Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Usul Ekonomisi İlkesi

Yazan : Sami Gören [Yazarla İletişim]
Hukukçu

Makale Özeti
Hakkın ihlali durumunda yargılama devreye girmektedir. Yargılamanın amacı, “adaletli karar vermek”tir. Kararın adaletli olması ise, kararın taraflar arasındaki uyuşmazlığı, tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırmasının (diğer deyişle, uyuşmazlığa bir daha ortaya çıkmamak üzere son vermesinin) yanı sıra ve ondan çok daha önemli olarak, toplumsal barışı sağlamaya yönelik olması demektir. Bunun için kararın maddî gerçeği yansıtması ve yapılmış olan yargılamanın basit, hızlı ve ucuz bir yargılama olması gerekir.

USUL EKONOMİSİ İLKESİ
Sami GÖREN (Hukukçu)
sgsgoren@gmail.com

Adalet: 1. Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe, 2. Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, 3. Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları, 4. Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk (TDK, Türkçe Sözlük).
Adalet, hakka bağlıdır ve hak da, bir şey yapmaya ve istemeye yetkili olma anlamına gelir. Bir şey yapmaya ya da istemeye yetkili olmak ise, yapmak ve istemek eylemleri güvenceye alındığı taktirde, yapmak ve istemek konusunda herkes için aynı düzenlemeler yapıldığı taktirde yani koşullar uygun hale getirildiği taktirde bir anlam ifade eder. Bu düzenlemeleri yapacak olan da devlettir. Devlet, yapacağı düzenlemeleri hukukun bir normu, kriteri, ideali olan adalet ile gerçekleştirebilir. Hak, ister doğal olarak sahip olunan bir şey olsun, isterse pozitif olarak verilmiş bir şey olsun, saygı gösterilmesi
gereken bir durumdur.
Hakkın ihlali durumunda yargılama devreye girmektedir.
Yargılamanın amacı, “adaletli karar vermek”tir. Kararın adaletli olması ise, kararın taraflar arasındaki uyuşmazlığı, tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırmasının (diğer deyişle, uyuşmazlığa bir daha ortaya çıkmamak üzere son vermesinin) yanı sıra ve ondan çok daha önemli olarak, toplumsal barışı sağlamaya yönelik olması demektir. Bunun için kararın maddî gerçeği yansıtması ve yapılmış olan yargılamanın basit, hızlı ve ucuz bir yargılama olması gerekir.
Adaletin gecikmesi adaletsizliktir. (Walter Savage Landor)
ANAYASA’DA USUL EKONOMİSİ
Anayasa’nın 3. Bölüm Yargı (138. md, vd) başlığını taşımaktadır.
Anayasanın 141/4. maddesine göre; “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
MEDENİ YARGILAMA HUKUKUNDA USUL EKONOMİSİ
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun Birinci Kısım, İkinci Bölümünde Yargılamaya Hakim Olan İlkeler (24 – 34. md) başlığı altında; Tasarruf, Taraflarca Getirilme, Taleple Bağlılık, Hukuki Dinlenilme, Aleniyet, Dürüst Davranma ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü, Usul Ekonomisi, Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi, Yargılamanın Sevk ve İdaresi, Hukukun Uygulanması ilkeleri düzenlenmiştir.
HMK’nun Usul Ekonomisi İlkesi başlıklı 30. maddesine göre; “Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
HMK 30. Madde Gerekçesi:
“Madde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesindeki adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilgilidir. 1086 sayılı Kanunun 77 nci maddesinin sadeleştirilmiş şekli olan bu düzenleme ile, yargılamanın gecikmeye meydan vermeden, düzenli ve en az masrafla yapılması amaçlanmıştır. Ayrıca, yargılamanın safhaları olan “tahkikat ve muhakeme” yerine “yargılama” terimi kullanılmıştır.
Yargılamanın uzaması halinde kişilerin, hukukî korunma mekanizmasının işlevini yerine getirdiğine ve hukuk düzeninin etkisine olan inancı da kaybolmaktadır. Çok geç gelen hükümlerin çoğu zaman hayatla bir ilgisi kalmamaktadır ve onların icrası çoğunlukla hakkı teslim edeceğine, bilakis madden haksızlık yaratmaktadır.
Yargılamanın hızlandırılmasının sıkı şekilde uygulanması hayat olayının mükemmelleştirilmesini sınırlar ve böylece hükmün temellerinin mükemmelliği ve doğruluğunu olumsuz yönde etkiler. Bir usul kanunu, elverdiği ölçüde hem bir hayat olayının mükemmel bir şekilde tespitine hem de yargılamanın hızla yapılmasını sağlayacak bir dengeleyici sistem sunuyorsa, bu daha da önem kazanmaktadır.
Bu hükmün işlevsel olabilmesi, bu Kanunun diğer hükümlerinin de uygulanmasına bağlıdır.”
Yargılamada basitlik, çabukluk, ucuzluk ilkesi olarak bilinen usul ekonomisi, dava ikame eden tarafların sav ve savunmalarını en makul ve kabul edilebilir adalet ölçütleri temelinde değerlendirerek karar verilmesi gereğini konu alır. Usul ekonomisi, insan ile iç içe girmiş, sosyal boyuta haiz uluslararası bir hukuk konusudur ve adil yargılanma hakkına sıkı sıkıya bağlıdır. Basitlik (sadelik), çabukluk (makul süre bağlamında) ve ucuzluk (gereksiz harcamalardan kaçınma), usul ekonomisinin bileşenleridir.
Usul ekonomisi, yargılamanın etkinliğine hizmet etmekte, hakimin yasanın öngördüğü çerçevede yargılamayı kolaylaştırmak, gereksiz zaman kaybına ve gereksiz masrafa sebebiyet vermeden karar vermesini sağlamaktadır. Davanın çabuk, basit ve ucuz bir biçimde görülmesinde tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararı bulunmaktadır. Dolayısıyla hakim davayı mümkün olduğu kadar çabuk ve düzenli olarak sonuçlandırmakla yükümlüdür.
Yargıtay Kararlarında Usul Ekonomisi;
Usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır (HGK, 15-91/202 E/K, 10.04.1991,).
Adalet bir olup bittiye getirilmemeli, davaların süratle ve ekonomik yollarla çabuk bitirilmesi kuralı yanında da davada esas olan adaletin gerçeğe en uygun sağlanması amacı hiç bir zaman ihmal ve gözardı edilmemeli, adaletin şekil hukukuna tercih edilmesi üstün görülmemelidir (13. HD 2432/2924 E/K, 26.03.1992)
Hakim gereksiz ise keşfe karar vermemeli veya gerekli ise keşfi bir seferde yapıp bitirmelidir. Hakimin keşfi eksik bırakması halinde yeni yeni keşiflere gitmek ihtiyacı hissetmesi, usul ekonomisine aykırıdır (HGK T. 30.11.1966, E. 974, K. 301; 15. HD 22.10.1992, 1496/4892).
Hakimin genel bilgisi çerçevesinde kendi çözmesi gereken bu konuda hiç gerek yokken bilirkişiye gidilmesi usul ekonomisine aykırıdır (15. HD 17.6.1999, 2489/2585).
Hakim dava şartlarını davanın başında incelememesi ve örneğin üç yıl sonra görevsizlik kararı vermesini usul ekonomisine aykırıdır (13. HD 29.4.1993, 3606/3635).
CEZA YARGILAMASI HUKUKUNDA USUL EKONOMİSİ / ADİL YARGILANMA HAKKI
Adil yargılanma hakkı en temel insan haklarında biridir. Bu hak aynı zamanda hak arama özgürlüğü ile de ilgilidir. Adil yargılanma, hukuk veya ceza davalarında, hatta belli ölçülerde yönetim hukuku alanındaki davalarda, yargılamaya ilişkin ilkeleri belirleyerek, hukuk devletinin temel unsurunu oluşturmaktadır.
Adil yargılanma hakkı; bağımsız yargıç önünde, tarafların eşit koşullarda olduğu, savunma hakkının üstün bir değer olarak kabul edildiği, yargılama ortamında evrensel insan haklarını ölçüt alan tarafsız, bağımsız, güvenceli olma niteliklerini tam anlamıyla bünyesinde barındıran, doğal yargıç tarafından makul sürede, açık biçimde yargılanma olarak da tanımlayabilir
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin Adil Yargılanma Hakkı başlıklı 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bilindiği üzere; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” (Anayasa 90. md)
AİHS’nin 6. maddesine göre;
“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak”
AİHS’nin 6. maddesinin 1. fıkrası, makul sürede yargılanmamayı “adil yargılanma hakkının ihlâli” olarak görmektedir.
Makul süre medeni hukuk ve ilişkin davalarda (ceza yargısı dışındakilerde) davanın görülmeye başladığı anda, ceza yargılamasında ise itham (suçlamanın yapılması) ile başlar. Bu süreç, kararın kesinleşmesi ile biter. AİHM kararlarına göre bir davada makul sürenin aşılıp, aşılmadığına; 1. Davanın niteliği, 2. Başvurucunun tutumu, 3. Adli veya idari mercilerin tutumu, 4. Başvurucunun yitirdiği veya yitirebileceği haklar göz önüne alınarak karar verilecektir.
Adil Yargılanma Hakkı ile İlgili Yargıtay Kararları;
Boşanma davasında; birleştirilmiş bile olsa, tarafların her dava için ayrı ayrı delil ve tanık listesi vermesine yasal bir engel bulunmamaktadır. Bu nedenle, davalı-davacı kocanın kendi açtığı dava için gösterdiği tanıkları dinlenmeden karar verilmesi adil yargılanma hakkı (TC.Anayasası md.36) kapsamındaki “hukuki dinlenilme hakkı”na aykırılık teşkil eder. (2. HD, 2010/11672, 2011/16946, 25.10.2011)
Adli yardım talebinin temyiz aşamasında ileri sürülmesinde hukuken bir engel bulunmamaktadır. Kararın temyizi için oldukça yüksek miktarda olan karar ve temyiz harcının yatırılmasının istenmesi ve verilen sürede yatırılmaması üzerine kanun yoluna başvuru hakkının ortadan kaldırılması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde belirtilen adil yargılama hakkının ihlali niteliğindedir. (9. HD, 2010/10000 – 30626 E/K, 26.10.2010)
Davacı, kıdem tazminatı isteğinde bulunmuştur. Yasal düzenlemede yargıcın, uyuşmazlık konusu olan olay hakkında tüm kanıtları toplaması, tartışması, bu kanıtlardan hangilerine değer vermediğinin nedeni, hangilerini üstün tuttuğunun dayanaklarını değerlendirdikten sonra bir sonuca varmasının zorunlu ve gerekli olduğu vurgulanmıştır. Böyle bir yöntemin izlenmesi durumunda ancak kararın gerekçeli olduğunun kabul edilebileceği sonucuna varılabilir. Hükmü kuran yargıcın böyle bir yöntemi izlemesi halinde maddi olgularla hüküm fıkrası arasında bir bağlantı kurulmuş olabilecektir. Ayrıca gerekçe sayesinde kararın doğruluğu denetlenmiş ve davanın yanları tatmin ve inandırılmış olacaktır. Tüm bunlardan başka ve en önemlisi adil bir yargılamanın yapıldığı sonucuna varılacaktır. Mahkemece feshe dair değerlendirme yapılarak ve izin yönünden bir gerekçeye yer verilmeksizin isteğin reddine dair karar verilmesi hatalı olup, kararın bu yönden de bozulması gerekmiştir. (9. HD, 2009/19305 E, 2010/16950 K, 08.06.2010)
Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına aykırılık suçunda; uyuşmazlık 5846 Sayılı Yasada yapılan değişiklikler sebebiyle sanığın hukuksal durumunun yeniden değerlendirilmesi amacıyla bozulmasının isabetli olup olmadığıdır. Sanık hakkında “hak sahibinin izni olmaksızın korsan olarak çoğaltılmış bandrolsüz müzik ve film cd’lerini yol ve kaldırım üzerinde sattığı” iddiasıyla Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına aykırılık suçundan kamu davası açılması üzerine yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, Özel Dairece yasada yapılan değişikliklerin lehe olup olmadığının tartışılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulduğu anlaşılmaktadır. Suçun nitelendirmesinin tartışmalı olduğu inceleme konusu olaydaki eyleme uyan suç tipinin önceki düzenlemeden farklı unsurlar içerecek biçimde yeniden düzenlenmesi ve öncekinden değişik yaptırımlar öngörülmesi karşısında, suçun vasıflandırılması ve iddianamede tanımlanan eylemin hangi suçu ya da suçları oluşturabileceği Yargıtayca incelenip sonuca bağlanmadan yerel mahkemece yapılacak bir hukuki değerlendirmenin sağlıklı olmayacağı, bu uygulamanın “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını” yargının görevi olarak niteleyen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141 ve aihs’nin 6 ncı maddelerine aykırılık oluşturacağı, bu durumda öncelikle işin esasının Yargıtay ilgili dairesinde görüşülmesi gerektiği kabul edilmelidir. (CGK, 2011/7-305 E, 2011/275, 20.12.2011)
Sanığın savunmasını yapmak üzere zorunlu savunmanın görevlendirilmesi nedeniyle, savunmana ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanığa, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne açıkça aykırıdır. (6.CD, 2012/6243 – 14162 E/K, 12.07.2012)
Taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesindeki ‘adil yargılama’ ilkesi karşısında; hükmün açıklanmasına karar verilebilmesi için öncelikle ceza yargılamasının ‘vasıtasızlık’, ‘aleniyetlik’ ve ‘sözlülük’ ilkeleri gereği duruşma açılarak, sanığın, hakkında yapılan yargılamadan haberdar edilmesi gerektiği gözetilmeden ve hükmün gerekçesinde de iddia, savunma, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm kanıtlar, sabit kabul edilen olaylar ve suçun yasal ögelerinin nasıl oluştuğu açıklanıp, tartışılması ve dayanaklarının gösterilmesi gerektiği düşünülmeden, Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK.nun 34 ile 230. maddelerine aykırı davranılmak suretiyle hiçbir gerekçeye yer verilmeden yazılı şekilde dosya üzerinde hüküm kurulması, yasaya aykırıdır. (6. CD, 2010/12917 - 7064 E/K, 23.05.2010)
AİHM’nin saptadığı ihlallerin sonuçlarını etkin biçimde ortadan kaldıracak, yeni bir adil yargılamanın yapılması amacıyla yargılamanın yenilenmesi istemi yerinde görülerek duruşma açılıp gerçekleştirilen yeni yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde tartışılıp suçun ne şekilde işlendiği açıklanmalı, mevcut deliller irdelenmeli, delillerle sonuç arasında bağ kurulmalı bir başka deyişle bu delillerle neden bu sonuca varıldığı anlatılmalı, suçun nitelendirmesi yapılarak yenilenen yargılamanın daha önce yapılıp bitirilen yargılama sonucunda ulaşılan sonuçları değiştirecek bir yenilik getirip getirmediği duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir. (9. CD, 2006/5836 E, 2007/1735 K, 01.03.2007)
İDARİ YARGIDA USUL EKONOMİSİ
Anayasanın 125. maddesine göre; “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun 31. maddesinde, İYUK’da hüküm bulunmayan hallerde HMK hükümleri uygulanacağı öngörülmüştür.
İYUK’nun 5. maddesine göre; (Değişik: 10/6/1994-4001/3 md.) 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki
yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.
2. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.
Danıştay Kararlarında Usul Ekonomisi;
İYUK’nun 5. maddesinin 1. fıkrasında aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisinden birisinin bulunması durumunda birden fazla idari işlemin bir dilekçe ile idari davaya konu edilebilmesine olanak tanıyan bu düzenlemenin amacı aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyen idari uyuşmazlıkların aynı dava içerisinde görülmeleri sağlanarak daha hızlı karar verilmesinin sağlanması ile masrafın önlenmesi ve farklı kararların verilebilmesi riskini ortadan kaldırmaktır (3.D. 03/04/2007, E.2006/2472, K.2007/994)
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Usul Ekonomisi İlkesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Sami Gören'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
08-07-2015 - 13:22
(3176 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13882
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 saat 21 dakika 52 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,37 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 15605, Kelime Sayısı : 1907, Boyut : 15,24 Kb.
* 1 kez yazdırıldı.
* 2 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1844
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02923799 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.