Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Ağır Ceza Mahkemelerinin Görev Alanına Giren Suçlarda Yakalama Ve Tutuklama Kararlarının Genel Usulden Farklılıkları

Yazan : Halil İbrahim Kılıç [Yazarla İletişim]

AĞIR CEZA MAHKEMELERİNİN GÖREV ALANINA GİREN SUÇLARDA YAKALAMA VE TUTUKLAMA KARARLARININ GENEL USULDEN FARKLILIKLARI


Halil İbrahim KILIÇ
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi

GİRİŞ


Ülkemizde Ceza Muhakemeleri usulüne ilişkin olarak, 2005 yılının Nisan ayına kadar, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu(CMUK) uygulanıyordu. 5271 sayılı Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nun(CMK) yürürlüğe girmesiyle birlikte, CMUK’un bazı maddelerinin yürürlüğü devam etmekle beraber yeni değişiklikler getirmiştir. Bu değişikliklerden birisi ise; Temmuz 2004 yılında kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin bakmış olduğu bazı suçlara ilişkin olmak üzere, yargı çevresi birden fazla yeri kapsayacak şekilde bölge mahkemeleri biçiminde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinin görev ve yetkileridir. 250. maddedeki bu düzenlemeye koşut olarak 251. maddede süper savcılığı anımsatan ve 250. madde kapsamındaki suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilecek savcılardan söz edilmiştir.[1] Yasanın verdiği yetki öyle bir hal almıştır ki, soruşturmanın gerekli kılması halinde bu savcılar geçici olarak, bu mahkemelerin yargı çevresi içindeki genel ve özel bütçeli idarelere, kamu iktisadi teşebbüslerine, il özel idarelerine ve belediyelere ait bina, araç, gereç ve personelden yararlanmak için istemde bulunma kudretini tanımıştır.

Eski 1412 sayılı ceza muhakemeleri usulü kanununda iç içe girmiş bir şekilde yer alan yakalama ve gözaltı kavramları, yeni 5271 sayılı CMK’nın yürürlüğe girmesi birlikte birbirinden ayrılmış ve yasa koyucu tarafından kanunda farklı prosedürlere konmuştur. Yakalama, göz altına alma ve tutuklama gibi koruma tedbirleri sürelerinin farklılığı, eski kanuna göre bireysel suçlar ve toplumsal suçlar olacak şekilde ayrılmışken, yeni kanunumuz ile ister bireysel olsun ister toplu olarak işlenmiş olsun, suçun yargılamasının özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girip girmediği hususunu göz önünde tutarak, sürelerin ağırlaşmasını sağlamıştır.

Yetkileri çoğu kez toplumdaki aydınlar tarafından eleştirilen, kaldırılması yönünde fikir beyan edilen DGM’lerin, kaldırılması ile birlikte yetkisinden daha üstün ve daha kudretli bir şekilde ortaya çıkan özel yetkili mahkemeleri konu alan makalemiz iki bölümden oluşacaktır.

İlk bölümümüzde yakalama, gözaltına alma işlemi ve zorla getirme emrinin genel usulde uygulanış şeklini ortaya koyduktan sonra, CMK’nın 250. maddesinde geçen suçlara yönelik yani özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görevli olduğu suçlarla ilgili olarak bu koruma tedbirlerinin genel usulden farklılığının nasıl olduğu ortaya konacaktır.

İkinci bölümümüzün içeriğinde ise, başlı başına tutukluluk konusu ele alınacaktır. Yine bu konumuzun teması; 5271 sayılı CMK’nun 100. ve devam eden diğer maddeleri içerisinde tutukluluğun genel usulde nasıl yapıldığı ve tutukluluk süresinin nasıl olduğu işlenip, bu suçların, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlardan biri olması durumunda ise tutukluluğun/süresinin genel usulden nasıl ayrılarak ağırlaştırıldığı ortaya konacaktır.

I. YAKALAMA VE GÖZALTINA ALMA İŞLEMİ İLE ZORLA GETİRME EMRİ


Yakalama hem idari yakalama hem de adli yakalama olmak üzere iki şekildedir. Ele
aldığımız konumuzun içeriği adli yakalama olduğundan, kavramsal bazda yakalama diye geçen sözcüklerimizden adli yakalamanın anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca yakalama ile gözaltı birbirinden ayrılmayan ve birbirinin devamı olan iki unsur olduğundan, gözaltının yakalamadan ayrı tutulması düşünülemez.

Yakalama ve gözaltına alınma gibi koruma tedbirlerinin olmadığı durumlarda, bilgisine başvurulmak istenenlerin veya ifadesi alınmak istenenlerin yahut tanıklığına ihtiyacı olunan kişilerin, soruşturma veya kovuşturma esnasında, bilgisi-ifadesi ve tanıklık beyanı alınmak mecburiyeti doğabilir. Yukarıda geçen ifadelerdeki kişiler, bu isteğe yönelik olarak olumsuz bir hal aldıklarında, yaptırımla karşılaşacakları koruma tedbiri zorla getirme emri olacaktır.

1. Yakalama


5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 91/1. maddesinde geçen ifade de,
gözaltı yapma ile yakalama yapma işlemi, birbirinden ayrılarak, eski Ceza muhakemeleri Usulü Kanunu’na (CMUK) göre farklı anlamlar yüklenmiştir. CMUK’da “yakalanan kimsenin sorguya çekilmesi” konusu, yeni CMK’da “gözaltı” başlığı altında düzenlenmiş, bu yeni değişiklik ile yakalanan kimsenin gözaltına alınabilmesi için mutlaka savcının bilgilendirilmesi ve emri doğrultusunda işlem yapılması zorunluluğu kabul edilmiştir.[2] Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği içerisinde geçen “tanıma göre, adli yakalama; ... suç islediği yönünde hakkında kuvvetli iz, eser, emare ve delil bulunan kişinin gözaltına ... alma işlemlerinden önce özgürlüğünün geçici olarak ve fiilen kısıtlanarak denetim altına alınmasını ifade”[3]eden bir kavramdır. Yakalama, suç şüphesi altında olan kişilerin özgürlüklerinin, henüz bir yargıç tarafından verilmiş tutuklama kararı olmadan önce sınırlandırılmasıdır.[4]

Yakalama kararlarının esasları, herhangi bir hakim kararına tabi olmadan ortaya çıkmasından dolayı koşulları çok sıkı bir şekle tabi tutulmuştur. Anayasanın 19. madde metninde “hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir” şeklindedir. Suçüstü halinin veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerin varlığının olmaması, bireyin hürriyetinin geçici de olsa yasa koyucu tarafından kanunlarla kısıtlandırmasını engellemektedir. Kanunların izin verdiği ölçüde ve de ilgili hükümde ifade edildiği hallerde, suç islediğinden şüphelenilen kişiler yetkili adli makam önüne çıkarılmak üzere[5] ancak yakalanabilirler. Özellikle bilimsel ve modern yöntemlerle deliller toplandıktan, soruşturma dosyası belli bir olgunluğa oluşturulduktan sonra şüphelinin yakalanması[6] işlemi hem yargılama açısından hem de hukuk devleti açısından çok yerinde bir karar olmasını sağlayacaktır.

CMK. md. 90/1’e göre ise, yakalama, suçüstü halinde ve ayrıca tutuklama kararının verilmesini veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir[7] şeklindedir. Kişiye suçu işlerken rastlanılması, suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması hallerinden birinin varlığı durumunda, yakalama yapılabilecektir. Kanun ilk defa yürürlüğe girdiği sırada, herkes tarafından veya kolluk görevlileri tarafından yakalanan kişinin, “hemen” Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesi mecburiyeti konmuştu. C. Savcılarının altından kalkamayacakları kadar ağır bir iş yükü yükleyen bu hüküm hemen değiştirildi ve yakalanma hakkında C. Savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapma” şekline[8](CMK “2005.5353” 90/5).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. madde metni içerisinde geçen “bir suç işlediği
şüphesi altında olan yahut suç işlemesine veya suçu işledikten sonra kaçmasına mani olmak zarureti inancını doğuran makûl sebeplerin mevcudiyeti dolayısı ile, yetkili adlı makam önüne çıkarılmak üzere” şahsın yakalanabilmesi ibaresi de, bireyi özgürlüğünden yoksun bırakma işlemlerinden biri olan yakalamaya açıklık getirmiştir.

2. Göz Altına Alma İşlemi

Cumhuriyet savcılığının yakalanan kişinin gözaltına alınmasına karar vermesi iki koşula bağlanmıştır: (a) Gözaltına alma tedbirinin soruşturma yönünden zorunlu olması ve (b) kişinin “bir suçu işlediğini” düşündürebilecek emarelerin varlığı (CMK 91/2).[9] Bu durumda kuvvetli suç şüphesinin varlığı ve soruşturma yönünden zorunlu olması durumları nedeniyle gözaltına alınan kişi, hükümlü veya tutuklu vasfını taşımayan ve nezarethane gibi polis ve jandarma karakollarında gözlem altında tutulan kişilerin düştüğü durumu ifade etmektedir. Bu kimse, tutuk veya hükümlü olmadığından tutukevine veya cezaevine konulamaz, yakalanan kimseler, salıverilinceye veya tutuklanmalarına karar verilinceye kadar kolluğun bu işe tahsis ettiği ve nezarethane adı verilen yerlerde[10] alıkonarak zapt edilirler.


Gözaltı süresi bireysel suçlarda ve toplu olarak işlenen suçlarda farklı[11] olarak düzenlendiği gibi “ister bireysel isterse toplu olarak işlenmiş olsun, suçun yargılamasının özel görevli ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girip girmediğine göre de göz altı süreleri”[12] farklılaşabilmektedir.

Kolluk tarafından bireysel bir suçtan yakalanan bir kişi Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama anından itibaren yirmi dört saati geçemez. (CMK 91/1 ) Bazı suçlara ilişkin muhakeme” başlığı altında düzenlenmiş olan ve CMK 250 nci madde kapsamına giren suçlarda yakalananlar için, CMK 91/1 de gösterilen 24 saatlik süre 48 saat olarak uygulanır(CMK 251/5). CMK.m.91’e göre, üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen (toplu) suçlarda, delillerin toplanmasında güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle her seferinde birer gün olmak suretiyle, Cumhuriyet Savcısı tarafından bu süre en fazla dört güne uzatılabilmektedir.[13] 251. maddenin 5. fıkrasındaki düzenlemeye göre, 91/1. fıkraya yapılan atıfla gözaltı süresini uzatma C. savcısının yetkisi dahilindedir.[14] Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan kişiler hakkında 91 inci maddenin üçüncü fıkrasında dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilmektedir. Sürenin yedi güne uzamasının şartı, şüphelinin, Anayasanın 120. maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde olağanüstü hal ilanına neden olan suçlar dolayısı ile ve olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanmasıdır.[15] Hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinlemek mecburiyetindedir. (CMK. 251/5) Ancak yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu olan süre, gözaltı süresine dahil değildir.[16] Bireyin yakalanışından veya göz altı alınışından itibaren 12 saat içerisinde mahkeme/hakim huzuruna çıkarılması gerektiğinin zorunlu olduğu hususu, kolluk tarafından uygulanarak yerine getirilmektedir.. Böyle bir durumda göz altına alınan kişinin göz altı süresi 36 saati, suç özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren bir suç ise 60 saati geçemeyeceği kesinlik kazanmış olur.

3. Zorla Getirme Emri


Kolluğun sanık, tanık ve bilirkişileri, gerektiğinde zor kullanarak, bu yolda karar veya emri vermiş olan mahkeme, hakimlik veya savcılık makamına kadar getirmesine “zorla getirme” denilir.[17] Bu anlamda, 5271 sayılı Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda “davetiye” yerine “çağrı kağıdı”, “ihzar müzekkeresi” yerine “zorla getirme kararı”, “yakalama müzekkeresi” yerine “yakalama emri” şeklinde yenilikçi terimlere yer verilmiştir. Ceza muhakemeleri kanununda zorla getirme emri, sanığa ve tanığa uygulanabileceği gibi, bilirkişiye hatta ve hatta suçtan zarar gören kişiye uygulanması durumu bile söz konusu olabilmektedir.

Ceza muhakemesi genel usullerine göre; mahkeme tarafından maddi gerçeğin bulunması için dinlenilmek istenen sanığa/tanığa veya suçtan zarar gören kişiye ya da bilgisine başvurulmak istenen bilirkişi/bilirkişilere, yükümlülüklerini yerine getirmeleri için bir çağrı kağıdı(davetiye) çıkartılır. Ve gelmemeleri durumunda ne gibi yasal sonuçlarla karşılaşılacağını dair bilgiler de bu davetiye içerisinde yer alır. Tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene, vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilmekte ve düzenlenen tutanağın birer örneği de hazır bulunan Cumhuriyet savcısına ve müdafie verilmektedir. Ancak, hâkim veya mahkeme tarafından zorunlu sayılan hâllerde tutuklu bulunan şüpheli veya sanığın da bu tür işlerde hazır bulunmasına karar verilebilmektedir.(CMK 181) Fakat mahkeme, sanığın hazır bulunmasına ve zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirilmesine her zaman ceza muhakemesi genel usulüne göre karar verebilmektedir. (CMK. 199) Ayrıca CMK.’nın 146/1. maddesinde “hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir” şeklinde yer bulan düzenleme de zorla getirme emrinin mahkemenin inisiyatifinde olan bir işlem olduğunu açıkça bize göstermektedir.

Usulünce çağrıldığı halde gelmeyen veya gelip de yeminden, oy ve görüş bildirmekten çekinen bilirkişiler hakkında “Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme” başlıklı 60. maddenin “Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her halde üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa uygun yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhal serbest bırakılır” şeklindeki birinci fıkra hükmü[18] yaptırım amaçlı ceza genel usulde uygulanmaktadır.

CMK.’nın 250. madde içerisinde geçen ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlara yönelik olarak, zorla getirme emrinin düzenlenmesi kavramı çok geniş bir şekilde yasallaştırılmış ve ilgililere de çok geniş yetkiler tanımıştır. 250. madde kapsamına giren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk; soruşturma ve kovuşturma sebebiyle şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve suçtan zarar gören şahsı, ağır ceza mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının, mahkeme naibinin veya istinabe olunan hâkimin emirleriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecburdur. Bilindiği gibi genel usulde ilgilisine bir çağrı gönderilmekte ve çağrıya karşılık verilmediğinde zorla getirme seçeneği devreye girmekte idi. Özel yetkili ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarda ise, bu yol ortadan kaldırılarak, yetkili ağır ceza mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının, mahkeme naibinin veya istinabe olunan hâkimin emriyle, kolluk zorla getirme emrini, belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecbur konumuna getirilmiştir.

Zorla getirme, kısa bir süre için de olsa, kişi hürriyetini sınırlayan bir işlem olduğundan, fertlere teminat sağlanması bakımından hakim kararı ile yapılması kaide olmalı ve savcıya bu yetki, ancak istisna olarak zorunlu hallerde, getirilecek kişinin sanık, tanık veya bilirkişi olarak farklı durumları da göz önünde tutularak[19] tanınması gerekir.

II. TUTUKLAMA


Tutuklama, henüz kesin hükümle suçluluğu sabit olmadan şüpheli veya sanığın hürriyetinin en ağır şekilde sınırlandırdığından hem anayasa ve kanunlarda hem de insan haklarına ilişkin uluslararası metinlerde sıkı koşullara bağlanmıştır.[20] Anayasamızın 19. maddesinde tutuklamanın ancak yargıç kararı ile mümkün olduğunu belirtmekte ve kavramı daha da yakından ele alarak tutuklama nedenlerinden ve hakkında tutuklama kararı verilen kişilerin yargıç önüne çıkarılmalarından da söz etmekte ve bu konuda ilkeleri belirtmektedir.[21] Anayasamızın Kişi Hürriyeti ve Güvenliğini düzenleyen 19. maddesinde; Herkesin kişi hürriyetine ve güvenliğine sahip olduğunu, yakalama ve tutuklamaların zorunlu hallerde ve istisnai olarak başvurulması gerekli bir yol olabileceğini, yakalama ve tutuklamalardan sonra da, bu kişilerin ve yakınlarının mağduriyetlerini önlemek amacına yönelik tedbirlerin[22] alınmasını şart koşmuştur.

Tutuklulukta geçen sürenin sınırlarına dair yasal salahiyet ise, 1412 sayılı eski CMUK’un 110. madde metninin içerisinde “Hazırlık soruşturmasında tutukluluk süresi azami altı aydır. Kamu davasının açılması halinde bu süre hazırlık soruşturmasında tutuklulukta geçen süre dahil iki yılı geçemez. Soruşturmanın veya yargılamanın özel zorluğu veya geniş kapsamlı olması sebebiyle yukarıda belirtilen sürelerin sonunda kamu davası açılamamış veya hüküm tesis edilememiş ise, soruşturma konusu fiilin kanunda belirtilen cezasının alt sınırı yedi seneye kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda tutuklama kararı kaldırılır. Yedi sene ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaları gerektiren suçlarda tutuklama sebebine, delillerin durumuna ve sanığın şahsi hallerine göre tutukluluk halinin devamına veya sona erdirilmesine veya uygun görülecek nakdi kefaleti vermesi şartıyla sanığın tahliyesine karar verilebilir” şeklinde idi.

Aynı konu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 102. maddesinde, soyut bir ceza süresine bağlı olarak değil, ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen suçlar ayırımına göre düzenlenmiştir.[23] CMK’nın 100 üncü maddesi uyarınca, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilmekte, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilememektedir.[24] Ceza Muhakemesi Yasası’nın 102/1.-2.-3. fıkralarında “Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok altı aydır. Ancak, bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek dört ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir” şeklindedir. Bu süreler, asliye ceza mahkemelerinin görevine giren işlerde altı aylık ilk süre ve dört aylık uzatma süresi, ağır ceza mahkemelerinin görevine giren işlerde ise iki yıllık ilk süre ve üç yıllık uzatma süresidir.[25] Maddenin fıkralarına bakıldığında özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda, tutukluluk süresinin genel usulden farklı olarak uzatıldığı görülmektedir.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun’un 12. maddesi uyarınca; CMK’ nın 102. maddesi, aynı kanunun m.250/1-c bendinde yazılı suçlar ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından 31 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girecektir.[26] CMK 250/1. maddede yer alan suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma aşamasında tutuklama süresi iki kat uygulanacağından DGM’ler yerine kurulan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde tutuklulukta geçecek süre en fazla Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 102. maddesi, aynı kanunun 250. maddesinin birinci fıkrasının ( c ) bendinde yazılı suçlar ile “ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar”[27] bakımından 31 Aralık 2010 tarihinde yürürlük altında olunacağı hüküm altına alınmıştır. Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda, yani 250 nci maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde öngörülen suçlar bakımından, Kanunda öngörülen tutuklama süresinin iki kat olarak uygulanacağı da devamındaki maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir(CMK. 252/2). Neticede 1412 sayılı CMUK’un 110 maddesinin uygulanmasına 2010 yılının 31 Aralığına kadar devam olunacaktır.

O halde 31 Aralık 2010 tarihine kadar tutukluluk süresi, soruşturma aşamasında, en az altı ay olmakla beraber en fazla iki yıldır. 31 Aralık 2010 tarihinden sonra ise tutukluluk süresi iki yıl, eklemelerle birlikte üç yıl da uzatılabileceği için, en fazla beş yıldır. CMK md. 252/2 uyarınca, ağır ceza mahkemelerinin görevine giren işlere dair yukarıda belirtilen süreler, CMK md. 250/1(c)deki suçların soruşturma ve kovuşturmalarında iki katı olarak[28] uygulanacağından, CMK m. 250/1-c bendindeki suçlar açısından yani özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlar hakkında da 2 yıllık tutukluluk süresi en az 4 yıl, 3 yıllık uzatma süresi de en fazla 6 yıl olacaktır.

SONUÇ


Yürürlükte olan 5271 sayılı CMK’na bakıldığında yakalama yetkisi kural olarak kollukta iken, gözaltına alma yetkisine karar verme işlemi Cumhuriyet Savcılarınca yerine getirilmektedir. Dolayısı ile her yakalama işlemi gözaltına alma durumunu doğurmamaktadır. O halde yakalanan her bireyin gözaltına alma işlemi ile ortadan kaldırılan özgürlüğü Cumhuriyet Savcılarının elindedir. Dolayısı ile, Cumhuriyet Savcıları yakalanan bireyin gözaltına alınmasına karar verebileceği gibi, salık bırakılmasına da yine karar verebilecek mercidir.

Ceza muhakemesi hukukunda, yakalama işlemi sonucunda gözaltına alınan her bireyin
özgürlüğünün kısıtlanmasının süresi, hukuk devleti açısından çok önemlidir. Bu yüzden yakalamanın şartları, gözaltına alma işleminin gerekçesi ve gözaltı süresinin sınırlı olması durumu, keyfiyete neden olamayacak şekilde kanunlarca kontrol altına alınmalıdır. Anayasamızın 19. maddesi “kişi hürriyeti ve güvenliğini”, 5271 sayılı CMK “gözaltında ve tutuklulukta geçen süreleri” düzenlemiştir. Elbetteki hukuk devleti açısından hukukun üstünlüğünü sağlamak için bir düzenlemenin kanunlarımızda mevcut olması bir başına yeterli değildir. Kanunlarda ayrıca bu koruma tedbirlerine son çare olarak başvurulması, hürriyetin sınırlandırılması süresinin gerek gözaltında, gerek ise tutukluluk esnasında çok sınırlı olmasını gerektirmektedir. 5271 sayılı CMK’na bakıldığında gerek yakalama ve gözaltına alma işleminin gerekse tutukluluk işleminin farklı suçlarda farklı prosedürlere oldukça ağırlaştırılarak bağlanması bizce uygun gözükmemektedir. Kanunun 100. maddesinde geçen tutukluluk nedenlerinin katalog suç şekline dönüştürülmesi iyi olmakla beraber, 102. maddesinde geçen tutukluluk sürelerinin ağır cezalık olup olmadığına göre, aşırı derecede ağırlaştırılmış bir şekilde farklılık göstermesi yanlış bir uygulamadır. Yine bu suçların kanunun 250. maddesinde geçen ağır ceza mahkemelerince görülmesi gereken suçlardan biri olması durumunda, süreler, gerek göz altı süresi olsun gerekse tutukluluk süreleri olsun hakkaniyete uymayacak şekilde aşırı derecede artırılmıştır.

CMK’da yer alan tutuklama ile ilgili 100. maddenin birinci fıkrasında geçen “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir” şeklindeki ifade, Anayasanın 19. maddesinde yer alan “Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir” şeklindeki ifadesi ile çelişir gibi gözükmektedir. Bilindiği gibi kuvvetli belirti ile kuvvetli şüphe arasında dağlar kadar fark olduğu açıkça ortadadır. Bu yönüyle kanunun anayasaya aykırılığı ileri sürülebilir düşüncesindeyiz.

Uygulamada kişi özgürlüğünün ihlal edilmesine yol açan diğer bir aykırılık ise, toplu suçlarda gözaltı ve tutukluluk sürelerinin farklılık arz etmesidir. Bilindiği gibi bir suçun toplu olarak işlenebilmesi için en az üç kişinin varlığının olması şarta bağlanmıştır. Oysa en fazla iki kişi tarafından işlenen bir suçun varlığında, kolluk veya savcı hayali kişiler aramaya yeltenerek toplu suçlarda yer alan uzun sürelerden faydalanmak isteyebilmektedirler.

Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin yaptığı öneriler arasında gözaltı süresinin dört günden fazla uzatılması talep edildiği hallerde, kişinin bizzat hakim önüne çıkarılması[29] hususu mevzuatımıza girerek, hakimin ayrıca hürriyeti yoksun edilen kişiyi dinlemesi gerektiği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu günkü durumda DGM’leri yürürlükten kaldırılmış ve yeni yürürlüğe giren CMK’nın 250. maddesinde sayılan suçlar bakımından belli koşullarla sınırlı olarak en fazla 7 gün gözaltı süresi öngörülmüş olmakla birlikte; ilk dört günden sonra yapılacak süre uzatma söz konusu olduğunda, kişi hakim önüne çıkarılarak gözaltına alınan kişiyi hakim dinledikten sonra hakim tarafından karar verilmesi zorunluluğu getirildiğinden,[30] Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi/Mahkeme kararlarına bir aykırılık durumu oluşturmamaktadır. Dolayısı ile uluslar arası boyutta kabul edilen İHAS’ın 5 maddesinin 3. fıkrasında geçen “yakalan herkesin hemen bir hakim veya adli bir görevi yapmaya mezun kılınmış diğer bir memur huzuruna çıkarılması” gerektiği hükmün ihlali ile karşılaşılmaması, hakimin 4 günden sonraki durumlarda gözaltına alınan kişiyi bizzat dinlemesinden geçmektedir.

Bilindiği gibi ceza yargılamasında bilirkişinin çok büyük ve bir o kadar da önemli rolü vardır. CMK’da genel usulde bilirkişilerin bir çağrı kağıdı ile davet edilmesi hususu öngörülmüş ise de, suçun konusunun ağır cezalık olması yani CMK 250. madde yer alan bir suç türünün hâl alması durumunda, kanun farklı bir tür uygulamayı ortaya koymuş olması yanlış bir uygulamadır. CMK 250 nci madde kapsamına giren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk; soruşturma ve kovuşturma sebebiyle, bilirkişiyi ağır ceza mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının, mahkeme naibinin veya istinabe olunan hâkimin emirleriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecbur tutmuş olması, zorla getirme emrini ortaya koymaktadır. Kanaatimizce bilgisine başvurulacak bir kişinin bu şekilde baskı kullanılarak yaptırımla karşılaşması yanlış bir uygulama ve hakkaniyet uygun bir işlem değildir.

Ağır ceza mahkemelerinin görevine giren işlerde uzatma süresinin ilk süreden daha uzun olarak hükme bağlanmasının yasama tekniği açısından yanlışlığı bir yana[31], tutuklulukta geçecek azami 10 yıllık sürenin AİHS.’de yer alan “tutuklulukta geçecek makul süre” ile bariz bir şekilde çeliştiği kanaatimizce açıkça ortadadır.

Son olarak; makalemizin konusunu yaşanmış bir durumu ifade eden dizelerle sonlandırmak istersek;

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ‘Lafı bile edilemez, mikroskobik bir zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...
[32]*




































KAYNAKÇA


DERYAL Yahya, Soruşturma, Kovuşturma, Yakalama, Gözaltı ve Tutuklama,
http://www.gunebakis.com.tr/makale.php?id=519&t=Soru%C5%9Fturma,_Kovu% C5%9 Fturma,_Yakalama,_G%C3%B6zalt, ( 28.05.2010 )

Emniyet Genel Müdürlüğü, Hukuki Alanda Yapılan İyileştirmeler, http://www.egm.gov.tr/temuh/insanhaklari4.htm ( 28.05. 10 )

FEYZİOĞLU Metin – ERGÜN Güneş Okuyucu, Türk Hukukunda Tutuklulukta Azami Süre, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1154.htm ( 28.05.2010 )

FEYZİOĞLU Metin, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Hakkında Bazı Tespit ve Değerlendirmeler, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_194.htm ( 28.05.10 )

GÜLTAŞ Veysel, Ceza Muhakemesi Kanununun Işığı Altında Tutuklama, Günaydın Hukuk Yayınları, İzmir 2006

İLHAN Abdülkadir, Tutukluluk ve Tutukluluk Süreleri,
http://www.yargitay.gov.tr/abproje/belge/sunum/rt1/Ilhan_tutuklama.pdf , ( 25.05.2010 )

İPEKÇİOĞLU Pervin Aksoy, Yakalama ve Gözaltına Alma Koruma Tedbirleri,
http://web.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/dergimiz9ozel/paksoy.pdf, ( 30.05.2010 )

KUNTER Nurullah – YENİSEY Feridun, Yakalama ve İfade Alma, Beta, 1. Bası, İstanbul, 2000

SAYAR Gökhan, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerini Tanımak(Yayınlanmamış Makale)

ŞAHİN Cumhur, Ceza Muhakemesi Hukuku I, Seçkin,1. Baskı, Ankara, Kasım 2007

ŞAHİN İlyas, Türk Ceza Yargılaması Hukukunda Yakalama ve Gözaltına Alma, Seçkin, 2. Baskı, Ankara , 2004

ÜLGEN Celal, Ceza Muhakemesi Kanunu, İstanbul Barosu Yayınları, 1. Basım, Ocak 2005

YENİSEY Feridun, Polis ve Hukuku - Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği, Ulus Basım, İstanbul, Kasım 2005

YENİSEY Feridun - NUHOĞLU Ayşe, Gözaltına Alma,
www.ebaro.web.tr/uploads/6%20GoZALTINA%20ALMA.doc (27.05.2010 )

YILMAZ Zekeriya, Ceza Muhakemesi Kanunun Getirdiği Yenilikler ve Yargılama Sistemi, Seçkin, 1. Baskı, Ankara, 2005

YURTCAN Erdener, CMK Avukatının ve Uzlaşma Avukatının Başvuru Kitabı, Beta, 5. Bası, 2007, İstanbul


[1] ÜLGEN Celal, Ceza Muhakemesi Kanunu, İstanbul Barosu Yayınları, 1. Basım, Ocak 2005, s. 9

[2]DERYAL Yahya, Soruşturma, Kovuşturma, Yakalama, Gözaltı ve Tutuklama,
http://www.gunebakis.com.tr/makale.php?id=519&t=Soru%C5%9Fturma,_Kovu% C5%9 Fturma,_Yakalama,_G%C3%B6zalt, ( 28.05.2010 )

[3] İPEKÇİOĞLU Pervin Aksoy, Yakalama ve Gözaltına Alma Koruma Tedbirleri,
http://web.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/dergimiz9ozel/paksoy.pdf, ( 30.05.2010 ), s. 1238

[4] YURTCAN Erdener, CMK Avukatının ve Uzlaşma Avukatının Başvuru Kitabı, Beta, 5. Bası, 2007, İstanbul,
s. 68

[5] İPEKÇİOĞLU Pervin Aksoy, agm. s. 1216

[6] ŞAHİN Cumhur, Ceza Muhakemesi Hukuku I, Seçkin,1. Baskı, Ankara, Kasım 2007, s.204

[7] İPEKÇİOĞLU Pervin Aksoy, agm. s. 1216

[8] YENİSEY Feridun, Polis ve Hukuku - Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği, Ulus Basım,
İstanbul, Kasım 2005, s.13

[9] YENİSEY Feridun - NUHOĞLU Ayşe, Gözaltına Alma,
www.ebaro.web.tr/uploads/6%20GoZALTINA%20ALMA.doc (27.05.2010 )

[10] KUNTER Nurullah – YENİSEY Feridun, Yakalama ve İfade Alma, Beta, 1. Bası, İstanbul, 2000, s. 59

[11]ŞAHİN Cumhur, age., s.212

[12] ŞAHİN Cumhur, age., s.212 vd.

[13] DERYAL Yahya, agm., http://www.gunebakis.com.tr/makale.php?id=519&t=Soru%C5%9Fturma,_Kovu% C 5%9Fturma,_Yakalama,_G%C3%B6zalt, ( 28.05.2010 )

[14] YENİSEY Feridun - NUHOĞLU Ayşe, agm.,www.ebaro.web.tr/uploads/6%20GoZALTINA%20ALMA.doc
(27.05.2010 )

[15] ŞAHİN Cumhur, age., s.213

[16] ŞAHİN Cumhur, age., s.213

[17] KUNTER Nurullah – YENİSEY Feridun, age., s. 73

[18] YILMAZ Zekeriya, Ceza Muhakemesi Kanunun Getirdiği Yenilikler ve Yargılama Sistemi, Seçkin, 1. Baskı,
Ankara, 2005, s. 36

[19] KUNTER Nurullah – YENİSEY Feridun, age., s. 73

[20]FEYZİOĞLU Metin – ERGÜN Güneş Okuyucu, Türk Hukukunda Tutuklulukta Azami Süre,
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1154.htm ( 28.05.2010 )

[21] YURTCAN Erdener, age., s. 51

[22] İLHAN Abdülkadir, Tutukluluk ve Tutukluluk Süreleri,
http://www.yargitay.gov.tr/abproje/belge/sunum/rt1/Ilhan_tutuklama.pdf , ( 25.05.2010 )

[23] YILMAZ Zekeriya, age., s. 91

[24]Emniyet Genel Müdürlüğü, Hukuki Alanda Yapılan İyileştirmeler,
http://www.egm.gov.tr/temuh/insanhaklari4.htm ( 28.05. 10 )

[25]FEYZİOĞLU Metin, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Hakkında Bazı Tespit ve Değerlendirmeler,
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_194.htm( 28.05.10 )

[26] SAYAR Gökhan, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerini Tanımak(Yayınlanmamış Makale), s.16

[27] GÜLTAŞ Veysel, Ceza Muhakemesi Kanununun Işığı Altında Tutuklama, Günaydın Hukuk Yayınları, İzmir
2006, s. 39 vd.

[28] FEYZİOĞLU Metin, agm., http://www.turkhukuksitesi.com/makale_194.htm ( 28.05.10 )

[29] PITIRLI Ali, Uluslar arası ve Ulusal Hukukta İşkenceyi Yasaklayan Düzenlemeler ve İçişleri Bakanlığı, Türk
İdare Dergisi, Yıl:68, Haziran 1996, S. 41, zikreden, ŞAHİN İlyas, Türk Ceza Yargılaması Hukukunda
Yakalama ve Gözaltına Alma, Seçkin, 2. Baskı, Ankara , 2004, s.248

[30] ŞAHİN İlyas, age., s. 237

[31] FEYZİOĞLU Metin, agm., http://www.turkhukuksitesi.com/makale_194.htm ( 28.05.10 )

[32] FEYZİOĞLU Metin, agm., http://www.turkhukuksitesi.com/makale_194.htm ( 28.05.10 )

* Nazım Hikmet’in “Ben İçeriye Düştüğümden Beri” adlı şiirinden alıntıdır.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Ağır Ceza Mahkemelerinin Görev Alanına Giren Suçlarda Yakalama Ve Tutuklama Kararlarının Genel Usulden Farklılıkları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Halil İbrahim Kılıç'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
23-09-2010 - 22:40
(4963 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
30604
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 45 dakika 54 saniye önce.
* Ortalama Günde 6,17 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 57535, Kelime Sayısı : 4393, Boyut : 56,19 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 3 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1255
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,40217710 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.