Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Esas: 2005/1592, Karar: 2006/1818 İçtihat

Üyemizin Özeti
Sigorta Şirketi ile acentesi arasındaki acentelik sözleşmesi sona ermiştir. Sigorta Şirketinin, cari hesap ilişkisine göre acentesinden bakiye prim alacağı olduğundan bahisle ikame ettiği davada;

Cari hesabın denetlenmesi, dosyaya sunulan delil sözleşmesi gereği, davacı sigorta şirketinin ticari defter ve kayıtlarına göre saptanacak ise de;

Somut olayda olduğu gibi, sigorta şirketi kayıtlarında yer almamakla birlikte, acentenin ödeme yaptığını gösterir belgelerin bulunması halinde, bu belgelere de değer verilerek hüküm kurulmalıdır.
(Karar Tarihi : 23.02.2006)
"Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 7. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 21.10.2004 tarih ve 2002/7-2004/662 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ramazan Özcan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında 24.03.1997'de acentelik sözleşmesi imzalandığını, daha sonra sözleşmenin tek taraflı feshedildiğini ve 18.11.1998'de borç bakiyesi 1.364.760.000.TL.nin ödenmesinin davalıya bildirildiğini ve ancak ödeme yapılmadığını ileri sürerek, anılan meblağın bildirim tarihinden itibaren temerrüt faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, borcun çeşitli çek ve bonolarla ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller ve bilirkişi raporlarına göre, taraflar arasındaki delil sözleşmesi gereğince ve virmana konu paranın şirketçe ödenmediği için borç ödemesi sayılamayacağı, buna göre de davalının asıl borcunun sabit olduğu gerekçesiyle, davanın asıl alacak yönünden kabulüne, usulüne uygun ihtarname ile davalı temerrüde düşürülmediğinden dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilin aşağıdaki iki bent kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Dava, sigorta ile acentesi arasındaki acentelik sözleşmenin sona ermesinden sonra, cari hesapta açık görülen bakiye prim alacağın tahsili istemine ilişkindir.

Uyuşmazlık, taraflar arasında sona eren acentelik sözleşmesine ilişkin cari hesap ilişkisinde, davacının bakiye alacağının bulunup bulunmadığı noktasındadır. Buna göre uyuşmazlığın çözümü ve taraflar arasındaki cari hesabın denetlenmesi, dosyaya sunulan delil sözleşmesi gereği, davacı sigortanın ticari defter ve kayıtlarına göre yapılacaktır.

Ancak, mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, anılan bu defter ve kayıtlarda yapılan incelemelere göre, davalı şirketin hesabına borç kaydedilen 2.168.160.600.TL.nın hesaplar arasındaki virmanı anlaşılamamış ve bu hususa açıklık getirilmesi istenilmiş ise de verilen kararda bu husus açıklığa kavuşturulmadığı gibi, aksine bu virman işlemi mahkemece yanlış yorumlanarak hüküm kurulmuştur.

Davalı vekilince sunulan 26.10.2003 tarihli dilekçeye göre, anlaşılamayan virman işlemi şöyle açıklanmıştır. Davacı sigorta ile davalı şirket arasında resmi acentelik sözleşmesi imzalanmadan önce, başlangıçta bu acente ile ilişkilere başlanabilmesi için, aynı zamanda şirket ortağı olan A____ Ö____ adına açılan hesap üzerinden işlemler yürütüldüğü ve bu sırada acentenin borçlarının bu hesaba yazıldığı, resmi sözleşme imzalanınca da virman yolu ile anılan hesaptaki borç davalı acente hesabına virmanla borç kaydedilmiştir. Ancak mahkemece, bu husus yanlış yorumlanmış ve virman işlemi ile adeta ortak A____ Ö____ tarafından acente adına sigortaya ödeme yapılmış ve ancak bu ödeme, tüzel kişiliği olan acente adına geçerli bir ödeme sayılamayacağından, hesap dışı kabul edilmiştir.

Davalı acentenin ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğundan, açık bir kabul ya da icazet bulunmadığı takdirde, böyle bir borç kaydının davalıyı bağlamayacağı tabiidir. Kaldı ki, mahkeme kararında bu husus benimsendiği halde, bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmakla, gerekçenin aksine karar verilmiştir. Zira, bu borç kaydının (virmanın) geçersiz olması halinde, davacı kayıtlarında görülen bakiye alacak bu miktardan az olduğundan, davacının hiçbir alacağı bulunmayacaktır.

Bu itibarla, mahkemece öncelikle bu yön üzerinde durulması ve bu virman kaydının tarafları bağlayıp bağlamayacağı değerlendirilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.

3- Öte yandan, HUMK.nun 287. maddesi kapsamında düzenlenen delil sözleşmesine göre, davada davacı kayıtlarına itibar edilmesi gerekir ise de; somut olayda olduğu gibi, davacı kayıtlarında yer almamakla birlikte, davalının ödeme yaptığını gösterir belgelerin bulunması halinde, bu belgelere değer verilmesi gerekeceği tabiidir. Davalı taraf, diğer savunmalarının yanı sıra, davacıya çek ve bonolar ile ödeme yaptığını savunmuş ve bu hususta davalı şirket çalışanlarının imza ve paraflarının bulunduğu belgeleri ibraz etmiştir. Mahkemece, bankalardan bu çeklerin akıbeti araştırılıp, çek asıllarının araştırılması cihetine gidilerek, bunların davacı tarafından ya da davacının onayı ile başkaları tarafından tahsil edilip edilmediği sonuca bağlanıp, tahsil edilmişse alacaktan düşülmelidir.

Ayrıca, delil olması gereken defter ve kayıtlar, davacının tutmakla yükümlü olduğu yasal defterler ve bunların dayanaklarıdır. Bu itibarla, mahkemece ilgili kayıtlar celbedilerek veya bu kayıtlar üzerinde mahallinde keşif yapılarak, alınacak rapora göre karar verilmesi gerekirken, yalnızca muavin defter kayıtlarının bilgisayar dökümleri üzerinden yapılan inceleme sonucu alınan rapora göre karar verilmesi de doğru olmamış ve bu nedenlerle davalı yararına kararın bozulması gerekmiştir.

KARAR : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, diğer iki bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.02.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
Üye Notu : 6100 sayılı HMK'nın 193. maddesinin 2. fıkrası ile "taraflardan birinin ispat hakkını kullanmasını imkânsız kılan veya fevkalâde güçleştiren delil sözleşmeleri geçersiz sayılacaktır" düzenlemesi yapılmıştır.

Yukarıdaki kararda olduğu gibi tacirler arasında akdedilen sözleşmede; tarafların uyuşmazlık halinde, tek tarafın ticari defterlerinin delil olmasını kabul etmeleri; HMK m.193/2 anlamında diğer taraf tacirin ispat hakkını kullanmasını imkânsız kılan veya fevkalâde güçleştiren delil sözleşmesi olarak kabul edilemez. Çünkü diğer taraf tacirin, âkidi tacirin ticari defterlerinin aksini (kesin delille) ispatı mümkündür ve bu durum da; HMK m.193/2'deki: "ispat hakkını kullanmasını imkânsız kılan veya fevkalâde güçleştiren" koşulunun gerçekleşmesine engel teşkil eder.

Aksini kesin delille ispat hakkı olmadığının kabulü ve münhasır delil sözleşmesine, yukarıdaki 11. HD kararının kabulü dışında bir anlam yüklenmesi; tüm münhasır delil sözleşmelerinin HMK m.193/2'den dolayı geçersiz olacağının da kabulü sonucunu doğuracaktır; ki bu da kanunkoyucunun, maddeyi va'zı amacı ile çelişir.

Anılan şekilde bir delil sözleşmesinin varlığı hâlinde her ne kadar TBK m.20 vd. maddelerinde düzenlenen "genel işlem koşulu" savunması yapılıp ispatlanarak; bu delil sözleşmesinin geçersizliği söz konusu edilebilecek ise de; bu hususun, somut örnek açısından, herhalükârda HMK m.193/2'nin de uygulanabileceği anlamını ihtiva etmeyeceği de ortadadır.

Yukarıdaki yargıtay kararındaki gibi; konunun tacirler arasındaki sözleşmeden kaynaklı olması halinde; delil sözleşmesine ilişkin değerlendirme yapılırken tacirlerin, TTK m.18 gereği basiretli davranma yükümü de gözardı edilmemelidir.

Neticeten her olay, kendi koşulları ile değerlendirilmelidir. Olayın özelliğine bakılmadan, genel kural teşkil edecek şekilde: tarafların uyuşmazlık halinde, tek tarafın ticari defterlerinin delil olmasını kabul etmeleri HMK m.193/2 gereği geçersizdir denemez.
________________

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun şerhlerimiz arasında yer alan 11.04.2012 T., 19-109/290 E-K sayılı kararında
{http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=14132]
yerel mahkemenin:
"6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 448. maddesindeki bu kanun hükümlerinin derhal uygulanmasına ilişkin amir hükmü gereğince, aynı Kanunun 193/2. Maddesinin "…taraflardan birinin ispat hakkının kullanılmasını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmelerinin geçersiz olacağına" ilişkin hükmünü dayanak alarak, somut olaydan anlaşıldığı kadarıyla; taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 15.maddesinde davacı şirketin defter ve kayıtlarının kesin delil olacağı yönündeki delil sözleşmesini geçersiz sayması ve yerel mahkemenin işbu kararının özel dairece de (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 27.06.2012 T. 2012/7407 E., 2012/10608 K. sayılı kararı ile) onanmasına ilişkin kararına;
(dosya içeriğine vâkıf olmamakla birlikte; yalın olarak değerlendirildiğinde)
yukarıda açıkladığım gerekçelerle katılmıyorum...
İlgili Mevzuat Hükmü : (Eski) Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu - Mülga MADDE 287 :Kanunun muayyen bir delil ile ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat olunamaz. İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren kabul edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 08-12-2012

THS Sunucusu bu sayfayı 0,01971412 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.