Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Avrupa İnasan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Mülkiyet Hakkı Ve Sınırlandırılması Esasları

Yazan : Burcu Bulut [Yazarla İletişim]
anayasa mahkemesi raportör yardımcısı adayı

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ ÇERÇEVESİNDE MÜLKİYET HAKKI VE SINIRLANDIRILMASI ESASLARI
Burcu BULUT*

GİRİŞ
Mülkiyet, insanların birbiriyle ve doğayla olan ilişkilerini temsil eden, ekonomik boyutunun yanı sıra sosyal ve ahlaki yönü olan bir kavramdır.
İnsanın yaşamını idame ettirebilmesi büyük ölçüde, maddi gereksinimlerinin karşılanmasına bağlıdır. Bu yönüyle adeta yaşam hakkının bütünleyicisi olarak görülebilecek mülkiyet hakkı, temel insan haklarından biri olarak sayılmış, ulusal ve uluslararası belgelerde düzenlenip, koruma altına alınmıştır. Bu bağlamda çalışmamızın ilk bölümünde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında mülkiyet hakkı kavram ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bakış açısıyla ele alınıp anlatılmaya çalışılacaktır.
Tarih boyunca birçok toplum ve hukuk sistemi, mülkiyet hakkını kutsal ve dokunulmaz saymış, bireyin özgür olmasının ve kendisini geliştirmesinin teminatı olarak görmüştür[1]. Bu yönüyle devletlere düşen ödev, mülkiyet hakkını bireylerin birbirlerinden gelecek tecavüzlere karşı korumanın yanında, devlet tarafından yapılacak müdahalelere karşı da korunmasını teminat altına almaktır. Çalışmamızın ikinci kısmında, mülkiyet hakkının korunması, Mahkemenin bu konuya içtihatlarıyla kazandırdığı yeni boyutlar eşliğinde incelenecektir.
Mülkiyet hakkının sosyal boyutu gereği, malik tasarrufta bulunurken, toplumda söz sahibi diğer bireylere karşı da ödevli konumda bulunmaktadır. Bu nedenle bazı durumlarda toplum yararı gözetilerek, mülkiyet hakkının sınırlandırılması meşru sayılabilmektedir. Çalışmamızın son bölümünde ise, Mahkeme kararları ışığında mülkiyet hakkının sınırlandırılması esasları ele alınacaktır.

I. MÜLKİYET HAKKI TANIMI VE İÇERİĞİ

A. Genel Olarak Mülkiyet Hakkı
Mülkiyet, kişi ile eşya arasında kurulan, hukuk düzeni tarafından korunup düzenlenen, eşya üzerinde kurulmasına izin verilen en geniş hâkimiyet hakkıdır[2]. Bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilir. Kişiye, sahip olduğu şey üzerinde kullanma, yararlanma ve onu yok etme hakkı tanıyan, verdiği bu yetkilerin beraberinde ödevler de yükleyen bir ayni haktır[3].
Mülkiyet hakkı, tarihsel süreçte gerek nitelik gerekse kapsam olarak büyük değişikliğe uğramıştır. Genel anlamda bir değerlendirme yapıldığında, mülkiyetin kime ait olması gerektiği noktasında temel olarak üç yaklaşımdan bahsedebiliriz. İlk yaklaşım, daha çok jandarma devlet anlayışının hâkim olduğu yani bireylerin özel mülkiyetinin mutlak ve dokunulmaz sayıldığı klasik mülkiyet anlayışıdır. İkinci yaklaşım, sosyalist devlet anlayışının bir uzantısı olan mülkiyetin toplumun her kesimine eşit olarak tanındığı dolayısıyla özel mülkiyet anlayışının yerini toplu mülkiyetin aldığı kolektif mülkiyet anlayışıdır. Üçüncüsü ise karma mülkiyet anlayışı, bir diğer ifadeyle, sosyal nitelikli mülkiyet anlayışıdır. Bu yaklaşım, bireylere özel mülkiyetin tanınmasını ancak bu hakkın mutlak olmadığını yani kamu yararı nedeniyle sınırlanabileceğini öngören sosyal devlet anlayışını yansıtır[4].
Modern toplumda mülkiyet anlayışına baktığımızda, ekonomik ihtiyaçların derin bir şekilde değiştiğini bu nedenle hukuki bir kurum olan mülkiyetin de değişmesi gerektiği savunulmuştur. Duguit’ye göre bu değişim mülkiyetin ‘sosyalize’ olması şeklinde tezahür etmelidir. Yani mülkiyet hakkının süjesi, mülkünde bulunan nesneyi kişisel ihtiyaçları, fiziki, entelektüel, ahlaki vb. gelişimi için kullanmaya yetkilidir. Öte yandan, malik bu hakkını kullanırken toplumsal gerekleri gözetmeli ve eşyayı milli toplumun ihtiyaçlarına uygun şekilde kullanmalıdır[5].
Sosyal nitelikli mülkiyet hakkının yansımasını, ulusal ve uluslararası belgelerde, sınırlanabilir mülkiyet şeklinde görmekteyiz[6]. Şöyle ki,
1982 Anayasası Madde 35- ‘Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.’ denilerek mülkiyet hakkının sosyal amaçlarla sınırlanabilen nispi bir hak olduğuna vurgu yapılmaktadır[7].
1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi Madde 17-Mülkiyet dokunulmaz ve kutsal bir hak olduğu için, yasaların belirlediği kamusal gereklilik açıkça doğmadıkça ve meşru bir tazminat ödenmedikçe kimse bu haktan yoksun bırakılamaz.’ denilerek, bireyin doğal ve zamanaşımına uğramayan haklarından biri olarak kabul edilen mülkiyet hakkının dokunulamaz ve kutsal bir hak olduğu ifade edilirken, istisnai koşullarda bu haktan yoksunluğun mümkün olabileceği belirtilmektedir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 17- ‘1. Herkesin tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet hakkı vardır. 2. Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.’ denilerek herkesin tek başına veya başkalarıyla birlikte mülkiyet hakkına sahip olduğu ve bu haktan keyfi olarak mahrum bırakılamayacağı belirtilir.
Benzer bir ifade Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1. Protokol Madde 1’de yer almaktadır: ‘Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.’



B.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Mülkiyet Hakkının Konusu ve Kapsamı

Mülkiyet hakkı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi’nde temel bir insan hakkı olarak yerini bulurken, bu belgeden daha gelişmiş koruma sistemine sahip Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, ilk benimsenen halinde yer almamaktaydı. Bu durumun nedeni, söz konusu hakkın bir insan hakkı olduğu konusunda tereddüde düşülmesi değildi. Avrupa Konseyini kuran bazı devletler, 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük yıkımların, özellikle ekonomik alanda karşılaşılan olumsuz durumların giderilmesi ihtiyacı karşısında, sosyal devlet anlayışını yaygınlaştırma ve geniş kapsamlı bir mülkiyet anlayışı tanımaları durumunda, ekonomik ve sosyal amaçlı girişimlerinin sekteye uğrayacağı endişesi taşımaktaydılar[8]. Ancak totaliter devletlerde bireyin mallarına keyfi bir biçimde el konulduğu göz önüne alınarak mülkiyet hakkının Sözleşmeyle güvence altına alınması konusunda görüş birliği sağlanmış[9], ekonomik konulara oldukça az yer verilen Sözleşmeye, mülkiyet hakkı Ek 1. Protokol ile dahil edilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde mülkiyet kavramı ulusal hukuktaki karşılığından bir hayli farklılık gösterir. Mahkeme içtihatlarına göre, Sözleşmede yer alan kavramlar özerk bir varlığa sahiptirler. Mahkemenin amaçladığı gerçek anlamda koruma sağlama ve dinamik yorum yapma ilkesi, Sözleşmede yer alan kavramların ulusal hukuktaki kavramlarla ismen benzer olsa dahi, içerik ve kapsam olarak, Sözleşme bağlamında ele alınma zorunluluğunu doğurur[10]. Bu noktada, otonom kavramlar doktrini[11] Sözleşmede yer alan mülkiyet kavramının, ulusal hukuktan daha geniş olarak anlamlandırılmasını sağlayarak, hakkın koruma alanını genişletmektedir[12]. Aslında Mahkemenin bu şekilde bir yorum izlemesi, kavramların taraf ülkelerde farklılık göstermesi nedeniyle, ortak bir anlam düzleminde buluşma çabasından kaynaklanmaktadır.
Sözleşme hükmünde yer alan ‘mal ve mülk’ deyimi, parasal değeri olan somut veya soyut her türlü konuyu kapsar. Böylece maddi varlığa sahip her türlü taşınır ve taşınmaz malları, soyut birer varlık olan, hak, menfaat gibi değerleri, kısaca mali değeri olan her şeyi mülkiyete dahil edebilmekteyiz[13]. Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesi, mevcut (güncel) hakları koruma altına alır, kişiye hak kazanma yönünde bir garanti tanımaz[14]. Bu bağlamda Marckx & Belçika davasını incelediğimizde Mahkemenin önüne, evlilik dışı doğan çocukla evlilik içinde doğan çocuğun miras hakları bakımından farklı rejimlere tabi tutulmasına ilişkin bir şikâyet geldiğinde, başvurucunun yeni doğan bebeği ile arasındaki duruma ilişkin olarak ”...madde herkesemal ve mülkünün barışçıl kullanım hakkını tanımaktadır. Bu da sonuç olarak sadece kişilerinhali hazırda mevcut olan, var olan mal ve mülklerini kapsar ve bunlara uygulanır. Bu maddemülk edinme hakkını korumaz mülkiyet hakkını korur.” diyerek Belçika Medeni Kanunu’nun evlilik dışı doğan çocuğun evlilik içinde doğan çocukla miras bakımından eşit tutulmamasını mülkiyet hakkını ihlal eden bir uygulama olarak görmemektedir[15].
Belli parasal karşılığı olan değerlerin ‘mal, mülk’ sayılabilmesi için, somut olarak varlığı veya meşru beklenti şeklinde tezahürü gereklidir. Meşru beklenti, hakkın ileride mevcut olacağı konusunda hukuken anlam ifade eden bir durumdur. Bireyin sübjektif değerlendirmesiyle kendi lehine hak yaratma olgusu pek tabi, meşru beklenti kapsamına girmez. Burada bireyin beklentisinin objektif olarak doğrulanabilir olması gerekmektedir[16].
Meşru bir beklenti sadece bir umuttan öte, somut bir nitelikte olmalı ve bir kanun maddesine ya da yargı kararı gibi bir hukukî belgeye dayanmalıdır, yoksa bir mevzuat ya da içtihada dayanmayan beklentiler, uzak ve kesin olmayan beklenti olarak nitelendirilerek malvarlığı kapsamına dâhil edilmezler.
Meşru beklenti kavramının mülkiyet hakkının konusuna dahil edilmesi, ekonomik hayatın gereklerine hizmet eder niteliktedir. Şöyle ki, oldukça yaygınlaşan taksitli satışlar, bir işletmenin müşteri çevresi, uluslararası rekabet ve sosyal güvenlik gibi konular mülkiyet hakkının kazanılmasında meşru beklentileri meydana getirir[17]. Dolayısıyla bu kavramların sırf somut varlığa sahip olmadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkı dışında tutulması, bireylerin bu hak bağlamında Sözleşme korumasından yeterli derecede faydalanamamaları sakıncasını beraberinde getirecektir.
Mahkeme, iktisadi bir değere sahip her türlü taşınır ve taşınmazları, yüksek enflasyonun yol açtığı kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi nedeniyle uğranılan gelir kayıpları (Akkuş/Türkiye 1997), tahkim kararları (Stran Greek Rafineries ve Stradis Andreadis/Yunanistan 1994), hisse senetleri (Bramelid ve Malmström/İsveç 1979 ), doğal sit alanı kapsamına alınan taşınmaza getirilen kullanım sınırlamaları (Derlemaas/Hollanda 1991 ), avukat stajyerinin ücretsiz çalıştırılması (Van Der Muselle/Belçika 1983), bir zarardan doğan tazminat hakları, emekli maaş hakkı (Müller/Avusturya 1975), her türlü alacak hakkı, müşteri çevresi (Latridis/Yunanistan 1999), alkollü içki satma ruhsatı (Tre Traktörer AB/İsveç 1989), fikri mülkiyet hakları (Smith Kline ve French Laboratories/Hollanda 1990), imar planları ile getirilen geçici veya uzun süreli yapılaşma yasakları (Sporrong ve Lönnroth/İsveç 1982) gibi hususları mülkiyet kapsamında değerlendirmektedir[18].
Ekonomik değer ifade eden bir malın, doğrudan mülkiyet kapsamına dâhil edilmesi de mümkün değildir. Buna ek olarak belli bir ‘değer’de olması gerekmektedir. Nitekim Mahkeme, Van Der Muselle & Belçika davasında, yoksul olan müvekkilleri için masrafta bulunan bir avukat stajyerinin, bu masrafların iadesi konusunda mülkiyet hakkına dayanan iddiasını yerinde görmesine rağmen, yapılan masrafların az olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir[19].
Ekonomik değeri olan bir mal veya eşyanın yanı sıra, somut bir varlığı olmayan hak veya menfaatin de mülkiyet kapsamında değerlendirildiğini belirtmiştik. Ancak bu mal veya menfaatin mülkiyet kapsamında kabul edilmesi için hukuka uygun şekilde kazanılması, yani ulusal mevzuata uygun olarak elde edilmesi gerekir. Mahkeme, hukuka aykırı olarak elde edilmiş menfaati, hakkın kötüye kullanılamaması ilkesi gereği Sözleşme korumasına almamaktadır[20]. Nitekim Phillips & Birleşik Krallık davasında uyuşturucu satan kişinin mallarının müsadere edilmesini mülkiyet hakkının ihlali olarak görmemiştir[21].
Mülkiyet hakkının kapsamına yalnızca özel mülkiyete konu olabilen mallar girer. Mahkeme, Karayazgan & Türkiye davasında özel mülkiyete elverişsiz kıyıların, mülkiyet hakkı dâhilinde olmadığına karar vermiştir[22].
Taşınmazların ve ulusal hukukta taşınmaz olarak kabul edilen unsurların[23]mübadeleye elverişli olması ve parasal bir değer ifade etmesi nedeniyle, Sözleşme bağlamında mülkiyet hakkı kapsamında sayıldığına kuşku yoktur.
Taşınmazın bir kişinin malvarlığında sayılabilmesi için o kişi adına tapuda kayıtlı olması gerekir. Acaba mülkiyet hakkı iddia eden kişinin, taşınmazının adına kayıtlı olmaması durumunda hiçbir incelemeye gidilmeden doğrudan hakkın var olmadığı söylenebilir mi?
Bu noktada Mahkeme, somut olay çerçevesinde inceleme yaparak sonuca ulaştığından, otonom kavramlar doktrinini işleterek, başka kanıtları da değerlendirmeye alıp, sonrasında taşınmazın kişiye aidiyeti hakkında karar vermektedir[24]. Mahkeme Öner Yıldız & Türkiye davasında, hazine arazisi üzerine inşa edilmiş tapuya kayıtlı olmayan gecekondunun, yakınlarındaki çöplük patlaması nedeniyle yok olması olayında, başvurucunun, mülkiyet hakkım ihlal edildi şeklindeki iddiasını incelerken yine somut olayın özelliklerini göz önünde bulundurarak gecekondunun malvarlığı kapsamında değerlendirilebileceğini ifade etmiştir. Mahkeme yaptığı incelemede patlamanın meydana geldiği mahale yakın,yasal olmayan biçimde inşa edilmiş konutların idare tarafından görmezden gelinmesini, buralara kamu hizmetlerinin ulaştırılmasını, gecekondulardan vergi alınmasını, davacının oturduğu sürenin uzunluğunu dikkate alarak, başvurucuda aile hayatını burada sürdüreceğine ilişkin haklı bir beklenti yarattığına karar vermiştir. Bu bağlamda, gecekondu kavramını mülkiyet kapsamına almış ve başvurucunun bu hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır[25].
Yine para, kıymetli evrak, altın, gümüş gibi değerli madenlerin ekonomik değer taşıyan birer taşınır olarak sözleşme anlamında mülkiyet hakkı kapsamında olduğu rahatlıkla söylenebilir[26].
Bunun dışında vergiler, para cezaları, diğer katkılar da madde kapsamına girmektedir.
AİHM içtihatlarına göre yüksek enflasyon dönemlerinde kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi nedeniyle uğranılan gelir kayıpları da mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmelidir[27].
Mahkeme şirket hissesini,kendisini elinde bulunduran kişiye, başta oy hakkı olmak üzere bazı haklarsağlayan ve aynı zamanda, şirketin bir bölümüne sahip olma imkânı tanıyan bir belge olarak nitelendirmektedir. Sahibine, şirket varlıkları üzerinde dolaylı bir alacak hakkı tanıması nedeniyle ekonomik değer taşıdığı için mülkiyet hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtir[28].
Taşıtlar, bitkiler, taşınır kültür varlıkları, enerji ve doğal güçler, fikri ve sınai mülkiyet hakları, tazminatlar, alacak hakları da mülkiyet hakkı kapsamındadır.
Mahkeme, hayvanları birer eşya olarak görmektedir. Mahkeme içtihatlarına baktığımızda özellikle Türkiye’nin güneydoğusunda yaşanan köy yakma olayları nedeniyle telef olan hayvanları için tazminat talep eden başvurucuların, bu başvurularının dikkate alınarak, lehlerine tazminata hükmedildiğini görebilmekteyiz[29].
Fikri ve sınaî mülkiyet haklarının da sözleşme kapsamına girdiği yönünde mahkemenin birçok içtihadı bulunmaktadır. Bu kapsamda telif hakları, markalar[30],patentler[31], siber mülkiyet gibi unsurlar da mülkiyet kapsamında değerlendirilmektedir[32].




ΙΙ. MÜLKİYET HAKKININ KORUNMASI

A. Genel Olarak
Mülkiyet hakkına getirilen koruma, Sözleşmede düzenlenen diğer hakların korunması sistemi ile benzerlik gösterir[33]. Önce genel kural konularak hak belirlenmiş, ardından genel kurala getirilen kısıtlamalar ve bu kısıtlamaların hangi koşullarda hukukça meşru sayılacağı ortaya konulmuştur.
Gerçekten madde metnine baktığımızda: ‘Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.’ denilerek çerçeve çizilmiştir. ‘Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.’ ifadesiyle de, korunması ve saygı gösterilmesi gereken mülkiyet hakkının, istisnai olarak ne koşullarda ve hangi yöntem izlenerek kısıtlanabileceği belirtilmiştir.
Sporng ve Lönnroth & İsveç davasında[34], Mahkeme, mülkiyet hakkının kapsamını şu ifadelerle net bir şekilde belirtmiştir: ‘Birinci Protokolün 1. Maddesi, üç ayrı kuralı kapsamaktadır. Genel nitelikte olan birinci kural, mülkiyetten barışçıl bir biçimde yararlanma hakkını beyan etmektedir; bu kural birinci fıkranın birinci cümlesinde yer almaktadır. İkinci kural, mülkiyetten yoksun bırakmayı içermekte ve bunu belirli koşullara bağlamaktadır; bu kural, aynı fıkranın ikinci cümlesinde yer almaktadır. Üçüncü kural Devletlerin, başka şeylerle birlikte, genel yarara uygun gördükleri yasaları çıkarmak suretiyle bu amaca uygun olarak mülkiyetin kullanılmasını kontrol etme hakkına sahip olduğunu tanımaktadır; bu kural ikinci fıkrada yer almaktadır.’
Mahkeme hükmünden de anlaşıldığı gibi madde, mülkiyetten barışçıl bir biçimde yararlanma hakkını yani mülkiyete saygı ilkesini, mülkiyetten yoksun bırakmayı ve üye devletlerin kamu yararına uygun olarak mülkiyetin kullanılmasını kontrol etme hakkına sahip olduğunu gösterir üç kurala yer vermektedir[35].
Bu üç kuralın açıklanmasına geçmeden önce genel olarak bir hakkın korunması konusunda Devletlere yüklenen negatif ve pozitif yükümlülüklere değinmekte fayda görmekteyiz. Esasında bu yükümlülüklere ek olarak Devlete, hak sahiplerini, üçüncü tarafların müdahalesine karşı korumayı ve faillerin cezalandırmasını öngören, ‘koruma yükümlülüğü’ denilen bir üçüncü görev de yüklenmiştir[36]. Ancak Mahkeme, temelde negatif ve pozitif yükümlülük kavramlarını kabul etmektedir. Dolayısıyla 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi, devletin, bireylerin mülkiyet hakkına haksız müdahalede bulunmaması ve mülkiyet hakkını ihlal eden 3. kişilerin davranışlarının önüne geçilmesini öngören negatif ve pozitif yükümlülükleri kapsamaktadır[37].

B. Devletin Negatif Yükümlülüğü
Mülkiyet hakkı Devletin müdahale etmemesi gereken negatif haklar kategorisinde yer alır. Sözleşmede ifade edilen her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesi ilkesi, Devletlere, mülkiyet hakkına saygı gösterme ve bu hakka müdahale etmeme ödevi yükler. Bu bağlamda, taraf devletleryasaların izin verdiği haller dışında mülkiyet hakkına haksız müdahalede bulunmamakla ödevlidir.
Negatif yükümlülük hususu, mülkiyet konusu mala el konulması[38], mülkün tahrip edilmesi[39], mülkün geçici süreyle elde tutulması[40]gibi durumları da kapsamaktadır.

C. Devletin Pozitif Yükümlülüğü
Devletin, bireylerin mülkiyet haklarına haksız müdahalelerde bulunmaması gerektiğini ifade eden negatif yükümlülük kavramı ile Sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanması ve Sözleşmeyle korunan haklara gerçek güvence sağlanması için Mahkemenin daha sonraları içtihatları yoluyla kabul ettiği pozitif yükümlülük kavramı birbirini tamamlar niteliktedir.
Pozitif yükümler çerçevesinde Devletler, Sözleşmede güvence altına alınan hakları korumak için aktif bir rol üstlenerek, gereken tüm tedbirleri almalıdırlar. Mülkiyet hakkı konusunda da aynı durum söz konusudur. Mahkemeye göre hakkın gerçek ve etkili kullanımı için devletin yalnızca karışmama yükümlülüğünü yerine getirmesi yeterli olmaz aynı zamanda bu hakkın korunması için pozitif önlemler de alması gerekebilir[41]. Bireylerin mülkiyet hakkını kullanması ile bu hakkı kullanırken Devletten yasal olarak bekleyeceği tedbirler arasında doğrudan bağlantı var ise taraf devlet açısından bazı yükümlülükleri yerine getirme zorunluluğu da doğmuş olmaktadır[42]. Nitekim Öneryıldız ve Diğerleri & Türkiye davasında[43]Mahkeme: ‘mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi, devletin sadece müdahale etmekten kaçınmasına bağlanamaz. Özellikle başvurucunun yetkililerden meşru beklentisinin olduğu tedbirler ile maliki olduğu şeyden etkili bir biçimde yararlanabilmesi arasında doğrudan bir bağ bulunduğu durumlarda, pozitif koruma tedbirleri alınmasını da gerektirebilir.’ diyerek pozitif yükümlülük kavramına vurgu yapmaktadır.
Mahkeme, bir hakka yapılacak müdahale durumunda alınması gereken pozitif tedbirlerin neler olduğu ve ne ölçüde alınması gerektiği konusunda Devletlere oldukça geniş bir takdir hakkı tanır. Bununla birlikte, bu tedbirlerin genel çerçevesini de çizmiş ve devletlerin ‘hukuki tedbir alma’ ve ‘uygulamada tedbirler alma’ şeklinde iki temel sorumluluğu olduğunu belirtmiştir. Bu anlamda pozitif yükümlülükler, ‘esas yönünden yükümlülükler’ ve ‘usul yönünden yükümlülükler’ olmak üzere iki kısımda değerlendirilir. Eğer yasal ve idari çerçevenin (gereklimevzuatın hazırlanması ve yürürlüğe konulması) oluşturulması söz konusu iseesas yönünden yükümlülükler; buna karşılık uygulamanın yürürlükteki mevzuatauygun olarak yapılması söz konusu ise usul yönünden yükümlülükler söz konusu olmaktadır[44].
Buraya kadar, Mahkeme tarafından yalnızca mülkiyet hakkına değil, Sözleşmede düzenlenen diğer tüm temel hak ve özgürlüklere müdahale durumunda Devletlerin takınması gereken davranışların genel olarak pozitif ve negatif yükümler adı altında tespit edildiğini görmekteyiz. Şimdi ise spesifik olarak mülkiyet hakkına karşı müdahalelerde Sözleşme hükmünde yer alan kurallara değineceğiz.

D. Mülkiyet Hakkının Korunmasında Üç Kural Yöntemi
Mahkeme mülkiyet hakkını incelediği davalarda, 1 numaralı Protokolün 1. maddesinin üç farklı kuralı içerdiğini belirtmektedir;
Mülkiyet hakkından barışçıl bir biçimde yararlanma,
Mülkiyet hakkından mahrum bırakılma,
Mülkiyetin kullanımının kontrolü[45].
İkinci ve üçüncü kural, birinci kuralın içerdiği genel ilkenin birer özel şeklini ifade eder. Bu nedenle, söz konusu müdahaleler birinci kuralın içerdiği genel ilke ışığında yorumlanmalıdır[46].

1. Mülkiyet Hakkından Barışçıl Bir Biçimde Yararlanma
Ek 1 numaralı Protokolün 1. maddesinin ilk paragrafında yer almaktadır. Mahkemenin birçok kararında da belirtildiği gibi, bu kural genel niteliktedir ve ancak ikinci ve üçüncü kuralın uygulanamadığı durumlarda uygulanır. Yani bir müdahale malın tamamen elden çıkması sonucunu doğurmuyor veya kullanımının kontrolü gibi bir amaç bünyesinde barındırmıyorsa, genel kurala başvurularak hak ihlalinin söz konusu olup olmadığı değerlendirilmektedir.
Birinci kuralın tali nitelik taşıması Sporrong ve Lönnroth & İsveç kararında şöyle ifade edilmiştir: ‘…kamulaştırma izinlerinin amacı [mal ve mülkün kullanımını] kısıtlamak veya düzenlemek değildi. Bunlar mal ve mülkten yoksun bırakmaya yönelik bir usulün ilk adımı olduğu için, ikinci fıkranın kapsamına girememekteydiler. Bunlar, birinci fıkranın birinci cümlesi çerçevesinde değerlendirilmelidir.’
Benzer şekilde bir ifade yine Stran Greek Refineries ve Stratis Andreadis & Yunanistan kararında[47] yer almaktadır: ‘… başvurucuların, nihai etkiye sahip bir tahkim kararının uygulanmasını sağlamaları ve buna göre devletin onlara, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışırken yaptıkları harcamalara istinaden belirlenen miktarları ödemesi ve hatta söz konusu miktarları tahsil edebilmek için mahkemeye başvurmaları imkânsızdı. Sonuç olarak, başvurucuların mülkiyet hakkına müdahale gerçekleşmiştir. Söz konusu müdahale ne kamulaştırma ne de mülkün kullanımını düzenlemeye yönelik bir önlemdir; bu, 1. Madde’nin birinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında ele alınmalıdır.’
Birinci kural çerçevesinde mülkiyet hakkının korunduğu bir başka dava Iatridis & Yunanistan davasıdır[48]. Dava konusu olayda başvurucu, kiraladığı sinemada işletme ruhsatına sahip olarak ticari faaliyet sürdürmektedir. Sinemanın bulunduğu taşınmaz ile devlet arasında taşınmazın mülkiyetine ilişkin bir anlaşmazlık çıkması nedeniyle tahliye etmek zorunda bırakılmış ve başka bir yerde faaliyete girişmemiştir. Tahliye emrinin mahkeme kararıyla ortadan kaldırılması üzerine kiraladığı sinemayı tekrar işletmek isterken, Maliye Bakanlığı’nın bir işlemi nedeniyle başarılı olamamış, bunun üzerine mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla mahkemeye başvurmuştur[49]. Mahkeme yaptığı incelemede başvurucunun yalnızca işyerini işletme ruhsatına sahip olması nedeniyle, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ne kamulaştırma ne de kullanımın kontrolü anlamına geleceğinden, genel ilkenin olaya uygulanması gerektiğini ifade etmiştir.

2. Mülkiyet Hakkından Mahrum Bırakma
Mülkiyetten mahrum bırakma, birinci paragrafın ikinci cümlesinde şöyle düzenlenmiştir; ‘Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden mahrum bırakılabilir.’
Sözleşme, kişilerin mülkiyet hakkından yoksun bırakılabileceğini belirtmiştir. Fakat hakkı, hukuken ve bütünüyle sınırlandıran[50]bu müdahaleler devletlerin keyfi tutumlarına bırakılmamış, sınırları yine Sözleşme tarafından çizilmiştir[51].
Mahkeme, mülkiyetten mahrum bırakma ilkesini uygularken, iç hukukta kabul edilen statü ile bağlı olmayıp, mülkiyetin kişilerin elinden tamamıyla çıkıp çıkmadığını inceler. Bu incelemeyi salt biçimsel açıdan yapmaz, fiili durumu da gözetir. Bu bağlamda mülkiyet hakkı hukuken sonlandırılmamış olsa bile fiili olarak malın kullanımı, yararlanılması, ipotek altına alınmasının vb. mümkün olmadığı durumlarda da ikinci kural uygulanabilecektir.
Mülkiyetin kaybına yol açan bir müdahalenin Sözleşmeye uygun olabilmesi için, müdahalenin kamu yararına yönelik, yasal koşullar çerçevesinde ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak yapılması gerekir.
Bir hak uzun bir süre geçmesinden sonra, sahibine iade ediliyorsa ya da kişiler bu haklarını uzun bir süre kullanamasa bile mülkiyetin bir başkasına hukuki veya fiili devri söz konusu olmuyor ise, mülkten mahrumiyetten bahsedemeyiz. Air Canada & İngiltere davasında Mahkeme, başvurucuya ait olan uçağa el konulmasında ve ardından belli bir miktar para cezasının ödenmesiyle uçağın sahiplerine iade edilmesinde mülkiyetten yoksunluğun gerçekleşmediğine karar vermiştir[52].
Mülkiyetten mahrum bırakmanın en yaygın görünümleri, kamulaştırma işlemleridir[53]. Kamulaştırmanın ulusal hukukta öngörülen şekilde yapılmaması Sözleşmenin ihlalini gündeme getirir. Guillemin & Fransa kararında başvurucunun, hukuka aykırı bir şekilde daha geniş yerleşim alanları yaratmak için kamulaştırılan mülkünün, belediye tarafından yeni binalar yapılarak şahıslara satılması nedeniyle arazisini tekrar ele geçirme imkânı olmadığı için, Mahkeme ihlalin varlığına karar vermiş ve ilgili lehine tazminata hükmetmiştir[54].
Burada Mahkeme mülkiyet hakkına müdahalede bulunulup bulunulmadığını tespit ederken yalnızca resmi bir kamulaştırma işleminin olup olmadığını araştırmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin elinden mülkün fiili olarak (de facto) alınıp alınmadığını da inceler. Çünkü Devlet tarafından yapılan bazı düzenlemeler her ne kadar kamulaştırma amacı taşımasa da mülkiyet hakkına öyle müdahalelerde bulunur ki, mülkü kullanılamaz hale getirebilir[55]. Bu hususta Mahkemenin Papamichalopoulos ve Diğerleri & Yunanistan davasında [56]vermiş olduğu karar yol göstericidir. Olayda başvurucular, kendilerine ait arsa üzerinde otel yapmak isterken askeri diktanın kurulmasıyla arsaları Deniz Kuvvetleri Vakfınca işgal edilmiş ve başvurucular resmi bir kamulaştırma yapılmaksızın mülkiyet hakkından yoksun bırakılmıştır. Üstelik arsa üzerinde donanma üssü kurulmuş, subayların yararlanmaları için otel yapılmış bu nedenle arsa sahipleri mülklerinden yararlanamamıştır. Ulusal yargı mercileri önünde hak aramalarına rağmen sonuç alamamışlardır. Daha sonra Kamulaştırma Kurulu kendilerine başka bir arsanın verilmesine karar vermiş ama uygun arsa bulunamamış ayrıca zararın tazmini için bir para ödenmemiştir. Mahkeme resmi bir kamulaştırmanın olmadığı bu durumda olayın şekli görünümünün ötesine geçerek başvurucuların iddialarının gerçek boyutunu incelemiştir. Nitekim 1967’de askeri yönetimin çıkardığı yasanın söz konusu arsayı işgal etmesi ve otel yapmasının başvurucuların mülklerinden yararlanma, satma, kullanma, vasiyet etme, rehin kurma veya bağışlama yoluyla tasarruf etmelerini engellemesi ve hatta donanmanın mülkünü kendisine iade etmesi için nihai bir mahkeme kararı çıkartabilen Bay Petros Papamichalopoulos’un, arazisine girmesine dahi izin verilmemesi nedeniyle Deniz Kuvvetleri’nin bu müdahalesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. Çünkü Deniz Kuvvetleri’nin işgali her ne kadar bir yasaya dayansa da resmi bir kamulaştırma işlemi yoktur ayrıca, yürürlükteki anayasa da tazminat ödenmedikçe kamulaştırma yapılmayacağını ve malın işgal edilmeyeceğini belirtir. Dolayısıyla gerçekleşen müdahale fiili kamulaştırma niteliğindedir[57] ve bu haliyle Sözleşmeyi ihlal etmektedir.
Devletin önalım hakkını kullanarak bir taşınmaza el koyup kişinin mülkiyet hakkına son vermesi hali de ikinci kuralın kapsamına girmektedir. Mahkeme Hentrich & Fransa davasında[58]konuyu bu yönüyle ele almıştır. Olayda vergi kaçırılmasını önlemek için genel vergi yasasına getirilen bir hükümle, gayrimenkullerin düşük fiyat gösterilerek satılması halinde vergi kaçırıldığı varsayılarak yaptırım olarak hazine lehine önalım hakkı tanınmıştır. Bu hükme dayanılarak mülkü elinden alınan alıcıya, karşılığında satım bedeli %10 faiz ve sözleşme giderleriyle birlikte ödenmiştir ancak önalımın gerekçesiz yapılması ve öngörülemez olması müdahaleyi orantısız kılmaktadır. Mahkeme tüm bu verileri değerlendirerek, ilgililere yargıya başvurma hakkı veya herhangi bir itiraz hakkı tanınmamasının, buna ek olarak önalım hakkı sınırlarının, devletin geniş takdir yetkisine bırakılarak öngörülmez ve nedensiz kılınmasının, mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.

3. Mülkiyetin Kullanımının Kontrolü
3. kural, Ek Protokolün 1. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Şöyle ki, ‘Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.’
Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, mülkiyetin kamu yararına kullanımı ya da vergi ve benzeri diğer alacakların ödenmesini sağlamak amacını taşıyorsa üçüncü kural kapsamında irdelenmektedir[59].
Daha çok içtihatlarla açıklığa kavuşturulan bu ilke, Devletlerin malvarlığına müdahalelerini belli durumlarda meşru görür. Eğer mülkiyete müdahale, mahrum bırakma boyutuna ulaşmıyor, hakkın kullanılmasının kontrolü boyutuyla sınırlı kalıyorsa bu kural uygulanacak, aksi halde maddenin 1. fıkrasının ilk cümlesi olayda uygulama alanı bulacaktır.
Mahkemenin 3. kuralın uygulanma alanı konusunda genel yaklaşımı, müdahalenin amacına göre şekillenmektedir. Mesela taşınmazların kullanımının sınırlanması halinde 3. kural uygulanırken, bunun kamulaştırılmasını amaçlayan müdahaleler, 1. kural çerçevesinde değerlendirilmektedir[60]. Çünkü bu durumda taşınmaz malikin elinden alınmamakta veya mülkiyet transferi yapılmamaktadır.
Üçüncü kural devletlere, genel çıkarlar gereği mülkiyetin kullanımının denetimi için gerekli yasal düzenlemeyi yapma olanağı tanır. Mahkeme içtihatlarına baktığımızda 3. kural, yaygın olarak taşınmaz inşaat yasaklarında karşımıza çıkmaktadır[61]. Ayrıca konut alanında yapılan, kira artış oranlarının kanunla sınırlanmasını öngören yani kiracıları koruyan yasalar nedeniyle ortaya çıkanuyuşmazlıklarda da sıkça gündeme gelmektedir[62].
Mahkemenin Mellacher ve Diğerleri & Avusturya davasında[63] vermiş olduğu karar konuyu aydınlatıcı niteliktedir. Somut olayda, Avusturya’da taşınmaz kirasının sosyal devlet ilkesi gereği kiracı lehine düzenlenmesini içeren bir yasal değişikliğe gidilmiştir. Maliklerin istedikleri oranda kirayı artırmasını engelleyen bu yasal düzenleme nedeniyle, başvurucular mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla mahkemeye başvurmuşlardır. Başvuranlar ayrıca kira bedellerini azaltan bu düzenlemenin kamu yararına olmadığını ileri sürmüşlerdir. Mahkeme burada maliklerin kira gelirinin azalması sonucunu doğuran bu yasal düzenlemenin mülkiyetin kaybına yol açmadığını tespit etmiş, aksine mevzuatın, kira bedelleri arasındaki aşırı ve haksız eşitsizlikleri gidermek ve gayrimenkul spekülasyonculuğunun önüne geçmek gibi meşru bir amaç taşıdığına karar vererek 3. kuralı uygulamıştır[64].
AİHS çerçevesinde ‘izin’ ve ‘ruhsat’ konusunda değerlendirme yapılırken, izin almanın kişiye bir hak vermemekle birlikte, daha önceden alınan bir iznin mameleki değer ifade etmesi durumunda Sözleşme korumasından yararlanması gerektiği ileri sürülebilir[65]. İşte bu yolla meydana gelen menfaatlere getirilen kısıtlamalara yine üçüncü kural uygulanacaktır. Tre Traktörer & İsveç davasında[66]Mahkeme, bir ticari faaliyetin sürdürülmesinde ruhsatın ne denli önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Somut olayda başvurucu limited şirket, bir lokantayı devralmıştır. Şirket, lokantada alkollü içki satmak için gerekli ruhsata sahiptir. Bir süre sonra yetkili merciler tarafından lokantanın işletilme biçiminin kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle alkollü içki satma ruhsatı iptal edilmiştir. Mahkeme, işletmenin alkollü içki satma ruhsatının iptal edilmesi ülkede yürürlükteki işletmelerin genel çalışma koşullarını düzenleyen yasalara dayandırıldığı için, müdahalenin üçüncü kural kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Vergi, para cezaları vb. kamu gelirlerinin ödenmesinin garanti altına alınması için devletler tarafından alınacak önlemler de üçüncü kural kapsamında değerlendirilir. Mahkeme, özellikle devletler açısından kamu hizmetinde devamlılığın sağlanması ve devletin varlığını devam ettirebilmesi için mali politikalarını düzenlemede bireylere yükleyecekleri vergilerin oldukça önem taşıdığını kabul etmektedir. Bu nedenle devletlere bu alanda gerekli önlemleri alabilmeleri hususunda geniş hareket alanı tanımaktadır. Konuya ilişkin en meşhur örnek karar olarak, Gasus Dosier ve Fordertechnik & Hollanda davasını[67]gösterebiliriz. Olayda Atlas adında bir Hollanda şirketi bir Alman şirketinden beton karıştırıcı mikser satın almış. Satış mülkiyeti muhafaza kaydıyla gerçekleşmiş. Bir süre sonra Hollanda şirketi iflas etmiş ve mikser de dahil olmak üzere tüm malvarlığına borçlarını tahsil amacıyla el konulmuştur. Başvurucu Alman şirketi, Atlas şirketiyle mikserin parası ödeninceye kadar mülkiyetin kendisinde kalması yönünde bir anlaşma yaptıkları gerekçesiyle, Hollanda yetkilileri tarafından el koyma işleminin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Hollanda vergi yasaları uyarınca hareket eden yetkililer borçlunun mülkiyetinde olsun ya da olmasın malvarlığında mevcut ve el konulabilir tüm mallarına al koymuşlardır. Mahkemenin değerlendirmesine baktığımızda kararda şu ifadelere yer verdiğini görmekteyiz: ‘..1845 tarihli Yasanın 16. bölümü vergi idarelerine, hukuken üçüncü kişiye ait olsa da, borçlunun malvarlığı içerisinde bulunan, (mülkiyetinde değil) onun taşınmazında bulunan, hâkimiyeti altında olan ve eklenti niteliğinde bulunan mallara vergi borçlarının tahsili için el koyma yetkisi vermiştir. Yasanın amacı açıkça vergi borçlarının tahsilinin sağlanmasıdır. Bu da açıkça genel yararlar çerçevesine girer’[68].
Mahkeme, Hollanda ulusal yasalarında vergilendirmeyle ilgili yasa hükmünü incelemiş, devletlere mali politikalarını belirlemede keyfi olmamak kaydıyla gerekli yasaları çıkarma ve tedbirleri alma konusunda geniş takdir hakkı tanıyan yaklaşımını bu davada da sürdürerek sözleşme hükmünde yer alan ‘..vergilerin ödenmesinin garanti altına alınması..’ hükmünden yola çıkarak kamu çıkarını bireylerin çıkarına üstün tutmuş ve Sözleşmenin ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Devletlerin üçüncü kural çerçevesinde değerlendirdiği bir diğer konu, suçla mücadele kapsamında suça konu malın zoralımı, suçun işlenmesinde kullanılan malın zoralımı veya suçtan elde edilen malvarlığının zoralımı şeklinde mülkiyete yaptığı müdahalelerdir. Amaç, kamu menfaatinin gözetilmesi olduğu için bu şekilde müdahaleler Devletlere tanınmış hukuka uygunluk sebebinden yararlanır ve suçlarla mücadelede etkin birer yöntem olarak genel kabul görür[69]. Mahkeme, Raimondo & İtalya davasında hakkında ceza soruşturması açılan bir mafya mensubunun bazı mallarına el konulması tedbirini üçüncü kural çerçevesinde değerlendirmiştir.
Aynı şekilde AİHM, Handyside & Birleşik Krallık davasında[70] genel ahlaka aykırı bulunan bir yayının yetkili makamlarca toplatılmasının ve yok edilmesinin sözleşme maddesinin ikinci fıkrası anlamında mülkiyetin kullanımının kontrolü niteliğinde olduğuna karar vermiştir.

III.MÜLKİYET HAKKININ SINIRLANDIRILMASI ESASLARI

A. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki Genel Sınırlama Anlayışı
Sözleşmedeki bazı haklar niteliği gereği sınırlanamazken, bazıları ise sınırlanabilir. Sınırlanabilir haklara örnek olarak sözleşmenin 8, 9, 10, 11. maddeleri ve Ek 1. Protokolün 1. maddesi gösterilebilir[71]. Sayılan maddedeki haklara bir müdahale gündeme geldiğinde bu müdahalenin meşru olup olmadığı mahkeme tarafından bazı ortak ölçütler incelenerek açığa kavuşturulmaktadır. Bunlar; müdahalenin kanunla öngörülüp öngörülmediği, müdahalenin meşru bir amaç taşıyıp taşımadığı (genel olarak kamu yararı amacı taşıması esas alınır) ve demokratik toplum düzenin gereklerine aykırı olup olmadığı hususlarıdır.
Mülkiyet hakkına karşı yapılan müdahaleler incelendiğinde, saydığımız bu ölçütlere benzer ama aynı zamanda hakkın niteliği gereği bunlardan ayrılan birtakım ölçütlerin de var olduğunu söyleyebiliriz.
Mülkiyetin sosyal fonksiyonu, özel mülkiyetin kapsam ve sınırlarının, onun sosyal fonksiyonu göz önünde tutularak düzenlenmesini gerekli kılar. Bu nedenle devletler, şartlar gerektirdiği zaman müdahalede bulunmak zorundadırlar. Burada önemli olan nokta, devletlerin sosyal fonksiyon perdesinin arkasına saklanıp, malikin hakkına keyfi ölçüde müdahalede bulunmalarının engellenmesidir[72].
Öncelikle Sözleşmenin benimsediği yaklaşım yukarıda anlattığımız genel kabul gören yaklaşıma benzer niteliktedir. Dolayısıyla taraf devletlerce bazı koşullara uyulması şartıyla, sınırlandırma meşru görülmektedir[73]. Mahkemenin kabul ettiği sınırlama şartları genel olarak şunlardır;
Hukuk tarafından öngörülme (Hukukilik),
Uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olma,
Kamu yararı,
Orantılılık (Adil denge).

Devlet mülkiyet hakkını sınırlandırırken bu şartlar çerçevesinde hareket ettiğini kanıtlamak mecburiyetindedir aksi halde müdahale haksız sayılır[74].


B. Hukuk Tarafından Öngörülme
Mülkiyet hakkına yapılacak bir müdahale Sözleşmede açıkça ifade edildiği gibi[75]hukuk tarafından öngörülmüş olmalıdır. Müdahale, ister mülkiyet hakkından yoksun bırakma ister kullanımın kontrolü şeklinde olsun hukukilik ilkesi mutlaka aranmaktadır[76].
Mahkeme, hukukilik prensibine uymayı ilk şart olarak görmekte, bu şartın mevcut olmaması halinde diğer şartları –kamu yararı ve orantılılık- incelemeye gerek bile duymamaktadır[77]. Mahkeme benimsediği bu yaklaşımı, İatridis & Yunanistan kararında[78] şöyle ifade etmektedir: ‘Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin en önemli şartı, bir kamu mercii tarafından mülk dokunulmazlığına yapılacak herhangi bir müdahalenin hukuki olmasıdır: birinci paragrafın ikinci cümlesi mülkten mahrum bırakmaya sadece “kanunun belirlediği koşullara bağlı” olması halinde izin verir ve ikinci paragraf devletlerin “kanunları” uygulayarak mülkiyetin kullanımını kontrol etme hakları bulunduğunu ifade eder. Ayrıca, demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olanhukukun üstünlüğü AİHS’nin bütün maddelerinin temelini oluşturmaktadır ve devlete ve kamu merciine, yargının emirlerine ve aleyhine alınmış olan kararlara uyma yükümlülüğünü getirir …Buna göre, toplumun genel çıkarları ve bireyin temel haklarının korunması gerektiği arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı, …ancak söz konusu müdahalenin hukuksallık şartını yerine getirdiği ve keyfi olmadığı belirlendikten sonra geçerli olur.”
Hukuka uygunluk denetimi yapılırken Mahkemenin öncelerde kabul ettiği ölçüt, ulusal yasalarda müdahaleye yer verilip verilmediğinin kontrolü şeklindeydi[79]. Ancak bu yaklaşım bizi, iç mevzuatta öngörülmüş her türlü önlemin hukuka uygun olması gibi Sözleşme ile bağdaşmaz bir sonuca götüreceğinden,[80]Sözleşmenin amaçladığı hukuka uygunluğun sağlanması yalnızca ulusal mevzuata uygunluk anlamına gelmemekte aynı zamanda, uluslararası hukuk kuralları ve (evrensel) hukuk devleti ilkesi de gözetilmelidir.
Hukuken öngörülmüş olma koşulu, müdahalenin yalnızca yasa şeklinde düzenlenmiş metinlerde yer almasıyla değil, aynı zamanda ulusal makamların tüzük, yönetmelik, meslek kuruluşları tarafından çıkarılan mesleki davranış kuralları gibi düzenlemeler; uluslararası düzenlemeler[81]veya yargı içtihatları ile de gerçekleşmiş sayılacaktır[82]. Öte yandan hukuk kavramı sadece yazılı hukuku değil, yazılı olmayan hukuku da kapsar. Aksi durumda İngiltere gibi yazılı hukuku benimsememiş ülkeler açısından bu kural uygulanamazdı.
Sözleşmenin bütününe hakim olan hukuk devleti ilkesi gereği bireylerin beklenmedik müdahalelere karşı korunmasını sağlamak için hukuki öngörülebilirlik ilkesi oldukça önemlidir. Bu nedenle öncelikle yasanın öngördüğü koşulların yeterli derecede açık, kesin ve herkes tarafından erişilebilir nitelikte olması gerekir. Mahkeme, Lithgow ve Diğerleri & İngiltere davasında bu şartların gerekli olduğunun altını çizer: ‘‘Hukukun öngördüğü şartlara tabi olarak’ deyimi ilk olarak yeterince ulaşılabilir ve açık nitelikteki iç hukuk hükümlerinin varlığını ve bunlara uygunluğu gerektir.’[83]


C. Uluslararası Hukukun Genel İlkelerine Uygun Olma
Haklarının ihlal edildiğini iddia eden vatandaş ve vatandaş olmayan kişiler bir ayrım gözetilmeksizin Mahkemeye başvurabilirler ve Sözleşmenin sağladığı korumadan eşit olarak yararlanırlar. Ancak Mahkemenin bazı durumlarda bu kurala istisna getirdiğini, özellikle mülkiyet hakkına müdahalelerde, uluslararası hukukun genel prensiplerine uygunluk ilkesini uygularken vatandaş ve yabancı arasında ayrıma gittiğini görmekteyiz. Mahkeme Lithgow ve Diğerleri & Birleşik Krallık kararında da belirttiği gibi bu prensipler ancak vatandaş olmayan kişilere karşı gerçekleştirilen işlemler bakımından uygulanabilir niteliktedir. Aynı şekilde James ve Diğerleri & Birleşik Krallık kararındaMahkeme şu ifadelere yer verir: ‘..uluslararası hukukun gereği olarak söz konusu prensipler, sadece vatandaş olmayanlara uygulanır. Bu prensipler, münhasıran vatandaş olmayan kişilerin yararına geliştirilmişlerdir, devletlerin kendi vatandaşlarına yaptıkları işlemlerle ilgili değildir.’[84]
Mahkeme neden bu şekilde bir uygulamaya gittiğini içtihatlarında gerekçelendirmiştir. Öncelikle vatandaş olmayanların hakları korunurken uluslararası hukukun genel prensiplerine dayanılması onların Mahkemeye doğrudan başvurabilmelerine imkân tanır. Aksi halde sorunun çözümü içindiplomatik kanallara veya diğer yollara başvurmaları gerekecektir[85]. Bu yol ise Mahkemeye başvurmaya kıyasla oldukça zahmetlidir.
Birinci protokolün birinci maddesinin, mülkiyetten yoksun bırakmanın ‘kamu yararına’ yapılması gerektiğine dair hükme açıkça yer verdiği vurgulanmalıdır. Böyle bir gereklilik uluslararası hukukun genel prensipleri arasında hemen her zaman yer aldığından birinci protokolün birinci maddesi söz konusu prensipleri vatandaş olmayanlar gibi vatandaşlara da uygulanabilir hale getirmiş olsaydı bu açık hükmün kendisi gereksiz olurdu.[86]
Uluslararası hukukun genel ilkelerinin yabancılara uygulanıp vatandaşlara uygulanmamasının ayrımcılık teşkil edeceği öne sürülmüştür. Mahkeme objektif ve makul bir biçimde uygulanması kaydıyla uluslararası hukukun genel ilkelerinin yalnızca yabancılara uygulanmasını ayrımcılık olarak kabul etmemiş, hatta bu şekilde bir pozitif ayrımcılığın Sözleşmenin doğası gereği var olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu doğrultuda devletlerin yabancılara nazaran kendi vatandaşlarına daha fazla külfet yüklemelerini vatandaş olmayanların iç hukuktaki mevzuat karşısında daha zayıf konumda olmaları nedeniyle normal kabul etmiştir[87].


D. Kamu Yararı İlkesi
İster uluslararası ister ulusal düzenlemelerde olsun kamu yararı, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında bir neden olarak özellikle mülkiyet hakkı için kullanılmaktadır[88].
Mülkiyet hakkına müdahale iddiasıyla önüne gelen bir olayda Mahkeme öncelikle müdahalenin varlığını tespit eder. Daha sonra Sözleşme çerçevesinde meşru görülebilecek bir müdahale olup olmadığına, ilk olarak müdahalenin amacını inceleyerek karar verir. İşte bu noktada karşımıza kamu yararı kavramı çıkmaktadır. Eğer müdahale kamu yararı çerçevesinde meşru bir amaca hizmet ediyorsa, Mahkeme tarafından haklı görülmektedir.
Kamu yararı kavramı oldukça geniş kapsamlıdır. Doktrinde farklı yaklaşımlar tarafından, birçok tanımı yapılmaktadır[89]. Mülkiyet hakkının sınırlandırılmasında hem bir sınırlama nedeni hem de sınırlandırmada bir ölçü olması nedeniyle oldukça önemlidir.
Mahkeme ise, taraf devletlerin, toplumlarını ve onların ihtiyaçlarını en iyi bilecek merciler olmaları nedeniyle kamu yararı kavramına geniş bir perspektiften bakmaktadır[90]. Buna göre, açık bir şekilde makul bir temelden mahrum olmadıkça devletlerin, kamu yararı olarak nitelendirdiği durumları mahkeme de bu kapsamda değerlendirmektedir[91]. Mahkeme, kendi değerlendirmesini ulusal makamların değerlendirmesinin yerine koymamaktadır, ancak ulusal makamların kamu yararına ilişkin görüşleri makul bir temele dayanmıyorsa, Sözleşmeye aykırılığın olduğuna karar vermektedir.
Toplumsal ahlakın korunması konusunda yapılan müdahalelerde Mahkeme, çoğunlukla kamu yararının var olduğunu varsayar. Konuya ilişkin güzel bir örnek olarak Handyside & Birleşik Krallık davasını[92]gösterebiliriz. Olayda başvurucular, yetkili merciler tarafından müstehcenlik içerdiği ve bu nedenle kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle yayınlarına el konulması ve yargılamanın sonunda bunların imha edilmesi işleminin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini öne sürmüşlerdir. Mahkeme incelemesinde, el koyma işleminin mülkiyetin kullanımıyla ilgili olduğunu ve müdahalenin gerekliliği konusunda tek karar merciinin sözleşmeci devlet olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle mahkeme müdahalenin yalnızca amaç ve hukukiliğinin denetlenmesiyle sınırlı olarak inceleme yapmış, müstehcen unsurlar içeren kitabın, toplumsal ahlakın korunması amacıyla toplatılmasını mülkiyet hakkına aykırı bulmamıştır. Kararda şu ifadelere yer verilmektedir: ‘.. el koymanın amacı yetkili İngiliz makamlarının takdir yetkilerini kullanırken anladığı gibi, ‘ahlakı korumaktır’. Birinci Protokolün 1(2).fıkrasındaki anlamıyla daha geniş bir kavram olan ‘genel yarar’ kavramı sözleşmenin 10(2).fıkrasında kullanılan ‘ahlakın korunması’ kavramını da kapsamaktadır. ..genel yarara aykırı ve tehlikeli olduğuna hukuken karar verilen mallar imha edilmek üzere hak kaybına uğratılır.’
Suçla mücadele kapsamında suçta kullanılan ya da suçtan elde edilen malların ya da kazançların müsadere edilmesi de kamu yararınadır. Mahkeme Agosi & Birleşik Krallık davasında[93] ülkeye kaçak olarak sokulan malların müsadere edilmesini kamu yararı kapsamında değerlendirmiştir.
Mahkeme, sosyal adaletsizlikleri gidermek için mülkiyet hakkına meşru sosyal ve ekonomik amaçlarla yapılan müdahaleleri de kamu yararı çerçevesinde değerlendirmiştir[94]. Scollo & İtalya davasında[95] çıkarılan bir kanunla yaklaşık 4 yıl boyunca kiracıların tahliyesi ertelenmiştir. Tahliyelerin ertelenmesinin nedeni bu süreç içerisinde sözleşmesi biten kiracıların sayısının fazla olmasından ötürü sosyal bir amaç güdülerek bu kimselere konut bulabilme imkânının verilebilmesidir. Aksi halde tüm tahliyelerin aynı anda yapılması kamu düzenini tehlikeye düşüreceğinden, şüphesiz bu yasal düzenleme kamu yararınadır.
Kamu güvenliği nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin Mahkeme tarafından yine kamu yararı kapsamında değerlendirildiğini görmekteyiz. Cevat Işık & Türkiye davasında başvurucu askeri bölge içerisinde ev inşa etmiştir. Yetkili makamlardan izin almadan yapılan bu yapı yıkılmıştır. Mahkeme yaptığı değerlendirmede askeri yasak bölgede izinsiz yapılan yapının yıkılmasını, devletin güvenliğine ilişkin askeri bilgilerin korunması gibi bir meşru amaca hizmet etmesinden dolayı Sözleşmeyi ihlal etmediğine karar vermiştir[96].
Çevrenin korunması ülkelerin paylaşması gereken bir sorumluktur. Bu kapsamda ormanların ve kıyıların korunması, toprak reformunun yapılmasıyla tarımsal alanlarda verimliliğin sağlanması, hayvan türlerinin korunması ve varlık dengesinin sağlanması için kamu yararı gözetilerek mülkiyet hakkına yapılacak müdahaleler meşru sayılmaktadır. Mahkeme Alatulkkila ve diğerleri & Finlandiya davasında[97] devletin balık stoklarını korumak için avlanma yasağı koymasını, kamu yararına olarak değerlendirmiş, bu hususta bir kontrolün gerekip gerekmediğine karar vermede devletlere geniş takdir hakkı tanıdığını belirtmiştir.
Mahkeme ticari ve ekonomik hayatın korunması bağlamında alınan tedbirlerin de kamu yararına olduğunu kabul eder. Özellikle fikri mülkiyet alanında yapılan müdahaleler bu kapsamdadır. Mahkeme Smith Cline ve French Laboratories LTD & Netherlandsdavasında[98] başvurucu ilaç şirketine, sahip olduğu inhisari patent hakkının başkalarına ruhsat yoluyla aktarılmasını mecburi kılmasını mülkiyet hakkını ihlal etmediğine karar vererek bu müdahaleyi hakkın kontrolü olarak nitelendirmiştir. Komisyon ise ruhsat devrinin, patent hakkı sahibinin tekel hale gelmesini engellediğini ve teknolojik gelişmeyi teşvik ettiğini kaydetmektedir. Bu nedenle müdahale, taraf devletin takdir marjına bırakılmalıdır.
Ülkenin ekonomik çıkarlarının korunması hususunda kamu yararının açıkça var olduğuna ilişkin önemli bir karar Stran Greek Refineries ve Stratis Andreadis & Yunanistan kararıdır. Bu kararda Mahkeme, bir ülkenin, ekonomik çıkarlarına aykırı gördüğü sözleşmeleri, bireylerin zararını tazmin etme koşulu karşılığında, feshetme konusunda yetkili olduğuna karar vermiştir.
Tarihi ve kültürel varlıklar, ülke mirasının gelecek kuşaklara aktarılmasında oldukça önemi yer tutarlar. Bu nedenle bu varlıkların korunması için devletlerin mülkiyete yapacakları müdahalelerde de kamu yararı amacıyla hareket edildiği söylenebilir. Mahkeme, Kozacıoğlu & Türkiyedavasında[99]bir taşınmaz kültür varlığınınkamulaştırılmasının ülke kültürel varlığının korunması gibi meşru bir amaca yönelik olduğunu ifade etmiştir.

E. Orantılılık İlkesi
AİHM, kamu yararının varlığını tespit ettikten sonra kamu yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve kullanılan araçla, amaç arasında orantı olup olmadığını incelemektedir[100].
Mahkeme, orantılılık ilkesini kamu yararı ilkesiyle birlikte değerlendirmekte ve mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan başvurucunun, olağandışı ve aşırı bir yük altına sokulması halinde orantılılık ilkesine aykırılığın oluşacağını ve adil dengenin bozulacağını belirtmektedir[101].
Mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin sözleşmeye uygun olabilmesi için mutlaka birey ve kamunun çıkarları arasında adil dengenin kurulmuş olması gerekir. Bu noktada öncelikle adil denge koşulunun sağlanmasına etki eden faktörlerin neler olduğu tespit edilmelidir. Mahkeme içtihatlarıyla belirlenen bu faktörlerin başında makul oranda tazminat ödenmesi gösterilmektedir. Ayrıca müdahale süresinin makullüğü, başvurucunun niyeti ve davranışı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinin ne ölçüde yerine getirildiği, uğranılan zararın miktarı, başvurucunun özeni gibi ek unsurlar da ölçülülük ilkesine uyulup uyulmadığını belirlemede yardımcı olmaktadır[102]. Konunun genişliği nedeniyle bu başlık altında yalnızca tazminat ölçütü incelenecek, bunun dışında kalan ek ölçütler inceleme dışı bırakılacaktır.
Mülkiyet hakkının sınırlandırıldığı hallerde devletin tazminat ödemesi, mülkiyet hakkı sınırlandırılan kişinin aşırı bir külfete maruz bırakılıp bırakılmadığını ve müdahalenin hukuka uygunluğunu tespit etmekte önemli bir ölçüttür. Müdahaleler karşısında malike uygun bir tazminat ödenmesi gerektiği James ve Diğerleri & Birleşik Krallık kararında açık bir şekilde ifade edilmektedir. Mahkeme kararında: "...akit devletlerin hukuki sistemleri içinde, tazminat ödenmeksizin kamu yararına mülkün alınması mevcut durumda geçerli olmayan sadece istisnai koşullar altında haklı gösterilebilir. 1 No'lu Protokol‟ün 1. Maddesinin sağladığı mülkiyet hakkı koruması, eşdeğer bir ilkenin bulunmadığı hallerde büyük ölçüde aldatıcı ve etkisiz olacaktır. Çok açıktır ki, itiraz edilen yasanın farklı çıkarlar arasındaki adil dengeye saygı gösterip göstermediğinin ve başvurucu üzerinde oransız bir yük oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesinde tazminat koşulları önem taşımaktadır." denilmektedir.
Tazminatta kural, el konulan veya kullanımı sırlandırılan malın piyasa değerine yakın bir karşılığın ödenmesidir. Ancak kural bu olmakla birlikte kamu yararı gereğince piyasa değerinin altında bir tazminat ödenmesi müdahaleyi sırf bu yüzden hukuka aykırı kılmaz. James ve Diğerleri & Birleşik Krallık davasındada belirttiği gibi Mahkeme, her koşulda tam tazminat ödenmesini teminat altına almaz, sosyal adaleti sağlamak veya büyük ekonomik reformların yapılması gibi kamu yararı güdülen meşru amaçlar, mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan kimseye malın piyasa değerinden daha az bir ödeme yapılmasını gerekli kılabilir[103].Benzer şekilde Mahkeme, Kozacıoğlu & Türkiye davasında taşınmaz kültür varlıklarının devlet tarafından kamulaştırılmasında taşınmazın tarihi niteliklerinin dikkate alınmamasını mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir. Bu durumda Mahkemenin incelemesi, devletlerin yaptıkları düzenlemelerde geniş takdir haklarının dışına çıkıp çıkmadığının belirlenmesiyle sınırlıdır. Zira düzenleme açıkça mantık temelinden yoksun değilse Mahkemece devletin seçtiği yönteme müdahale edilmeyerek, takdir hakkı kapsamında değerlendirilmektedir.
Mahkemeye göre tazminatın adil denge esasına göre saptanmasıyla Sözleşmeye tam uyum sağlanmış olmamaktadır. Aynı zamanda tazminatın makul sürede ödenmesi de gerekmektedir. Konuya ilişkin olarak Mahkeme, Akkuş & Türkiye davasında[104]tazminatın geç ödenmesinin tazminatı yetersiz duruma soktuğu ve mülkiyet hakkının korunması ile genel yarar arasındaki dengeyi bozduğu gerekçesiyle Sözleşmeyi ihlal ettiğine karar vermiştir. Kararda şu ifadelere yer verilmektedir: ‘Mahkeme bu konuda daha önce, bir tazminatın makul olmayan ölçüde gecikmeyle ödenmesi gibi, değerinin düşmesine yol açabilecek şartlarda ödenmesi halinde de tazminatın yeterli olmayacağına karar vermiştir. Kamulaştırma bedelinin normalin üstünde geciktirilmesi, hele bazı ülkelerde paranın değerindeki kayıp dikkate alındığında, taşınmazı kamulaştırılan kişiyi belirsiz bir duruma sokmakta ve mali kayıplarının artmasına yol açmaktadır. Mahkeme bu konuda, Türkiye‟de devlete olan borçlar bakımından uygulanan faizin yıllık yüzde 84 olduğunu ve bu oranın da borçluların borçlarını hemen ödemeye teşvik ettiğini, öte yandan Devletten alacaklı olanların ise devletin ödeme yapmaması veya ödemede gecikmesi halinde esaslı bir kayba uğradıklarını kaydeder.’
Öte yandan Mahkeme, bazı istisnai durumlarda, hiç tazminat öngörülmemesinin mülkiyet hakkına aykırılık teşkil etmeyeceğine karar vermektedir[105]. Ülkedeki siyasi durum gereği tazminat ödenmesinin gerekli görülmediği Sporrong and Lonnroth & İsveç kararıkonuya ilişkin güzel bir örnektir. Diğer taraftan, tazminat ödenmemesini gerektirecek koşulların neler olduğu hususunda bir açıklığın olmayışı problem teşkil etmektedir[106].











SONUÇ
Çalışmada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde mülkiyet hakkının, hem kapsam ve korunması hem de kayıtlanması hususlarının nasıl anlaşılması gerektiğini ortaya koymaya çalıştık.
Küreselleşen dünyamızda ekonomiden siyasete, hukuktan insan haklarına kadar birçok konu, artık ülkelerin iç meseleleri olmaktan çıkmış, uluslar üstü düzeyde analize tabi tutulmuştur. Temel insan haklarına ilişkin etkin bir koruma öngören AİHS, mülkiyet hakkına ilişkin bu incelememizde Sözleşmeyi referans almamızı sağlamıştır.
Kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi, refahıyla ilintili olarak mutluluk ve hürriyetinin sağlanması için esaslı bir teminatı olarak görülen mülkiyet hakkı, devletlerin keyfi ve ölçüsüz müdahalelerine karşı korunmalı, sınırlandırılması gereken hallerde sınırlama ölçütlerinin neler olduğu ve devletlere tanınan takdir marjının kapsamı açıkça ortaya konulmalıdır. Zira demokratik bir hukuk devleti olmanın gerektirdiği öngörülebilirlik koşulunun, mülkiyet hakkının sınırlandırılmasında da yerine getirilmesi elzemdir.
Mülkiyet konusunda benimsenmesi gereken gerçek yaklaşım, kamu yararıyla özel mülkiyet arasında denge sağlanması olmalıdır. Rousseau’nun da dediği gibi; ‘‘... zayıfları baskıdan korumak, ihtirasları sınırlamak, her insana ait olanı güvenlik altında bulundurmak için birleşelim, istisnasız herkesin uymak zorunda olduğu, hem zayıfa hem kuvvetliye karşılıklı ödevler yükleyerek, talihin etkisini azaltan adalet ve barış kaideleri koyalım…’’[107]






KAYNAKÇA

AKILLIOĞLU, Tekin: İnsan Haklarının Korunması Alanında Uluslararası Temel Belgeler, Bilgi Yayınevi, Üçüncü Basım, Ankara, 1995
BULUT, Nihat: Mülkiyet Konusundaki Temel Yaklaşımlar ve Türk Anayasasında Mülkiyet Hakkı, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:10 Sayı 3-4 Yıl:2006.
DİNÇ, Güney: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ve Mülkiyet Hakkı, TBB Dergisi, Sayı 51, Yıl: 2004.
DİNÇ, Güney: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Malvarlığı Hakları, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, 2007.
DOĞRU, Osman: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları Cilt 1, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2004.
DOĞRU, Osman: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları Cilt 2, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2004.
DOĞRU, Osman: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları Cilt 3, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2008.
DOĞRU, Osman: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtihatları Cilt 4, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2008.
DUTERTRE, Gilles:Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Avrupa Konseyi Yayınları, 2003.
DURMAZ, Murat: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Mülkiyet Hakkı ve Türkiye, Sakarya Üniv. SBE Yüksek Lisans Tezi, 2009.
EREN, Fikret: Mülkiyet Kavramı, Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, AÜHF Yayınları, No.351, Ankara 1974.
ETGÜ, Mehmet Akif: Kamu Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkına Bakışı, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2009.
GEMALMAZ, H.Burak: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, Beta, İstanbul, 2009.
GEMALMAZ, H.Burak; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Açısından Mülkiyet Hakkının Sınırlanmasında ‘Adil Denge’ İlkesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:LXIX, Sayı:1-2, Yıl: 2011.
GÖZÜBÜYÜK, Şeref/ GÖLCÜKLÜ, Feyyaz: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 9.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2011.
GRGİC, Aida/ MATAGA, Zvonimir/ LONGAR, Matija/ VİLFAN, Ana: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında Mülkiyet Hakkı, İnsan Hakları El Kitapları, Numara 10, 2007.
GÜRİZ, Adnan: Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, AÜHF Yayınları No. 253, Ankara, 1969
KORKUT, Levent:Temel Hak ve Özgürlüklerin Bir Sınırlama Nedeni Olarak Kamu Yararı Kavramı,Liberal Düşünce Dergisi, Cilt: 11, No: 44, Yıl: 2006.
ÖZDEK, Yasemin: Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türkiye, TODAİE, Ankara, 2004
SARI, H.Gürbüz: AİHS Ek 1. Protokole Göre Malvarlığı Haklarının Korunması, Beta, İstanbul, 2006.
ŞİMŞEK, Suat: Türk Hukukunda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, TC Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Ankara, 2011.
TANÖR, Bülent/ YÜZBAŞIOĞLU, Necmi: 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, 8. Bası, Beta, İstanbul, 2006.
TEZCAN, Durmuş /ERDEM, Mustafa Ruhan /SANCAKDAR, Oğuz /ÖNOK, Rifat Murat: İnsan Hakları El Kitabı, 4. Bası, Seçkin, Ankara 2011.
ÜNAL, Şeref: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Basımevi, Ankara, 1995.
Yararlanılan Elektronik Kaynaklar:

http://www.belgeler.com/
http://www.inhak.adalet.gov.tr/
https://aihm.anadolu.edu.tr/
http://tez2.yok.gov.tr/
http://www.hukukturk.com/fractal/hukukTurk/pages/home.jsp
http://www.turkhukuksitesi.com/index.php
http://liberal.org.tr/index.php
http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar















*Anayasa Mahkemesi Raportör Yardımcısı Adayı
[1] http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/DM__/d02/c008/b133/dm__020081330382.pdf Danışma Meclisi B: 133, 23.8.1982, O: 2, s.382,Ünlü hukukçu Brunet mülkiyet hakkı konusunda görüşlerini şu şekilde dile getirmektedir: ‘‘Mülkiyet, hürriyet ve bağımsızlığın bir şartıdır. İnsan mülkiyete serbestçe sahip olduğu takdirde hürriyetinden tam olarak istifade eder ve şahsiyetinin tam olarak inkişafını bulur. Binaenaleyh mülkiyet tecavüzden masun ve mukaddestir. Hiç kimse mülkiyetinden kamu menfaati sebebi ve gerçek değeri peşin ödenmeden mahrum edilemez.’’

[2]EREN, Fikret; Mülkiyet Kavramı, Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, AÜHF Yayınları, No.351, Ankara 1974, s.766

[3]ETGÜ, Mehmet Akif; Kamu Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkına Bakışı, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.21

[4]BULUT, Nihat; Mülkiyet Konusundaki Temel Yaklaşımlar ve Türk Anayasasında Mülkiyet Hakkı, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:10 Sayı: 3-4 Yıl:2006, s.15

[5]GÜRİZ, Adnan; Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, AÜHF Yayınları No. 253, Ankara, 1969, s.309-312

[6]AKILLIOĞLU, Tekin; İnsan Haklarının Korunması Alanında Uluslararası Temel Belgeler, Üçüncü Basım, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1995

[7]TANÖR, Bülent/ YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, 8. Bası, Beta, İstanbul, 2006, s.170

[8]DİNÇ, Güney; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Malvarlığı Hakları, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, 2007, s.4

[9]ÜNAL, Şeref; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, TBMM Basımevi, Ankara, 1995, s.268

[10]GÖZÜBÜYÜK, Şeref/ GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 9.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2011, s.142-143

[11]AİHM ve Komisyon otonom kavramlar doktrini uyarınca medeni hak ve yükümlülüklerin neler olduğunu belirlerken bu kavramların özerk olduğunu ve sadece davalı devletin iç hukukuna gönderme yapılarak yorumlanamayacağını, her somut olayı, özel koşulları içinde değerlendirilerek bir sonuca varılması gerektiği belirtmektedirler.

[12]GEMALMAZ, H.Burak; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Açısından Mülkiyet Hakkının Sınırlanmasında ‘Adil Denge’ İlkesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: LXIX, Sayı:1-2, Yıl: 2011, s.652

[13]GÖZÜBÜYÜK, Şeref/ GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; a.g.e, s.418

[14]SARI, H.Gürbüz; AİHS Ek 1. Protokole Göre Malvarlığı Haklarının Korunması, Beta, İstanbul, 2006, s.23

[15]Marckx/ Belçika, BN 6833/79, pr. 50-59, Karar Tarihi:13.06.1979, DİNÇ, Güney; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ve Mülkiyet Hakkı,TBB Dergisi, Sayı 51, Yıl: 2004,s.137

[16]SARI, H.Gürbüz; a.g.e., s.30-31

[17]GEMALMAZ, H.Burak; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, Beta, İstanbul, 2009, s.144-145

[18] DİNÇ, Güney; a.g.m.,s.134-135

[19]Van Der Muselle /Belçika, BN 8919/80, pr. 49, Karar Tarihi: 23.11.1983

[20]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.185-186

[21]Phillips /Birleşik Krallık, BN 41087/98, Karar Tarihi: 05.07.2001

[22]ŞİMŞEK, Suat; Türk Hukukunda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, TC Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Ankara, 2011, s.642

[23]Mesela Türk Hukukunda tapu siciline kaydedilen bağımsız ve sürekli haklarla, kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümler taşınmaz sayılır.

[24]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.231

[25]Öneryıldız /Türkiye, BN 48939/99, pr.124, Karar Tarihi: 30.11.2004

[26]AGOSI / Birleşik Krallık, BN 9118/80, Karar Tarihi: 24.10.1986

[27]Akkuş /Türkiye, BN 19263/92, Karar Tarihi: 23.10.1997

[28]Bramelid ve Malmström /İsveç, BN 8588/79-8589/79, Karar Tarihi: 12.10.1982

[29]Selçuk ve Asker /Türkiye, BN 23184/94, 23185/94, Karar Tarihi: 24.04.1998

[30]Anheuser-Busch INC /Portekiz, BN 73049/01, Karar Tarihi: 11.10.2005

[31]Lenzing /Birleşik Krallık, BN 38817/97, Karar Tarihi: 09.09.1998; Lenzing / Almanya, BN 39025/97, Karar Tarihi: 09.09.1998

[32]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.286-347

[33]GÖZÜBÜYÜK, Şeref/ GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; a.g.e., s.419

[34]Sporrong ve Lönnroth /İsveç, BN 7151/75 ve 7152/75, pr. 69, 73, Karar Tarihi: 23.09.1982

[35]GÖZÜBÜYÜK, Şeref/ GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; a.g.e., s.419-420, ETGÜ, Mehmet Akif; a.g.e.,s.216

[36]ŞİMŞEK, Suat; a.g.e., s.700

[37]GRGİC, Aida/ MATAGA, Zvonimir/ LONGAR, Matija/ VİLFAN, Ana; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında Mülkiyet Hakkı, İnsan Hakları El Kitapları, Numara 10, 2007, s.9-10

[38]Hentrich /Fransa, BN 13616/88, Karar Tarihi: 22.09.1994, Selçuk ve Asker /Türkiye, BN 23184/94, 23185/94, Karar Tarihi: 24.04.1998, Zengin ve Diğerleri/Türkiye 2001

[39]Öneryıldız /Türkiye, BN 48939/99, Karar Tarihi: 30.11.2004, Akdıvar ve Diğerler /Türkiye, BN. 21893/93, Karar Tarihi: 16.09.1996 İpek/Türkiye, BN 25760/94, Karar Tarihi:17.02.2004

[40]Venditelli /İtalya, BN 293-A, Karar Tarihi: 18.07.1994, Raimondo /İtalya, BN 281-A, Karar Tarihi:22.02.1994

[41]ÖZDEK, Yasemin; Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türkiye, TODAİE, Ankara, 2004, s.297

[42]ŞİMŞEK, Suat; a.g.e., s.702

[43]Öneryıldız /Türkiye, BN 48939/99, pr. 71, Karar Tarihi: 30.11.2004

[44]ŞİMŞEK, Suat; a.g.e., s.707

[45]GÖZÜBÜYÜK, Şeref/ GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; a.g.e, s.422-423

[46]TEZCAN, Durmuş /ERDEM, Mustafa Ruhan /SANCAKDAR, Oğuz /ÖNOK, Rifat Murat; İnsan Hakları El Kitabı, 4. Bası, Seçkin, Ankara 2011, s.408; Sporrong and Lönnroth / İsveç, BN 7151/75 ve 7152/75, Karar Tarihi: 23.09.1982; Anheuser-Busch/ Portekiz, BN 73049/01, Karar Tarihi:11.01. 2007, Mahkeme’nin ifadesi tam olarak şöyledir: The general principles 62. Article, 1 of Protocol No. 1, which guarantees the right to the protection of property, contains three distinct rules: “the first rule, set out in the first sentence of the first paragraph, is of a general nature and enunciates the principle of the peaceful enjoyment of property; the second rule, contained in the second sentence of the first paragraph, covers deprivation of possessions and subjects it to certain conditions; the third rule, stated in the second paragraph, recognises that the Contracting States are entitled, amongst other things, to control the use of property in accordance with the general interest ... The three rules are not, however, ‘distinct’ in the sense of being unconnected. The second and third rules are concerned with particular instances of interference with the right to peaceful enjoyment of property and should therefore be construed in the light of the general principle enunciated in the first rule” (see, among other authorities, James and Others v. the United Kingdom, 21 February 1986, § 37, Series A no. 98, in which the Court reaffirmed some of the principles it had established in its judgment in Sporrong and Lönnroth v. Sweden, 23 September 1982, § 61, Series A no. 52; see also Beyeler, cited above, § 98).[FONT='TimesNewRomanPSMT','serif']

[47]DUTERTRE, Gilles; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarından Örnekler, Avrupa Konseyi Yayınları, 2003, s.312

[48]Iatridis /Yunanistan, BN 31107/96, Karar Tarihi: 25.03.1999

[49]Burada işletme ruhsatına sahip olarak kiraladığı sinemada ticari faaliyet yürüten kişinin bu ticari faaliyetinin sekteye uğramasından ötürü mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası isabetli olarak mahkemece yerinde görülmüştür. Mahkeme mülkiyet kavramını ulusal hukuktan bağımsız, özerk olarak ele alır ve geniş yorumlar. Olayda ise mülkiyet hakkının konusu, başvurucunun uzun yıllar söz konusu taşınmazda ticari faaliyetini sürdürmesi nedeniyle oluşan ticari değerdir.

[50]GÖZÜBÜYÜK, Şeref/ GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; a.g.e, s.422

[51]ETGÜ, Mehmet Akif; a.g.e., s.221

[52]Air Canada /İngiltere, BN 18465/91, pr.33, Karar Tarihi:05.05.1995

[53]Kamulaştırma, devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesidir.

[54]Guillemin /Fransa, Karar Tarihi: 27.09.1996

[55]ETGÜ, Mehmet Akif; a.g.e., s.222

[56]Papamichalopoulos ve Diğerleri /Yunanistan, BN 14556/89, Karar Tarihi: 24.06.1993

[57]DUTERTRE, Gilles; a.g.e., s.315, Ulusal hukukumuzda bu durum ‘kamulaştırmasız el atma’ olarak adlandırılır.

[58]Hentrich /Fransa, pr.35, BN 13616/88, Karar Tarihi: 22.09.1994

[59]GRGİC, Aida; a.g.e., s.12

[60]SARI, H.Gürbüz; a.g.e., s.92

[61]DURMAZ, Murat; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Mülkiyet Hakkı ve Türkiye, Sakarya Üniv. SBE Yüksek Lisans Tezi, 2009, s. 46

[62]SARI, H.Gürbüz; a.g.e., s.95

[63]Mellacher ve Diğerleri /Avusturya, BN 10522/83-11011/84 ve 11070/84, pr. 43, 44, Karar Tarihi: 19.12.1989

[64]Mellacher ve Diğerleri /Avusturya, BN 10522/83-11011/84 ve 11070/84, Karar Tarihi: 19.12.1989 Benzer bir başka dava için bkz. Hutten-Czapska /Polonya, BN 35014/97, Karar Tarihi: 22.02.2005

[65]SARI, H.Gürbüz; a.g.e., s.99

[66]Tre Traktörer /İsveç, BN 19873/84, pr.55, Karar Tarihi:07.07.1989, DİNÇ, Güney; a.g.m.,s.149

[67]Gasus Dosier /Hollanda, BN 15375/89, Karar Tarihi: 23.02.1995

[68]Gasus Dosier /Hollanda, BN 15375/89, Karar Tarihi: 23.02.1995, pr. 61

[69]SARI, H.Gürbüz; a.g.e., s.104-105

[70]Handyside /Birleşik Krallık, BN 5493/72, pr. 62, Karar Tarihi:07.12.1976

[71]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.447

[72]GÜRİZ, Adnan; a.g.e., s.313

[73]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.446

[74]GÜRİZ, Adnan; a.g.e., s.182, Rousseau, genel anlamda mülkiyetin sınırlanması konusunda görüşünü şöyle ifade eder: ‘‘ Amacım özel mülkiyeti mutlak olarak ortadan kaldırmak değildir; çünkü bu imkânsızdır. Fakat ben onu en dar sınırlar içine almak, onu bir ölçü ve kurala bağlamak, onu zapt edebilecek, yönetilebilecek, itaat altına alınabilecek ve daima kamu yararına uygun tutulmasını sağlayabilecek bir fren bulmak istiyorum.’’ Bu görüş, modern insan hakları öğretisiyle birlikte ele alındığında, mülkiyet hakkına dar bir özgürlük alanı tanıma hususu ayrıksı tutulursa, Sözleşmenin genel eğilimini özetlemektedir ve sınırlama ölçütleri, Rousseau’cu mülkiyet yaklaşımının ‘frenlerine’ karşılık gelir.

[75]Ek Protokol Madde 1:Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

[76]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.453

[77]GRGİC, Aida; a.g.e., s.14

[78]Iatridis /Yunanistan, BN 31107/96, Karar Tarihi: 25.03.1999

[79]Handyside /Birleşik Krallık, BN 5493/72, Karar Tarihi:07.12.1976

[80]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.455

[81]GRGİC, Aida; a.g.e., s.14, Mahkeme Bosphorus Hava Yolları /İrlanda davasında Avrupa Birliği mevzuatı kapsamında yapılan müdahalenin mülkiyet hakkına aykırı olmadığına karar vermiştir.

[82]ŞİMŞEK, Suat; a.g.e., s.768-769

[83]Lithgow ve Diğerleri /Birleşik Krallık, BN 9006/80, pr.110, Karar Tarihi: 08.07.1986

[84]James ve Diğerleri /Birleşik Krallık, BN8793/79, pr. 60, Karar Tarihi: 21.02.1986

[85]ŞİMŞEK, Suat; a.g.e., s.778

[86]Lithgow ve Diğerleri /Birleşik Krallık, BN 9006/80, Parag.115, Karar Tarihi: 08.07.1986

[87]Lithgow ve Diğerleri /Birleşik Krallık, BN 9006/80, Parag.116, Karar Tarihi: 08.07.1986

[88]KORKUT, Levent; Temel Hak ve Özgürlüklerin Bir Sınırlama Nedeni Olarak Kamu Yararı Kavramı,Liberal Düşünce Dergisi, Cilt: 11, No: 44, Güz 2006, s.78

[89]KORKUT, Levent; a.g.m., s.79

[90]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.482

[91]GRGİC, Aida; a.g.e., s.15

[92]Handyside /Birleşik Krallık, BN 5493/72, pr. 62,63, Karar Tarihi:07.12.1976

[93]AGOSI /Birleşik Krallık, BN 9118/80, Karar Tarihi: 24.10.1986, DUTERTRE, Gilles; a.g.e., s.316 Benzer davalar bkz; Raimondo /İtalya, BN 281-A, Karar Tarihi:22.02.1994, Air Canada / İngiltere, BN 18465/91, Karar Tarihi:05.05.1995

[94]ÖZDEK, Yasemin; a.g.e., s.297

[95]Scollo / İtalya, Karar Tarihi: 01.09.1995

[96]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.515

[97]Alatulkkila ve diğerleri /Finlandiya, BN 33538/96, Karar Tarihi: 28.07.2005

[98]Smith Cline and French Laboratories LTD /Hollanda, BN 12633/87, Karar Tarihi: 04.10.1990[FONT='TimesNewRomanPSMT','serif']

[99]Kozacıoğlu /Türkiye, BN 2334/03, Karar Tarihi: 31.07.2007

[100]ÖZDEK, Yasemin; a.g.e., s.297

[101]Sporrong ve Lönnroth /İsveç, BN 7151/75 ve 7152/75, Karar Tarihi: 23.09.1982, Kararda şu ifadelere yer verilmektedir: ‘..mahkeme toplumun genel yararının gerekleri ile bireyin temel haklarının korunması arasında denge kurulup kurulmadığını belirlemek zorundadır. (bk. ayrıntılardaki farklılıklarla birlikte 23.07.1968 tarihli Belçika Eğitim Dili Davası, parag.5) Sözleşmenin bütününe içkin olan bu denge arayışını, Birinci Protokolün 1. maddesi de yansıtmaktadır.’

[102]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.531–614

[103]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.m., s.657

[104]Akkuş /Türkiye, BN 19263/92, pr. 29, Karar Tarihi: 23.10.1997
[105]
ÖZDEK, Yasemin; a.g.e., s.297-298

[106]GEMALMAZ, H.Burak; a.g.e., s.543-546

[107]GÜRİZ, Adnan; a.g.e., s.178
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Avrupa İnasan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Mülkiyet Hakkı Ve Sınırlandırılması Esasları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Burcu Bulut'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-08-2012 - 17:51
(4266 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 6 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 6 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
18180
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 3 saat 14 dakika 1 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,26 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 150227, Kelime Sayısı : 10194, Boyut : 146,71 Kb.
* 10 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* 8 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1511
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,18894506 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.