Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi Ve Kontrol Kanunu Bağlamında Sorumluluk

Yazan : Harun Kale [Yazarla İletişim]
avukat, hukuk danışmanı

5018 SAYILI KAMU MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL KANUNU BAĞLAMINDA SORUMLULUK
I. Genel Olarak Sorumluluk Kavramı
Sorumluluk, genel davranış kurallarına, hukuka, mevzuata ya da yüklendiği bir yükümlülüğe aykırı davranan bir gerçek veya tüzel kişi şahsın, bu aykırı davranışı ile ortaya çıkan sonuçlardan dolayı bu sonuçlara bağlanan müeyyideyi yükümlenmesini ifade eder.
Sorumluluk kavramı, sorumluluğu doğuran olayın niteliği, sorumluluğun kaynağı, sorumluluk neticesinde ortaya çıkan sonuçların giderilme biçim ve kapsamı gibi unsurlara bağlı olarak bazı alt ayrımlara tabi tutulmaktadır.
Bu ayrımlardan biri, sorumluluğu doğuran olayın ya da fiilin, faili tarafından gerçekleştirilmesine, failin hukuka aykırılık halini ve neticelerini bilip bilmemesine veya sorumluluğun kanundan doğup doğmamasına bağlı olarak sorumluluğun, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk olarak yapılan bir ayrımdır.
Kusur sorumluluğu, esas itibariyle Borçlar Kanunu’nun 41’inci maddesinde vücut bulan, kasden, ihmal, tedbirsizlik, dikkatsizlik ile haksız bir surette bir ika edilen bir eylem, işlem veya karar ile zarar verilmesi halidir. Özel bir sorumluluk hükmüyle düzenlenmemiş bütün hallerde (ki kusur sorumluluğunun özel olarak düzenlendiği haller, TMK 120’ci maddesinde düzenlenen nişanın bozulması, 166’ncı maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma, TTK 56 ve 57’nci maddelerinde düzenlenen ticari işlerde haksız rekabet, BK 48’nci maddesinde düzenlenen ticari olmayan işlerde haksız rekabet halleridir) kusur sorumluluğun söz konusu olabilmesi için BK 41’inci maddesindeki şartların bir arada bulunması gerekir. Kusur sorumluluğundan (BK anlamında haksız fiil sorumluluğu) söz edebilmek için hukuka aykırı bir fiil, bu fiille gerçek veya tüzel kişi bir şahsa verilen zarar, fiilin işlenmesinde failin kusurlu olması ve verilen zarar ile hukuka aykırılık bağının bulunması hallerinin bir arada bulunması gerekir. Hukuka aykırılık bağı, uygun illiyet bağından farklı bir kavram olup fiille zarar arasında illiyet bağı bulunmasına rağmen hukuka aykırılık bağı yoksa failin haksız kusur sorumluluğundan bahsedilemez. Örneğin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 65’inci maddesine göre, devlet BDDK aracılığıyla aracılığıyla bankaları denetlemekle yükümlüdür. Bu yükümlülük banka müşterilerini ve toplumu zarardan koruma amacı güder. Devletin kontrolündeki ihmali sebebiyle banka bir zarara uğrarsa banka devletten bir tazminat isteyemez. Zira bankanın zarardan korunması kuralın amacı kapsamında değildir. Fiile mağdurun zarara uğraması arasında hukuka aykırılık bağı yoktur. Otobüslere alınacak yolcu sayısı Belediye nizamı ile sınırlandırılmıştır. Sınırlama hükmünün amacının kapsamına yankesiciliğin önlenmesi girmez. Sınırlamanın üstünde yolcu alınan bir otobüsteki sıkışıklıktan istifade ederek bir yankesici bir şahsın parasını çalarsa otobüs işletmesi şahsın uğradığı zararı tazminle yükümlü olmaz. Otobüse sınırlamanın üzerinde yolcu alınması sınırlamayı koyan kurala aykırıdır, fakat bu fiille paranın çaldirilmasi arasında hukuka aykırılık bağı yoktur.
Kusura dayanan sorumluluğun önemli bir şartı da fiilin işlenmesinde failin kusurlu olmasıdır. Kusur kavramına Türk hukuk mevzuatında açık bir tanım getirilmediği gibi esasen kusur üzerinde görüş birliğine varılmış ve açık bir tarifi verilmiş bir karar da değildir. Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek (kast) veya bu sonucu istemiş olmamakla birlikte hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır. Tarifinden de anlaşılacağı üzere kusur iki çeşittir; kast ve ihmal. Fail hukuka aykırı sonucu bilerek ve isteyerek davranmışsa kasdı, hukuka aykırı sonucu istemiş olmayıp da bu hukuka aykırı sonuçtan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamışsa ihmali söz konusudur. Hukuka aykırı fiilden faili sorumlu tutabilmek için kusurun çeşitlerinin önemi yoktur. En hafif bir kusur dahi sorumluluk için yeterlidir.
Kast, kusurun en ağır derecesidir. Kast, failin hukuka aykırı sonucu tasavvur ettiğini, bu sonucun bilincinde olduğunu ve bu sonucu istediğini ifade eder. Fail sonucu doğrudan doğruya istemişse ve bu amaca yönelik iradi eyleme geçmişse buna doğrudan kast; fail sonucu doğrudan istememekle beraber bu sonucun meydana gelmesi ihtimalini de göz önüne alarak hareket etmişse dolaylı veya ihmali kasttan söz edilmektedir.
İhmali hukuka aykırı sonucu istememesine rağmen bu sonucun meydana gelmemesi için idaresini yeter derecede kullanmamak, hâl ve şartların gerektirdiği dikkat ve özeni göstermemektir. Hukuka aykırı sonucu meydana getiren fiil işlenirken böyle bir fiil işleyen herkesin göstereceği dikkat ve özeni göstermemek ağır ihmal, hukuka aykırı fiil işlenirken böyle bir fiili işleyen herkesin değil dikkat ve tedbirli bir kimsenin göstereceği dikkat ve özeni göstermemiş olmak ise hafif ihmaldir.
Kusur sorumluluğu kural olarak fiilin hukuka aykırılığına ve failin kusurlu olmasına dayandırılmışsa da gerek Borçlar Kanunu’nda gerekse başka kanunlarda kusur aranmaksızın hatta bazen hukuka aykırılık söz konusu olmaksızın sorumluluğun düzenlendiği haller mevcuttur. Buna objektif sorumluluk veya sebep sorumluluğu denilse de sorumluluğun dayanağı için kusur aranmadığından bu durum genel olarak kusursuz sorumluluk kavramı ile ifade edilmektedir. Kusursuz sorumluluk genel olarak kanundan doğan bir sorumluluk halidir. Yani kusursuz sorumluluktan söz edebilmek için genel veya özel mahiyette bir kanunda kusursuz sorumluluğa ilişkin düzenlemelerin yapılmış olması gerekir. Bu sorumluluk türünde sorumluluk şartları, sorumluluğu düzenleyen hükümlerin her birinde ayrı ayrı belirtilmiştir. Her birinde sorumluluğun kapsamı, bu husustaki şartları belirleyen hükmün amacı ile sınırlıdır. Yani kanunun koruma amacı ile zarar arasında bağ bulunmalıdır. Bunu kusur sorumluluğundaki illiyet bağı ile karıştırmamak gerekir. Medeni Kanunda düzenlenen Devletin vasi ve vesayet daireleri tarafından ödenmeyen zarardan sorumluluğu, tapu sicillerinin tutulmasından sorumluluğu, Karayolları Trafik Kanunu’nda düzenlenen motorlu taşıt işletenin sorumluluğu, Çevre Kanunu’nda düzenlenen çevreyi kirletenlerin sorumluluğu ile Yargıtay içtihatlarınca kabul edilen iş kazalarında ve meslek hastalıklarında sosyal sigortaca karşılanmayan zararlardan işverenin sorumluluğu, kusursuz sorumluluğun örneklerindendir.
Kusur sorumluluğu/Kusursuz sorumluluk ayrımının yanında sorumluluğun niteliğine göre, siyasal sorumluluk/idari sorumluluk/malî sorumluluk/cezaî sorumluluk şeklinde bir ayrıma da gidilebilir.
İdari sorumluluk, kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla kanunların, tüzüklerin ve yönetmeliklerin Devlet memuru bakımından emrettiği görevleri yurt içinde veya yurt dışında yerine getirmemek, uyulmasını zorunlu kıldığı hususlara uymamak veya yasakladığı işleri yapmaktan kaynaklanan sorumluluktur.
İdari sorumluluğun müeyyidesi kamu personelinin genelde idari bir tahkikat sonucu ortaya çıkan disiplin cezalarıdır. Bu cezalar personelin tabi olduğu mevzuatta belli edilmektedir. Kitabın esas konusu idari sorumluluk olmadığından daha fazla ayrıntıya girilmemiştir. Örneğin kamu inşaatlarının teknik ve kurallarına uygun olarak yapılması ve mevzuatta öngörülen usul işlemlerinin yerine getirilmesi görevi kontrol teşkilatına verilmiştir. Kontrol teşkilatının bu gereklere uymaması sonucunu kamu zararı ortaya çıkarsa durumlarına göre düzenleyen ve onaylayan sıfatlarıyla mali sorumlulukları Sayıştay tarafından tespit edilir. Ayrıca görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmemeleri nedeniyle idari cezalara da çarptırılabilirler ki bu ikincisi idari sorumluluğun bir sonucudur. Mali sorumluluk bir zarar sonucu ortaya çıkmakta, Sayıştay’a karşı mali sorumluluğu olanlar da (kişi bazında) sınırlı olmaktadır. İdari sorumlulukta ise zarar şartı aranmadığı gibi kapsamı bütün kamu personeline şamildir.
Mali sorumluluk; kişinin gerek kamuya gerekse başka bir kişiye verdiği zararın kendisine ödettirilmesi sonucunu doğuran sorumluluk türüdür. Kamu personelinin mali sorumluluğu konusundaki genel düzenleme Anayasanın 129’uncu maddesindeki “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir” hükmü ile yine Anayasanın 40’ıncı maddesinin “kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler soncu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” şeklindeki hükmüdür. Kamu personelinin büyük bir çoğunluğunu kapsamına alan 657 sayılı DMK’nun 12 ve 13’üncü maddelerinde ise kamu görevlilerinin hem devlete verdikleri zararlar hem de kişilere verdikleri zararlardan dolayı sorumluluklarına ilişkin hükümler yer almıştır. 657 sayılı Kanunun kapsamı dışında kalan kamu personeli için de çoğu zaman ya bu maddelere paralel düzenlemeler yapılmakta ya da bu maddelere atıf yapılmaktadır ki sorumluluk konusunda benzer yükümlülükler göze çarpmaktadır. Örneğin KİT personelinin mali sorumluluğuyla ilgili düzenlemeler aşağıda görüleceği üzere 657 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin hemen hemen aynısıdır.
Kimi kamu personelinin mali sorumluluğu konusunda ise özel düzenlemeler mevcuttur. Zira bu kamu personeli mali sistem ve bütçe uygulamaları açısından önemli görevleri yüklenmişler ve diğer kamu görevlilerine karşı belli bir mali teminata kavuşturulmuşlardır. Mülga 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu sorumluluk konusunda özel düzenlemeler içermektedir. Mali sorumluluğun müeyyidesi zarar doğurucu eylemi yapanın tazminata mahkûm olmasıdır. Sorumluluğu tespit mercii zararın türüne, bağlı bulunulan kuruma, kişi ile kurum arasındaki hukuki ilişkiye ve kişinin görevine (hukuksal statüsüne) bağlı olarak değişmektedir. Özetle söylenebilecek olan şudur ki, kamu personelinin devlete verdikleri zararlar konusunda duruma göre adli mahkemeler ve belli tutarı aşmayan zararlar konusunda idare organları sorumluluğu tespitte yetkili iken 5018 sayılı kanun kapsamında sorumluluğu düzenlenen personel için mali sorumluluğun tespit yeri Sayıştay olmaktadır. Bir kişinin sorumluluğuna Sayıştay’ca karar verildiği zaman ne şekilde müeyyide uygulanacağı Sayıştay Kanununda açıklanmıştır. Anılan Kanunun “Sorumluluk Halleri” başlıklı 45’inci maddesinde şöyle denilmektedir: “…Sorumlularca; gelir, gider, mal ve kıymetlerden mevzuata uygun olarak tahakkuk ettirilmediği, alınmadığı, harcanmadığı, saklanmadığı veya idare edilmediği Sayıştay’ca kesin hükme bağlananları, sorumlular keyfiyetin idarece kendilerine bildirilmesinden başlayarak üç ay içinde Hazineye ödemek zorundadırlar…” Bu maddeye göre, sorumluluğu tespit edilenler hükmedilen kamu zararını kendilerine hükmün tebliğinden itibaren üç ay içinde hazineye yatırmak zorundadırlar. Yatırmadıkları takdirde zarar İcra İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edilir.
Cezai sorumluluk, yani ceza kanunlarını ilgilendiren sorumluluk, müeyyidesi ceza kanunlarında belirlenmiş olan sorumluluk türüdür. Cezai sorumluluğa yol açan fiiller başta 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere genel ve özel muhtelif kanunlarda gösterilerek özel kanunlarda gösterilmesi hallerinde ceza kanununa atıf yapılmıştır. Hangi fiilin ceza hukuku bağlamında suç teşkil ettiği ve hangi müeyyideye bağlandığı ilgili kanunlarında gösterilmektedir.
Siyasal sorumluluk, yürütme organının cumhurbaşkanının yanında ikinci kanadını oluşturan başbakan ve bakanlar kurulu üyeleri için geçerli bir sorumluluk türü olup parlamenter rejimin temeli ve önde gelen özelliğidir. Bu sorumluluk, başbakanın ve bakanlar kurulu üyelerinin yasama organının güvenini kaybettiğinde yasama oranınca görevlerine son verilebilmelerini ifade eder. Diğer bir deyişle siyasal sorumlulukta müeyyide cezai veya hukuki değil sadece siyasaldır. Siyasal sorumluluk kolektif ve bireysel olarak iki türlüdür. Kolektif siyasal sorumluluk, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden doğan sorumluluktur. Anayasamızın 112’nci maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre, Bakanlar Kurulu hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumludur. Kolektif sorumluluk ilkesi, genel siyasetinden dolayı güvensizlik oyu alan bir hükümetin bütün olarak çekilmesi sonucunu doğurur. Bireysel sorumluluk, bakanların bireysel sorumluluğudur. Bu sorumluluk Anayasanın 112’nci maddesinin ikinci fıkrasında vücut bulmaktadır. Buna göre, “Her bakan … ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur.” Bireysel sorumluluk, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesi ile ilgisi olmayan, her bakana tek tek izafe edilebilecek bir sorumluluk türüdür.

II. İdare Hukuku Açısından Sorumluluk

Kamu hukukunda sorumluluk, özel hukuktan farklı şekilde kamu gücünün kullanılması sonucu idare edilenlerin uğradıkları zararların tazmini amacına matuf olarak düzenlenmiştir.
1982 Anayasasının, İdarenin sorumluluğunu hüküm altına alan 125’inci maddesinin ilk fıkrasında “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmü yer almaktadır. Maddenin gerekçesinde yine “İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı, bu eylem ve işlemlerden hakları zıyaa uğrayan kimselerin yargı yoluna başvurmaları, yani yargı yolunun açık olduğu” vurgulanmıştır. Maddenin son fıkrası ise şöyledir: “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” “Görev ve Sorumluluklar” kenar başlıklı 129’uncu maddesinde ise; “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir” denilmektedir. Anayasanın 40’ıncı maddesinde de şu hüküm yer almaktadır. “kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler soncu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere idarenin vatandaşlara karşı olan sorumluluğunda genel ilke, kusursuz sorumluluktur. Kamu görevlilerinin görevleri ile ilgili olarak verdikleri zararlar karşısında idare kusurunun olup olmamasına bakılmaksızın sorumlu tutulmuş ve zararın tazmini ile yükümlü kılınmıştır.

1. İdarenin sorumluluğu
İdarenin sorumluluğu, kural olarak kusursuz sorumluluğa dayandığı gibi kusur sorumluluğuna da dayalı olabilir. İdarenin kusur sorumluluğu, hizmet kusuru anlamında varlık kazanmaktadır. Hizmet kusuru, idarenin yürüttüğü bir kamu hizmetinin kurulmasına, düzenlenmesinde veya işleyişindeki bir bozukluk ve aksaklığı ifade etmektedir. Hizmet kusuru, kamu görevlilerinin kusurlarından tamamen bağımsız olarak mütalaa olunmaktadır. Yani idarenin istihdam ettiği kamu görevlileri kusurlu olsa da olmasa da eğer hizmetin kuruluş, düzenleniş ve işleyişinde bir bozukluk veya aksaklık var ise hizmet kusuru da var demektir. İdare bütünüyle tüzel kişilerden oluştuğuna göre hizmet kusuru olarak adlandırılan kusur, kişiselleştirilebilsin veya kişiselleştirilemesin aslında kamu görevlilerinin sorumluluğudur. Ancak kamu görevlilerinin yürütülen hizmetle ilgili kusurları da hizmet kusuru olarak kabl edilmekte, kamu görevlilerinin öznel kusuru hizmete ilişkin ise idari sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır. Hizmet kusuru sayılan haller, hizmetin kötü işlemesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin hiç işlememesi halidir. Bunların yanında idarenin hukuka aykırı işlem tesis etmesinin hizmet kusuru teşkil edeceği şüphesizdir. Her ne kadar Danıştay eski tarihli bazı kararlarında, hukuka aykırılığın konunun içtihada elverişli olmasından, içtihat hatasından, içtihat yanlışlığından ya da takdir hatasından kaynaklandığını kabul etmiş ve bu gibi hususları hizmet kusuru saymamışsa da kanunlardaki karmaşıklığın veya uyumsuzluğun ya da idari görev ve yetkilerdeki karmaşanın idarenin sorumsuzluğu için gerekçe göstermek, idarenin kusursuz sorumsuzluğunun dahi söz konusu olduğu bir hukuk düzeninde hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
İdarenin kusursuz sorumluluğunun dayanağı Anayasanın 125’inci maddesinin son fıkrasında vücut bulmaktadır. Buna göre “…idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür…”. İdare hukukunda kusursuz sorumluluk iki temel ilkeye dayanmaktadır.
Tehlike ilkesi ve fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi (kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi). Tehlike ilkesi, özel hukuktan aktarılmış bir ilke olup kaynağını Mecelle’den almaktadır. Mecelleye göre “mazarrat menfaat mukabelesindedir. Yani bir şeyin menfaatine nail olan onun mazarratına da mütehammil olur”. Tehlike ilkesi gereği kusursuz sorumluluk, tehlike yaratma olasılığı fazla ve teknik yönde karmaşık olan, dolayısıyla her zaman nedeni saptanamayacak olan zarara yol açabilecek bir idari faaliyet ya da araç-gereç zarara yol açar ise, bu zararın kusur şartı aranmaksızın idarece tazmin edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi uyarınca ise idarenin kamu yararı düşüncesi ile giriştiği bir faaliyet belli bazı kişileri zarara uğratır ise bu zararın herhangi bir kusur aranmaksızın idarece karşılanması gerekir.
İdarenin gerek kusurlu ve gerekse kusursuz sorumluluğunun söz konusu edilebilmesi için idari davranış, zarar ve idari davranış ile zarar arasında bir nedensellik bağının bulunması gerekir.

2. İdare (kamu) görevlilerinin sorumluluğu
İdare (kamu) görevlilerinin sorumlulukları, kişisel kusura dayanabileceği gibi hizmet kusuruna ve cezai kusura da dayanabilir.
Hizmet kusuru, hizmetin kurulması, düzenlenmesi ve işleyişindeki aksaklık, bozukluk olduğuna göre bu anlamda faili bulunsun ya da bulunmasın kamu görevlilerinin hizmetle ilgili kusurlu tutum ve davranışlarını ifade ettiğine göre, kamu görevlilerinin hizmetle ilgili olmayan kusurlu tutum ve davranışları kişisel kusuru teşkil eder ve idarenin sorumluluğuna yol açmaz. Kişisel kusur idarenin değil ancak idare görevlilerinin haksız fiil hükümlerine göre sorumluluğuna yol açar. O halde hizmet kusuru ile kişisel kusurun ayırdedilmesi gerekir. Kamu görevlilerinin, görevleri dışında ve görevinin gereği olmayan hususlardan dolayı, resmi sıfatlarından kesin bir biçimde ayrılmış bulunan kusurlu tutum ve davranışları onların haksız fiil esaslarına göre sorumlu olmalarına yol açar. Bunun haricinde kamu görevlilerinin hizmet içinde ve hizmetle ilişkili bazı kusurlu tutum ve davranışları da kişisel kusur olarak nitelendirilmiştir. Buna göre, kamu personelinin suç niteliğindeki davranışları, yargı kararlarına uymaması, kamu görevlilerinin kötü niyetli davranması ve kamu görevlisinin ağır kusurunun bulunması halleri de kişisel kusur olarak kabul edilmiştir.
Sonuçları itibariyle çoğu zaman adli yargının görev alanına giren ve Borçlar Kanunu’nun haksız fiil esasları kapsamında değerlendirilen kişisel kusurda, kamu hukukuna tabi bir görevi yerine getiren personelin zarar doğuran eylem ve kusuru, göreve yabancı veya hizmetten ayrılabilen kişiye özgü bir fiil ve hata niteliği taşımaktadır. Diğer bir ifadeyle personelin işlemi resmi sıfatından ayrılmakta ve suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini kaybetmektedir. Memur görevini yaparken görev konusunu oluşturan hizmetin kanuni ve teamülî (geleneksel) sınırları içinde iyi niyetle hareket etmiş ise eylem idari; zararı gerektiren kusur da hizmet kusurudur. Eğer memurun bir hakkı ihlal eden hareketi hizmetin normal gereklerine ve kanuni sınırlarına uymamak gibi bir kötü niyet taşımakta ise bu takdirde ortada kişisel kusur var demektir. Bu bakımdan, fiili yol, adam dövme ve yargı kararlarını uygulamama gibi idari işlem ve eylem niteliğini kaybetmiş olan tutum ve davranışlar kişisel kusur telakki edilmelidir. Bu tür tutum ve davranışlar idare bakımından “ağır hizmet kusuru” olduğu gibi personel bakımından da “salt kişisel kusur” olarak görülür. Hukuk dışı ve usulsüz olarak zor kullanılması hem yönetimin, hem de kamu görevlilerinin sorumluluklarını gerektirir. Bu nedenle İdare mahkemelerinde tam yargı davası suretiyle tazminat istenebileceği gibi, adli yargıda da dava açılabilir. Kamu görevlisinin hizmet dışında, hizmetle herhangi bir ilişkisi bulunmayan bir davranışından zarar doğmuş ise, görevlinin kusurlu tutum ve davranışı kişisel kusuru oluşturur ki bunlara Hizmet Dışı İşlenen Kusur adı verilmektedir. Bundan dolayı açılacak davalara adli yargıda bakılır ve özel hukuk kuralları uygulanır. Bu bakımdan kamu görevlisinin yetki sınırlarını aşıp, kişiye zarar verecek bir eylemde bulunması veya işlem yürütmesi halinde kişisel kusur var demektir ki, kişisel kusurun varlığının tespiti adli mahkemelerce yapılmaktadır. Diğer yandan, hizmet içinde veya hizmetle ilgili olarak kamu görevlisinin, tutum ve davranışının suç oluşturması, ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi, genel olarak kişisel kusur sayılmaktadır ki bunlara da “hizmetle ilgili kusur” adı verilmektedir. Bu durumlar aynı zamanda yönetimin gözetim yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusuru da sayılabilir. Diğer bir ifadeyle kamu görevlisinin kişisel kusuru her zaman yönetimin sorumluluğunu ortadan kaldırmayabilir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 12 ve 13’üncü maddelerinde Anayasamızda yer alan düzenlemeye paralel hükümler getirilmiştir. 12’nci madde hükmü şöyledir: “Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar. Devlet memurlarının kasıt, kusur, ihmal ve tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedel üzerinden ödenmesi esastır”.
Kanunun 13’üncü maddesi ise şöyledir: “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.”
Gerek Anayasanın 129’uncu maddesi gerekse 657 sayılı Kanun’un 12 ve 13’üncü maddeleri kamu personelinin mali sorumluluğu konusundaki genel düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak şu ayrıma dikkat etmek gerekmektedir. 657 sayılı Kanun’un 12 ve 13’üncü maddeleri sadece bu kanunun kapsam maddesinde sayılan personel için uygulanabilecek nitelikte olup kapsam maddesi dışında kalan kamu personeli bakımından ilgili mevzuatla atıf yapılmadıkça geçerliliği yoktur. Ancak, Anayasanın 129 ve 40’ıncı maddeleri tüm kamu personeli için geçerli hükümler içermektedir. Bu bakımdan sonraki bölümlerde sorumlulukla ilgili olarak yapılacak açıklamalar aslında bütün kamu personelini kavrayacak şekildedir. Mali sorumluluk konusundaki özel düzenlemeler ise başta 5018 sayılı kanun olmak üzere muhtelif kanunlarda ve bunlara dayanılarak çıkartılan alt hukuk metinlerinde yer almıştır.
Burada devlet memurlarının kasıt, kusur, ihmal ve tedbirsizlik nedeniyle idareye verdikleri zararın kendilerine rayiç bedel üzerinden ödettirileceğini vurgulamak lüzumu vardır. Sınıflandırmada bu tür sorumluluk kusura dayalı sorumluluk kapsamına girmektedir.
Belirtilmesi gereken bir diğer husus ise, vatandaşların kamu hukukuna tabi idari işlem ve eylemler nedeniyle uğradıkları zararlar nedeniyle işlemi gerçekleştiren memur aleyhine değil idare aleyhine dava açmalarının gerekliliğidir. Diğer bir ifadeyle husumet idareye yöneltilecektir. İdarenin ödediği zarar için ilgili kamu görevlisine rücu hakkı saklı tutulmuştur. İdarenin buradaki sorumluluğu ise kusursuz sorumluluk kapsamındadır.
Hizmet kusuru ile kişisel kusurun iç içe geçtiği hallerde kişisel kusur olarak kabul edilen durumların varlığı idarenin hizmet kusurunu ve dolayısıyla sorumluğunu ortadan kaldırmaz. Zira idare kişisel kusur işleyen kamu görevlisini kendisi seçtiği gibi idarenin kamu görevlisi idarenin kamu görevlisi üzerinde denetim ve gözetim görevi vardır. 657 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesi hükmüne göre, “…kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan ötürü bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır”. Bu hüküm gereği kamu görevlilerinin görevleri ile ilgili kusurlu davranışları neticesi vermiş oldukları zararlardan dolayı kamu görevlisi aleyhine değil ilgili kamu kurumu aleyhine dava açılması gerekmektedir. İdare de bu tür bir dava sonucunda tazminat ödemeye mahkûm edilirse ilgili kamu görevlisine rücu edecektir. Bunun tek istisnası İYUK’nun 28’inci maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, idari yargı kararlarını kasden uygulamayan kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabileceği öngörülmüştür.
Yine 657 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, memurlar, kasıt, kusur, ihmal ve tedbirsizlikleri sonucu idareyi zarara uğramışlarsa, bu zararı rayiç bedel üzerinden ödemek zorundadırlar. Zararın tazmini genel hükümlere göre olacaktır. Yani idare memurdan elde edemediği tazminat taleplerini karşılamak için adli mahkemelere başvurarak memur aleyhine tazminat davası açacaktır. Memurun idareye vereceği zararın özel biçimi yukarıda izah edildiği üzere, idare edilenlere verilen zararlar nedeniyle idarenin tazminat ödemeye mahkûm edilmesi ve tazminatı ödemiş olması karşısında ödediği bu tazminat için memura rücu etmesidir ki işte bu rücu da memurun aylığından yapılacak kesintiler ile değil adli mahkemede açılacak bir tazminat davası iledir.

III. 5018 sayılı Kanun Açısından Sorumluluk

1. Genel Sorumluluk Hali (Madde 8. Hesap Verme Sorumluluğu)

5018 sayılı Kanun’un 8’inci maddesine göre, her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludur ve yetkili kılınmış mercilere hesap vermek zorundadır.
Mali yönetim süresi içinde görev alan kamu görevlileri, görev ve yetkileri çerçevesinde yapmış oldukları hatalı, hukuka ve mevzuata aykırı veya eksik işlemlerinden dolayı sorumlu olacaklar ve bu sorumluluklarının gereği yetkili mercilere hesap vereceklerdir. Hesap verme sorumluluğu, diğer sorumlulukları da içeren bir üst sorumluluk halidir. Kamu görevini ürüten herkes, kendisine verilen görev ve yetki çerçevesinde yaptığı işlerin mevzuata uygun yapılmasından dolayı, yetkili yerlere ve makamlara karşı hesap verme sorumluluğu içerisindedirler.
Burada bahsi geçen sorumluğun esasının kusur sorumluluğu olduğunu belirtmek gerekir. Gerçekten de 5018 sayılı Kanun, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu’ndan farklı olarak, gerek genel gerekse Kanun’un ilgili maddelerinde yer alan kişiye veya işleme mahsus özel sorumluluk halleri açısından “kusur sorumluluğu” ilkesini benimsemiştir. Yani kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamında sorumlu tutulabilmeleri için kasıt veya ihmal suretiyle hukuka aykırı bir işlem tesis etmeleri, bu işlem neticesinde bir zarar meydana gelmesi ve de meydana gelen bu zarar ile hukuka veya mevzuata aykırı işlem arasında fiili ve hukuki bir illiyet bağının bulunması gerekmektedir.
Hesap verme işlemi burada yapılan işlemin niteliğine göre idari, mali ve cezai sorumluluk hallerinden biri, birden fazlası veya tamamı şeklinde söz konusu olabilecektir. Örneğin, kullanılmak üzere kendisine taşınır teslim edilen kamu görevlilerinin, taşınırın korunması yükümünü ihlal edip kasden veya ihmalen taşınıra zarar vermeleri halinde hem 657 sayılı Kanun’a ve 5018 sayılı Kanun’a aykırı davranmış olacaklarından idari sorumluluk (disiplin sorumluluğu), hem tazmini gereken bir zarara kamu zararına sebebiyet verdiklerinden mali sorumluluk hem de 5237 sayılı Kanun’un 152’nci maddesinin birinci fıkrası gereği (mala zarar verme fiilinin kamu kurum ve kuruluşlarına ait kamu hizmetine tahsis edilmiş mallar hakkında işlenmesine dair ağırlaştırıcı hali) ceza sorumluluğu söz konusu olacaktır.
Burada ilave edilmesi gereken bir husus da, mali sorumluluğun gereği olarak harcama sürecinin hangi aşamasındaki işlem ve eylem sonucunda mali sorumluluk oluşmuş ise o aşamadaki olaya sebep olan gerçekleştirme görevlisi ile ondan sonraki görevlilerin müteselsil sorumlu olacakları hususudur. Çünkü bu süreçte görev alan herkes kendinden bir öncekinin işlemlerini kontrol etmekte ve doğruluğunu paraflamaktadır. En son ödeme emrindeki düzenleyen kişi olarak imza atan gerçekleştirme görevlisine kadar sorumluluğun bu şekilde müteselsil devam edeceği aşikardır.
Üst yöneticiler, harcama yetkilileri ve diğer yöneticiler, mesleki değerlere ve dürüst yönetim anlayışına sahip olunmasından, malî yetki ve sorumlulukların bilgili ve yeterli yöneticilerle personele verilmesinden, belirlenmiş standartlara uyulmasının sağlanmasından, mevzuata aykırı faaliyetlerin önlenmesinden, kapsamlı bir yönetim anlayışıyla uygun bir çalışma ortamının ve saydamlığın sağlanmasından görev ve yetkileri çerçevesinde sorumludurlar.

2. Özel Sorumluluk Halleri;

a. Bakanların Hesap Verme Sorumluluğu (Madde 10.)
5018 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesi hükmüne göre, bakanlar, hükümet politikasının uygulanmasından, bakanlıklarının ve bağlı, ilgili, ilişkili kuruluşlarının stratejik planlarının hazırlanmasından ve uygulanmasından, bütçelerin hazırlanması ve uygulanmasından ve bu doğrultuda diğer bakanlıklarla koordinasyon ve işbirliğinin sağlanmasından sorumludurlar. Bakanlar kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasından Başbakana ve TBMM’ne karşı sorumludurlar.
Buradaki sorumluluktan kasıt siyasal sorumluluktur. Yani bakanların, Kanun kapsamında yürütmekle ve hesap vermekle mükellef oldukları işve işlemler için genel olarak bir hukuka uygunluk aranmakla birlikte doğrudan kanuna ve mevzuata uygunluk aranmamaktadır. Yani somut bir müeyyideye bağlanmış bir sorumluluk hali söz konusu değildir. Bu anlamda hukuki denetime tabi tutulduğu halde yerindelik denetimine tabi tutulamayan bir yetki ve hesap verme sorumluluğu hali söz konusudur. Nitekim 1050 sayılı Kanundan farklı olarak 5018 sayılı Kanun sistematiğinde bakanlara ita amiri sıfatıyla harcama süreci içerisinde yer verilmemiştir. Harcama süreci, harcama yetkilisinin harcama talimatı vermesi ile başlayacak bir süreç olup bakan başta olmak üzere geçici veya sürekli asli ve vekaleten daimi surette kamu hizmeti ifa etmeyen, münhasıran kamu görevinin yerine getirilmesi ve kamu hizmetinin ifası işini yürütmeyen, atama, nakil, tayin gibi usullerle değil de seçimle işbaşına gelen kamu görevlilerinin (Kanun’un 31’inci maddesinde istisna hali mevcut bulunmadığı müddetçe)harcama sürecinde yetki ve sorumluluğu yoktur.
Bakanların hesap verme sorumluluğu, uygulamada anayasa hukuku bağlamında soru, gensoru, Meclis araştırması, Meclis soruşturması, genel görüşme gibi TBMM’nin denetleme yetkisini kullandığı usuller yoluyla sağlanacaktır. Nitekim, 14/06/2007 tarihli ve 5189/1 sayılı Sayıştay Genel Kurul kararında bakanların hesap verme sorumluluğu yönünden “…Ancak Sayıştay yargılaması sırasında bakanın sorumluluğu ile ilgili bir hususa rastlanması durumunda bu hususun ilgili mercilere bildirilmesi mümkün bulunmaktadır…” kararına varılmıştır. Burada kasdedilen ilgili merci TBMM olduğuna şüphe yoktur. Zira T.C. Anayasası’nın 87’nci maddesinde göre bakanları denetlemek TBMM’nin görev ve yetkileri arasındadır. Her ne kadar 5018 sayılı Kanun, bakanları başbakana ve TBMM’ne karşı sorumlu tutmuş olsa da bakanlar cumhurbaşkanınca atanıp görevden alınabilecekleri için başbakanın bakanlar üzerinde Kanun’un 10’uncu maddesi uygulaması bağlamında hukuken bir yaptırım gücü bulunmamaktadır.

b. Üst Yöneticilerin Hesap Verme Sorumluluğu ( Madde 11.)
5018 sayılı Kanun’un 11’inci maddesine göre, üst yöneticiler, idarelerin stratejik planlarının ve bütçelerinin kalkınma planlarına, yıllık programlara, kurumun stratejik plan ve performans hedeflerine, ilgili idarenin yükümlü bulunduğu kamu hizmeti gereklerine uygun olarak hazırlanmasından, kayıp ve kötüye kullanılmasının önlenmesinden, mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinden ve izlenmesinden ve 5018 sayılı Kanunda üst yöneticiler için münhasıran veya müştereken öngörülmüş diğer görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden merkezi yönetim kapsamındaki kuruluşlarda Bakana, mahalli idarelerde ise meclislerine karşı sorumludurlar.
Üst yönetici bankalıklarda müsteşar, diğer kamu idarelerinden hiyerarşik sıralamanın en üst yöneticisi, il özel idarelerinde vali ve belediyelerde belediye başkanıdır.
Kanun’un 11’inci maddesinin üçüncü fıkrasında, üst yöneticilerin bu sorumluluklarının gereğini harcama yetkilileri, mali hizmetler birimi ve iç denetçiler aracılığı ile yerine getirecekleri belirtilmiştir. Buradan hareketle 657 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesi hükmü ile bağlantılı olarak üst yöneticilerinin sorumluluğunun kural olarak idari sorumluluk olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de üst yöneticiler işlerin gidişatından harcama yetkililerinin ve diğer görevlilerin bilgilendirmeleri ve raporları sayesinde bilgi sahibi olmaktadırlar. Bununla birlikte üst yöneticilerin özel Kanunlardan doğan Sayıştay’a karşı mali sorumlulukları olabileceği gibi münferit bir olaydan dolayı idari, mali ve cezai sorumlulukları olabileceği ve de konusu suç teşkil eden yazılı emir vermeleri halinde ceza sorumluluklarının olabileceği de ihtimal dahilindedir.
Bunun yanı sıra, üst yöneticilerin hesap verme sorumluluğu çerçevesinde yıllık faaliyet raporlarının hazırlanması, denetimler sonucunda düzenlenen raporlardaki hususların gereğinin yerine getirilmesi (soruşturma başlatılması, suç duyurusunda bulunulması vb) gibi münferit sorumlulukları da bulunmaktadır. Üst yöneticiler, iç kontrol sisteminin kurulması ve gözetilmesinden, harcama yetkilileri ise görev ve yetki alanları çerçevesinde, idari ve malî karar ve işlemlere ilişkin olarak iç kontrolün işleyişinden sorumludur.
5018 sayılı Kanun’un sistematiğinde üst yöneticiler de bakanlar gibi harcama sürecinin dışında bırakılmışlardır. Harcama sürecinde üst yöneticilerin doğrudan bir görevi bulunmamaktadır. Kanun’un 31’inci maddesi kapsamında harcama yetkisinin üst yöneticiler tarafından yerine getirildiği durumlarda üst yöneticiler, bu sıfatları ile değil harcama yetkilisi sıfatı ile sorumlu olacaklardır.
14/06/2007 tarihli ve 5189/1 sayılı Sayıştay Genel Kurul kararında üst yöneticilerin hesap verme sorumluluğu yönünden “…Ancak Sayıştay yargılaması sırasında bakanın sorumluluğu ile ilgili bir hususa rastlanması durumunda bu hususun ilgili mercilere bildirilmesi mümkün bulunmaktadır…” kararına varılmıştır. Üst yöneticiler işlerin gidişatından harcama yetkililerinin ve diğer görevlilerin bilgilendirmeleri ve raporları ile bilgi sahibi olmaktadırlar. Bununla birlikte Üst yöneticilerin özel Kanunlardan doğan Sayıştaya karşı mali sorumlulukları olabileceği gibi, münferit bir olayda sorumluluklarına hükmedilmeleri de gerekebilir. Bu husus, meselenin Sayıştay yargısında görüşülmesi sırasında hükme bağlanacak bir konudur. Dolayısıyla bu aşamada bir genelleme yaparak üst yöneticilerin, işlemlerin hukuka uygun olarak yürütülmesinden sorumlu olacakları yada olmayacakları yönünde bir görüş belirtilmesi uygun bulunmamaktadır…” yönünde karara varılmıştır.
c. Harcama Yetkililerinin Sorumluluğu (Madde 32.)
5018 sayılı Kanun’un 31’inci maddesine göre, harcama yetkilileri, kamu idaresi bütçesinde kendilerine ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin başında bulunan görevlilerdir.
5018 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, harcama yetkilileri, harcama talimatlarının bütçe ilke ve esaslarına, kanun, tüzük ve yönetmelikler ile diğer mevzuata uygun olmasından, ödeneklerin etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasından ve 5018 sayılı Kanunda yetkili ve sorumlu olarak gösterildikleri diğer işlemlerden sorumludur. Örneğin, Taşınır Mal Yönetmeliği’nin 5’inci maddesinin birinci fıkrasına göre harcama yetkilileri taşınırların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak edinilmesinden, kullanılmasından, kontrolünden, kayıtlarının bu Yönetmelikte belirtilen esas ve usullere göre saydam ve erişilebilir şekilde tutulmasını sağlamaktan ve taşınır yönetim hesabını ilgili mercilere göndermekten sorumludur. Harcama yetkilileri taşınır kayıtlarının mezkur Yönetmelik hükümlerine uygun olarak tutulması ve taşınır yönetim hesabının ilgili mercilere gönderilmesi sorumluluğunu taşınır kayıt ve kontrol yetkilileri aracılığıyla yerine getirirler.
5018 sayılı Kanunun 33üncü maddesinde de, giderin gerçekleştirilmesinin, harcama yetkililerince belirlenen görevli tarafından düzenlenen ödeme emri belgesinin harcama yetkilisince imzalanması ve tutarın hak sahibine ödenmesi ile tamamlanacağı hüküm altına alınmıştır.
i. Harcama Yetkililerinin Genel Sorumluluğu
5018 sayılı Kanunda, giderin yapılmasından ödeme aşamasına kadar tüm işlemlerin harcama yetkilisinin gözetim ve denetimi altında, onun emir ve talimatı ile yürütülmesi öngörüldüğünden, sorumluluk konusunda da harcama yetkilisi ön plana çıkmaktadır.
Bu doğrultuda harcama görevlileri, 5018 sayılı Kanunda harcama yetkilisi ifadesiyle bir program sorumlusuna ve statü hukukunda tanımlanan daire/birim amirine işaret edilmektedir. Bu konumda olan yöneticilerin, 657 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde belirtildiği gibi, amiri oldukları kuruluş ve hizmet biriminde kanun, tüzük ve yönetmeliklerle belirlenen görevleri zamanında ve eksiksiz olarak yapmaktan ve yaptırmaktan, maiyetindeki memurları takip ve kontrol etmekten görevli ve sorumlu tutulacakları da tabiidir.
Bunun yanında 14/06/2007 tarihli ve 5189/1 sayılı Sayıştay Genel Kurul kararında da harcama yetkilisinin genel sorumluluğu başlığı altında “…bütçeden yapılacak harcamalar konusunda 5018 sayılı Kanunda öngörülen harcama sürecinde tek ve tam yetkili olan, giderin yapılmasına karar vermekten ödeme aşamasına kadar tüm işlemleri emir ve talimatı çerçevesinde yürüten ve maiyetindekileri ve onların eylem ve işlemlerini gözetmek ve denetlemekle yükümlü olan harcama yetkilisinin, Sayıştaya karşı hesap verme konusunda tam ve doğrudan sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, harcama yetkililerinin, harcama talimatlarının ve buna konu olan harcamaların bütçe ilke ve esaslarına, kanun, tüzük ve yönetmelikler ile diğer mevzuata uygunluğundan sorumlu olduklarına…” karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere 5018 sayılı Kanun harcama yetkililerini sadece harcama talimatının bütçe ilke ve esaslarına ve mevzuata uygun verilmesinden sorumlu tutmuş iken, Sayıştay Genel Kurul kararı ile bu sorumluluğun kapsamı genişletilerek, sadece harcama talimatının değil harcama talimatı üzerine yapılan harcamaların da bütçe ilke ve esaslarına ve mevzuata uygun verilmesinden sorumlu tutulmuştur. Burada Kanun’un öngördüğünden daha geniş kapsamlı bir sorumluluk sınırı çizilmiş olup Kanun’un amacına aykırı bir karara varılmıştır.
ii. Kurul, Komite veya Komisyon Üyelerinin Harcama Yetkisinden Doğan Sorumluluğu
Kanunların verdiği yetkiye istinaden yönetim kurulu, icra komitesi, komisyon ve benzeri kurul veya komite kararıyla yapılan harcamalarda, harcama yetkisinden doğan sorumluluk kurul, komite veya komisyona ait olacaktır. Kurul halinde görev yapan karar organlarının (Savunma Sanayi Müsteşarlığı gibi bazı kuruluşlar hariç olmak üzere) icra yetkileri bulunmamaktadır. Kanunun 31inci maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan yönetim kurulu, icra komitesi, komisyon ve benzeri kurul veya komite kararıyla yapılan harcamalarda, harcama yetkisinden doğan sorumluluk belirlenirken; kararın, harcama talimatının unsurlarını taşıyıp taşımadığının ve kurul, komisyon veya komitenin harcama sürecinde rol alıp almadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda Sayıştay Genel Kurul kararında “…Kanunların verdiği yetkiye istinaden yönetim kurulu, icra komitesi, encümen gibi adlarla teşkil edilen yönetim organlarının kararı, harcama talimatının taşıması gereken unsurları taşıyor ve kurul, komisyon, komite harcama sürecinde yer alıyorsa, harcama yetkisinden doğan sorumluluğun yönetim kurulu, icra komitesi, komisyon ve benzeri kurul, komite veya komisyona ait olacağına,
- Yönetim kurulu, icra komitesi, encümen gibi adlarla teşkil edilen yönetim organlarının kararı, harcama talimatının taşıması gereken unsurları taşıyor, ancak kurul, komisyon, komite harcama sürecinde yer almıyorsa, yönetim kurulu, icra komitesi, komisyon ve benzeri kurul veya komitenin sadece harcama talimatının kanun, tüzük ve yönetmeliklere uygun olmasından sorumlu olacağına,
- Yönetim kurulu, icra komitesi, encümen gibi adlarla teşkil edilen yönetim organlarının kararı bir giderin yapılması için harcama yetkilisine izin verme şeklinde düzenlenmiş ise, bu halde kurul, komisyon veya komitenin harcamaya izin veren kararın kanun, tüzük ve yönetmeliğe uygun olmasıyla sınırlı olarak sorumlu olacağına…” karar verilmiştir. Burada işlemin konusunu teşkil eden karara katılmayarak karara muhalefet eden kurul üyesinin mezkur karardan sorumlu tutulamayacağı aşikardır.
iii. Harcama Yetkisinin Devri Halinde Sorumluluk
Yetki devri halinde, yapılan işlemin yetki devredilenin işlemi olduğu ve dolayısıyla bu işlemden doğan sorumluluğun yetki devredilen makama geçtiği genel kabul gören bir husustur.
3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 38’inci maddesinde yetki devrinin, yetki devreden amirin sorumluluğunu kaldırmayacağı belirtilmekte ise de, 5018 sayılı Kanun, 3046 sayılı Kanuna göre özel kanun niteliğindedir. Ayrıca, 3046 sayılı Kanunun Sorumluluk ve Yetkiler başlıklı üçüncü kısmında yer alan anılan 38’inci maddede geçen sorumluluk, aynı Kanunun Yöneticilerin sorumlulukları başlıklı 34’üncü maddesinde, yöneticilerin, yapmakla yükümlü oldukları görevleri, bakanlık emir ve direktifleri yönünde mevzuata, plan ve programlara uygun olarak düzenlenmesi ve yürütülmesinden bir üst kademeye karşı sorumlu olduklarına ilişkin hiyerarşik veya idari sorumluluk olup, 5018 sayılı Kanunun 31’inci maddesinin, harcama yetkisinin devredilmesinin, devredenin idari sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağına ilişkin dördüncü fıkrasıyla aynı paraleldedir.
Anılan 31 inci maddenin harcama yetkisinin devri halinde idarî sorumluluğun sürmesini öngören hükmü, işin tabiatına da uygundur. Zira, 5018 sayılı Kanunun üst yöneticilerin hesap verme sorumluluğuna ilişkin 11 inci maddesinin son fıkrasında, üst yöneticilerin, bu sorumluluğun gereklerini harcama yetkilileri, mali hizmetler birimi ve iç denetçiler aracılığıyla yerine getireceklerinin belirtilmiş olması karşısında, harcama yetkililerinin idari sorumluluklarının sürmesi, işin gereğinden kaynaklanmaktadır.
Bahse konu 31’inci maddenin dördüncü fıkrasında harcama yetkisinin devrinin idari sorumluluğu kaldırmayacağı belirtilmektedir. Bunun mefhumu muhalifinden harcama yetkisinin devri halinde, devredenin mali sorumluluğunun ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Gerçekten Kanun Koyucu, harcama yetkisinin devri halinde mali sorumluluğun da sürmesini amaçlamış olsaydı, pekâlâ mali ve idari sorumluluğun ortadan kalkmayacağını açıkça ifade eder ya da yetki devrinin kapsayıcı şekilde sorumluluğu ortadan kaldırmayacağını belirtmekle yetinebilirdi. Bu yapılmamış, sadece idari sorumluluğun ortadan kalkmayacağına vurgu yapılmıştır.
Bu doğrultuda Sayıştay Genel Kurul kararında, “…harcama yetkisinin devredilmesi, yetkiyi devredenin idari sorumluluğunu kaldırmamakla birlikte, yetkiyi devreden harcama yetkilisinin malî sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenlerle, harcama talimatının kullanılmasından doğan sorumluluğun, harcama yetkisinin devredildiği görevliye ait olması gerektiğine …” kararına varılmıştır.
iv. Görev Ayrılığı Nedeniyle Yetki Devrinde Harcama Yetkisinden Doğan Sorumluluk
5018 sayılı Kanunun 31inci maddesinin ikinci fıkrasında, teşkilat yapısı ve personel durumu gibi nedenlerle harcama yetkililerinin belirlenmesinde güçlük bulunan idareler ile bütçelerinde harcama birimleri sınıflandırılmayan idarelerde harcama yetkisi, üst yönetici veya üst yöneticinin belirleyeceği kişiler tarafından, mahalli idarelerde İçişleri Bakanlığının, diğer idarelerde ise Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine yürütülebilir denilmektedir.
Kanunun anılan hükmü uyarınca ya da bütçe kanunlarında yer verilen bazı hükümler ile idareler veya idarelerin değişik birimleri arasında iş ve hizmet ilişkisine bağlı olarak yapılan ödenek aktarımları ve buna bağlı olarak harcama süreçleri, genel harcama sürecinin dışına çıkabilmektedir.
Kanundan veya işin gereğinden kaynaklanan bu tür görev paylaşımlarında, aktarılan ödeneğin kullanım yetkisi ve bu ödenekle yerine getirilen işlemlerin gerçekleştirilmesi görevi, ödeneği devralan idareye veya birime geçeceğinden, harcama yetkisinden doğan sorumluluğun da, genel harcama yetkililerinin sorumluluğu çerçevesinde, ödenek aktarımının yapıldığı idare veya birimin harcama yetkilisine ait olması gerekmektedir.
Öte yandan, idare veya birimin teşkilat yapısı nedeniyle, personel ücretlerinin kuruluşun personel biriminde, kurumun elektrik su giderlerinin idari ve mali işler birimince ödenmesinde olduğu gibi, destek hizmet birimlerinde birleştirilen harcamalar için üst yöneticinin onayı ile harcama yetkisinin, destek hizmet birimi harcama yetkilisine verilmesi halinde de, harcama yetkisinden doğan sorumluluğun görev verilen destek hizmet birimi harcama yetkilisine ait olması gerekmektedir.
Bu doğrultuda Sayıştay Genel Kurul kararında, “…mevzuatta yer alan bazı hükümler nedeniyle kamu idareleri arasında veya idarenin değişik birimleri arasında iş ve hizmet ilişkisine bağlı olarak yapılan ödenek aktarmalarında, harcama yetkisinden doğan sorumluluğun, ödenek aktarılan birimin en üst yöneticisine ait olduğuna…” karar verilmiştir.
v. Vekâlet Görevi Nedeniyle Yetki Devrinde Harcama Yetkisinden Doğan Sorumluluk
Harcama yetkilisinin izin, hastalık ve geçici görev gibi sebeplerle görevlerinde bulunmadığı durumlarda, bu kişilerin yerine, mevzuatlarında öngören usulle vekâleten atanan kişi asilin tüm yetki ve sorumluluklarını taşıyacağından harcama yetkisini de kullanacaktır. Bu doğrultuda Sayıştay Genel Kurul kararında, “…harcama yetkilisinin yerine, mevzuatında öngörülen usullere uygun olarak vekâleten atanan görevlinin, vekâlet ettiği göreve ait harcama yetkisini kullanmasından doğan sorumluluğun bu görevi vekâleten yürüten görevliye ait olduğuna…” karar verilmiştir.

d. Gerçekleştirme Görevlilerinin Sorumluluğu (Madde 33.)
5018 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesi hükmü doğrultusunda, harcama talimatı üzerine, işin yatırılması, mal veya hizmetin alınması, mal veya hizmetin teslim alınmasına ilişkin işlemlerin yapılması, belgelendirilmesi ve ödeme için gerekli belgelerin hazırlanması görevlerini yürütenler başta olmak üzere görevi gereği veya harcama yetkililerince görevlendirilmek suretiyle harcama sürecinde görev alan herkes bu kategoriye girmektedir.
Kanun’un mezkur hükmüne göre, bir giderin gerçekleştirilmesi; iş, mal veya hizmetin ilgili mevzuatında belirlenmiş usul ve esaslara uygun olarak alındığının veya gerçekleştirildiğinin görevlendirilmiş kişi veya komisyonlarca onaylanması ve gerçekleştirme belgelerinin gerçekleştirme görevlilerince düzenlenmiş olması, ödeme emri belgesinin harcama yetkililerince görevlendirilmiş gerçekleştirme görevlisi tarafından düzenlenip ön mali kontrole tabi tutulduktan sonra harcama yetkililerince imzalanması ve tutarın hak sahibine ödenmesiyle tamamlanmış olur. Yine mezkur madde hükmüne göre, elektronik ortamda oluşturulan ortak veri tabanından yararlanmak suretiyle yapılacak harcamalarda, veri giriş işlemleri de gerçekleştirme işlemi sayıldığından gerçekleştirme görevlilerinin yapacağı işler arasındadır. Dolayısıyla ödemeye esas teşkil eden belgelerdeki noksanlıklardan sorumlu tutulamazlar.
Gerçekleştirme görevlileri 5018 sayılı Kanun ile kendilerine verilmiş bu görevleri nedeniyle yapmış oldukları iş ve işlemlerinden dolayı sorumlu olacaklardır. Sorumluluk, Kanun’un 8’inci maddesi çerçevesinde hesap verme sorumluluğu açısından değerlendirildiğinde idarî, malî ve cezaî sorumluluğa tabi olacaklardır. İdarî sorumluluk yönünden harcama yetkilisine hesap verme yükümlülüğü altında olacaklar; malî sorumluluk yönünden malî açıdan tazmini gereken kamu veya özel bir zararın ortaya çıkmasına göre bu sorumluluğa durumu tespit eden Sayıştay ve adlî mahkemeler, yapılan iş ve işlem başta 5237 sayılı TCK olmak üzere genel veya özel kanunlara göre konusu suç teşkil eden iş ve işlemlerden ise bu sorumluluğa da ceza mahkemeleri karar verecektir.
Bu doğrultuda Sayıştay Genel Kurul kararında, “…
i. Ödeme Emri Belgesini Düzenlemekle Görevlendirilen Gerçekleştirme Görevlisinin, gerçekleştirme belgelerinin ödeme emri belgesine doğru aktarılması yanında, düzenlediği belge ile birlikte harcama sürecindeki diğer belgelerin doğruluğundan ve mevzuata uygunluğundan da sorumlu olacağına;
ii. Gerçekleştirme Görevlisinin Ödeme Emri Belgesine Eklenmesi Gereken Taahhüt ve Tahakkuk Belgelerine İlişkin Sorumluluğu açısından, ödeme emri belgesine eklenmesi gereken taahhüt ve tahakkuk işlemlerine ilişkin fatura, beyanname, tutanak gibi gerçekleştirme belgelerini düzenleyen veya bu belgeleri kabul eden gerçekleştirme görevlilerinin, bu görevleriyle ilgili olarak yapmaları gereken iş ve işlemlerle sınırlı olarak harcama yetkilisiyle birlikte sorumlu tutulmaları gerektiğine;
iii. Kurul, Komisyon veya Benzeri Bir Organca Düzenlenen Gerçekleştirme Belgelerinde Sorumluluk açısından; mevzuatına göre oluşturulan kurul, komisyon veya benzeri bir organ tarafından düzenlenen keşif, rapor, tutanak, karar veya ödemeye esas benzeri belgelerden doğacak sorumluluğa, işlemi gerçekleştiren ve bu belgeyi düzenleyip imzalayan kurul üyelerinin de dahil edilmeleri ve bu işlem nedeniyle harcama yetkilisiyle birlikte sorumlu tutulmaları gerektiğine,
iv. Elektronik Ortamda Oluşturulan Ortak Veri Tabanına Bilgi Girişine Esas Olacak Belgelere İlişkin Sorumluluk açısından, elektronik ortamda oluşturulan veri tabanından yararlanılarak yapılacak harcamalarda, sisteme girilecek verilerin bulunduğu belgeleri düzenleyen ve imzalayan görevlilerin, bu işlemle ilgili gerçekleştirme görevlisi olarak kabul edilmesi ve yaptığı işlemlerden harcama yetkilisi ve sorumluluğu bulunan diğer gerçekleştirme görevlileriyle birlikte sorumlu tutulmaları gerektiğine,
…” karar verilmiştir.
e. Muhasebe Yetkililerinin Sorumlulukları (Madde 61.)
5018 sayılı Kanun’un 61’inci maddesi hükmüne göre, gelirlerin ve alacakların tahsili, giderlerin hak sahiplerine ödenmesi, para ve parayla ifade edilebilen değerler ile emanetlerin alınması, saklanması, ilgililere verilmesi, gönderilmesi ve diğer tüm malî işlemlerin kayıtlarının yapılması ve raporlanması işlemleri muhasebe işlemleri olup bu işlemleri yürütenler ise muhasebe yetkilisidir. Muhasebe yetkilisi, bu hizmetlerin yapılmasından ve muhasebe kayıtlarının usulüne uygun, saydam ve erişilebilir şekilde tutulmasından sorumludur.
Kanun’un 61’inci maddesinin üçüncü fıkrasında muhasebe yetkililerinin ödeme aşamasında görev ve yetkileri, dört bend halinde sınırlı sayıda sayılmış olup bu suretle sorumluluklarının da sınırı çizilmiş bulunmaktadır. Bunun yanında mezkur maddenin altıncı fıkrasındaki hükme göre de, muhasebe yetkilileri, Kanun’un 34’üncü maddesinin birinci fıkrasındaki ödemeye ilişkin hükümler ile bu maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen ödemeye ilişkin kontrol yükümlülüklerinden dolayı sorumludur.
Buradan hareketle muhasebe yetkilileri, ödeme aşamasında ödeme emri belgesi ve eki belgeler üzerinde yetkililerin imzasını kontrol etmekle, ödemeye esas belgelerdeki noksanlıklardan ve maddi hatadan, giderin gerçekten hak sahibi olan gerçek veya tüzel kişiye ödenmesinden ve de kamu gelir ve alacaklarının takip ve tahsilinden sorumlu olacaklardır.
Muhasebe yetkililerinin bu Kanuna göre yapacakları kontrollere ilişkin sorumlulukları, görevleri gereği incelemeleri gereken belgelerle sınırlıdır hükmü gereği, muhasebe yetkilileri hukuka uygunluk ve yerindelik denetimi yap(a)mayacaklardır.
Bu doğrultuda Sayıştay Genel Kurul kararında, “…
i. Muhasebe Yetkilisinin İmza Kontrol Görev ve Sorumluluğu açısından,
- Ödeme aşamasında, ödeme emri belgesi üzerinde harcama yetkilisi ve gerçekleştirme görevlisinin imzaları olmakla birlikte, ödeme emri belgesi eki belgeler üzerinde herhangi bir imza eksiği varsa muhasebe yetkilisinin, ödeme emri belgesi üzerinde imzası bulunan harcama yetkilisi ve gerçekleştirme görevlisiyle birlikte sorumlu tutulması gerektiğine,
- Ödeme emri belgesi üzerinde harcama yetkilisi veya gerçekleştirme görevlisinden sadece birinin imzası varsa, muhasebe yetkilisinin, imzası bulunan görevliyle birlikte sorumlu tutulması gerektiğine,
- Ödeme emri belgesi üzerinde harcama yetkilisi ve gerçekleştirme görevlisinin imzaları yoksa muhasebe yetkilisinin, tek başına sorumlu tutulması gerektiğine,
ii. Ödemeye Esas Belgelerin Eksikliği ve Maddi Hata Bulunması Durumunda Sorumluluk açısından,
- ödemeye esas teşkil etme niteliği bulunan, fakat gider evrakı arasında yer almayan bir belge nedeniyle ortaya çıkan kamu zararı ile giderin taahhüt ve tahakkuk aşamalarına ait olup çeşitli gerçekleştirme görevlilerinin kendi yasal görevleri çerçevesinde düzenledikleri ve imzaladıkları belgelerdeki açık ve kolayca görülebilen ve yorum gerektirmeyen maddi hatalardan muhasebe yetkilisinin, harcama yetkilisi ve gerçekleştirme görevlisiyle birlikte sorumlu tutulması gerektiğine, hatanın bariz olup olmadığı hususunun ise yargı dairelerince kararlaştırılacak bir husus olduğuna,
iii. Muhasebe Yetkilisinin Gideri Hak Sahibine Ödeme Görevi açısından,
- hak sahibi olmayan kişilere ödeme yapılması nedeniyle ortaya çıkan kamu zararından, doğrudan ve tek başına muhasebe yetkilisinin sorumlu tutulması gerektiğine,
iv. Muhasebe Yetkilisinin Gelir ve Alacakları Tahsil Görevi açısından,
- idarelerce ilgili kanunlarına göre tarh ve tahakkuk ettirilerek tahsil edilebilir hale gelmiş kamu gelir ve alacaklarının takip ve tahsil edilmesinden muhasebe yetkilisinin tek başına sorumlu olduğuna…”
karar verilmiştir.

f. Gelirlerin Toplanması Sorumluluğu (Madde 38.)
5018 sayılı Kanun, 1050 sayılı Kanundan farklı olarak devlet gelirlerini gerçekleştirip tahsil eden kişi olan gelir tahakkuk memuru kavramına yer vermemiştir. Bunun yerine “kamu gelirlerinin tarh, tahakkuk, tahsiliyle yetkili ve görevli olanlar, ilgili kanunlarda öngörülen tarh, tahakkuk ve tahsil işlemlerinin zamanında ve eksiksiz yapılmasından sorumludur” denilmek suretiyle bu süreçte görev alanlara mahsus ayrı bir unvan verilmeksizin mevzuat hükmü ile veya idari görevlendirme ile kamu gelirlerinin tarh, tahakkuk ve tahsil ile görevli ve yetkili kılınmış kamu görevlilerine bu işlemlerin zamanında ve eksiksiz yapılması sorumluluğu yüklenmiştir. Bu sorumluluğun, Kanun’un 8’inci maddesinde düzenlenene genel sorumluluk hükmü kapsamında değerlendirilerek, bu işlemleri Kanun’un öngördüğü şekilde yerine getirmeyen ilgili kamu görevlilerinin hesap verme sorumluluğu kapsamında ilgili mevzuatı ile idare ve amirleri karşısında idarî, tazmini gereken kamu ya da özel bir zararın ortaya çıkması halinde malî, ve gerçekleştirilen veya gerçekleştirilmeyen iş ve eylem başta 5237 sayılı TCK olmak üzere kanunlarla suç sayılmış bir fiil ise cezaî sorumluluğunun söz konusu olacağı tartışmasızdır. Bunun yanında, kamu gelirlerinin tarh, tahakkuk ve tahsil işlemlerinin mevzuatına uygun yapılmaması, kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye sebep olduğu müddetçe ilgisinin kusuru olmak kaydıyla Kanun’un 71’inci maddesi anlamında kamu zararına sebebiyet vereceğinden kamu zararının tazminin yönünden malî sorumluluğun söz konusu olacağı da açıktır.

g. Mal Yönetiminde Etkililik ve Sorumluluk (Madde 48.)
5018 sayılı Kanun’un 48’inci maddesi ikinci fıkrası hükmüne göre, kullanılmak üzere kendisine taşınır teslim edilen, taşınırın korunmasından ve taşınıra verilen zararlardan sorumludur. Kamu idareleri, verilen zararların sorumlularına ödettirilmesi sağlamakla yükümlüdür. Yine mezkur maddenin üçüncü fıkrasına göre ise, kamu idarelerine ait malları edinme, kiralama, tahsis, yönetim, kullanma ve elden çıkarma işlemleri, mevzuatında öngörülen kurallar dahilinde hizmetin amacına uygun olarak verimlilik ve tutumluluk ilkesine göre yapılır. Bu ilkeye aykırı eylem ve işlemlerden doğacak zararlardan, malların yönetimi veya kullanılması hususunda yetki verilenler sorumludur.
Mal yönetiminde sorumluluk hususu Taşınır Mal Yönetmeliği’nde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Taşınır Mal Yönetmeliği’ne göre taşınır yönetiminde görev alan ve sorumlu olanlar, harcama yetkilileri, taşınır kayıt ve kontrol yetkilileri, kullanılmak üzere kendisine taşınır teslim edilen kamu görevlileri, taşınır konsolide görevlileri ve muhasebe yetkilileridir. Kamu idarelerine ait taşınırların muhafazası ile görevli olan veya kendilerine kullanılmak üzere taşınır teslim edilen kamu görevlileri bu taşınırları en iyi şekilde muhafaza etmek, gerekli bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak, veriliş amacına uygun bir şekilde kullanmak ve görevin sona ermesi veya görevden ayrılma halinde iade etmek zorundadırlar. Taşınır kayıt ve kontrol yetkilileri, sorumluluklarında bulunan ambarlarda kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizlikleri nedeniyle meydana gelen kayıp ve noksanlıklardan sorumludurlar. Taşınır konsolide görevlileri ile merkezdeki taşınır konsolide görevlilerinin sorumluluğu Kanun’un 8’inci maddesindeki hesap verme sorumluluğu ile sınırlıdır. Muhasebe yetkilileri, harcama birimlerince hazırlanan Harcama Birimi Taşınır Yönetim Hesabı Cetvelinde gösterilen tutarların muhasebe kayıtlarıyla uygunluğunu kontrol ederek onayladıktan sonra, harcama yetkilisine göndermekle görevli ve sorumlu olup bu Yönetmelikteki görevleriyle ilgili sorumlulukları, taşınır işlemlerine ilişkin muhasebe kayıtlarının, dayanağı belgelere uygunluğu ile harcama birimlerince hazırlanan Harcama Birimi Taşınır Yönetim Hesabı Cetvellerini inceleyip onaylayarak harcama yetkilisine vermekle sınırlıdır.
Taşınırların muhafazasından ve yönetilmesinden sorumlu olanların, gerekli tedbirlerin alınmaması veya özenin gösterilmemesi nedeniyle taşınırın kullanılmaz hale gelmesi veya yok olması sonucunda sebep oldukları kamu zararları hakkında, 27/9/2006 tarihli ve 2006/11058 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır.

h. Ödenek Üstü Harcama Halinde Sorumluluk (Madde 70.)
5018 sayılı Kanun, mülga 1050 sayılı Kanun’un 48’inci maddesindeki düzenlemeden farklı olarak ödenek üstü harcama yapılmasına izin vermemektedir. Diğer kanunlarda yer alan ödenek üstü harcama yapılabilmesine izin verilen hükümler de 5018 sayılı Kanun ile ortadan kaldırılmıştır. Ödenek üstü harcama yapılabilmesinin istisnası yine 5018 sayılı Kanun’un ödeneğin kullanılmasına ilişkin esasları düzenleyen 20’nci maddenin birinci fıkrasının (f) bendinde düzenlenmiştir. Bunun haricinde genel kural kamu idarelerinin bütçelerinde yer alan ödeneklerin üstünde harcama yapamayacağı yapamayacakları ve bütçeyle verilen ödeneklerin tahsis edildikleri amaçlar doğrultusunda kullanılması gerektiğidir. Buradan hareketle harcama yetkililerinin bütçelere, ayrıntılı harcama programlarına, serbest bırakma oranlarına aykırı olarak veya ödenek gönderme belgelerindeki ödenek miktarlarını aşacak şekilde harcama talimatı verebilmeleri söz konusu olmayıp, bu esaslara aykırı harcama talimatı veren harcama yetkililerine Kanun’un 70’inci maddesi uyarınca, her türlü aylık, ödenek, zam ve tazminat dahil yapılan aylık net ödemeler toplamının iki katı tutarına kadar para cezası verilecektir.

i. Kamu Zararının Doğması Halinde Sorumluluk (Madde 71.)
Kamu görevlileri, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, yönetilmesinden, kullanılmasından, korunmasından, kötüye kullanılmaması ve her an hizmete hazır bulundurulması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludur. Kanunun 71’inci maddesinde, kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye sebep olmak şeklinde tanımlanan kamu zararının, kontrol, denetim, inceleme, Sayıştayca kesin hükme bağlama veya adlî, idarî ya da askerî yargılama sonucunda tespit edilmesi halinde zararın oluştuğu tarihten itibaren faiziyle birlikte geri alınması gerekecektir. Tespite ilişkin belgelerde zararın tahsil edileceği yükümlülerin yani zarar sorumlularının kimler olduğunun açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Bu malî, idarî ve cezaî sorumluluğun tespiti için elzemdir. Kamu zararının açığa çıkması malî sorumluluğu yani tespit edilen zararın zarara sebebiyet veren kamu görevlisince tazmini yükümünü doğuracaktır. Bunun yanında zarara sebebiyet veren kamu görevlisinin başta 657 sayılı Kanun’un yukarıda mezkur hükümleri gereği idari sorumluluğunun da açığa çıkacağı şüphesizdir. Bunun yanında zimmet, irtikap, kamu malına zarar verme gibi suç teşkil eden fiiller başta olmak üzere kamu zararına sebebiyet veren ilgili kamu görevlisinin eyleminin 5237 sayılı TCK ve özel kanunlar bağlamında suç teşkil edeceği ölçüde cezaî sorumluluğunun bulunduğu da izahtan varestedir.
j. Yetkisiz Tahsil ve Ödeme Halinde Sorumluluk (Madde 72.)
5018 sayılı Kanun’un 72’nci maddesi hükmüne göre, yetkisiz olarak kamu adına tahsilat ya da ödeme yapmak yasaklanmış olup kamu adına tahsilat ya da ödeme yapacak olan kişilerin mutlak surette mevzuata uygun şekilde görevlendirilmiş olmaları gerekir. İlgi mevzuatı gereği kamu adına tahsilat ya da ödeme yapma yetkisi kendisine verilmiş olmaksızın tahsilat ve ya ödeme yapan kişilerden söz konusu tutarlar ilgilisinden alınarak türüne göre bütçeye gelir kaydedilecek veya ilgilisine iade edilmek üzere emanet hesaplarına alınacaktır. Bu doğrultuda bu madde hükmüne aykırı hareket eden kişiler hakkında kamu görevlisi ise idari yönden idari sorumluluk çerçevesinde idari sorumluluğu (disiplin) sorumluluğu söz konusu olacak, kamu görevlisi değil ise ceza sorumluluğu gereği sorumlu olacaklardır.
k. İdarelerin Mali Saydamlığı Sağlamak İçin Gerekli Düzenlemeleri Yapmaları Sorumluluğu
5018 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinde vücut bulan bu sorumluluk, Kanun’un nihai hedefi olan kamu kaynaklarının etkin, verimli ve ekonomik kullanılması için kamu kaynaklarının idaresinde açıklık ve bütçe hakkı gereği kamuoyunun belgelendirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmasının ve uygulamanın takip edilerek raporlandırılması zorunluluğu getirmektedir. Bu yükümlülük; görev, yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanması; hükümet politikaları, kalkınma planları, yıllık programlar, stratejik planlar ile bütçelerin hazırlanması, yetkili organlarda görüşülmesi, uygulanması ve uygulama sonuçları ile raporların kamuoyuna açık ve ulaşılabilir olması; genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından sağlanan teşvik ve desteklemelerin bir yılı geçmemek üzere belirli dönemler itibarıyla kamuoyuna açıklanması ve Kamu hesaplarının standart bir muhasebe sistemi ve genel kabul görmüş muhasebe prensiplerine uygun bir muhasebe düzenine göre oluşturulması, suretiyle yerine getirilecektir.
Kamu mali yönetiminin yapısı, fonksiyonları, plan ve hedefleri hakkında tam bir bilgi akışının kamuya sunulması ve sonuçta bu bilgilerin sistemli bir şekilde değerlendirilmesi ve denetlenmesiyle kamuda etkinliğin artırılması mali saydamlığın temel ilkesidir. Mali saydamlık hükümetin yapısının ve fonksiyonlarının, mali planların, kamu sektörü hesaplarının ve mali hedeflerin kamuoyuna açık olmasıdır. Kamunun mali kaynaklarının kullanımında saydamlığın sağlanabilmesi için etkin bir raporlama şarttır. Etkin bir mali raporlama, Devletin mali politikalarının niyet ve gerekçelerini, politika hedeflerini açık bir biçimde ortaya koyar, uygulamayı yakından takip eder ve belirlenen hedefler ile elde edilen sonucun ne kadar uyumlu olduğunu veya bu hedeflerden ne kadar sapma gerçekleştiğini ortaya koyar. Bu raporlama bağımsız bir dış denetim organı tarafından denetlenir. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından hazırlanan “Mali Saydamlık İyi Uygulamalar Tüzüğü”ne göre mali saydamlığın sağlanması için gerekli ilkeler; rollerin ve sorumlulukların açık olması, bütçe sürecinin açık olması, bilginin kamuya açık olması ve mali verilerin kabul edilebilir standartları taşıması ile mali faaliyetlerin etkili iç denetime mali bilgilerin ise dış denetime tabi olmasıdır.
Kanun bu hususların yerine getirilmesini zorunlu tutmuş olsa da ihlali ya da yerine getirilmemesi halinde herhangi bir müeyyideye tabi tutmuş değildir. Dolayısıyla burada anayasa ve idare hukuku anlamında idarenin genel sorumluluğundan bahsetmek mümkündür. Mali saydamlığın sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması ve önlemlerin alınmasından kamu idareleri sorumlu olup bu hususlar Maliye Bakanlığınca incelenir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi Ve Kontrol Kanunu Bağlamında Sorumluluk" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Harun Kale'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
29-09-2010 - 09:10
(4929 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
22118
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 4 dakika 47 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,49 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 64914, Kelime Sayısı : 7880, Boyut : 63,39 Kb.
* 6 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 2 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1261
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,06484699 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.