Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar

Yazan : Meriç Gençay [Yazarla İletişim]
Avukat

NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ SUÇLAR
Hazırlayan: Meriç Gençay

GİRİŞ

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu, beraberinde birçok yenilik ve değişiklik getirmiştir.Yapılan önemli değişikliklerden biri de objektif sorumluluk ve bu kapsamda değerlendirilen neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar konularıyla ilgilidir.Yeni ceza kanunumuzun 23.maddesi, 765 sayılı TCK’da olmayan bir düzenleme getirerek, ilgili madde ile objektif sorumluluğun sınırını çizmiş, günümüzde modern ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan kusursuz ceza olmaz ilkesine uygun bir düzenleme yapılmıştır.

Bu çalışma kapsamında I.bölümde suçun unsurlarına değinilecek, genel olarak objektif sorumluluk halleri incelenecek, eski kanunumuzda objektif sorumluluğun sınırlandırılmasında kullanılan “nedensellik bağı” kavramı üzerinde durulmuştur.

İkinci bölümde neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar konusuna giriş yapılmış, bu suçların hukuki niteliği, tasnifi, lehinde ve aleyhinde ileri sürülen görüşler incelenmiştir.Sonraki kısımda, hukukumuzda bu suçları düzenleyen kanun maddelerinin uygulanma biçimi eski ve yeni TCK’daki düzenlemeler kapsamında değerlendirilmiştir.

Üçüncü bölümde ise eski TCK döneminde verilmiş olan, konumuzla ilgili Yargıtay kararları ve bu kararların yeni TCK döneminde uygulanıp uygulanamayacağı hususu incelenecektir.



I.SUÇ GENEL TEORİSİNE ÖN BAKIŞ

1.Suçun Maddi Unsuru

“Modern ceza hukuku yönünden suç, her şeyden önce bir fiilden ibarettir.”1Ancak bu fiil, kaynağını hayvandan ya da doğadan alan herhangi bir fiil değil, insana izafe edilebilen bir fiildir.Fiili oluşturan bir takım unsurlar da vardır.Öncelikle suçun ortaya çıkması için yapma veya yapmama şeklinde bir davranışa gerek vardır.Çünkü suç, kanunun bir emrini ihlal eden bir insan davranışıdır.İnsan davranışı, kural olarak, tek başına suçun maddi unsurunu oluşturamaz.Yapılan hareketin, dış dünyada bir değişiklik meydana getirmesi, yani yapılan hareketin bir sonuç doğurması da gerekir. “Hareket ve netice kolaylıkla ayrılabilen kavramlardır, bağımsız değildirler, sebebiyet alakası onları bağlar.”2Sebebiyet alakası, yani nedensellik bağı, hareket ile sonuç arasındaki bağı, nedensellik ilişkisini oluşturan kavramdır.Bu bağ olmadan bir olayın, yapılan davranışın sonucu olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır.

A) Davranış

“Felsefi açıdan kişiye atfedilen her şey harekettir.Düşünce, niyet, arzular gibi.”3Ancak kişinin iç dünyasındaki, yani dış dünyada bir sonuç oluşturmayan hareketleri ceza hukukunu ilgilendirmez.

Hareket icrai veya ihmali olarak ortaya çıkabilir.İcrai hareket yapma, ihmali hareket ise yapmama biçiminde ortaya çıkar.İcrai harekette, irade, harekete geçirici sinirlerin üzerine etki ederek kasları faaliyete geçirir.Kasların bu faaliyeti, kişinin iradesini yansıtır.

Hareket çok defa, tek bir vücut faaliyetinden oluşmaz; aksine çeşitli vücut faaliyetlerinin bir bütünü olarak ortaya çıkar.Bu ikinci durumda ne zaman tek bir hareketin, ne zaman birden çok hareketin söz konusu olduğunu belirleme sorunu ile karşılaşılmaktadır.Bu sorunun çözümü, bir tek suçun mu, yoksa birden çok suçunu mu var olduğunu belirlemek yönünden büyük önem taşır.

İhmali harekette, fail kendisinden bekleneni değil başka bir şeyi yapmaktadır.Başka şey yaptığı için ihmali hareketi yapmaktadır.İhmal, hukuk normunun yapılmasını istediği fakat fail tarafından yapılmayan harekettir.

B) Sonuç

Sonuç, hareketten doğan bir olaydır.Ancak hareket sonucunda ortaya çıkan her olay, hukuku ilgilendirmeyeceği için, teknik anlamda sonuç insan davranışının dış dünyada meydana getirdiği ve hukuk düzeninin cezai sonuçlar bağlamak suretiyle nazara aldığı doğal değişikliktir.Bu kapsamda, sadece suçun kurucu unsurunu oluşturan dış değişiklik değil, cezayı ağırlaştırıcı nedeni oluşturan dış değişiklik de, bu anlamda sonuçtur.

Bazı suç tiplerinin gerçekleşmesi için ise kanun sadece belirli bir davranışı yeterli görmekte, bundan dolayı ayrıca dış dünyada bir değişiklik meydana gelmesini aramamaktadır.Hapishaneden kaçma suçu, bu suçlara bir örnektir.Bu nedenle sonucu olmayan suçlar olduğunu da söylemek gerekir.

İnsan hareketinin doğurduğu sonuç zarar şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, suça teşebbüste olduğu gibi zarar tehlikesi yaratma şeklinde de ortaya çıkabilir.Zarar şeklindeki sonuçlarda, zarar maddi nitelikte olabileceği gibi, hakaret suçunda olduğu gibi manevi nitelikte de olabilir.

Hareket ile sonuç arasında belli bir zaman geçmiş olması ile sonucun hemen ortaya çıkması arasında hukuken bir fark yoktur.Sonucun birkaç saniye sonra gerçekleşmesi le birkaç hafta sonra ortaya çıkması bir önem arz etmez.Sonucun davranıştan sonraki bir zamanda gerçekleşmesi halinde sonucu gecikmiş suç, davranıştan başka bir yerde gerçekleşmesi halinde ise mesafe suçu ortaya çıkar.




C) Nedensellik Bağı

“Dış dünyada meydana gelen değişikliğin bir insana bağlanabilmesi için, bu değişiklik o insanın davranışından kaynaklanmalıdır, bir başka deyişle bu ikisi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.”4Failin cezalandırılabilmesi için de, neticenin sebebini failin gerçekleştirmiş olması, hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması şarttır.Böyle bir bağ bulunmadığı takdirde fail sonuçtan sorumlu olmayacaktır.

765 sayılı TCK gibi 5237 sayılı TCK da nedensellik bağı konusunda genel bir hüküm koymamıştır.Ceza kanunlarında nedensellik ilişkisi konusunda gene bir hükmün bulunmaması bir eksiklik olarak değerlendirilemez çünkü “gerçekte nedensellik bağı ve bunun tespiti problemi hukuki bir konu ve kavram değildir; mantık ve insan yaşamına ait, deneylere dayanan ve kazanılan bir kavramdır.Nedensellik bağı konusunda verdiğimiz hüküm, hayat kural ve deneylerimizden edindiğimiz bilgiler sonunda vardığımız ve mantığı ilgilendiren bir sorun olmaktadır.”5

Nedensellik bağı konusunda çeşitli teoriler ileri sürülmüştür.Bu teorileri üç grupta toplamak mümkündür.Şart teorisi, uygun nedensellik anlayışı ve insani nedensellik anlayışı şeklinde isimlendirilen bu teorileri birkaç cümle ile açıklamak gerekirse; şart teorisi, neticenin meydana gelmesi için etkili olan her şartı sebep olarak görür ve şartlar arasında sonuca neden olma açısından bir fark yoktur.Bu nedenle, bu teori kapsamında nedensellik bağının kurulması için insanın sonuca ilişkin herhangi bir şartı yerine getirmesi yeterlidir.Bu anlayış ceza sorumluluğunu adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde genişlettiğinden eleştirilmiştir.

Uygun nedensellik anlayışına göre; sonucun zorunlu şartı olmaktan başka, yapıldığı andaki şartlara göre sonucu meydana getirmeye uygun ve onunla orantılı kabul edilen insan davranışı, nedensellik bağının doğması için yeterlidir.Başka bir ifadeyle neticenin meydana gelmesinde tüm şartlar değil, neticeyi meydana getirmeye uygun olan şartlar değerlendirilmelidir.Şartların eşitliği anlayışı (şart teorisi) ceza sorumluluğunu aşırı derecede genişletirken, bu anlayış, aksi yönde, ceza sorumluluğunu aşırı derecede daraltmaktadır.

İnsani nedensellik anlayışı, şart teorisi ve uygun nedensellik anlayışının aşırılıklarına bir çözüm koymak amacıyla ileri sürülmüştür.Bu anlayışa göre “bir insan davranışının ortaya çıkan bir sonunu nedeni sayılabilmesi için, bu davranışın o sonucun zorunlu şartı (conditio sine qua non) olması, yani bu davranış olmadan o sonucun gerçekleşememesi gerekir.Ayrıca sonucun istisnai etkenlerden ileri gelmemiş olması, yani davranışın gerçekleştirildiği anda, dönemin en ileri bilim ve tecrübesine göre davranışın olağan sonucu olarak öngörülebilir olması aranır.”6

Nedensellik bağı kavramı özellikle eski TCK’nın uygulamasında, neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar bakımından büyük önem arz etmektedir.Çünkü bu tür suçlarda neticeden failin sorumlu olmasının sınırını nedensel bağ belirlemektedir.Bu yüzden neticenin faile isnat edilmesinde kabul edilebilir ölçülerde kalmak gerekir.Failin haksız yere sorumlu tutulmasına neden olmamak içi ise, insani nedensellik anlayışını kabul etmek yerinde olacaktır.

2. Suçun Manevi Unsuru

A) Kusurluluk Kavramı

Kusurluluk kavramı, ilki psikolojik ikincisi ise normatif olmak üzere iki teori ile açıklanmaya çalışılmıştır.Psikolojik teori, kusurluluğu fail ile fiil arasındaki psikolojik bağ olarak nitelerken, normatif teori, kusurluluğu, hukuka aykırı bir hareketi normun koyduğu yasaklara veya yüklediği ödevlere rağmen yapmak olarak nitelendirilmektedir.Genel olarak kusurluluğu şu şekilde tanımlamak mümkündür. “Kusurluluk; failin hukuka uygun hareket edebilme imkanına sahip olduğu halde, hukuka aykırı bir davranışı seçmiş ve gerçekleştirmiş olması sebebiyle, bu fiilin ona yüklenebilmesi ve kınanabilmesidir.”7

Modern ceza hukukunda, bir fiilin suç olarak nitelendirilebilmesi için kişinin bu fiili yalnızca maddi olarak gerçekleştirmesi yeterli değildir, kişi aynı zamanda bu fiili kusurlu olarak gerçekleştirmiş olmalıdır.Bu kusurluluk, kural olarak fiilin bilerek ve istenerek yapılması ancak neticenin öngörülememesi, yani taksir biçimlerinde ortaya çıkmaktadır. “İster kast isterse taksir olsun fiilin suç sayılabilmesinde hepsine de kapsayan unsur; fiilin iradiliği; yani hareketin istenilmesidir.”8Bu bağlamda, sonraki konularda da açıklanacağı gibi, failin objektif olarak sorumlu tutulması, modern ceza hukuku ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

B) Kast

Cezai sorumluluğun doğması için, kural olarak kastın varlığı aranır.Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilere ve istenerek gerçekleştirilmesidir.(TCK md.21)Buna göre, kişi yaptığı hareketi biliyor, bu hareketiyle ortaya çıkacak sonucu biliyor ve istiyorsa, kastın varlığından söz edilebilecektir.Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde ise olası kast söz konusu olacaktır.

C) Taksir

Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.(TCK md.22) “Taksir, fiilin bilinerek ve istenerek yapılması ancak neticenin tahmin edilememesidir.”9Burada, taksirli hareketi oluşturan, dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlal edilmesi kavramı, objektif olarak belirlenir.Örneğin bir işyerinde alınması gereken önlemler, trafikte uyulması gereken kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğü olarak nitelendirilir.

Burada, kısaca bilinçli taksir konusuna da değinmek yerinde olacaktır.5237 sayılı TCK, bilinçli taksiri, kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hali olarak tanımlamıştır.Bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır.

D) Objektif Sorumluluk Halleri

Objektif sorumluluk, kusursuz suç ve ceza olmaz kuralının istisnasını oluşturan, kast ve taksir olmak üzere iki şekli bulunan kusurluluğun bulunmaması halinde dahi, failin sorumlu olmasına yol açan bir sorumluluk şeklidir.10Eski TCK döneminde sayı itibariyle daha çok olan objektif sorumluluk halleri, yeni TCK ile, modern ceza hukuku anlayışının gereklerine uygun olarak ortadan kaldırılmıştır.

Aşağıda, bu ödevin konusunu oluşturan “neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar” başlığı altında, eski ve yeni ceza kanunlarındaki düzenlemeler inceleneceği için, objektif sorumluluk konusunun üzerinde ayrıntılı olarak durulmayacaktır.

II.NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ SUÇLAR

1. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçların Hukuki Niteliği

Suçun varlığı için gerekli olanın ötesinde zararlı veya tehlikeli bir netice gerçekleştiği zaman cezanın ağırlaşması sonucunu doğuran suç tipine neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç denir.Bu tip suçlarda failin istemiş olduğu neticeden daha ağır bir netice meydana gelmiştir ve meydana gelen ağır netice, en azından taksir dolayısıyla kusurlu bulunduğu hallerde, faile yüklenmektedir.

Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar, biri temel suça ilişkin kanuni tip, diğeri ise belli bir netice meydana geldiğinde cezanın ağırlaştırılacağını hükme bağlayan kanuni tip olmak üzere iki hüküm arasındaki bütünleşmeden doğmaktadır. “Zararlı bir davranışın cezalandırılmasını öngöre kanuni tip “temel suç” ve temel suçta yer alan davranışla bağlantılı olarak normda tarif edilen neticenin gerçekleşmesi halinde daha ağır bir cezayı belirleyen kanuni tip ise “ağırlaştırıcı hüküm” olarak nitelenebilir.

Temel suçun yer aldığı birinci norm, ağırlaştırıcı hükümde öngörülen neticenin tarifinin bağlandığı davranış tipi hakkında gerekli olan bilgiyi vermektedir.Ağırlaştırıcı hüküm ise, belirli bir netice geçekleştiğinde, temel suçta yer alan davranışla bağlantılı olarak belirli bir ceza yaptırımını öngörmektedir.

A) Temel Hüküm

Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda temel ve ağırlaştırıcı olmak üzere iki hükmün bulunduğundan bahsetmiştik.Ağırlaştırıcı hükmü açıklayabilmek için önce temel hükme başvurmak gerekmektedir.Cezanın ağırlaşması sonucunu doğuran netice, temel suçtaki davranışın sonucu ise neticesi sebebiyle ağırlaşmış bir suç meydana gelecektir.Temel suçun kasıtlı veya taksirli işlenmiş olması mümkündür.Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçların büyük bir kısmında temel suç kasıtlı olarak işlenmektedir.Örneğin Yeni TCK md103, md.95/IV’te bulunan suçlar kasıtlı olarak işlenebilen suçlardandır.Buna karşılık yeni kanunda temel hükmün taksirle işlenebildiği suç tipi yalnızca madde 329’da yer almaktadır. ( Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama - MADDE 329. - (1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş zamanında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuşsa, faile on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Fiil, failin taksiri sonucu meydana gelmiş ise birinci fıkrada yazılı olan hâlde, faile altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hâllerden birinin varlığı hâlinde ise üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.)
Buna göre devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimse, bu suçu taksirli bir şekilde gerçekleştirmiş olsa bile, fiil devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeye koymuşsa, fail daha ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.

B) Ağırlaştırıcı Hüküm

Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda ağırlaştırıcı hüküm iki unsurdan oluşmaktadır.

a - Temel Hükümde Tarif Edilen Fiile İlişkin Olarak Daha Ağır Bir Ceza Belirlenmelidir.

Ağırlaştırıcı hükümden söz edebilmek için temek hükümde öngörülen kanuni tiple ilgili olarak daha ağır bir ceza belirlenmiş olmalıdır.Ağırlaştırıcı hükmün esas özelliği gerçekleşen ağır neticeye bağlı olarak ayrı bir ceza öngörmesidir.Belirlenecek olan daha ağır ceza, fiilden kaynaklanan ihlale paralel olarak değişiklik göstermektedir. “Nitekim, ihlal edilen hukuki değer veya menfaat önemli oldukça belirlenen ceza da dereceli olarak artmaktadır.”11Yeni TCK’da da, 765 sayılı TCK’da olduğu gibi, bu durum yalan tanıklık konusunu düzenleyen maddede açıkça görülebilmektedir.Yeni TCK md.272, yalan tanıklık yapan kişiyi fail hakkında koruma tedbiri uygulanıp uygulanmadığına, adli veya idari bir yaptırıma maruz kalıp kalmadığına, aleyhine verilen hapis cezasının süresine ve hapis cezasının infazına başlanıp başlanmadığına bakarak cezalandırmaktadır. (Yalan tanıklık - MADDE 272. - (1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idarî bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.)

Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda, belirlenecek ceza yaptırımı temel hükümdeki ceza yaptırımına göre daha ağır olmalıdır. “Bu ceza, bağımsız bir ceza olabileceği gibi temel suçta yer alan cezaya atıfta bulunarak belirli bir oranda artırma şeklinde de olabilir.”12

b - Kanuni Tipte Bir Netice Öngörülmüş Olmalıdır

Ağırlaştırıcı hükmün varlığı için sadece daha ağır bir cezaya işaret edilmesi yeterli değildir.Ayrıca temel hükümde yer alan suçun tipleştirilmesi gerekir.Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar, cezai yaptırımı bulunan bir fiilin sonucunda daha ağır bir neticenin gerçekleştiği fiillerdir. “Kanuni tipte yer alan bu ikinci netice “başka netice” olarak değerlendirilmelidir.Ancak, ikinci netice ya da başka netice, temel suçta cezalandırılan zararlı durumla bağlantılıdır.Failin cezasının ağırlaşması için mutlaka temel suçtaki netice gerçekleştikten sonra ağır neticenin meydana gelmesi gerekmez, temel suçta öngörülen netice teşebbüs derecesinde kalmış olsa bile, failin fiili ağırlaştırıcı hükümde öngörülen neticeyi doğurmuş ise ağırlaştırıcı hüküm uygulanır.”13Örneğin TCK’nun 99.maddesindeki çocuk düşürtme suçunda, düşürtme fiili tamamlanmayıp sadece teşebbüs derecesinde kalması halinde de, kadının ölmesi neticesi gerçekleştiğinde aynı maddenin üçüncü fıkrasındaki ağırlaştırıcı hüküm uygulanacaktır.

2. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçların Tasnifi

A) Failin Psikolojik Durumunu Esas Alan Tasnif

Bu tasnife göre, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda failin neticeyi isteyip istememesinin önemsiz olması ve failin neticeyi istememiş olması gerektiği şeklinde ikili bir ayrıma gitmek mümkündür.Zira bazı neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar bakımından, failinin neticeyi istememiş olması gerekmektedir, aksi halde başka bir suç tipi ortaya çıkmaktadır.

İlk kategoride değerlendirilebilecek NSAS bakımından ağır neticenin istenip istenmemiş olması önemsizdir.Burada, her durumda ceza ağırlaşmaktadır. “14Failin öteki netice bakımından psikolojik davranışı ne olursa olsun, iradi hareketinin sonucu olan neticenin gerçekleşmiş olması ceza sorumluluğunu doğurmaktadır.”Bu kategoriye giren suç tiplerine örnek olarak 5237 sayılı Ceza Kanunuu 272. maddede düzenlenen yalan tanıklık suçu, 267. maddede düzenlenen iftira suçu verilebilir.

Failin neticeyi istememiş olması gereken neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda ise, suçu ağırlaştıran sonuç dolaylı da olsa fail tarafından istenilmemelidir.Aksi takdirde sorumluluğun esası değişmekte ve farklı bir suç tipi ortaya çıkmaktadır.Bu durumda da fail objektif olarak değil kusuruna dayalı olarak sorumlu tutulacaktır.Yeni TCK’da madde 97’de düzenlenen terk suçu, bu suçlara örnek olarak gösterilebilir.

B) Gerçek Netice Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar – Görünüşte Netice Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar

Önder ve diğer bazı yazarlarca da yapılan bu tasnifte, gerçek netice sebebiyle ağırlaşmış suçlarda failin işlemeyi istediği suç yalnız kasten işlenebilmekte ve kasten işlenmek istenen suçtan sonra meydana gelen ağır neticede korunan hukuki yarar, işlenmek istenen suç ile aynı nitelikte fakat farklı değerlerde bulunmaktadır.15Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise ilk suç kasten veya taksirle işlenebilmektedir.Ayrıca görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ilk suç ile ağırlaşmış suç arasında nitelik farkı vardır.Örnek olarak eski TCK’daki cebren ırza geçme suçunda mağdurun ölmesi halinde neticesi sebebiyle ağırlaşan bir suç ortaya çıkmaktadır.Burada kasten işlenen suç adabı umumiye ve nizamı aile aleyhinde cürümler babında düzenlenmiş olduğu halde meydana gelen ölüm neticesi değişik bir suç niteliğinde gerçekleşmiştir ve düzenlendiği yer de şahıslara karşı cürümler babıdır.


3. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçların Lehinde ve Aleyhinde İleri Sürülen Görüşler

Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar hakkında çeşitli zamanlarda olumlu ve olumsuz görüşler ileri sürülmüştür.Bunları kısaca özetlemek gerekirse



A) Lehe Olan Görüşler

- Ceza normuna aykırı olarak gerçekleştirilen fiiller, ağır neticeler meydana getirmişlerse, toplumun bu fiiller ve meydana getirdikleri neticelerden daha fazla zarar görmüş olduklarını söylemek mümkündür.Toplumda işlenen suç sonucunda meydana gelen ağır neticenin daha ağır bir şekilde cezalandırılması gerektiği yönünde bir düşünce mevcut olduğuna göre toplumun bu duygusuna uygun olmayan bir ceza politikası adaletsizlik olarak kabul edilir.Bu yüzden netice kastedilenden daha ağır gerçekleşmişse, ceza da daha ağır olmalıdır.

- Kişi en başından beri iradesini toplum düzenine aykırı bir şekilde, suç işlemek için kullandığına göre kişinin meydana gelen tüm neticelerden dolayı sorumlu olması gerekir.

- “Bilinçli taksiri, taksirin ağır bir şekli olarak kabul eden ve bunu irade kusuru olarak benimseyen bir sistem, netice sebebiyle ağırlaşmış suçları kabul etmek zorundadır.”16

B) Aleyhe Olan Görüşler

- Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda ağır netice bir tesadüf sonucu ortaya çıkmaktadır.Kanun koyucu kaza ve tesadüfü kusur içinde kabul etmediğine göre bu tür suçlara yer verilmemesi gerekir.

- “Netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar Feuerbach’tan beri kast ve taksirin birlikte bulunduğu ve bunun karışımından meydana geldiği vurgulanır ki, bir suç tipinin kast ve taksir karışımı içinde bir konstriksiyona tabi tutulması Ceza Hukuku prensipleri ile bağdaşmaz (Löffler, 280 vd.”17

- Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar kilise hukuku döneminden kalma netice sorumluluğunu esas alan suçlardır.

- Bu tür suçlara kanunlarda yer verilecekse, ağır netice bakımından failin en azından bilinçli taksir ile sorumlu olması aranmalıdır.


3. Hukukumuzda Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar

A) 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar

765 sayılı TCK’nun romanist ülkelerde geçerli olan bir sistemi benimsediği ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar ile kastın aşılması şeklinde ikili bir ayırıma gittiği görülmektedir.Bu sistemde 765 sayılı TCK’nun 452. maddesinde kastın aşılması sureti ile adam öldürme fiili düzenlenmiş, kastın aşılması suretiyle işlenebilecek başka bir suç düzenlenmemiştir. “Aslında kastın aşılması suçlarını neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlardan ayırmak yersizdir.Zira her iki durumda da sonuçta netice sebebiyle ağırlaşma vardır.”18

765 sayılı Ceza Kanunumuzun objektif sorumluluk hallerini benimsediğine ve failin meydana gelen ağır neticeden sorumlu tutulması için nedensellik bağının kurulabilmesinin yeterli olduğuna yukarıda da değinmiştik.Burada birkaç örnekle durumu açıklamak gerekirse 765 sayılı TCK madde 439’u örnek olarak göstermek mümkündür. ( Madde 439 - Cebren kaçırmak sırasında veya bu yüzden kaçırılan kimse yaralanmış olursa yarasının derecesine göre ceza üçte birden bir misline kadar artırılır ve eğer ölürse fail müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılır.)

“Bu hükme göre; “şehvet hissi veya evlenmek maksadiyle” cebren kaçırılarak kişinin seyahat hürriyetinin tahdit edilmesi “...sırasında veya bu yüzden kaçırılan kimse yaralanmış olursa” veya “ölürse”; fail, cebren kaçırma suçuna nazaran daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaktadır.”19... “Bu ağır neticenin oluşumu açısından failin kasdı mevcut değilse; ayrıca taksirinin olup olmadığını araştırmaya gerek olmaksızın 439.maddeye göre cezalandırılması cihetine gidilecektir.Hatta “mesela mağdur kaçırılmakta iken onu kurtarmak için (üçüncü bir şahıs tarafından!) faile ateş edildiği sırada kurşunlardan birisinin kendisine (mağdura) isabeti dolayısıyla ölmüş bulunursa, fail hakkında yine 439.maddenin uygulanması gerekir.”20

Görüldüğü üzere 765 sayılı TCK döneminde neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar bakımından kabul edilen suçlar bir takım haksız sonuçlara yol açabilmektedir.Bu yüzden gerçekleşen ağır neticeden failin en azından taksirle sorumlu olması yönündeki yeni düzenleme kanımızca isabetli olmuştur.

B) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar

5237 sayılı Yeni TCK, netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar bakımından yeni bir sistemi kabul etmiştir.Yeni TCK 23.maddeye göre, kişinin meydana gelen ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için en azından taksirle hareket etmiş olması gerekecektir. ( Netice sebebiyle ağırlaşmış suç - MADDE 23. - (1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi hâlinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.)

Eski sistemde ise meydana gelen ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için nedensellik bağının varolmasının yeterli olduğundan bahsetmiştik.Yeni kanunla getirilen farklılığı bir örnekle açıklamak gerekirse; bir tartışma esnasında failin mağduru itmesi sonucu mağdurun o anda yerde bulunan yağ birikintisine basarak kayması ve sert bir şekilde başını yere vurarak ölmesi durumunda, failin sorumluluğu cihetine gidilemeyeceği söylenebilir.Burada, failin itme eylemini gerçekleştirirken mağdurun yağ birikintisine basarak düşeceğini ve kafasını vurarak öleceğini öngörmüş olamayacağını düşünerek, taksirle hareket etmediğini varsaymak gerekecektir.Eski TCK’ya göre fail kastı aşan adam öldürmeden sorumlu tutulacağı halde, Yeni TCK madde 23 nedeniyle failin en azından taksirinin varolması gerektiğinden fail bu durumda ceza almayacaktır.

“...en azından taksirle hareket etmesi gerekir.” seklindeki ifadeyi ise kusurluluk halleri arasında bir derecelendirme yaparak açıklamak mümkündür.Buna göre, taksir, kusurluluğun en az olduğu hal olarak nitelenebilir.Kusurun taksirden daha yoğun olduğu halleri ise sırasıyla bilinçli taksir, olası kast, ve kast olarak sıralayabiliriz.Böylece neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda fail taksir dışında, bilinçli taksir, olası kast ve kast ile hareket ettiğinde de evleviyetle sorumlu tutulacaktır.

Son olarak Yeni Ceza Kanunu’ndaki neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar aşağıda belirtilmiştir.


Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
MADDE 87. - (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

İnsan üzerinde deney
MADDE 90. - (1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
...
(5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi hâlinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

Organ veya doku ticareti
MADDE 91. - (1) Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
...
(8) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence
MADDE 95. - (1) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
MADDE 98. - (1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Çocuk düşürtme
MADDE 99. - (1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Cinsel saldırı
MADDE 102. - (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

Çocukların cinsel istismarı
MADDE 103. - (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
MADDE 109. - (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

Çevrenin kasten kirletilmesi
MADDE 181. - (1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

Resmî belge hükmünde belgeler
MADDE 210. - (2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması hâlinde, resmî belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur.

İhaleye fesat karıştırma
MADDE 235. - (1) Kamu kurum veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihalelere fesat karıştıran kişi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İhaleye fesat karıştırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmiş ise, ceza yarı oranında artırılır. Zararın meydana gelmiş olduğu sabit olmakla birlikte miktarının belirlenememiş olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını engellemez.

Fiyatları etkileme
MADDE 237. - (1) İşçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğurabilecek bir şekilde ve bu maksatla yalan haber veya havadis yayan veya sair hileli yollara başvuran kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.
(2) Fiil sonucu besin veya malların değerleri veya işçi ücretleri artıp eksildiği takdirde ceza üçte biri oranında artırılır.

Bilişim sistemine girme
MADDE 243. - (1) Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren ve orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
(3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

İftira
MADDE 267. - (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) İftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası dışında adlî veya idarî bir yaptırım uygulanmışsa; iftira eden kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yalan tanıklık
MADDE 272. - (1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. .
(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idarî bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yabancı devlet aleyhine asker toplama
MADDE 306. - (1) Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karşı asker toplayan veya diğer hasmane hareketlerde bulunan kimseye beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil sonucu savaş meydana gelirse faile müebbet hapis cezası verilir.
(3) Fiil, sadece yabancı devletle siyasal ilişkileri bozacak veya Türkiye Devleti veya Türk vatandaşlarını misilleme tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak nitelikte ise faile iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(4) Siyasal ilişki kesilir veya misilleme meydana gelirse üç yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Askerî tesisleri tahrip ve düşman askerî hareketleri yararına anlaşma
MADDE 307. - (1) Devletin silâhlı kuvvetlerine ait olan veya hizmetine verilmiş bulunan kara, deniz ve hava ulaşım araçlarını, yolları, müesseseleri, depoları ve diğer askerî tesisleri, bunlar henüz tamamlanmamış bulunsalar bile, kısmen veya tamamen tahrip eden veya geçici bir süre için olsa bile kullanılmayacak hâle getiren kişiye, altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Suçun;
a) Türkiye ile savaş hâlinde bulunan bir devletin çıkarı için işlenmiş olması,
b) Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş kudret ve yeteneğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuş olması,
Hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tahrip veya kullanılamaz hâle gelme, birinci fıkrada belirtilen bina, tesis veya eşyayı elinde bulunduran veya korumak ve gözetlemekle yükümlü olan kimsenin taksiri sonucunda meydana gelmiş veya bu nedenle suçun işlenmesi kolaylaşmış ise, bu kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Savaş zamanında Türkiye Devleti zararına olmak üzere, düşman askerî hareketlerini kolaylaştırmak veya Türkiye Devletinin askerî hareketlerine zarar vermek maksadıyla yabancıyla anlaşan veya anlaşma olmasa da aynı sonuçları meydana getirmeye yönelik fiilleri işleyen kişiye on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
(5) Dördüncü fıkrada tanımlanan fiil sonucunda, düşman askerî hareketleri fiilen kolaylaşmış veya Türk Devletinin askerî hareketleri zarar görmüş ise faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

Devletin güvenliğine ilişkin belgeler
MADDE 326. - (1) Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen veya tamamen yok eden, tahrip eden veya bunlar üzerinde sahtecilik yapan veya geçici de olsa, bunları tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanan, hileyle alan veya çalan kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Yukarıdaki yazılı fiiller, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuş ise müebbet hapis cezası verilir.

Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme
MADDE 327. - (1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuşsa müebbet hapis cezası verilir.

Siyasal veya askerî casusluk
MADDE 328. - (1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil;
b) Savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuşsa,
Fail, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama
MADDE 329. - (1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş zamanında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuşsa, faile on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Fiil, failin taksiri sonucu meydana gelmiş ise birinci fıkrada yazılı olan hâlde, faile altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hâllerden birinin varlığı hâlinde ise üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.

Gizli kalması gereken bilgileri açıklama
MADDE 330. - (1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklayan kimseye müebbet hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş zamanında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise, faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

Devlet sırlarından yararlanma, Devlet hizmetlerinde sadakatsizlik
MADDE 333. - (1) Görevi dolayısıyla öğrendiği ve Devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği fenni keşif veya yeni buluşları veya sınaî yenilikleri kendisinin veya başkasının yararına kullanan veya kullanılmasını sağlayan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, Türkiye ile savaş hâlinde bulunan bir devletin yararına işlenir veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokacak olursa, faile müebbet hapis cezası verilir.

Yasaklanan bilgileri temin
MADDE 334. - (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
Yasaklanan bilgilerin casusluk maksadıyla temini
MADDE 335. - (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, Türkiye ile savaş hâlinde bulunan bir devletin yararına işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

Yasaklanan bilgileri açıklama
MADDE 336. - (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş zamanında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuş ise faile on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Fiil, failin taksiri sonucu meydana gelmiş ise, birinci fıkrada yazılı olan hâlde faile altı aydan iki yıla, ikinci fıkrada yazılı hâlde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.

Yasaklanan bilgileri siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklama
MADDE 337. - (1) Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla açıklayan kimseye on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş zamanında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

Taksir sonucu casusluk fiillerinin işlenmesi
MADDE 338. - (1) Bu bölümde tanımlanan suçların işlenmesi, ilgili kişilerin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları sonucu mümkün olmuş veya kolaylaşmış ise, taksirle davranan faile altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise, taksirle davranan faile üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.


III.İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlar konusunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun getirdiği sistem kusursuz sorumluluğu ortadan kaldırmıştır.Bu nedenle, eski kanun döneminde uygulanan ve faili kusursuz olsa dahi meydana gelen ağır neticeden sorumlu tutan hükümler ve bu hükümlere dayanarak verilen Yargıtay kararları geçerliliğini yitirmiştir.

765 sayılı TCK döneminde verilen neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarla ilgili Yargıtay kararları içerisinde, failin kusur derecesini inceleyen kararlara rastlanmamıştır.Yargıtay, bu kararlarında, neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda failin ağır neticeden sorumlu tutulmasına yol açacak nedensellik bağı kavramı üzerinde durmuş, bu bağın bulunup bulunmadığı konusunu tartışmıştır.Yeni Ceza Kanunu ile birlikte failin ağır neticeden sorumlu olabilmesi için en azından taksirle hareket etmiş olması gerektiğinden bahsetmiştik.Bu durum eski kanuna göre failin sorumluluğunu daraltmakta, böylece nedensellik bağının bulunmadığı haller evleviyetle yeni kanun döneminde de geçerli olmaktadır.Aşağıda bu konuyla ilgili bir Yargıtay kararı yer almaktadır.Kararda, Yargıtay Ceza Genel Kurulu nedensellik bağının bulunduğunu varsayarak ilk derece mahkemesinin direnme kararını bozmuştur.Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu kararı, Yeni Ceza Kanunu döneminde uygulanamayacak olsa da, eski ve yeni ceza kanunları bakımından uygulamada ortaya çıkacak farkı belirtmek için faydalı olacaktır.Kararı özetlemek gerekirse; baba oğul olan sanıklar, maktulün yasaklanan yerde hayvan otlatmasından dolayı, maktule hakaret edip yakasından tutarak iteklemek suretiyle müessir fiilde bulunmuşlar, müessir fiilin etkisiyle maktulde önceden var olan kalp rahatsızlığı akut hale gelmiş ve bu kalp rahatsızlığı sonucu düşerek ölmüştür. Yerel Mahkeme, ölüm nedeninin kalp krizinden meydana geldiğinin kabulü durumunda dahi, sanıkların hakaret, tehdit ya da iteleme şeklindeki davranışlarından hangisinin maktulde kalp krizine neden olduğunu belirlemenin mümkün olmadığını belirtmiş, nedensellik bağının oluşmadığını düşünerek sanıkların sorumlu tutulamayacağı yönünde karar vermiştir.Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise ilk derece mahkemesinin kararını bozmuş ve uygun nedensellik bağının bulunduğunu belirtmiştir.Yeni TCK madde 23. kapsamında olayı değerlendirdiğimizde, sanıkların ölüm sonucundan sorumlu tutulabilmesi en azından taksirle hareket etmiş olması gerekeceğinden ve de maktulde önceden var olan kalp rahatsızlığının sanıklarca bilinmemesi halinde, sanıkların, eylemlerinin sonucunu önceden bilmesi mümkün olamayacağı için bu durumda sorumlulukları cihetine gidilemeyecektir.

T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU
E. 2002/1-29 - K. 2002/167 - T. 12.2.2002
DAVA : Adam öldürme suçundan sanıklar Cemalettin B. ve Muharrem B'ın beraatlerine ilişkin Çankırı Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 29.2.2000 gün ve 62/303 sayılı hüküm katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 8.5.2001 gün ve 1594/1965 sayı ile;
"Köy muhtarı olan maktulün yasaklanan yerde hayvan otlatmasından dolayı sanıklardan Cemalettin'e ceza yazdığı, baba oğul olan sanıklar Cemalettin ve Muharrem'in bu nedenle maktule hakaret edip yakasından tutarak iteklemek suretiyle müessir fiilde bulundukları, müessir fiilin etkisiyle maktulde önceden var olan kalp rahatsızlığının akut hale geldiği ve olay anına kadar sağlıklı olan maktulün ittirilmek suretiyle maruz kaldığı müessir fiile kendisinde var olan kalp rahatsızlığının da inzimamı sonucu olayın akabinde düşerek öldüğü dosya kapsamından anlaşılmasına göre;
Sanıkların eylemleri ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğu kabul edilip, maktulün muhtarlık sıfatı ve olayla ilgisi de araştırılıp değerlendirilerek TCK'nun 452/2. maddesi uyarınca hüküm kurulması gerekirken iteklemenin müessir fiil sayılamayacağından ve bu nedenle de illiyet bağının bulunmadığından bahisle yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 10.7.2001 gün ve 58/69 sayı ile;
"TCK'nun 452. maddesi bir objektif sorumluluk halini düzenlemektedir. Bu madde gereğince failin sorumlu tutulabilmesi için fail tarafından istenmemiş olan ölüm neticesinin fail tarafından istenmiş olan etkili eylem ile meydana gelmiş olması, ölümün bu etkili eylemin doğal sonucu olması gerekmektedir.
Etkili eylem bilerek ve isteyerek hedef alınan kişinin vücut bütünlüğüne zarar verme, bedeni yaralamadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 7.10.1985 tarih ve 1985/362-500 sayılı ilamında belirtildiği gibi irade dışındaki hareketler ( refleks ve şuursuz hareketler )belli bir netice oluştursa bile manevi unsur yokluğu nedeniyle suç oluşturmazlar.
Maktule olaydan sonra usulüne uygun otopsi yapılmadığı için kalp krizinden öldüğü, kalp krizinden ölmüş ise neyin kalp krizine sebebiyet verdiği, hangi surette kalp krizi geçirdiği belirlenememiştir. Adli Tıp Raporunda belirtildiği gibi bu aşamadan sonra belirlenmesi de mümkün değildir.
Maktulün kalp krizi geçirmesine sebebiyet veren, itişip- kakışma fiili mi yoksa sanıkların maktule söylediği belirtilen tehdit vari sözler, hakaretler midir belli değildir. İtekleme, bilerek ve isteyerek maktul hedef alınarak onun vücut bütünlüğüne zarar verme şeklinde mi gerçekleşmiştir, yoksa mezkur Ceza Genel Kurulu kararında belirtildiği gibi refleks şeklinde yapılmış bir hareket midir, tespit edilememiştir.
Maktulün sanıkların kasten yaptığı belli olmayan iteklemeleri sonucu gelişen akut kalp yetmezliği sonucu öldüğü kesin olarak belli değildir. Bu durum açıkça belli olduğu sonucuna varılıp sanıkların asgari 10'ar yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmaları hakkaniyete uygun değildir. Suçun oluştuğu kabul edildiğinde kalp hastası olan şahısla herhangi bir sebeple tartışmak ve ona bir şekilde dokunmak, akabinde şahsın kalp krizinden ölmesi az sayılmayacak bir cezaya çarptırılmayı gerektirecektir ki bu sonuç adil sayılamaz.
Yukarıda izah edilmeye çalışıldığı üzere sanıkların fiili ile ölüm arasında illiyet bağı olduğu her türlü şüpheden arınmış ikna edici delillerle tespit edilemediğinden mahkememizin 29.2.2000 tarih 1999/62-15 sayılı kararında ısrar edilerek sanıkların beraetine karar vermek gerekmiştir." gerekçesi ve bir mahkeme üyesinin kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçunun sabit olduğu yönündeki karşı oyu ve oyçokluğuyla önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 2.1.2002 gün ve 122474 sayılı "onama" isteyen tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Somut olayda; Köy ihtiyar heyetinin aldığı karar gereği yasaklanan bölgede olaydan 15 gün kadar önce ekili araziye zarar verecek şekilde hayvan otlattığı köy bekçileri tarafından belirlenen sanık Cemalettin B'a köy muhtarı olan maktul Sadık K. tarafından ceza yazıldığı, sanığın bu tarihten sonra bekçilere ve ihtiyar heyetine sözlü hakaretlerde bulunmaya başladığı, olaydan bir gün önce yine yasak yerde hayvan otlatırken köy bekçileri tarafından görülerek uyarılması üzerine "muhtarınız, azanız, hiçbir Allah'ın kulu beni buradan çıkaramaz" diyerek gıyabında köy muhtarına küfür ettiği ve "muhtarı dövsem üç ay ceza alırım" diye söylediği, bu davranışının köy bekçileri tarafından kendisine bildirilmesi üzerine maktul muhtar Sadık'ın yasak yerde hayvan otlattığı için yeniden bir ceza yazarak makbuzunu olay sabahı 07.30 sıralarında köy bekçisi Muharrem'le sanığa gönderdiği, ceza makbuzunu alan sanığın "ben şimdi onun a... sinkaf ederim" diyerek maktul muhtarın evine giderek küfür edip masaya vurduğu ve "bunu senin yanına koymam" diyerek tehdit ettiği, köy bekçileri Muharrem ile İsmail'in sanığı tutarak dışarı çıkardıkları, maktul muhtar Sadık Karayel'in bekçileri malzeme almaya gönderdikten sonra kendi kamyonuna binerek köy konağı inşaatının yanına geldiği, orada karşılaştığı yeğeni Satılmış Karabulut'a olayı anlatıp konuştukları sırada sanık Cemalettin ile babası olan diğer sanık Muharrem'in birlikte maktulün yanına gelerek küfür edip, tehdit ettikleri, yakasından tutup itelemeye başladıkları, gömleğinin sağ cebi sökülen maktulün de kendisini savunmaya çalıştığı, tanık Satılmış'ın sanıklara engel olmak için araya girmesini fırsat bilen maktul Sadık'ın sanıkların ellerinden kurtulup ilerideki aracına doğru gitmeye çalıştığı sırada yere yığılarak öldüğü, sanıkların tevil yollu ikrarları, tanık anlatımları ve dosyada mevcut diğer kanıtlardan anlaşılmaktadır.
Sanıkların beraatlerine karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanıkların eylemleri ile maktul Sadık'ın ölümü arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı, dolayısıyla kastı aşan etkili eylem suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından öncelikle kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçunun hukuki yapısı ve özellikleri üzerinde durulmalı, dosyadaki kanıtlar karşısında maktul Sadık'ın ölüm nedeninin belirlenip belirlenmediği tartışılmalı, sanıkların hareketlerinin etkili eylem sayılıp sayılamayacağı ve eylemleri ile ölüm nedeni arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı ortaya konularak, kastı aşan etkili eylem suçunun oluşup oluşmadığı belirlenmelidir.
Failin irade etmediği sonuçtan sorumlu tutulmaması, genel kural gereğidir. Ancak TCY'nın 45. maddesi, istenmemiş olan sonuçların da bazı hallerde açık bir yasa kuralı ile faile yüklenebileceğini kabul etmiştir. Objektif sorumluluk olarak adlandırılan bu istisnalardan biri de TCY'nın 452. maddesinde düzenlenen kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçudur.
Bu maddede; "Katil kastıyla olmayan darp ve cerh veya bir müessir fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa fail, 448'inci maddede beyan olunan ahvalde sekiz, 449'uncu maddede yazılı ahvalde on ve 450'nci maddede muharrer ahvalde onbeş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse mahkum olur.
Eğer telefi nefs failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmeyen ahvalin birleşmesi veyahut failin iradesinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı ile vukua gelirse, 448'inci maddede beyan olunan ahvalde beş seneden, 449'uncu maddede muharrer ahvalde yedi seneden ve 450'nci maddede yazılı ahvalde fail on seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır." denilmektedir.
Bu suçun unsurları ise;
Failin etkili eylem kastıyla hareket etmesi,
Ölümün meydana gelmesi,
Fiil ile ölüm sonucu arasında nedensellik ( illiyet )bağının bulunmasıdır.
Kullanılan etkili eylemin niteliği, bu suçun oluşumu açısından önemli değildir. Ancak, etkili eylemden söz edilebilmesi için, mağdura yöneltilen bir hareketin varlığı ve bu hareketin "cisme eza verme", "sıhhati ihlal" veya "akli melekelerde karışıklık" neticelerinden birini meydana getirmesi gereklidir. Bu sonuçlardan birini meydana getiren iteleme hareketi de, bu yönü itibariyle etkili eylemdir. Ancak, bu suçun maddi unsurunu oluşturan hareketin suç teşkil edebilmesi için bilerek ve istenerek, başka deyişle etkili eylem kastıyla ve iradi olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Nitekim Yerel Mahkeme direnme kararında dayanak olarak gösterilen Ceza Genel Kurulumuzun 7.10.1985 gün ve 362-500 sayılı kararında da bu prensipten hareketle, ittirmenin etkili eylem olduğu kabul edilmiş, fakat suça varlık verenin irade olduğu, bu bakımdan irade dışı hareketlerin ( refleks ve şuursuz hareketler )belli bir sonuç meydana getirse bile manevi unsur yokluğu nedeniyle suç oluşturmayacakları belirtilmiştir.
Öte yandan, failin eylemi ile ölüm sonucu arasında nedensellik bağının bulunması, başka bir deyişle, kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürmenin söz konusu olabilmesi için, ölümün failin etkili eylem sayılan hareketinden doğmuş olması gerekir. Bu suçta, sübjektif takdirin önemi bulunmadığından, failin de ölüm sonucunun meydana gelebileceğini öngörebilir durumda olması aranmaz. Fail yaptığı hareket sonucunda mağdurun ölebileceğini aklından bile geçirmemiş, hatta bunu tahmin edebilecek tecrübe veya bilgiye sahip bulunmamış olsa bile, hareketiyle sonuç arasında objektif uygunluk bulunduğu takdirde nedensellik bağı mevcuttur.
Bu açıklamalardan sonra somut olayı değerlendirdiğimizde;
Maktul Sadık'ın olay yerinden ayrılmak isterken yere yığılıp öldüğü, kolluk güçlerine de maktulün itişip kakışma sırasında kalp krizi geçirerek öldüğünün bildirildiği, olaya dair bilgileri elde ettikten sonra C.Savcısı ile birlikte cesedin muayenesini yapan hekimin mevcut bulgulara göre maktul Sadık'ın ölüm nedenini kalp krizi olarak belirlediği, yargılama sırasında katılan vekilinin; eylemin kasten adam öldürme suçunu oluşturduğunu, ölüm nedenine katılmadıklarını, ceset Adli Tıp Kurumuna gönderildiği takdirde ölümün kalp krizinden meydana gelmeyip, doğrudan sanıkların etkili eyleminden meydana geldiğinin anlaşılacağını ileri sürüp talep de bulunması nedeniyle Yerel Mahkemece; dosyanın Adli Tıbba gönderilerek; maktulün ölüm nedeni, ölümün sanıkların maktulle itişip tartışarak onu itelemeleri nedeniyle çabuklaşıp çabuklaşmadığı, ölümle sanıkların fiilleri arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı ve olayda TCY'nın 452/2. maddesinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı hususlarında görüş istenmesi üzerine Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunca 29.9.1999 gün ve 917 sayı ile ; "zamanında üç boşluk açılarak otopsi yapılıp kesin ölüm nedeni araştırılmadığından ve fethi kabir yapılmak suretiyle çıkarılacak cesede yapılacak otopside alınacak organ parçalarında çürüme ve otoliz nedeniyle makroskopik ve mikroskopik değerlendirme mümkün olmadığından, mevcut bulgularla kişinin ölüm nedeni belirlenemeyeceği ve sorulan hususlarda kanaat beyan edilemediğinin" belirtildiği anlaşılmaktadır.
Ölümün üzerinden zaman geçmesi nedeniyle cesetten alınacak parçalar üzerinde yapılacak incelemeler ile bir sonuca ulaşılması mümkün olmadığına göre, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun ölüm nedeni konusunda görüş belirtememesi doğaldır. Ancak sanık Cemalettin; tartıştıkları sırada kendisinin herhangi bir hareketi olmaksızın tanık Satılmış'la aralarına yığılan maktulün kalp krizinden öldüğünü savunmuş, görgü tanığı Satılmış'ta; her iki sanığın itelemeleri üzerine mağdurun kendini savunmaya çalıştığını, kendisinin aralarına girdiğini, maktul Sadık'ın olay yerinden ayrılmak istediği sırada yere yığılarak kalp krizi geçirdiğini ve öldüğünü belirtmiştir. Katılan vekili ise, suç niteliğinin ağırlaşması sonucuna yönelik olarak ölümün, kalp krizi gibi bir neden eklenmeksizin doğrudan doğruya sanıkların etkili eyleminden meydana geldiğini iddia etmiştir. Ancak, ceset üzerinde mevcut metotlarla yapılacak tıbbi araştırma sonucu katılanın bu iddiasının kanıtlanamadığı Adli Tıp Kurumu yazısından anlaşılmaktadır. Öte yandan, kalp rahatsızlığı bulunan ve kendisine yönelik etkili eylem sonrasında yere yığılan ve kısa süre içinde olay yerinde öldüğü belirlenen maktul ve olay hakkındaki bilgileri alan bilirkişi hekimin C.Savcısı tarafından gerçekleştirilen ölü muayene işlemi sırasında hazır bulunarak cesedi ve bulguları da gördükten sonra, mevcut bulgular karşısında, 59 yaşında, 170 cm boyunda ve 80-90 kg ağırlığındaki maktul Sadık'ın ölüm nedeninin kalp krizi olduğunu belirttiğine göre, maktulün ölüm nedeninin kalp krizi olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçunun oluşabilmesi için ölümün kalp krizinden meydana gelmesi gerekmeyip, eylem ile uygun nedensellik bağının bulunması koşuluyla, ölümün beyin kanaması ya da inhibisyon gibi herhangi bir nedenle meydana gelmesi halinde de bu suç oluşacaktır.
Öte yanda, yasak yerde hayvan otlattığı belirlenen sanık Cemalettin'e muhtar olan maktul Sadık tarafından ceza takdir edilmesi nedeniyle içerleyen ve bunu söz ve davranışları ile belli eden sanıkların olaydan önceki ve olay sırasındaki olumsuz söz ve davranışları ile maktulün itidalli yaklaşımı dikkate alındığında, öfkeli ve saldırgan davranışlar sergileyen sanıkların, yakasına yapışarak maktulü iteleme biçimindeki davranışlarının şuursuz ve refleks olarak nitelendirilemeyeceği ve olayda etkili eylem kastıyla hareket ettikleri açıktır.
Sanıkların etkili eylemleri ile ölüm arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığına gelince;
Yerel Mahkeme, ölüm nedeninin kalp krizinden meydana geldiğinin kabulü durumunda dahi, sanıkların hakaret, tehdit ya da iteleme şeklindeki davranışlarından hangisinin maktulde kalp krizine neden olduğunu belirlemenin mümkün olmadığını belirtmekte ise de, sanık Cemalettin'in sabah evine gidip yumruğunu masaya vurarak hakarette bulunup tehdit etmesine karşın herhangi bir rahatsızlık belirtisi göstermeyen ve sağlıklı bir şekilde günlük yaşantısına devam eden maktulün, bundan bir süre sonra gerçekleşen olayın ikinci aşamasında her iki sanık tarafından yakasından tutulup gömlek cebinin sökülmesine neden olacak biçimde kuvvet kullanılarak etkili eylem kastıyla ve iradi olarak itelenmesi üzerine araya inkıta girmeden, bu eylem nedeniyle duyduğu stres ve sarf ettiği eforun etkisiyle rahatsızlığının akut hale dönüşerek olay yerinde kalp krizinden öldüğü göz önüne alındığında, kalp krizi geçirip ölmesine neden olan davranışın sanıkların etkili eylemi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut olayda, sanıkların etkili eylemi ile bunun doğal sonucu olarak geçirdiği kalp krizinden hayatını kaybeden maktulün ölümü arasında uygun nedensellik bağı bulunmaktadır.
Bu itibarla, somut olayda kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçunun unsurları oluşmuştur. Sanıkların beraatine ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise, Yerel Mahkeme direnme kararında belirtilen gerekçenin haklı nedenlere dayandığını ileri sürerek, onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 12.2.2002 günü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi.

KAYNAKÇA

Erem, Faruk: Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, Ankara 1976
Keskin, Kadri: Taksirle Ölüme ve Yaralamaya Neden Olma, Ankara 1994
Önder, Ayhan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1989
Özen, Muharrem: Ceza Hukukunda Objektif Sorumluluk, Ankara 1998
Özgenç, İzzet: Kast-Taksir Kombinasyonları, SÜHF Dergisi cilt 6 yıl 1998
Özgenç, İzzet: Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Ankara 2005
Öztürk, Bahri - Erdem, Mustafa - Özbek, Veli:Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri Hukuk, İzmir 1998
Soyaslan, Doğan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 1998
Toroslu, Nevzat: Ceza Hukuku, Ankara 2001

1 Toroslu, s.46
2 Erem, s.224
3 Soyaslan, s.205
4 Toroslu, s.56
5 Önder, s.93
6 Toroslu, s.62
7 Önder, 252
8 Keskin, s.69
9 Soyaslan, s.451
10 Öztürk, s.272
11 Özen, s.189
12 Özen, s.190
13 Özen, s.191
14 Özen, s.195
15 Önder, s.390
16 Önder, s.388
17 Önder, s.388
18 Öztürk-Erdem-Özbek, s.273
19 Özgenç, Kast-Taksir Kombinasyonları
20 Özgenç, Kast-Taksir Kombinasyonları
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Meriç Gençay'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
12-10-2011 - 23:54
(4551 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 5 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
31234
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 18 saat 6 dakika 43 saniye önce.
* Ortalama Günde 6,86 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 66206, Kelime Sayısı : 8376, Boyut : 64,65 Kb.
* 7 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* 2 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1393
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,07024407 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.