeyden önce belirtmek gerekir; Türk Bankalar yasası (4389 sayılı yasanın önemli bazı hükümleri 4969 sy.yasanın geçici 2. maddesi ve 5020 s.y. ile değiştirilmiştir) off-shore hesapları mevduat sigorta kapsamında tutmamaktadır. Bu nedenle, off shore hesapları mevduat sayılmayacağından ve esasen ulusal banka sadece aracılık (havale) yapan durumunda bulunduğundan TMSF bu tür kayıplarda muhatap olmamaktadır.

BDDK nın sorumlu olması gereken nokta kanımca şudur:

Bilindiği gibi off-shore bankacılığı dışardan dışarıya işlem yapılan ve ulusal bankanın kanunen yurt dışında olması gereken off shore banka hesabına sadece havale yapmak suretiyle parayı transfer ettiği bir bankacılık olmakla, Türkiye’de parayı alan bankanın bunu kendi bankasında off-shore banka adına açılı hesaba değil, kanunun amacına ve ruhuna uygun olarak yurt dışındaki hesaba aktarması gerekmektedir. Oysa ülkemizde sorun bu noktaya uyulmamasından ve gerekli denetimin yapılmamasından kaynaklanıyor. Şöyle ki:

Ulusal bankamız, off shore hesaba göndermekle yükümlü olduğu parayı yurt dışındaki off shore banka hesabına göndermiyor. Kendi bünyesinde off shore bank adına bir hesap açıyor. Sonra havale etmesi gereken paraları kendi bankasından off shore bank hesabına yatırıyor. Güya bu yolla havale etmiş oluyor. Daha sonra, kendi bankasından çıkmayan bu paraları ucuz faizle kredi olarak kendisi kullanıp, müşterilerine yüksek faizle kredi olarak yansıtıyor. Temelde bir aldatmaca var. Bunu tüm ulusal bankalar yapıyor ve BDDK kanunun ruhuna açıkça aykırı bu uygulamaya göz yumuyor.

Oysa; kıyı bankacılığı (off shore) tüm dünyada olduğu gibi paranın yurt dışına çıkması ile anlam kazanır. Uygulamada para bir elden alınıyor, diğer el ile kasaya akıyor.

Bu noktada BDDK kusurludur ve bu denetimi yapmadığı için vatandaş aldatılıp, mağduriyet doğuyor. Hizmet kusuru bu anlamda dikkate alınmalıdır kanısındayım.

Bu denetim sorumluluğuna bankalar yasamız da imkan vermektedir. Çünkü; BDDK ulusal bankanın işleyişini kontrol etmek ve kanunun amacına aykırı uygulamaya engel olmakla yükümlüdür. Off – shore olayında bu yükümlülük ihlal edilmektedir.

Bir diğer hatalı olay da şudur:

Ülkemizde bilindiği gibi off shore banklara aracılık yapan bankalar yurt dışında kendi bankalarının açtığı şube vasfındaki off shore bankalara havale yapmaktadır. (Para çıkmıyor yine)

Ticaret kanunundaki A.Ş. lerin tabi olduğu hukuka bağlı olan bankaların yurt dışında da olsa açtıkları şubeler, merkezden bağımsız düşünülmemelidir. (TK.50,117,300,321, )

Bilindiği gibi, merkeze bağlılığı ticaret kanunu icabı olan şubelerin eylem ve işlemleri merkezi de bağlar. Bu noktada, merkezin ticaret ünvanını kullanan ve yurt dışında kurulu off shore bank’ ın şube olarak dikkate alınması ve ülkemizde davanın, şubeye izafeten merkeze açılması gerekir diye düşünüyorum. Elbetteki, merkez banka batmış ise, yahut bankacılık yapma izni BDDK tarafından kaldırılmış ve sigortaya tabi mevduat TMSF tarafından ödenip, bankanın hisseleri devralınmış ise; bu durumda mecburen (ulusal) bankanın iflası istenmek zorundadır.

Şu farkı da belirtmek gerekir: Ülke içinde merkeze bağlı şubeler ile yurt dışındaki şubeler tüzel kişilik noktasında farklılık arz etmektedir.

Ulusal banka iflas ederse, yurt içindeki şubeler de iflasa tabidir. Fakat, ulusal bankalar iflas etmesine rağmen yurt dışındaki off shore şube iflas etmiyor.

Başka bir ifade ile, Ulusal bankanın iflas etmesi yurt dışında ayrı tüzel kişilik (mecburen) tanınan Off Shore bankın da batması,iflas etmesi anlamına gelmiyor.

Bu durumda; merkeze bağlılığı şube vasfı nedeniyle ortada bulunan off shore bankın, hesaplar nedeniyle sorumluluğundan dolayı şubeye izafeten merkez sayılan ulusal bankaya dava yöneltilip, daha sonra off shore şubeye yurt dışında yönelmek mümkün ise de; genel de yurt dışındaki off shore bankaların parasının kaydi olmasına bağlı olarak sonuç alınamamaktadır. Bu durumda, şube off shore bank’ ın olduğu ülkedeki mevzuata göre ülkemizde olduğu gibi yeterlilik manasında denetim yükümlülüğü olan denetleme kurumuna yönelmek de mümkün olabilmelidir.

İmar Bankası olayında diğer bankalardan farklı olarak TMSF, bankanın hisselerini devir almadı.. Esasen 4389 sayılı yasaya göre alması da mümkün değildir, zira: Hisseleri devir alabilmek için sigorta kapsamında olan mevduatın banka sermayesinden fazla olmaması gerekir. En çok banka sermayesi kadar olan sigorta mevduatına tabi banka borcu varsa hissenin tamamı alınabiliyor. Sermayeyi aşan bir tutar varsa (imar bankasında var) TMSF istese de hisseleri alamıyor. Bu noktada, 5020 değişikliğinde boşluk olduğu kanısındayım. 5020 ye göre yaptırımların uygulanabilmesi için ön koşul: Hisselerin TMSF’ ye geçmiş olmasıdır. Oysa, bu ön koşul imar bankasında gerçekleşmedi, gerçekleştirilemedi. Buna engel olan hüküm ise, arz ettiğim gibi 4389. sayılı yasa ile düzenlenen 14. madde 5/ac son paragraf cümle .2 de belirtilmiş olup, devralınacak zararın sigorta kapsamındaki mevduat tutarını aşmaması şartıdır. Aksi takdirde fon 16/3 uyarınca sigorta kapsamı dışındaki zararı da üstlenmiş olur. Bu noktada sigorta mevduatı kapsamı dışında kalan mudi alacakları için TMSF sıkıntı yaşayabilir. Çünkü, 5020 yaptırımlarını hisseyi devralmadığı halde uygulayan TMSF, zımni olarak sigorta mevduatı kapsamında olmayan (aşan) mevduat borçlarını da (off shore değil) üstlenmiş sayılmalıdır kanısındayım.

Saygılarımla.

Av. Mehmet Saim Tikici



Not: Basıma hazırlanan bir çalışmama ait unsurlar içeren yukarıdaki açıklamalarım için, kaynak gösterilmeden alıntı yapılmamasını önemle rica ederim. Av. Saim Tikici