Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Esas: 2005/6-38, Karar: 2005/63 İçtihat

Üyemizin Özeti
1412 S.K. m.163(5271 S.K. m.170)'teki düzenlemeye göre, iddianamede, ceza davasının iki önemli unsuru olan fiile ve faile duraksamaya meydan bırakmayacak biçimde yer verilmelidir. Yasada fiil sözcüğü yerine kullanılan suç kavramı göz önünde bulundurulduğunda, bundan suç oluşturan eylemin amaçlandığı açıktır. Yine suçun kanuni unsurlarının da iddianamede gösterilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Öte yandan 1412 S.K. m.150(5271 S.K. m.225)'ye göre, soruşturma ve hüküm yalnız iddianamede beyan olunan suça ve zan altına alınan kişilere hasredilmelidir. Bu kural 257. maddede de benzer biçimde tekrarlanmıştır. Buna göre, hükmün konusu, iddianamede gösterilen fiilden ibarettir.
(Karar Tarihi : 14.06.2005)
"Dolandırıcılık suçundan sanık S____ B____ ile resmi belgede zincirleme biçimde sahtecilik suçundan sanık T____ B____'in beraatlerine ilişkin Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 16.04.2001 gün ve 217-79 sayılı hüküm C.Savcısı ile katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.11.2003 gün ve 15989-8110 sayı ile;

"... Sanık S____ hakkında, memur olan sanık T____'in sahtecilik suçuna, sanık T____ hakkında da dolandırıcılık suçuna katılmaktan zamanaşımı içerisinde dava açılması olanaklı görülmüştür." belirlemesine yer verildikten sonra;

"Sanık S____ B____'in işletmekte olduğu Sağlık Eczanesinden ilaç alan emekli kişilere ait karneleri, bu kişilere, ilaçlarını yazdırma konusunda yardım etme bahanesiyle eczanede alıkoyup, sonra da bu karne sahiplerinin ihtiyaçları ve istekleri dışında eşi diğer sanık Dr. T____ B____'in şeklen usulüne uygun ancak içeriği itibariyle sahte olarak düzenlediği, ayrıca kendisi yazıp başka doktorlara da imzalatarak elde ettikleri suça konu reçetelerin tutarlarını, adı geçen Eczane adına fatura ederek katılan kurumdan tahsil etmek suretiyle haksız çıkar elde ettikleri,

Adı geçen Eczanede, Ankara Eczacı Odası yetkililerince 26.06.1998 günlü yapılan denetleme sonu düzenlenen tutanak içeriğine, anılan Eczanede yakalanan karnelerin sahibi olan tanıkların ve suça konu karnelere ilaç yazan veya imzalayan doktorların müfettiş önündeki antlı anlatımlarına, Ankara'da ikamet eden bir kısım karne sahipleri adına sanık T____ tarafından düzenlenmiş çok sayıda reçetenin görev yaptığı İ____ H____ Hastanesi kayıtlarına işlenerek düzenlendiğine ilişkin kayıt ve belgeler karşısında, eylemlerinin sübuta erdiği gözetilerek sanık T____'in TCK m.339/1, 80, sanık S____'in ise m.504/7, 80 uyarınca cezalandırılmaları yerine yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile beraatlerine karar verilmesi..." isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel Mahkeme; "18.10.2004 gün ve 93-325 sayı ile;

"... Sanık S____ B____'in gerçeğe aykırı reçetelerde yazılı ilaçları hak sahiplerine vermediği halde vermiş gibi Emekli Sandığından tahsil etmek sureti ile haksız çıkar sağlayarak Emekli Sandığını dolandırdığı iddia edilmiş ise de; hak sahiplerinin reçetelerde yazılı ilaçların kendilerine teslim edildiği yönündeki beyanları ve Emekli Sandığının herhangi bir zararının bulunmaması karşısında, sanık S____'in dolandırıcılık suçundan beraetine karar verilmesi gerekmiştir.

Sanık T____ B____ hakkında, hastaları için tanzim ettiği reçeteleri İ____ H____ Hastanesi kayıtlarına işlediği yolunda iddiada bulunularak kamu davası açılmıştır. Sanık ise, Ankara'ya geldiğinde hastalarını muayene ettiğini, onlarla ilgili reçeteleri yazdığını, daha sonra İ____'deki Hastanenin protokol defterine kaydettiğini savunmuştur. Sanığın açıklanan olayda resmi evrakta sahtecilik kastı ile hareket etmediği saptanmış, hastalarını İ____ H____ Hastanesinde kayda geçirip işlemler yapmasının disiplin, görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilebileceği, sonucuna varılmıştır. Sanığın gerçeğe aykırı reçete tanzim etmediği, hastaların ilaçlarını eczaneden alarak kullandıkları, kurumun da zararının bulunmadığı gözönüne alındığında sanığın sahtecilik kastı ile hareket etmemesi ve yüklenen resmi belgede sahtecilik suçunun oluşmaması nedeniyle sanığın beraatine karar verilmesi gerekmiştir..." gerekçesi ile bir üyenin sanıkların yüklenen suçlardan mahkûmiyeti gerektiği yolundaki karşı oyu ve oyçokluğu ile önceki hükümlerde direnmiştir.

Bu hükümlerin de süresi içinde katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 25.02.2005 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Kamu kurumu aleyhine dolandırıcılık suçundan sanık S____ B____ ile resmi belgede zincirleme biçimde sahtecilik suçundan sanık T____ B____'in beraatlerine karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanıklara yüklenen suçların sabit olup olmadığına ilişkindir.

1- Konunun Genel Kurulda görüşülmesi sırasında sanık S____ B____'e yüklenen dolandırıcılık suçu yönünden dava zamanaşımının gerçekleştiği yolundaki saptamaya karşılık, Kurul Üyesi Orhan Koçak'ın; iddianamedeki ifade ve tavsife göre, bu sanık yönünden hem dolandırıcılık hem de resmi belgede sahtecilik suçlarından dolayı kamu davası açıldığını, dolayısıyla bu sanığa yüklenen resmi belgede sahtecilik suçu yönünden de inceleme yapılması gerektiğini ileri sürmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca bu husus ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.

CYUY'nın 163. maddesindeki düzenlemeye göre, iddianamede, ceza davasının iki önemli unsuru olan fiile ve faile duraksamaya meydan bırakmayacak biçimde yer verilmelidir. Yasada fiil sözcüğü yerine kullanılan suç kavramı gözönünde bulundurulduğunda, bundan suç oluşturan eylemin amaçlandığı açıktır. Yine suçun kanuni unsurlarının da iddianamede gösterilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Öte yandan Yasanın 150. maddesine göre, soruşturma ve hüküm yalnız iddianamede beyan olunan suça ve zan altına alınan kişilere hasredilmelidir. Bu kural 257. maddede de benzer biçimde tekrarlanmıştır. Buna göre, hükmün konusu, iddianamede gösterilen fiilden ibarettir.

Görüleceği üzere bu iki maddede kamu davasının fiil yönünden sınırları açıkça gösterilmektedir. Fiil yönünden kamu davasının dışına çıkılması, dava olmadan hüküm verilmesi ya da var olan davaya rağmen karar verilmemesi anlamını taşır. Yargılama Yasasının emredici kuralları ise böyle bir kabule kesin engel oluşturur.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun benzer hukuki sorunlar nedeniyle verdiği çeşitli kararlarında sürdürdüğü istikrarlı uygulamasına göre; "bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan da söz edilmesi o olay hakkında dava açıldığını göstermez." İddianamede dava konusu yapılan eylemin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir.

Bu açıklamalar ışığında, sanık S____ B____ hakkındaki iddianameye bakıldığında;

Ankara C.Başsavcılığının 21.05.1999 günlü iddianamesinde suç adı olarak "dolandırıcılık" yazıldıktan sonra olay kısmında; "S____ ilçesindeki Sağlık Eczanesini çalıştıran sanık S____ B____'in Emekli Sandığı ile sözleşmesinin bulunduğu, Sandığın sağlık yardımından yararlanmakta olan kişilerin sağlık karnelerini eczanesinde alıkoyarak daha sonra bunlara eşi Dr.T____ B____ veya başka doktorlara şeklen tamam, ancak özü itibariyle gerçeği yansıtmayan reçeteler düzenlettiği, bu reçetelerde yazılı bir kısım ilaçları ilgililere vermediği ve bedellerini Emekli Sandığından tahsil ederek haksız çıkar sağladığı, Sandığı zarara uğrattığı, " iddiasına yer verilip sanığın dolandırıcılık suçundan TCY'nın 504/7, 522 ve 80. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.

Dolandırıcılık suçunu oluşturan eylem iddianamede açıklanırken, bu suçun iddianamede gösterilmesi zorunlu kanuni unsuru olan desise unsurundan, "gerçeği yansıtmayan reçete" biçiminde söz edilmesi, dolandırıcılık suçundan bağımsız olarak ayrıca belgede sahtecilik suçundan da kamu davası açıldığını göstermez.

Bu itibarla, sanık S____ B____ hakkında sadece dolandırıcılık suçundan dava açıldığı, sahtecilik suçundan dolayı zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılabilmesi olanağının bulunduğu, Kurul Üyesi Orhan Koçak'ın karşı oyu ve oyçokluğu ile kararlaştırıldıktan sonra, sanık S____ B____'e atılı dolandırıcılık suçu yönünden yapılan incelemede;

Sanığa yüklenen ve mevcut kanıtlara göre başka bir suça dönüşmesi olanağı bulunmayan kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçu 765 sayılı TCY'nın 504/7. madde ve fıkrasında tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Anılan maddede belirtilen yaptırımın türü ve cezanın azami süresi dikkate alındığında, bu suç bakımından TCY'nın 102/4. maddesinde öngörülen asli dava zamanaşımı süresi (5)yıldır. Suç tarihinden itibaren işlemeye başlayan bu süre, öncelikle iddianamenin düzenlenip mahkemeye tevdi edildiği tarihte, ardından da sanığın sorguya çekildiği 15.07.1999 tarihinde kesilip yeniden işlemeye başlamıştır. Diğer sanık hakkındaki kamu davasının bu dava ile birleştirilmesinden sonra sanık S____'in gereksiz olarak yeniden sorguya çekilmesi ve beraat kararının zamanaşımını kesici bir etkisinin bulunmaması karşısında, sürenin yeniden işlemeye başladığı tarih ile inceleme tarihi arasında dava zamanaşımı gerçekleşmiş bulunmaktadır.

Bu itibarla, sanık S____ B____ hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükmün bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesinin yaptığı gönderme nedeniyle, 1412 sayılı CYUY'nın temyiz incelemesi yönünden halen uygulanması olanağı bulunan 322/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, bu suça ilişkin kamu davasının vaki zamanaşımı nedeniyle 765 sayılı TCY'nın 102/4. ve 5271 sayılı CMY'nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi gerekmiştir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi Orhan Koçak; "23.12.1999 günlü iddianame ile sanık Dr. T____ B____ için diğer sanık olan eşi S____'in eczanesinden aldığı sağlık karnelerine kişileri muayene etmeden reçete yazmaktan dolayı resmi belgede sahtecilik suçundan, 21.05.1999 günlü iddianamede ise sanık T____'in eşi olup S____ ilçesindeki Sağlık Eczanesini çalıştıran sanık S____ B____'in emekli sandığı ile sözleşmesinin bulunduğu, sağlık yardımından yararlanmakta olan kişilerin sağlık karnelerini alıkoyarak daha sonra bunları eşi Dr. T____ B____ ve başka doktorlara şeklen tamam, ancak özü itibariyle gerçeği yansıtmayan reçeteler düzenlettiği, bu reçetelerde yazılı bir kısım ilaçları ilgililere vermediği ve bedellerini emekli sandığından tahsil ederek haksız çıkar sağladığı, sandığı zarara uğrattığı iddiasıyla dolandırıcılık suçundan dava açılması üzerine yerel mahkemece beraat kararı verilmiş, 6. Ceza Dairesi de sanık S____ hakkında, memur olan sanık kocası T____'in sahtecilik suçuna katılmaktan ayrıca dava açılmasının olanaklı görüldüğünü belirterek sanık S____'in TCK 504/7, 80 maddeleri uyarınca cezalandırılması için hükmü bozmuş, yerel mahkeme ise yeniden sanığın beraatine karar vererek önceki kararında direnmiştir.

Kanaatimce ortada iki suç değil tek suç vardır. Dolandırıcılık suçu sahtecilik suçunun bir unsurudur. Zaten sahte reçete hiç kullanılmasaydı TCK m.339 da belirtilen mazarrat doğmayacağı için suç hiç oluşmayacaktı. Sanık S____ suçu, diğer sanık olan kocası ile birlikte işlediği için hakkında açılan dolandırıcılık suçunun 765 sayılı TCK.nun 79, Yeni TCK.nun ise 44. maddesine göre sahtecilik suçuna dönüşmesi ve ek savunma ile davanın sonuçlandırılması gerekirdi.

Yeni TCK m.212 de "sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur" denmesine rağmen bu hüküm eski TCK da olmadığı için uygulanmaması gerekir.

Genel Kuruldaki görüşmeler esnasında bu eylemin iki suç oluşturduğunun Yargıtayda istikrar kazandığı bazı konuşmacılar tarafından belirtilmiş ise de CGK nun 03.07.2001 gün ve 2001/149-154 sayılı, oyçokluğuyla verilen kararı bu hususun doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Nitekim bu kararda "Yasal olarak düzenlenmiş reçeteye ilaç ilavesi suretiyle emekli sandığından para alınması davasında genel kurul eylemin TCK 504/7 de belirtilen dolandırıcılık suçunu oluşturduğunu belirtmiş, muhalif iki 6. Ceza Dairesi üyesi ise eylemin TCK 342/1 maddesine mümas olup bu nedenle eksik soruşturmadan bozulan daire kararı yönünde oy kullanmışlardır.

İzah edilen nedenlerle sanık S____ için verilen zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırma kararına katılmıyorum." biçimindeki gerekçeyle karşı oy kullanmıştır.

2- Sanık T____ B____ yönünden yapılan incelemede ise;

Hv. Tbp. Yzb. sanık T____ B____'in Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisinde sürdürdüğü uzmanlık eğitimini 1997 yılı Aralık ayında bitirerek genel cerrah olarak İ____ H____ Hastanesine atandığı, gerek 1997 yılı içinde S____ ilçesinde kurulan bir özel polikliniğe ortak olması gerekse 1993 yılından bu yana S____'da Sağlık Eczanesini çalıştırmakta olan eşi S____ B____'in Ankara'da kalıp atamadan sonra da bu faaliyetini sürdürmesi nedeniyle sanığın hafta sonları ve resmi tatillerde Ankara'ya geldiği, bilahare dönerken Ankara'da oturan toplam 22 değişik kişiye ait sağlık karnelerini çeşitli tarihlerde İ____'e götürerek bunları çalıştığı ____ Hastanede muayene etmiş gibi gösterip poliklinik defterine kaydettiği, reçetelerini de yazarak onaylatıp mühürletmek suretiyle 26.01.1998 ila 23.06.1998 tarihleri arasında bu yöntemle toplam 30 adet reçete düzenlediği, bilahare müteakip hafta sonları Ankara'ya döndüğünde sağlık karnelerini iade ettiği, bu reçetelerde yazılı ilaçların sanığın eşi S____ B____'in S____'da bulunan Sağlık Eczanesinden alındığı, bedellerinin de S____ B____ tarafından Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne fatura edilerek tahsil olunduğu, sanığın bu suretle zincirleme biçimde sahte resmi belge düzenlediği anlaşılmakta ise de;

Sahtecilik suçlarında (765 sayılı Türk Ceza Yasasının 339, 341, 342, 345. maddeleri ile 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 204 ve devamı maddeleri)failin gerçek bir durumun kanıtlanmasını sağlamak amacıyla hareket etmiş olması, gerek 765 sayılı TCY'nın 347. maddesinde, gerekse fiil ve hükümden sonra yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı TCY'nın 211. maddesinde ortak indirim nedeni olarak kabul edilmiştir. Anılan maddelerin uygulanabilmesi için, failin durumun gerçekliğine ve doğruluğuna inanması, bu inancın makûl ve meşru olması, failin haklı olduğu sübjektif inancı ile hareket etmesi gerekmektedir.

Somut olayda;

Sanık T____ B____, bu yöntemle reçete yazdığı kişileri hafta sonları gittiği Ankara'da kendisine ait özel hastanede muayene ettiğini, bu şekilde belirlediği ilaçları daha sonra İ____ H____ Hastanesinde resmi kayda geçirip reçete yazdığını, hastaların çoğunun yaşlı kimseler olduğunu, bu ilaçları sürekli olarak kullandıklarını savunmuş ise de;

Sanığın düzenlediği, yargılamaya konu 30 reçetenin 22 değişik kişiye ait olduğu, bunlardan yalnızca A____ E____, C____ E____, R____ K____, H____ G____, B____ B____ ve T____ M____'nın ifadelerine başvurulduğu, bu kişilerin reçete düzenlenen yakınları yönünden de beyanda bulundukları, ancak diğer reçetelerde ismi geçenlerden sanığın kayınpederi O____ T____ ile H____ A____, F____ Ş____, B____ C____, N____ U____, İ____ D____, M____ B____, Ş____ U____, B____ Y____, Ş____ C____ ve C____ K____ isimli kişilerin beyanlarına başvurulmadığı anlaşılmaktadır.

O halde, sanığın savunmasında ileri sürdüğü hususların araştırılıp denetlenebilmesi bakımından soruşturmanın genişletilerek;

Öncelikle adı geçen tanıkların dinlenilmesi, adlarına reçete düzenlenenlerin Emekli Sandığı mensubu veya mensup yakını olarak İ____ H____ Hastanesinde muayene ve tedavi olma haklarının bulunup bulunmadığı, savunmada belirtildiği üzere bu kişilerin yaşlı ve bakıma muhtaç kişiler olup olmadığı, adlarına düzenlenen reçetelerdeki ilaçları sürekli kullanıp kullanmadıkları, suça konu reçetelerin düzenlenmesinden önce hangi doktora, nerede ve hangi tarihte muayene oldukları, ilaçları tam olarak alıp almadıkları, sağlık karnelerini sanığın eşinin eczanesine bırakıp bu ilaçlar için reçete yazdırmasını isteyip istemedikleri gibi hususların açıklığa kavuşturularak, toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirilmek suretiyle, somut olayda 765 sayılı TCY'nın 347. veya benzer düzenleme içeren 5237 sayılı TCY'nın 211. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının tartışılıp saptanması zorunludur.

Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise; mevcut kanıtların 765 sayılı TCY'nın 347. maddesinin uygulanması koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması bakımından yeterli olduğunu, bu yönden soruşturmanın genişletilmesine gerek bulunmadığını ileri sürerek karşı oy kullanmışlardır.

KARAR : Açıklanan nedenlerle;

1- Yerel Mahkemenin sanık S____ B____ hakkındaki direnme hükmünün vaki zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesinin yaptığı gönderme nedeniyle 1412 sayılı CYUY'nın temyiz incelemesi yönünden halen uygulanması olanağı bulunan 322/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık S____ B____ hakkında kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle 765 sayılı TCY'nın 102/4 ve 5271 sayılı CMY'nın 223/8. maddesi uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE,

2- Yerel Mahkemenin sanık T____ B____'e atılı sahtecilik suçuna ilişkin direnme hükmünün, yukarıda açıklanan, TCY'nın 347. maddesinin uygulanması olanağının saptanabilmesi bakımından soruşturmanın genişletilmesine ilişkin nedenden dolayı BOZULMASINA,

Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 14.06.2005 günü kısmen tebliğnamedeki görüşe uygun olarak, her iki neden yönünden de oyçokluğu ile karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : Ceza Muhakemesi Kanunu MADDE 225 :(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.

(2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 06-10-2010

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02855706 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.