Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Ab'de Demokrasi İlkesi

Yazan : Murat Türkyılmaz [Yazarla İletişim]
Avukat

AB'DE DEMOKRASİ İLKESİ
Murat Türkyılmaz

AB'de "Demokrasi ve insan hakları ilkesine saygı duymak ve bu hakları desteklemek ve korumak" birlik anlaşmasının metnine açık referansların konulmasıyla sonuçlanan tedrici bir süreçten sonra gerçekleşmiştir.

Ekonomik bütünleşmeyi hedef alan Avrupa Birliği, Roma antlaşmasının ilk halinde birliğin hedeflerine paralel olarak yalnızca ekonomik nitelikte hükümlere yer vermiş, demokrasi, temel hak ve özgürlüklere değinilmemiştir. Ancak, birliğin ekonomik bütünleşme amacına paralel olarak ekonomik hak ve özgülükler zikredilmiştir.(Serbest dolaşım, ayrım yapılmaması gibi.)

Barışın, özgürlüğün ve güvenliğin olmadığı bir ortamda ekonominin de gelişemeyeceğini düşünen Avrupa, bütünleşme sürecine demokrasi, temel hak ve özgürlükleri de dahil ederek kulvarını genişletmiş ve birliğe "birey" ağırlığını da koyarak salt ekonomik çıkarlara"ruh" kazandırmıştır.

DEMOKRASİ İLKESİ

Avrupa Birliği antlaşması’nın 1 Kasım 1993 ‘te yürürlüğe girmesi demokrasi ilkelerinin tanınması açısından bir kilometre taşı niteliği taşımaktadır.Antlaşmada böylece demokrasi birliğe yol gösteren ilkelerden biri haline gelmiştir. Birlik Antlaşması, ortak dış politika ve güvenlik politikasının genel hedeflerinden birinin demokrasi olduğunu belirtir. Aynı ilke Topluluğun kalkınma politikasının genel bir hedefi olarak başka yerlerde de tekrarlanır.
Amsterdam andlaşmasıyla demokrasi ilkesi 6/1 md. ile avrupa anayasa hukukunun ortak ilkelerinden biri olarak kabul görmüş, Demokrasi ilkesine saygı ilkesi Avrupa Topluluğu için üye olmayan ülkelerle olan ilşkiler bağlamında da kilit rol oynamaya başlamıştır. Bu doğrultuda üye olmayan ülkelerde demokrasi ilkesine duyulan saygı bağlamında uluslar arası forumlara ve özel eylemlere birliğin müdahelesi de dahil olmak üzere kapsamlı bir araçlar dizisi topluluk tarafından kullanılabilmektedir. Üçüncü ülkelerle sözleşme ilişkilerinde bu ilkenin dikkate alınması bu araçlardan biridir. (Örnek : AGİK’e katılan ülkelerle olan ilişkilerinde demokrasi ilkelerinin ve insan haklarının bu ülkelerle olan sözleşme ilişkilerinin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu, ilgili anlaşmalara uygun hükümler koyarak kabul etmek suretiyle; bu hükümler, anlaşmadan kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirilmemesi de dahil özel ivedilik taşıyan durumlarda Topluluğun harekete geçmesini sağlar (11 Mayıs 1992 tarihli Konsey Bildirgesi)

Günümüzde devletler, Halkın iktidarı ya da halkın egemenliği anlamına gelen demokrasinin doğrudan uygulanabilmesinin zorluğu karşısında asgari demokrasi şartlarını tesis edebilmek için ‘temsili demokrasi’ yolunu tercih etmişlerdir.

Temsili demokrasi, dar anlamda halkın temsilcilerini özgür iradesiyle seçmesi anlamına gelmektedir. Yönetilen halk, yöneten ise ‘halkın temsilcileri’ dir. Fakat vatandaşların siyasal ilgisizlik profillleri karşısında doğru karar vermeleride zorlaşmaktadır. Böylece gerçek anlamda temsil gerçekleşememektedir.

AB'de, 1979 yılından itibaren doğrudan ve genel oy ile parlamenterleri halkın seçebilmesine olanak tanıyarak birlik içinde asgari temsili demokrasiyi sağlamaya çalışmıştır. Birliğin kuruluş aşamalarından bugüne, parlamentonun yetkilerinin giderek arttığını görüyoruz. Bu avrupa halkalarının demokratik taleplerinin etkinleşmesi anlamında önemli bir süreçtir. Avrupa parlametosunun birlik içindeki ağırlığı halkların iradesinin ağırlığı anlamına geleceğinden parlamentonun yetkilerinin artması demokrasinin olgunlaşması yolunda atılan önemli adımlar olarak değerlendirilmektedir. Dinamik bir yapıya sahip olan birliğin, kümulatif sürecinde halkın ağırlığının zamanla artması ideal yönetim tarzının ileride tesis edilebileceği umudunu besler. "Demokrasi açığı" olarak nitelendirilen bu durumun doldurulması için birlik içinde çabalar sürdürülmektedir.

Konseyin, AB kurumları arasında ki ağırlığı ve öneminin halkın etkin katılımını engellediği görüşü karşısında Konseyi temsil eden her ülke temsilcisinin (bakanın) kendi ülkesinde seçimle iş başına gelmesinin dolaylı anlamda konseyin demokratik meşrutiyetini sağladığı iddia edilmektedir. Her ne kadar makul bir savunma olsa da ülkelerin özel hususiyetleri, kendilerine has kültür yapıları vs. nin AB şemsiyesi altında, AB değerleri ortak paydasında, seçmenlerin temayüllerini değiştirebilir ihtimali, "şüpheli" bir meşruiyet sorununu ortaya koymaktadır. Bunun çözümü, parlamentonun yetkilerinin artırılmasında yatmaktadır. 7 Haziran 2001 tarihinde, konsey üyelerinin, yani halklar tarafından seçilen bakanların onayladıkları AB-Anayasası oylamasından "hayır" sonucunun çıkması avrupa halkları arasında ki kopukluğu ve iletişimsizliği, farklılığı örnekler mahiyettedir. Meşruiyyet sorunu burada somutlaşmıştır.

Bir grup tarafından AB nin yenilgisi olarak tarif edilen 7 Haziran referandumunun, meşruiyet sorunuyla ilgisi olduğu kadar iyi yönetişim (good governance) ile de yakından ilgili olduğunu söylemek gerek. Halkın olup bitenler hakkında bilgi sahibi olamasının demokrasinin olmazsa olmazı olduğu dikkate alındığında, halktan kopuk ve yeterince kamu oyunu aydınlatmayan yönetimin yeteri kadar ‘ şeffaf ’ olmayışının, meşruiyyeti olumsuz etkilediğini söylemek gerek. Bu anlamda güçlü bir halkla ilşkiler kapmpanyasına AB nin ihtiyacı olduğu görülüyor. AB’ de yapılan yasal değişikliklerin tek tek toplumlara benimsetilmesi ve AB ülkelerinin yasalarının bu değişikliklere uyumlu hale getirilmesinde halkla ilişkiler konusunda uzmanlaşmış şirketlerin yürüttüğü geniş çaplı kampanyaların mutlaka önemi vardır. Fakat zamanlama açısından yasaların hazırlanış sürecinde iyi yönetişim ve etkin katılımın sağlanamadığı durumlarda bu çalışmalar halklar üzerinde ‘cebri’ bir nitelik arz edebiliyor. İrlanda da yapılacak oylama öncesi irlandalı bir parlamenterin AB parlamentosu başkanlığına getirilmesini de bir ‘seçim rüşveti’ olarak değerlendirenlerin pek de haksız olmadıkları gerçeği karşısında, halkların yönettiği değil yönlendirilmeye çalışıldığı bir sistemden söz etmiş oluyoruz.

AB'nin meşruiyyetini yani halka dayalı bir yönetimin tesisinde adalet divanı adeta bir emniyet sübabı fonksiyonu görmektedir. Avrupa parlamentosuna danışmayan konseyin aleyhine vermiş olduğu ‘ısoclucose’ olarak bilinen davada ‘ ….andlaşmada öngörülen hallerde parlamentoya danışılmamasının ilgili işlemin hükümsüzlüğüne yol açan esaslı bir unsur olduğunu’ dile getirerek bu kurumun demokratil meşruluğunu güçlendirmiştir. Ayrıca Mtthews kararında da ‘gerçek demokratik siyasi rejimin’ sağlanması yönünde parlamentodan yana eğilim göstermiştir.

Yukarıda da izahına çalıştığımız topluluklar arasında ki kültürel, sosyolojik farklılıkların varlığının AB nin türdeş bir toplum olmasına engel olacağı düşüncesi Alman anayasa mahkemesi Maastricht andlaşmasına ilşkin olarak verilen 12.10.1993 tarihli kararında yapılan tartışmanın odağında yer almıştır. Söz konusu kararda ‘demokrasi açığının’ parlamentonun yetkilerinin artırılarak sağlanamayacağı, bu durumun ancak avrupa çapında siyasi partilerle veya bir avrupa kamuoyunun oluşumu ile sağlanabileceğini ifade etmiştir. Bu kararla AB federasyon arifesinde değil, sadece ‘devletler birliği’ olarak nitelendirilebilecek bir konumda olarak değerlendirilmiş ve egemenlikçi bir yaklaşım benimsenmiştir. Kararda belirtilen eksikliğin giderilmesi için Avrupa Anayasası 45. md halkın katılım hakkından bahisle siyasal bilince sahip bir avrupa kamuoyunun oluşumuna yönelik bir düzenleme yapılmıştır. Katılımcı demokrasi 46. md’ de, 48. md’ de kötü yönetim iddialarına karşı ombudsman kurumu düzenlenmiştir. Dillerin farklılığı dikkate alınarak halkın bilgilendirilmesi yolunda aynı dilde cevap alma hakkı getirilmiştir. Tabii olarak hukuk devletinin ve demokrasinin bekası için yargı yollarının sağlıklı işlerliğinin olmazsa olmaz olduğundan hareketle adalet divanına da bu noktada önemli görevler düşmektedir. Zira mahkeme ictihad ve kararları demokrasi sürecini şekillendirmektedir.

Israrla üzerinde durmaya çalıştığımız ‘demokrasi açığının’ giderilmesi yönünde Aralık 2001 de Leaken zirvesinde AB konseyi geleceğin Avrupa’sına ilşkin bir konvensiyon oluşturdu. Ve bu konvensiyona, 2004 yılında yapılacak hükümetler arası konferansa kadar, AB’ni daha demokratik ve daha etkin bir Birlik haline getirmeyi amaçlayan öneriler geliştirme görevi verdi. Bu bağlamda konsey bir seçenekler listesi sunmak ya da bir anayasa taslağı hazırlamak konusunda ki seçimi kovensiyona bıraktı. Demokrasi açığını gidermesi beklenen bu anayasa hazırlığını 105 delegesinden hiçbirinin halk oylaması ile seçilmemiş olması bir ironi gibi görünmektedir. Bu ekibin hazırlayacağı bir metnin ne kadar meşruiyet taşıyacağı şüphe götürmektedir. 300 milyon AB yurttaşının hak ve sorumluluklarının belirleneceği böylesine önemli bir çalışmada görev yapacakların seçilmişler yerine atanmışlarca hazırlanmasının AB de inanılan demokrasinin sorgulamasına yol açmakta daha şimdiden hazırlanacak anayasaya gölge düşürmektedir. Avrupa yurttaşlarının hak ve sorumluluklarını belirleme görevinin siyasi iradeden bağımsızlaştırılarak bir tür yönetişim kuruluna aktarıldığını görüyoruz. Bu durumda ortaya çıkacak anayasadan hak ve özgürlükler adına bir şeyler beklemenin son derece yanıltıcı olacağı tespitini yapmak yanlış olmayacaktır. Ayrıca hazırlanan anayasadan sonra tek tek hükümetlerin olurunu almadan referanduma gitme cesaretini gösteren konvensiyonun bu süreci kamuoyunu yönlendirmek değil, kamuoyunun ilgili düzenlemeyi yöneten ilgisini sağlamak adına yapılacak propaganda faaliyetlerine fazlasıyla güvendiğini düşünmek gibi bir iyimserliği taşımak istiyorum. Aksi takdirde milyonlarca euro harcanarak halkın manipüle edilebilme ihtimali fiili durumda söz konusu olan demokrasi açığını fazlasıyla genişletmeye namzet bir tavır olarak karşımıza çıkacaktır.

Bir diğer husus; Özellikle Nice zirvesi ile birlikte üye devletler arasında güç ve nüfuz alanlarında bariz farklılıklar ortaya çıkmış ve eşitsiz bir görüntü genişleme sürecine hazırlık gerekçesiyle oluşturulmuştur. Avrupa konseyi içinde ki oy dağılımında yapılan değişiklik ve pek çok önemli konunun oylamasında ‘nitelikli oy çoğunluğu’ sistemine geçilmiş olması yalnızca Finlandiya değil, benelux ülkelerini de rahatsız etmiştir. Bu durum bir grup tarafından eşitsizlik olarak değerlendirilmiştir. Bu durumu eşitsizlik olarak değerlendirmenin demokratik bir yapıyı zedeleyeceği kuşkusuzdur.

Bunun dışında ‘değişken geometri’ olarak bilinen ve belli grupların karar alma süreci dışında kalmasını sağlayan bir durumun varlığı, demokrasi açığını gidermek adına Maastricht ile karar altına alınan ve Amsterdam Andlaşmasıyla genişletilen ‘bağımlılık’ ilkesinin çifte standarda sebep olduğu iddialar arasındadır. Ve bu iddialar AB nin demokratik bir blok olup/olmadığı noktasında ciddi şüpheler uyandırmaktadır.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında AB ‘ de ideal anlamda demokrasinin tesisinin zorluğundan bahsetmek yanlış olmayacaktır. Ekonomik çıkarların iktisadi seleksüyona dönüşerek güçlü ve zayıf dengelerinin ayyuka çıkması ve ağırlık kazanmaya başlayan korumacı ve milliyetçi eğilimlerin süreci iyice zora sokacağı uzak bir ihtimal olarak görülmemektedir. Umarız üzerinde uzlaşılması muhtemel anayasa, tüm bu korkuları izole eder ve bizde girmek için çırpındığımız AB de sonraki nesiller için kişi başına düşen milli geliri ve demokratik standartları yüksek bir toplumun temennisini gerçeğe dönüştürmüş oluruz.

Kaynakça :

* A. Işıl KARAKAŞ, Avrupa Birliği Hukukunda Anayasal ilkeler
*Avrupa Birliği Belgeler, İnsan Hakları ve Demokratikleşme
*Anayasal Sınırlar İçinde Demokrasi, James M. Bucahanan
*www.canaktan.org
*Avrupa Birliği Bülteni Ek 3/95
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Ab'de Demokrasi İlkesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Murat Türkyılmaz'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
13-07-2004 - 21:34
(7225 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 28 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 14 okuyucu (50%) makaleyi yararlı bulurken, 14 okuyucu (50%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13052
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 3 saat 3 dakika 46 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,81 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 11612, Kelime Sayısı : 1400, Boyut : 11,34 Kb.
* 88 kez yazdırıldı.
* 79 kez indirildi.
* 7 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 141
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03301311 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.