Mesajı Okuyun
Old 28-07-2007, 19:35   #11
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2000/55
Karar: 2000/48
Karar Tarihi: 02.02.2000
ÖZET: Yazılı delil başlangıcının oluşması için aranan maddi unsur ve kimden kaynaklandığına ilişkin şartlar belgeyle mevcut olduğu için sadece diğer yasal koşul olan "inandırıcılık unsuru" üzerinde durulmuştur. Sav ile davalı K. S.'in savunması, dosyadaki delil ve belgeler özellikle az yukarda açıklanan taraflar arasındaki yargılama aşamaları ve irade bildirimleri birlikte değerlendirildiğinde; mirasçılık belgesinin taraflar arasında başka bir işlemin (inanç ilişkisinin) varlığı konusunda, gerçeğe yakın, diğer bir anlatımla iddia edilen olay bakımından kısmi bir doğrulamayı oluşturmadığı gibi, akla yatkın ve hayatın normal deneyimlerine uygun bir ihtimal olgusunu da belirlemediği sonucuna kavuşulmuştur.
(743 S. K. m. 612)
Dava: Taraflar arasındaki "tapu iptali-tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fatih 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.5.1998 gün ve 1996/336-1998/365 sayılı kararın incelenmesi davalı K. S. tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 15.2.1999 gün ve 1999/436-913 sayılı ilamı;
(... Davacı, dava konusu taşınmazın geçirdiği kaza sonucu alınan tazminat parasıyla kendi hesabına annesi N.'ye adına tapudan satın aldığını, murisi annesinin sağlığında davalı olan kardeşlerinin kendi hakkını kabul ve teslim edecekleri inancıyla tapuda devir işlemini yapmadığını, davalı K.'in nizalı yer hakkında izale-i şuyu davası açtığını, veraset ilamı alınması sırasında mirasçılar arasında düzenlenen yazılı belgenin aralarındaki inanç ilişkisinin varlığı konusunda yazılı delil başlangıcı olduğunu belirterek tapunun iptaliyle adına tescil istemiştir.
Davalılardan N., davacı iddialarını doğrulayarak davayı kabul etmiştir. Diğer davalı K. ise iddiaların doğru olmadığını, nizalı taşınmazın murisin daha önce satın aldığı başka bir evin satışından elde edilen gelirle alındığını, davacının maddi katkısı olduğunu, bunun da taşınmazda davacının miras hissesinden fazla hisse alınması yoluyla karşılandığını, taşınmazın murise ait olduğunu savunmuştur. Dava konusu taşınmaz 18.1.1947 tarihinde N. G. S. tarafından satın alınmıştır. N. 9.1.1988 tarihinde ölmüştür. Taraflar anlaşma başlıklı 18.3.1988 tarihli belgeyi düzenleyerek 4. Sulh Hukuk Mahkemesinden 1988/658-782 sayılı veraset ilamını bu belgeye uygun olarak almışlardır. Anılan belge "9.1.1988 tarihinde vefat etmiş ve kanuni mirasçıları olarak aşağıda imzası bulunan biz üç evladını bırakmış olan annemiz N. S.'in terekesindeki miras haklarımız konusunda aşağıdaki anlaşmayı yapmış bulunmaktayız. 1- Yedikule İstasyon Caddesi No: 4 adresinde ve tapuda 326 pafta 1165 ada 9 parsel sayısı ile kayıtlı bulunan evdeki miras hisselerimiz, M. İ. S. 2/4, A. K. S. 1/4, N. G. 1/4 hisse olarak kabul edilmiştir. M. İ. S.'e 2/4 hisse karşılığında evin üst katı tahsis edilmiştir.
Yukarıda sözü geçen ev dışındaki tüm tereke mallarında (Taşınır ve taşınmaz) miras hisseleri eşit olarak, yani 1/3 er pay olarak kabul edilmiştir" şeklinde düzenlenmiştir. Davacı bu belgenin izale-i şuyu davası açılmaması koşuluyla o şekilde düzenlendiğini, aslında taşınmazın tamamının kendisine ait olduğunu iddia etmektedir.
"5.2.1947 tarih 1945/20 esas, 1947/6 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında İnanç sözleşmelerinin varlığının yazılı bir belge ile ispatlanması gerektiği kabul edilmiştir. Davacı, 18.3.1988 tarihli belge ile bu yerin murisin terekesinde olduğunu, veraset ilamı alınması için verilen dava dilekçesinde de, nizalı yer için diğer mirasçılarla Medeni Kanunun 612 maddesine göre sözleşme yaptıklarını, 2/4 hissesinin kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. Bu belgenin aksinin yine yazılı bir belge ile ispat edilmesi gerekir. Davacı böyle bir belge ibraz edememiştir. Anılan anlaşma başlıklı belge bir inanç sözleşmesi veya bunun varlığına delalet eden yazılı delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte değildir. Bu nedenle tanık dinlenerek yazılı gerekçesiyle davalı K. hissesi yönünden davanın kabulü doğru görülmemiştir"...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Davacı, merhume annesi N. S. ile aralarında 1945 yılında yapılmış olan bir inançlı işlem bulunduğunu, bu işlem gereği Yedikule İstasyon Cad. No:4 deki evin M. İ. S. hesabına, fakat annesinin adına satın alınarak tapuya tescil edildiğini, evin mülkiyetinin istenildiği zaman kendisine intikal ettirileceğinin kararlaştırıldığını, annesinin hayatta olduğu zaman içinde böyle bir talepte bulunmadığını, 9.1.1988 tarihinde annesinin ölümü ile B.K. 92'den doğan devir borcunun külli halefleri olan davalı K. S. ile N. G. geçtiğini, kardeşlerinden bu yasal borçlarının yalnızca yarısını yerine getirmelerini istediğini ve buna uygun olarak İstanbul 4. Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 1988/658 Esas ve 1988/782 Karar sayılı veraset ilamını çıkarttıklarını, evin yarısına ilişkin olupta annelerinden kardeşlerine intikal eden devir borcunu yerine getirilmesini ise, aile ocağu niteliğindeki hatıralarla dolu olup, manevi değeri pek büyük olan bu eski evin, izale-i şuyu davası açılarak başkalarına satılması yoluna gidilmemesi yönünden kardeşleriyle anlaştıklarını o nedenle şimdilik talep etmediğini, ancak davalı kardeşi K. S. bu anlaşmaya aykırı davranarak Fatih 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde 1995/581 E.sayılı dosya ile izale-i şuyu davası açtığını, mirasçılar arasında düzenlenen yazılı belgenin, inanç ilişkisinin varlığı hususunda yazılı delil başlangıcı olduğunu öne sürerek evin tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı N. G. davayı kabul etmiştir.
Diğer davalı K. S. davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasında 18.2.1988 tarihinde düzenlenen "anlaşma" başlıklı sözleşme M.K. 612. maddesine ve özellikle 24.5.1985 günlü 1984/2 esas, 1985/5 karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararına uygun yapıldığı görülmüştür. Yine M. İ. S., K. S., N. G. birlikte mahkemeye sundukları mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin dava dilekçesinde, 18.2.1988 günlü bu anlaşmaya dayanmışlar, mahkemece de buna göre paylar verilerek mirasçılık belgesi kurulmuştur.
Daha sonra 27.7.1995 tarihinde anılan veraset belgesinin iptaline yönelik M. İ. S. tarafından, davalılar aleyhine açılan Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1995/691 esasında kayıtlı dava red olunmuş ve hüküm kesinleşmiştir.
Davada çözümlenmesi gereken sorun; taraflar arasında düzenlenen "anlaşma" başlıklı sözleşme ile buna dayanılarak yine tarafların birlikte atıkları dava sonunda verilen 21.4.1988 günlü mirasçılık belgesinin; diğer mirasçılar K. S. ve N. G.'nun inanç sözleşmesindeki kararlaştırmaya uygun hareket ederek evin izale-i şuyu yoluyla satışa çıkarmamak kaydıyla, 1/4 paylarını talep etmiyecekleri koşulunu kapsayan anlaşmanın, vukuna delalet eder nitelikte bir yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılmayacağı ve bunun sonucuna anılan inanç sözleşmesinin varlığını yönünden tanık dinlenip dinlenmiyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki HUMK. 292. maddesindeki yazılı delil başlangıcının oluşması için aranan maddi unsur ve kimden kaynaklandığına ilişkin şartlar belgeyle mevcut olduğu için sadece diğer yasal koşul olan "inandırıcılık unsuru" üzerinde durulmuştur.
Sav ile davalı K. S.'in savunması, dosyadaki delil ve belgeler özellikle az yukarda açıklanan taraflar arasındaki yargılama aşamaları ve irade bildirimleri birlikte değerlendirildiğinde; 21.4.1988 günlü mirasçılık belgesinin taraflar arasında başka bir işlemin (inanç ilişkisinin) varlığı konusunda, gerçeğe yakın, diğer bir anlatımla iddia edilen olay bakımından kısmi bir doğrulamayı oluşturmadığı gibi, akla yatkın ve hayatın normal deneyimlerine uygun bir ihtimal olgusunu da belirlemediği sonucuna kavuşulmuştur.
Açıklanan nedenlerle, yerel mahkemece, HUMK.nun 292. maddesinin, dava önünden hukuki değerlendirmesinde yanılgıya düşülerek, özel daire bozma kararına uyularak hüküm kurulması yerine direnme kararı verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
Sonuç: Davalı K. S.'in temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) 2.2.2000 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************