Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Vergi Yargısında Yürütmenin Durdurulması

Yazan : Stj. Av. Onur Özdoğan [Yazarla İletişim]
Stajyer Avukat

Makale Özeti
Vergi Yargısında yürütmenin durulması üzerine bir çalışma.


GİRİŞ
Hukuk sistemimizdeki erklerden biri olan Yürütmenin yaptığı tüm işlemlerin hukuka uygun olduğu kabul edilmiştir. İdare yaptığı bütün işlemlerde kanuna uygun hareket eder ve hukukun kendisine tanıdığı yetkileri kullanır. Fakat ideal olarak benimsenen bu ilkeden çeşitli sebeplerle sapılmakta ve İdare, hukuka aykırı işlemler tahsis edebilmektedir. Bu ve buna benzer durumlarda İdare’nin denetlenmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Anayasamız[1] bunun için İdarenin yargısal denetimini öngörmüştür. Anayasanın m. 125’e göre İdare’nin tüm eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır hükmü uyarınca İdarenin yargısal denetiminin anayasal çerçevede düzenlenmiştir.
İdarenin yargısal denetimi için ülkemizde idari yargı rejimi kabul edilmiş ve adli – idari olmak üzere iki farklı yargı sistemi düzenlenmiştir. İdarenin işlem ve eylemleri istisnaları hariç idari yargının görev alanı içine girmektedir. İdarenin yaptığı her işlem ve eyleme karşı ilgililer idari yargıya başvurarak bu işlemin iptalini ya da eylemden doğan zararın tazmini sağlayabilmektedir.
İdari yargının önemli bir kurumu ise yürütmenin durdurulmasıdır. Anayasamızın m. 125/5’deki düzenlemeye göre “ İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulması karar verilebilir.” hükmedilmiştir. Maddeden anlaşılacağı üzere belirli şartların varlığında yargısal denetim yapılırken ilgili işlemin yürürlüğünün durdurulur. İdari yargıda dava açılması prensip olarak işlemin yürütmesini kendiliğinden durdurmaz. İlk olarak davacının bu yönde bir talebinin olması, bununla birlikte madde 125/5’de sayılan telafisi güç veya imkansız zararların doğmasıyla işlemin açıkça hukuka aykırılığı şartlarının da mevcut olması gerekmektedir.
Yürütmenin durdurulması idarenin yaptığı işlemlerin hukuka uygunluğu ilkesini ve icrailiğini askıya alır, bunun amacı vatandaşın uğraması muhtemel zararlarının ya da vatandaşın zarara uğramasının yapılan işlemin hukuka uygunluğu ilkesinde daha önemli olmasıdır. Bu da Hukuk devleti ilkesinin önemli bir uygulamasıdır.
Ülkemizde vergisel uyuşmazlık çözümü için ayrı bir yargı sistemi kurulmamış ve vergisel uyuşmazlıklar idari yargı içinde çözüme kavuşturulmaktadır. Yine vergi yargılamasının usulünü gösteren müstakil bir usul kanununa da mevcut değildir. Vergi uyuşmazlıklar yargılama usulü İdari Yargılama Usulü Kanunu[2] uyarınca yapılmaktadır. Vergi uyuşmazlıklarının çözümü idari uyuşmazlıkların çözümüyle aynı esaslara göre çözümlense de bazı konularda önemli farklılıklar mevcuttur. Bu farklardan belki de en önemlisi yürütmenin durdurulmasında ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki idari işleme karşı idari yargıda dava açılması işlemin yürürlüğü kendiliğinde durmamaktadır. Fakat İYUK m. 27/3 uyarınca açılan vergi davalarında genel prensip olarak İdarenin yaptığı vergi işleminin yürürlüğü kendiliğinden durur. Bu durumda idari davalar ile vergi davaları arasındaki en önemli farktır.
Açıklananlar ışığında ilk olarak kısaca vergi dava çeşitleri incelendikten sonra yürütmenin durdurulması kurumunun mahiyeti, şartları değinmek ve daha sonra konuyu detaylandırarak vergi yargısında yürütmenin durdurulması ve istisnaları irdelenip, yürütmenin durdurulması kararına itiraz, temyiz ve itiraz aşamasında yürütmenin durdurulmasının incelenmesinden sonra yürütmenin durdurulması kararlarının yerine getirilmesi incelenecektir.
BİRİNCİ BÖLÜM

I. VERGİ DAVALARI
Vergi yargılaması ve vergi davaları özellikle 1980 yılında yapılan değişikliklerden sonra üzerinde oldukça yoğun tartışmaların yaşandığı bir konudur. Buradaki en temel sorun vergi yargısının ve vergi davalarının niteliğine ilişkindir. İlk olarak vergi yargısının niteliğindeki tartışmalara değinecek olursak; bu konuya ilişkin üç değişik görüş mevcuttur. Bunlardan bir kısmı vergi yargısının adli yargıya bağlı olması gerektiğini savunurken, diğer bir görüş ise idari yargıya bağlı olmasını savunmaktadır. Bu konuya ilişkin son görüş ise müstakil yani bağımsız bir vergi yargısı sisteminin olmasının yararlı olacağını ileri sürmektedir[3]. Her ne kadar ülkemiz vergi yargısını idari yargıya bağlı olarak kabul etse de kanımızca bağımsız bir vergi yargısı sistemi daha yararlı olacaktır. Böylelikle vergi hukuku konusunda uzmanlaşmış mahkemelerin oluşması, vergi hukuku alanında içtihatların yaygınlaşması ve oturması, vergi yargısının ihtiyaçlarını daha iyi karşılayan bir usul hukukunun oluşması ve son olarak Danıştay’ ın bu konuda yüklendiği yükü hafifleterek daha iyi hizmet vermesini sağlar.
Konumuzdaki diğer önemli tartışma konusu ise vergi davasının niteliğine ilişkindir. Öğretide iptal davası ya da bir tam yargı davası olarak gören eğilimler mevcuttur. Esasında vergi davası iki dava çeşidinden de unsurlar taşıyan özel bir dava çeşidi olarak görmek gerekir[4].
Bununla birlikte uygulamada vergi davaları iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar ise iptal davaları ya da tam yargı davalarıdır. İptal davası ile idarenin işlemiyle menfaatleri ihlal edilen mükellefler, menfaatlerini ihlali doğuran işlemin iptali için açtığı davalardır. Tam yargı davalarında ise idarenin yaptığı işlem ve eylemler neticesinde zarara uğrayan mükellef bu zararın giderilmesi için açtığı davadır. Bu dava ile davacı oluşan zararın giderilmesini istemektedir.
Esasında yürütmenin durdurulması konusu iptal davalarıyla sıkı bir ilişki içindedir. Şöyle ki tam yargı davasında zarar zaten meydana gelmiştir. Artık önlenecek bir durum yoktur. Zaten açılan davada da oluşan bu zararın tazmini istenmektedir. Fakat iptal davalarında iptali istenen işlemin uygulanması davacı için İYUK m. 27’de belirtilen telafisi güç veya imkansız zararlar meydana getirebilir. Anılan sebeplerle iptal davasıyla yürütmenin durdurulması durumu sıkı bir ilişki içindedir.


İKİNCİ BÖLÜM

I. YÜRÜTMENİN DURDURULMASININ MAHİYETİ VE ŞARTLARI
Yürütmenin durdurulması idarenin yaptığı işlemin hukuki varlığı sona erdirmeyip sadece yürürlük vasfını ortadan kaldırırlar. Bu bakımdan geçici bir tedbir olarak değerlendirilebilir[5]. Mahkemeler yürütmenin durdurulmasına ara kararlarla sağlamaktadır. Fakat bu kararlar hukuksal etki bakımından iptal davalarıyla aynı etkiyi göstermektedir. Ama belirttiğimiz üzere bu etki geçicidir yani davayı gören mahkeme esas hükmünü oluşturana kadar verdiği bir karardır.
Yürütmenin durdurulmasının hangi koşullar altında verileceği dayanak olarak Anayasa m. 125 ve İYUK m. 27 gösterilebilir. Bu maddelerin birlikte değerlendirilmesinden yürütmenin durdurulması kararının bir takım koşul ve şartlara bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu koşul ve şartlar ise telafisi güç veya imkansız zararlar doğması, idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması, kararın gerekçe gösterilerek verilmesi ve belirli bir teminata karşılık kararın verilmesidir.


Bu koşul ve şartları detaylı olarak inceleyecek olursak;
A. Telafisi Güç veya İmkansız Zararların Doğması
İdarenin yaptığı işlem ile kişi için giderilmesi zor bir zarar meydana gelmiş ise böyle bir durum söz konusu olur. Aslında burada belirtilen zarar somut zarar değildir. İdarenin tahsis ettiği işlem ile davacının zarara uğrayıp uğramama ihtimalidir. Davacının hukukunda meydana gelecek değişikliklerin etki ve sonuçlarının değerlendirilmesiyle tespit edilmelidir. Bulunması gereken zararın niteliği objektif olmalıdır. Sadece davacı için değil, mahkeme içinde zararın anılan nitelikte olması gereklidir[6].
Mahkeme telafisi güç ya da imkansız zarar konusunu araştırırken davacının getireceği bilgi ve belgeleri dikkate alır. Oluşacak zararın tazminin imkansız olması şart değildir. Sadece olağan koşullarda tazmin edilemeyecek olması ya da tazmin edilmesinin çok güç olması yeterlidir. Esasında tazmin edilememe veya telafisi imkansız zarar konusu da tartışmalıdır. Doktrinde bazıları telafisi imkansız zararların varlığı kabul etmekte, içlerinde İl Han Özay’ın da bulunduğu diğer bir grupta bunun varlığı kabul etmemektedir. Kabul etmeme gerekçesi olarak ta İl Han Özay “ Hukukta telafisi imkansız zarar yoktur. Ölüm bile, maddi ve manevi bir zarar olarak tazmin edilebildiğine göre, bunu eksi hale getirilmesi ya çok güç ya da imkansız bir durum şeklinde anlamak gerekir.” şeklinde yorumlamıştır[7].
Kanımızca Vergi Yargısında telafisi güç veya imkansız zarar hali birazda daha farklı anlaşılmalıdır. Şöyle ki kendisine vergi salınan mükellef eğer o vergiyi ödediği zaman ekonomik açıdan zor duruma düşecekse bu durum telafisi güç ya da imkansız zarar kavramı içinde yorumlanmalıdır.

B. İdari İşlemin Açıkça Hukuka Aykırı Olması
Yürütmenin durdurulması kararlarının en zor tespit edilen ve uygulamada en büyük sorun meydana getiren ve de yürütmenin durdurulması kararlarının verilmesindeki en önemli sebeptir. Şöyle ki iptal davalarının konusu esasında bir işlemin hukuka aykırılığının tespit edilmesidir. Bu sonuçta ancak yargılamanın son evrelerinde anlaşılmaktadır. Bu sebeple kanunun aradığı “açıkça hukuka aykırı olması” kavramından ne anlamamız gerekir?
İlk olarak bu kavramdaki hukuka aykırılık ifadesinin irdelenmesi gereklidir. Buradaki belirtilen hukuka aykırılık sadece kanuna ve ilgili mevzuatta aykırılık olarak görülmemelidir. Anılanlarla birlikte daha geniş bir şekilde eşitlik, adalet, hak ve nesafet kurallarını da içine alan bir bütüne aykırılık olarak görülmek gerekir. Bununla birlikte ikinci bir problem olarak hukuka aykırılığın mahkeme tarafından tespit edilmesi konusu ortaya çıkmaktadır. Çoğu zaman mahkemeler yürütmenin durdurulması taleplerini incelerken sanki olayın esasını incelermişçesine derinlemesine inceleme yapmakta ve karar verme süresi uzamaktadır. Bu da yürütmenin durdurulması kurumunun ortaya koyduğu ilkelere aykırılık arz etmektedir. Yürütmenin durdurulması kararlarında anlaşılması gereken açıkça hukuka aykırılık hali mahkemenin önüne gelen dava dilekçesi ve eklerinden anlaşılabilen, esasa girmeden yapılacak basit bir inceleme ile hukuka aykırılık şüphesi meydana getiren hukuka aykırılıktır. Açıkça hukuka aykırılık maddesi yorumlanırken bu şekilde değerlendirilmelidir. Mahkeme verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla bağlı değildir. Olayın esasını incelerken hukuka aykırılık şüphesi dağılabilir. Bunun sonucu olarak ta iptal davasını reddedebilir[8].

C. Kararın Gerekçe Gösterilerek Verilmesi
İYUK m. 27 ve Anayasa m. 125 uyarınca verilecek yürütmenin durdurulması kararları gerekçe ile verilmek zorundadır. Gerekçesiz verilen kararlar gerekli şekil şartını taşımadığı için geçerli değildir. Mutlaka kararın neden verildiğine ilişkin bir değerlendirme taşıyan ve kanunun aradığı iki unsurun da mevcut olduğunu veya olmadığını açıklayan gerekçe olmalıdır. Esasında buna mahkemenin konuya bakışını belli ettiği veya bir ön yargı oluşturduğu iddiasıyla karşı çıkılabilir. Verilen bir yürütmenin durdurulması kararından sonra mahkemeni asıl kararının da red olduğunu ve de dava hakkında ihsası reyde bulunmuş olabileceği iddiası olabilir[9].
Kararların gerekçeli olmasına yapılan bu eleştiriler kısmen haklıdır. Bazen mahkeme yürütmenin durdurulması istemini esas incelemesi gibi incelemekte ve esas incelemesi sonucunda vereceği kararı tespit ederek yürütmenin durdurulması kararını vermektedir. Yukarıda da açıkladığımız üzere böyle bir durum hem karar sürecini gereksiz yere uzatmakta hem de yürütmenin durdurulması kurumunun özelliklerine aykırılık arz etmektedir. Bunun için mahkemeler verdikleri yürütmenin durdurulması kararlarını ellerindeki mevcut dilekçe ve bunun eklerine dayanarak vermeli ve gerekçelerini buna göre hazırlamalıdır. Doğaldır ki mahkeme davanın esasına girdiğinde elde ettiği farklı verilerden dolayı ilk olarak verdiği yürütmenin durdurulması kararından değişik bir karar verebilir. Önemli olan mahkemenin objektif bir değerlendirme yaparak karar vermesidir.

D. Teminat Alınması
Yürütmenin durdurulması kararı verilmesinden sonra esasa ilişkin inceleme neticesinde ilgili işlem iptal edilmeyebilir. Bu durumda geçen süre zarfında idarenin bir zararı oluşabilir. Bu düzenleme İYUK m. 27/5’te düzenlenmiştir. Teminat hakkında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun[10] 96 – 100 maddeleri uygulanır. Ayrıca Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun[11] 19. maddesinde belirtilmiştir. Anılan kanuna göre teminat kabul edilecek değerler; para, bankalar tarafından verilen teminat mektupları, hazine tahvil ve bonoları, hükümetçe belirlenecek milli esham ve tahvilatlar ve ilgililer ve ilgililer lehine üçüncü şahıslar tarafından gösterilen ve alacaklı idarece haciz varakalarına müsteniden haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar teminat olarak kabul edilir. İstisnai olsa da teminat miktarında yaşanan uyuşmazlıkları yürütmenin durdurulmasına karar veren mahkeme çözüme kavuşturur. Ayrıca kural teminat alınması olsa bile bazı hallerde teminat aranmayabilir. Şöyle ki yürütmenin durdurulması kararını alan idare veya adli yardımdan faydalanan bir kişi ise teminat aranmaz[12].
E. Diğer Özel Hususlar
Yürütmenin durdurulması konusunda yukarıda sayılandan başka özellik arz eden konular mevcuttur. Bunlar daha çok yargılamanın hızlı yapılmasına ve hemen bir sonuç alınmasına yöneliktir. İlk olarak yürütmenin durdurulmasında özel tebligat usulleri kullanılabilir. İYUK m. 16’da öngörülen cevap süreleri kısaltılabilir. Bununla birlikte yürütmenin durdurulması kararından sonra dosyanın tekamülü için yapılacak her türlü tebligat memur aracılığıyla yapılabilir. Ayrıca yürütmenin durdurulması istemli dosyalar öncelikle görüşülür ve karara bağlanır[13].
Bununla birlikte yürütmenin durdurulması için bir iptal davasının açılması gerekir. Böyle bir dava açılmadan yürütmenin durdurulması kararı verilemez. Ayrıca yürütmeni durdurulması için kural olarak davacının talebi gerekir. Fakat vergi yargısı bunun istisnasını oluşturur. İleri ki bölümde bu duruma değinilecektir.


II. VERGİ YARGISINDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI
Vergi yargısı taşıdığı bir takım özellikler sebebiyle bağlı olduğu idari yargı rejiminden ayrılmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere söz edilen farklar sebebiyle vergi yargısının bağımsız ve özel bir yargı rejime tabi olması ve bu konuda uzmanlaşmış mahkeme ve hakimler tarafından görülmesi ihtiyacı mevcuttur. Bu ihtiyaca sebep olan farklardan biri de yürütmenin durdurulmasında kendini göstermektedir. Şöyle ki İYUK m. 27/3’ e göre “ Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.” ifadesi yer almıştır. Açık hükme göre vergi uyuşmazlıklarında dava edilen kısım ve bunların zam ve cezalarına ilişkin tüm işlemlerin yürütmesi kendiliğinden durdurur. Ayrıca bir talepte bulunulması ve mahkemenin bu yönde bir karar vermesine gerek yoktur. Bu durum yürütmenin durdurulmasının talebe bağlı olduğu kuralının istisnasını oluşturmaktadır.
Fakat bu durum sadece ilk derece yargılamasında mevcuttur. Temyize veya itiraz yoluna başvurmak kendiliğinden yürütmeyi durdurmaz. Yürütmenin durdurulması için yürütmenin durdurulmasını gerektiren şartların varlığı ve davacının bu yönde bir talebi ve de mahkemenin de aynı yönde bir kararının olması zorunludur[14].
Bununla birlikte bazı hallerde yürütmenin durdurulması istenememektedir. Bu hallere kısaca değinecek olursak; kural olarak iptal davasına konu olmayacak işlemler hakkında yürütmenin durdurulması istenemez. Bunlara örnek verecek olursak genelge, tebliğ, sirküler, uyarı gibi işlemler iptal davasına konu olamayacağı için yürütmenin durdurulmasına kararı alınamaz. Bununla birlikte Anayasa m. 125/6 uyarınca yargı denetimi dışında tutulan bazı işlemler mevcuttur. Bu işlemler dava edilemediğinden yürütmenin durdurulması söz konusu olmaz. Bu işlemlere örnek verecek olursak; Cumhurbaşkanı’nın tek başına yaptığı işlemler, Yüksek Askeri Şura Kararları, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Kararları, Sıkıyönetim komutanlarının işlemleri, Sayıştay Kararları, uyarma ve kınama cezaları, olağanüstü hal valisinin, 285 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında tanınan yetkilerini kullanırken yaptığı işlemlerdir. Bu işlemlere karşı iptal davası açılamaz ve bunun sonucu olarak yürütmenin durdurulması kararı verilemez[15].

III. VERGİ YARGISINDA YÜRÜTMENİN DURDURMASI KURALININ İSTİSNALARI
Vergi yargısında görüldüğü üzere dava açılmasıyla birlikte kendiliğinden ilgili işlemlerin yürürlüğü durmaktadır. Fakat her kuralın olduğu gibi bu kuralında istisnaları mevcuttur. Bu istisnalar ise dava dosyasının işlemden kaldırılmış olması, ihtirazi kayıt ile yapılan beyan üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açılması, tahsilat işlemlerinden doğan davalar, 4458 sayılı Gümrük Kanunu[16] kapsamına giren vergi ve resimler için açılan davalar ve Vergi Usul Kanunu[17] m. 267 uyarınca takdir komisyonu tarafından mükellefin talebi üzerine takdir edilen emsal bedele karşı dava açılması yürütmeyi kendiliğinden durdurmaz. Bunun için yürütmenin durdurulması gerektirecek sebeplerin varlığı ve de davacının talebi gereklidir. Ancak bu şartların varlığında mahkeme yürütmenin durdurulmasına karar verebilir. Kısaca anılan istisna hallerini detaylandıracak olursak;

A. Dava Dosyasının İşlemden Kaldırılmış Olması
İYUK m. 26/3’e göre, davacının gösterdiği adrese tebligat yapılamaması durumunda, yeni adresin bildirilmesine kadar dava dosyası işlemden kaldırılır ve varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Bu tarihten itibaren bir yıl içinde yeni adres bildirmek suretiyle dosyanın yeniden işleme konulması istenmezse mahkeme davanın hiç açılmamış sayılmasına karar verir. Bu şekilde işlemden kaldırılan davalara ilişkin tahsil işlemi durmaz. Yeniden işleme konulması durumunda da tahsil işlemleri devam eder. Yani yeniden işleme koymak otomatik olarak yürütmenin durdurulması kararını sağlamaz ya da bu kararı canlandırmaz. Yürütmenin durdurulması için bunun talep edilmesi ve mahkemenin bu yönde karar vermesi gereklidir[18].
B. İhtirazi Kayıt ile Yapılan Beyan Üzerinden Tarh Edilecek Vergilere Karşı Dava Açılması
VUK m. 378 uyarınca mükellef beyan ettiği matrah ve bu matrah üzerinden tarh edilen vergilere karşı vergi hataları hariç dava açamaz. Fakat mükellefler tereddüt ettikleri konularda beyanname verirken tereddüt konusundan kaynaklanan uyuşmazlıklar için yargıya başvuracağının verdiği beyanname de belirtebilir. Beyannameye böyle bir ihtirazi kayıt koyabilir. Bu durumda kendi verdiği beyannameye karşı dava açabilir. İhtirazi kayıt kurumu esasında 1950’lerden bu yana uygulanmaktadır. İYUK ile birlikte 27. madde de düzenlenmesiyle bu durum kanuni düzenlemeye girmiştir. Konumuza gelecek olursak mükellefin ihtirazi kayıt ile verdiği beyannameye dayanılarak yapılan tarhiyat işlemlerine karşı dava açması durumunda, vergi yargısının kuralı olan dava açılmanın kendiliğinden yürütmeyi durdurması gerçekleşmez. Yapılan tarhiyat ve buna dayanılarak yapılan işlemlerin durması için yürütmenin durdurulması şartlarının varlığı, davacının bu yöndeki istemi ve de mahkemenin kararı gerekmektedir[19].
C. Tahsilat İşlemlerin Doğan Davalar
6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun[20] uygulanmasından doğan davalarda dava açılması kendiliğinden yürütmeyi durdurmaz. Bu tür davalara örnek verecek olursak; ödeme emirlerine karşı açılan davalar, ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuka karşı açılan davalar ve haciz işlemine karşı açılan davalardır. Bunların içinde en önemlisi ve uygulamada en çok karşılaşılan ödeme emirlerine karşı açılan davalardır. Zaten haciz, ihtiyati haciz ve tahakkuk işlemlerine karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması istenemez, kaldı ki mahkeme bu yönde bir karar veremez. Çünkü İYUK m. 28/1’in açık hükmü uyarınca bu tür davalarda karar kesinleşinceye kadar idare işlem tahsis edemez[21].
Bu sebeple ancak ödeme emirlerine karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulmasının pratik bir önemi vardır. Ancak bu durum kendiliğinden yürütmenin durdurulması kuralının istisnasını oluşturmaktadır. Bunun için ödeme emrinin iptali için açılan davada yürütmenin durdurulması için davacının istemi, şartların varlığı ve mahkemenin kararı gereklidir.

D. 4458 Sayılı Gümrük Kanunu m. 198 Kapsamındaki Vergi Davaları
Gümrük Kanunu m. 198 uyarınca, hiç alınmamış ya da noksan alınmış vergilerin tespiti halinde bunlar mükellefe tebliğ edilir. Mükellef 10 gün içinde bu vergiyi ödemek zorundadır. Eğer bir itirazı varsa ilk olarak idareye itiraz edecek ve itirazı reddedilirse o zaman dava açabilecektir. Bu durumda ne itiraza başvurmak ne de dava açmak anılan verginin yürürlüğünü durdurmayacaktır[22].



E. VUK m. 267 Uyarınca Mükellefin Talebi Üzerine Takdir Komisyonunca Belirlenen Emsal Bedele Karşı Açılan Davalar
Mükellefin istemi üzerine takdir komisyonunca tespit edilen emsal bedele karşı dava açılması, belirlenen emsal bedel uyarınca hesaplanan verginin tahsilini durdurmaz. Anılan madde açık düzenlemesi bunu getirmektedir[23].

IV. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARINA İTİRAZ
Vergi yargısında dava açılmasıyla yukarıda da belirttiğimiz üzere yürütme kendiliğinden durmaktadır. Bu sebeple yürütmenin durdurulmasına itiraz sadece bu kuralın istisna hallerinde verilen ya da verilmeyen yürütmenin durdurulması kararlarında mevcut olacaktır.
İlk olarak yürütmenin durdurulması hakkında verilen kararlara itirazın tarihçesine bakacak olursak 1982 yılında yürürlüğüne giren İYUK ilk haliyle yürütmenin durdurulması hakkındaki kararlar için itiraz mekanizması öngörmemekteydi. 1990 yılında 3622 sayılı kanun ile bu kararlar için itiraz yolu açılana kadar taraflar yürütmenin durdurulması kararı veren mahkeme başvurarak yürütmenin durdurulması kararının kaldırılmasını veya yeniden incelenmesini talep edebilmekteydi. Fakat 1990 yılından itibaren bu kararlara karşı itiraz yolu açılmıştır[24].
İYUK m. 27/6’da yürütmenin durdurulması kararlarına karşı itiraz kurumu düzenlenmiştir. Bu karara karşı yapılacak itirazlar belirli şartlara haiz olmalıdır. Bu şartlar ise ilk olarak yürütmenin durdurulması istemi hakkında verilmiş bir karar bulunması gereklidir. Böyle bir karar olmadan itiraz yapılması mantıksızdır. Diğer bir şart ise itirazın davanın taraflarından birisince yapılması gereklidir. Dava tarafları haricinde başka bir kişinin yaptığı itiraz mahkeme tarafından reddedilir. Bu yönde bir karar olarak Konya Bölge İdare Mahkemesi 25.09.1990 tarih ve 1990/16 itiraz numaralı kararında[25] davaya müdahale eden dekanlığın davanın tarafı olmaması nedeniyle yaptığı itirazı reddetmiştir. Davaya müdahale eden kişi katıldığı tarafla birlikte hareket etmelidir. Eğer katıldığı taraf itiraz etmezse katılanın müstakil bir itiraz hakkı mevcut değildir. Son şart olarak yürütmenin durdurulmasına isteminin reddi veya kabulü hakkındaki karara itiraz bu kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde yapılmalıdır. Bu süre içinde yapılmayan itirazlar esasına girilmeden reddedilmektedir. Bununla birlikte itiraz mercii dosyanın kendine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz mercisinin verdiği kararlar kesindir ve yeniden itiraz veya temyiz konusu yapılamazlar[26].
Kanun itiraz mercilerini ayrıntılı olarak göstermiştir. Buna göre Danıştay Dava Dairelerince ilk derece mahkeme olarak görülen uyuşmazlıklarda Vergi Dava Daireleri Kuruluna, Bölge İdare Mahkemelerinin kararlarına karşı en yakın Bölge İdare Mahkemesine, Vergi Mahkemelerinin kurul olarak veya tek hakimle verdiği kararlara karşı bağlı bulunduğu Bölge İdare Mahkemesine, çalışmaya ara verme süresi içinde verilen kararlara karşı en yakın Bölge İdare Mahkemesine veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye itiraz yapılır[27].
İtiraz üzerine yürütmenin durdurulmasının kabulüne yönelik kararlarda uzun açıklamalar yerine kanun aradığı iki şartın gerçekleştiği ifade edilmelidir. Yine itiraz üzerine verilen yürütmenin durdurulması kaldırılıyorsa iki şartın aynı anda gerçekleşmediği açıklanmalıdır. Bununla birlikte eğer itiraz reddediliyorsa, itirazın neden kabul edilmediği açıklanmalı, itirazın gerekçelerini karşılayacak şekilde gerekirse uzun olarak karar verilmelidir.

V. TEMYİZ VE İTİRAZ AŞAMASINDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI
Konunun başında belirtmek gerekir ki bu bölümde anılan itiraz ile yürütmenin durdurulmasına yapılan itirazın birbiri ile karıştırılmaması gerekmektedir. Bu bölümde incelenen itiraz İYUK m. 45 kapsamında ilk derece mahkemelerinin kararlarına karşı yapılan bir başvurudur.
İYUK m. 52 kapsamında düzenlenen temyiz ve itiraz aşamasında yürütmenin durdurulması kurumu ilk derece yargılamasındaki yürütmenin durdurulması ile arasında önemli farklar bulunmaktadır. Vergi yargısı açısından bakıldığında en temel fark kendiliğinden yürütmenin durdurulması konusunda karşımıza çıkmaktadır. İlk derece yargılamasında dava açılmasıyla ilgili işlemin yürürlüğü kendiliğinden durdururken, temyiz veya itiraz aşamasında başvuru ile kendiliğinden yürütme durdurmamaktadır. Yürütmenin durması için davacının talebi ve temyiz ya da itiraz merciinin bu yöndeki kararına ihtiyaç vardır[28].
Diğer bir önemli fark ise verilen ya da reddedilen yürütmenin durdurulması kararında karşımıza çıkmaktadır. İncelememizde de irdelediğimiz üzere ilk derece yargılama da yürütmenin durdurulması kararlarına itiraz mümkündür. Verilen karara karşı taraflar itiraz da bulunabilir. Fakat temyiz veya itiraz aşamasında verilen yürütmenin durdurulması kararlarına itiraz yolu kapalıdır ve verilen bu kararlar kesindir[29].
Temyiz veya itiraz aşamasında yürütmenin durdurulması kararı verecek mercii İYUK m. 52’nin açık göndermesi gereğince İYUK m. 27’deki şartları aramak zorundadır. Bu şartlar da daha öncede belirttiğimiz üzere telafisi güç ya da imkansız zararların doğacak olması ve ilk derece mahkemesinin kararının açıkça hukuka aykırı olması koşuludur. Kaldı ki bu şartlar temyiz incelemesinde esasa ilişkin inceleme de aranmaktadır. Bununla birlikte iptal davalarının temyizinde verilecek yürütmenin durdurulması kararlarında teminat istenmeyebilir. Yine ilk derece mahkemelerindeki gibi idareden ve adli yardım alanlardan teminat istenemez ve yürütmenin durdurulması talepli dosyalar öncelikle ve karşı tarafa tebliğe çıkarılmadan incelenir[30].
Danıştay tarafından yapılan temyiz incelemesinin bir özel durumu mevcuttur. Bilindiği üzere itiraz kurumunda Bölge İdare Mahkemesi yerinde bulmadığı kararlarını bozar ve ilk derece mahkemesi yerine karar vererek uyuşmazlığı çözümler. Fakat Danıştay böyle bir karar veremez. Onama, bozma ve düzelterek onama kararları verebilir. Danıştay önüne gelen uyuşmazlıkla ilgili bozma kararı verirse İYUK m. 52/4 uyarınca ilgili kararın yürürlüğü kendiliğinden durmaktadır. Temyiz merciince hukuka aykırı bulunarak bozulan karara dayanılarak işlem yapılmasını ve tespit edilen hukuka aykırılığın devamını engellemektedir[31].

VI. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİ
İYUK m. 28 uyarınca idare yürütmenin durdurulması kararın gereklerine göre işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur. İdare belirtilen bu eylem ve işlemleri kararın kendilerine tebliğinden itibaren otuz gün için yerine getirmek zorundadır. Bu zorunluluk Hukuk Devleti ilkesinin ve Anayasa m. 138’ in bir gereğidir. Söz konusu zorunluluğu yerine getirmeyen kişilerin sorumluluğu vardır. Bu kişilere bazı hukuki yaptırımlar uygulanır. Bu yaptırımlar mali ve cezai sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Yürütmenin durdurulma kararının gereklerini yerine getirmeyen idare bundan sorumludur. Çünkü ağır hizmet kusuru mevcuttur. Bununla birlikte yürütmenin durdurulması kararını yerine getirmeyen idare memurunun da sorumluluğu vardır. Memurun sorumluluğu yargı içtihatlarıyla perçinlenmiştir. Cezai sorumluluğa gelecek olursak yürütmenin durulması kararının gereklerini yerine getirmeyen memurun görevi kötüye kullanma veya görevi ihmal suçlarını işlediği hem öğreti hem de yerleşmiş yargı içtihatlarıyla kabul edilmiştir[32].

SONUÇ
Anayasa m. 125 gereğince idarenin yargısal denetimi öngörülmüştür. İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğu karinesine olmasına rağmen hiçbir hukuk sistemi hukuka aykırılığı korumaz ve söz konusu hukuka aykırılığın kişilerde sebep olduğu zararı görmezden gelemez. Eğer böyle bir hukuka aykırı işlem varsa ve bu işlemin devamı kişilere zarar verecek nitelikte ise bu işlemin bir şekilde önüne geçilmesi gerekmektedir. Bunun için ilk olarak anılan işlem için idari yargıda iptal davası açılması öngörülebilir. Fakat bilindiği üzere ülkemizde dava süreci oldukça zaman almakta ve geçen süre içinde davacının uğradığı zarar devam etmektedir.
Kişinin idarenin kusurlu işlemi ortadan kalkana kadar uğradığı zararın önlenmesi gerekmektedir. Bunun için Anayasa m. 125 ve İYUK m. 27 yürütmenin durdurulması kurumunu getirmiştir. Yürütmenin durdurulması Anayasa ve kanunlar çerçevesinde bazı kurallara bağlanmıştır. Anılan kuralların en önemlileri ise telafisi güç veya imkansız zararın oluşması ihtimali ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olmasıdır. Bu iki şart oldukça soyuttur ve uygulamada sorun yaratan bir konudur. Genellikle telafisi güç ya da imkansız zararın tespitinde sorun yaşanmaktadır. Esasında kanuni düzenleme de bu şart bilinçli olarak açık bırakılmıştır. Mahkemeler açık bırakılan bu şartı davacının, uyuşmazlığın özelliğine göre vicdani kanaatiyle ve hakkaniyet ilkeleriyle doldurmalıdır. Bu açıdan kanuni düzenleme böyle bir esneklik taşıdığı için yararlı olmuştur. Diğer bir şart ise idari işlemin açıkça hukuka aykırı olmasıdır. Burada da iki kavram sorun teşkil etmektedir. İlki “açıkça” hukuka aykırılıktır. Diğeri ise hukuka aykırılığın tespitine yöneliktir. Aslında bu iki sorun birbiriyle ilintilidir. Şöyle ki yürütmenin durdurulmasında aranılan hukuka aykırılık davacının verdiği dilekçe ve eklerinden anlaşılan başkaca bir detaylı inceleme yapılmaksızın görülebilen hukuka aykırılık için verilmelidir. Bu durumun açıkça anlaşılması gerekir. Yani hukuka aykırılık o kadar bariz olmalıdır ki yapılacak basit bir inceleme ile fark edilebilmelidir. İşin esasına inmeden mahkemenin önüne ilk gelen bilgi ve belgelerden saptanması gereklidir. Fakat yargımızda sorun teşkil eden yanı mahkemelerin sanki esas incelemesi yaparcasına hukuka aykırılık araması ve böylece karar verme süresinin uzamasıdır. Sürenin uzaması sonucunda da yürütmenin durdurulmasının en temel amacı olan davacının muhtemel zararının önlenmesi gayesi tehlikeye düşüyordur.
Çalışmamızın sair bölümlerinde de bahsettiğimiz üzere her ne kadar idari yargı rejiminin içinde yer alsa da vergi yargısının önemli farkları mevcuttur. Bu sebeple de kendi has bir yargılama rejime sahip olması yerinde olacaktır. Fakat şu an müstakil bir vergi yargısı rejimine sahip değiliz ve idari yargı kuralları çerçevesinde uyuşmazlıkların çözülmesi gereklidir. Ama bazı konularda da vergi yargısının özelliğinden kaynaklanan farklılıklar olmalıdır. Bu farklardan biri yürütmenin durdurulmasında kendini göstermektedir. İYUK m. 27 uyarınca açılan vergi davalarında dava edilen vergi, zam ve cezanın yürütmesi kendiliğinden durmaktadır. Bu durum vergi gibi kişinin ekonomik hayatını önemli olarak etkileyebilecek miktarda maddi değerin konu olduğu davalarda Devletin alacağının tahsili yerine Hukuk Devleti ilkesi uyarınca hareket etmesi ve ancak davanın kesinleşmesinden sonra bu alacağını mükelleften almasına yöneliktir. Yine Hukuk Devleti ilkesinin sonucu olarak verilen yürütmenin durdurulması kararları mutlaka gerekçeli olmalıdır. Ayrıca bu kararlar alınırken İYUK m. 16’daki cevap süreleri kısaltılabilir. Yürütmeni durdurulması kararı verilirken ileri de haksız çıkılması halinde idarenin zararının tazmini için yürütmenin durdurulmasını isteyenden teminat alınabilir.
Açılan her vergi davası istisnasız ilgili işlemin yürütmenin durdurmamaktadır. İstisnalar mevcuttur. Bu istisnalar ise İYUK m. 26’ya göre işlemden kaldırılan dosyaların yenilenmesinde otomatik olarak yürütmenin durdurulması olmaz. Diğer bir istisna ise ihtirazi kayıtlarla verilen beyannamelere dayanılarak açılan tarhiyata karşı açılan davalarda yürütme kendiliğinden durmaz. İdarenin 6183 sayılı kanun kapsamında yaptığı tahsil işlemlerinde doğan davalar da yürütme kendiliğinden durmaz. 4458 Sayılı Gümrük kanunun m. 198’den doğan davalarda da ilgili işlemin yürürlüğü kendiliğinde durmaz. VUK m. 267 uyarınca mükellefin talebi üzere takdir komisyonunca belirlenen emsal bedele karşı açılan davalarda da yürütme kendiliğinden durmaz. Tüm bunlarda yürütmenin durdurulması için mahkeme kararı gereklidir.
İlk derece yargılamasında verilen yürütmenin durdurulması kararlarına karşı yargısal denetim yolu öngörülmüştür. Yürütmenin durdurulması kararlarına karşı yedi gün içinde İYUK m. 27’te gösterilen üst mercilere itirazda bulunulabilir. İtiraz sonucu verilen kararlar kesindir. İlk derece yargılamasında olduğu gibi temyiz ve itiraz aşamasında da yürütmenin durdurulması istenebilir. Fakat ilk derece yargılamasında olduğu gibi temyiz ya da itiraz yoluna başvurmak yürütmeyi kendiliğinden durdurmaz. Bunun için talep ve mahkemenin kararı gereklidir.
Yürütmenin durdurulması kararlarının gereklerini İdare yerine getirmek zorundadır. İYUK m. 28 uyarınca otuz gün içinde İdare kararın gereği işlem veya eylemleri yapmak zorundadır. Eğer İdare bu süre içinde gerekli işlem veya eylemi yapmazsa hem İdarenin hem de işlemi yapmayan memurun sorumluluğu vardır. Ayrıca kararın gereğini yerine getirmeyen memurun cezai sorumluluğu mevcuttur. İlgili memura görevi ihmal ya da görevi kötüye kullanmaktan suçlanabilir.
Yürütmenin durdurulması Hukuk Devleti ilkesinin işlerliği için ve de hukuk güvenliğinin sağlanması açısından çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle vergileme gibi ilgilinin doğrudan ekonomisiyle alakalı ise önemi bir kat daha artmaktadır. Her ne kadar taşıdığı önem sonucu İYUK m. 27’e göre vergi davalarında kendiliğinden yürütmenin durdurulması öngörülmüşse de bunun istisnaları mevcuttur. Bu istisna hallerinde özellikle mahkemelerin görevi büyüktür. Mahkemeler zarar ihtimallerini iyi hesaplamalı ve de yürütmenin durdurulması taleplerini mümkün olan en kısa sürede karara bağlamalıdır. Uzun süren bir değerlendirme sonucu verilen yürütmenin durdurulması kararı istenilen yararı sağlamayacaktır. Ayrıca mahkemeler yürütmenin durdurulması kararı verirken ilk olarak açık hukuka aykırılık kanısına varıp bu yönde ön yargı oluşturmamalıdır. Çünkü verilen yürütmenin durdurulması kararı işin esasına girmeden, eldeki sınır bilgi ve belgeye dayanılarak verilmektedir. Çok doğaldır ki davanın esasına girildiği zaman eldeki bilgi ve belge artabilir ve ele geçen yeni bilgiler sonucu yürütmenin durdurulmasında oluşan hukuka aykırılık şüphesi dağılabilir. Bunlar yargılamanın gereğidir ve kanunlarda böyle hallerin olabileceğini öngörmektedir. Burada hakimlere daha doğrusu mahkemelere düşen görev davanın sonucunda adalete uygun karar vermektir. Ne başta yürütmenin durdurulması kararı verildi ve hukuka aykırılık görüldü daha sonra nasıl yapılan işlemi hukuka uygun kabul ederim diye düşünmeli ne de ben baştan hukuka aykırılık var diye kabul edip yürütmenin durdurulması kararı vereceğime istemi reddedeyim daha sonra haklı ise yargılamanın sonunda belli olur düşüncesiyle hareket etmelidir. Mahkeme önüne gelen her uyuşmazlığın her aşamasında hukuka, adalete ve hakkaniyet uygun olarak karar vermeli ve bu yönde hüküm kurmalıdır.
Diğer önemli görev ise davayı açan mükellef ya da varsa vekiline düşmektedir. Yürütmenin durdurulması talebiyle birlikte dava dilekçesinde bütün ilgili olaylar ayrıntılı olarak açıklanmalı ve gerekli tüm ekler dava dilekçesine yer almalıdır. Böylelikle mahkemenin olayları daha rahat tahlil etmesi sağlanarak yürütmenin durdurulması kararı alınması süreci hızlanır.
İyi kullanılan bir yürütmenin durdurulması kurumu hem idare hem de mükellef için önemli faydalar sağlar. İdarenin denetimini yaparak Anayasada öngörülen Hukuk Devleti ilkesinin hayata geçmesini sağlar. Mükellef içinde hukuk güvenliği sağlar.





















[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası RG: 09.11.1982, 17863.

[2] 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu RG: 20.01.1982, 17580.

[3] Şerafettin Aksoy, Vergi Yargısı ve Türk Vergi Yargısı Sistemi, İstanbul, 1999, s. 13 – 17.

[4] Şerafettin Aksoy, a.g.e. , s. 55.

[5] http://www.ymm.net/VergiDavalari/yurutmenin_durdurulmasi.htm

[6] Bahadır Kılınç, Anayasa ve İdare Hukukunda Yürütmenin Durdurulması, Ankara, 1997, s. 38–39.

[7] Zehreddin Aslan, İdari Yargı’da Yürütmenin Durdurulması, İstanbul, 1994, s. 49, 143. dipn. .

[8] Yılmaz Özbalcı, Vergi Davaları, Ankara, 2004, s. 422,
Zehreddin Aslan, a.g.e. , s. 45 – 49,
Bahadır Kılınç, a.g.e, s. 42 – 44.

[9] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 423,
Şükrü Kızılot, Vergi ihtilafları ve Çözüm Yolları, Ankara, 2005, s. 692.

[10] 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, RG: 02, 03, 04.07.1927, 622, 623, 624.

[11] 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, RG: 28.07.1953, 8469.

[12] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 427,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 692,
Bahadır Kılınç, a.g.e. , s. 47 – 49.

[13] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 428,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 692,
İYUK m. 27/7.

[14] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 414,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 693.

[15] Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 696–697.

[16] 4458 Sayılı Gümrük Kanunu RG:04.11.1999, 23866.

[17] 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu, RG:04.01.1961, 10703 – 10705.

[18] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 415,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 693 – 964.

[19] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 416,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 694.

[20] 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun RG: 28.07.1953, 8469.

[21] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 418–420,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 695.

[22] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 416- 417.

[23] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 422,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 695.

[24] Bahadır Kılınç, a.g.e. , s. 83.

[25] Zehreddin Aslan, a.g.e. , s. 86.

[26] Zehreddin Aslan, a.g.e. , s. 86,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 717–718,
Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 426.

[27] Zehreddin Aslan, a.g.e. , s. 82,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 716–717,
Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 425.

[28] Zehreddin Aslan, a.g.e. , s. 77,
Şükrü Kızılot, a.g.e, s. 588, 606,
Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 571–572,
Erdal Sönmez/ Garip Ayaz, Vergi Yargısı, Ankara, 1999, s. 370.

[29] Zehreddin Aslan, a.g.e. , s. 77,
Erdal Sönmez/ Garip Ayaz, a.g.e. , s. 372.

[30] Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 571–572,
Erdal Sönmez/ Garip Ayaz, a.g.e. , s. 370.

[31] Erdal Sönmez/ Garip Ayaz, a.g.e. , s. 370.

[32] Erdal Sönmez/ Garip Ayaz, a.g.e. , s. 370,
Zehreddin Aslan, a.g.e, s. 109 – 140,
Yılmaz Özbalcı, a.g.e. , s. 431–444.


KAYNAKÇA

Aksoy, Şerafettin : “Vergi Yargısı ve Türk Vergi Yargısı Sistemi”, İstanbul 1999.
Aslan, Zehreddin: “İdari Yargı’da Yürütülmenin Durdurulması”, 1.B. , İstanbul, 1994.
Günday, Metin : “İdare Hukuku”, 6. B. , Ankara, 2002.
Kılınç, Bahadır : “Anayasa ve İdare Hukukunda Yürütmenin Durdurulması”, Ankara, 1997.
Kızılot, Şükrü : “Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları”, 8. B. , Ankara, 2005.
Özbalcı, Yılmaz : “Vergi Davaları”, Ankara, 2004.
Sönmez, Erdal : “ Vergi Yargısı”, Ankara, 1999.
Kazancı İçtihat Bankası
www.danistay.gov.tr/danistaybilgibankasi
http://www.ymm.net/VergiDavalari/yurutmenin_durdurulması.htm
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Vergi Yargısında Yürütmenin Durdurulması" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Stj. Av. Onur Özdoğan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
10-01-2007 - 13:28
(6314 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 7 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 7 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
24425
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 gün 19 saat 23 dakika 18 saniye önce.
* Ortalama Günde 3,87 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 62455, Kelime Sayısı : 5855, Boyut : 60,99 Kb.
* 7 kez yazdırıldı.
* 13 kez indirildi.
* 3 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 456
Yorumlar : 1
HATIRLATMABilindiği üzere 4458 sayılı Gümrük Kanununun 245 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında, alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması, bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,29682803 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.