Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Temel Hak Ve Hürriyetler Açısından Vergilendirme

Yazan : Metin Baykan [Yazarla İletişim]
Araştırma Görevlisi(Ondokuz Mayıs Ünv. Hukuk Fakültesi)

I. GİRİŞ
Vergilendirme yetkisi, ülkelerin yasal ve ekonomik düzenlerindeki farklılaşmayla orantılı olarak ilkesel olarak çeşitlilik gösterebilmektedir. Örneğin; kollektivist anlayışa sahip bir ülkede vergilendirme, ulusal görev veya fedakârlık gibi kavramlarla temellendirilirken, liberal demokrasiyi benimsemiş ülkelerde ise karşılık ilkesine dayandırılmaktadır. Hâlihazırdaki birçok devlette ise verginin tanımı yapılırken her ne kadar karşılıksız olması özelliğine vurgu yapılsa da bu aslında mükelleflere karşı bir hesap verilebilirlik durumunun söz konusu olmadığı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla kişilerin ödedikleri vergilerin hizmet olarak geri dönüşünü görmek en doğal hakları olmaktadır. Görüldüğü gibi çağdaş anlayışta vergilendirme, siyasal iktidarın toplumun kolektif çıkarlarını öne sürerek mutlak ve sınırsız olarak kullanabileceği bir araç değildir. Bunun doğal bir sonucu da vergilerin keyfi olarak alınamayacağının yanı sıra, kanunilik ilkesine uygun olarak salınan vergilerin dahi temel hak ve özgürlükleri zedeleyemeyecek olmasıdır. Hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması ölçüsüz ve aşırı şekilde yapılacak olursa vergiler kanunla düzenseler dahi bu hak ve hürriyetler kullanılamaz duruma gelebilir(1). Gerçekten de vergi düzenlemeleri hemen hemen bütün hak ve özgürlükleri ilgilendirip, bunları etkileyebilecek nitelikte yasama işlemleridir. Özellikle vergilendirmenin, kamu giderlerine karşılık bulmak olan geleneksel mali işlevinin yanında ekonomik ve sosyal işlevlerinin de modern devlet anlayışında önem ve ağırlık kazanması(2)sonucunda temel hak ve özgürlüklerin zedelenmesi daha da kolaylaşmıştır. Zira bu tip işlevleri yerine getirmek amacıyla çıkarılan vergi yasalarıyla vergi doğurucu olayların özendirilmesi, önlenmesi ya da caydırılması amaçlanmaktadır ve vergiyi doğuran olay canlandırılmak istenirken temel hak ve hürriyetler zedelenebilmektedir(3).
Bu çalışmada, yukarıda sayılan sebeplerden ötürü vergilendirmeden etkilenmesi muhtemel hak ve özgürlükler, başta Anayasamız ve diğer mevzuattaki hükümler de göz önüne alınmak suretiyle incelenecek, bu inceleme yapılırken Türk mahkeme içtihatlarından da yararlanılacaktır.


II. VERGİLENDİRME YETKİSİNİN ETKİLEYEBİLECEĞİ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
Anayasanın düzenlemiş olduğu temel hak ve hürriyetlerden vergilendirme yetkisi karşısında hassas durumda olanlar anayasanın sistematiğine de uygun olarak negatif statü hakları(kişi hakları) ve pozitif statü hakları(sosyal ve ekonomik haklar) olmak üzere iki kategoride incelenebilir.

A) NEGATİF STATÜ HAKLARI(KİŞİ HAKLARI)

Bu haklar, hakkın konusunun başkalarınca gerçekleştirilmesini değil, sadece bu gerçekleştirmeyi bireyin kendi çabasıyla elde etmesi özgürlüğünü içerirler. Başka bir anlatımla bireyin kendi seçtiği amaçlar doğrultusunda kendi yargısına göre eylemde bulunma özgürlüğünün kişiye tanınmasının yeterli olduğu haklardır.(4)
Vergilendirme yetkisinin kullanımı ile söz konusu bu haklara müdahalede bulunulmamalıdır. Çünkü bu haklar demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarındandır ve özlerine dokunulduğu zaman bireyin maddi ve manevi varlığının tekâmülü büyük ölçüde engellenmiş olur.

1) Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği

Anayasa’nın 19. Maddesi kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakabilecek nitelikte olan hürriyeti kısıtlama durumlarını belli bir düzene sokan kriterleri belirlemiştir. Bu kriterlerin vergileme olgusuyla da doğrudan bir ilişki içinde olduğu söylenebilir. Zira vergi yasaları ile de kişinin özgürlüğü ve güvenliğini tehlike altına atabilecek cezai hükümler öngörülebilmektedir. Nitekim Vergi Usul Kanunu’nun 359-363. Maddeleri arasında kaçakçılık, vergi mahremiyetinin ihlali suçları ile mükelleflerin özel işlerini yapan memurların işledikleri bazı suçlarla ilgili hürriyeti bağlayıcı cezalar öngörülmüştür. Aynı şekilde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 60. Maddesinde de mal bildiriminde bulunmayanlara özgü bir tazyik hapsi öngörülmüştür. İşte bu cezaların öngörülmesi ve yerine getirilmesinde kişi özgürlüğü ve güvenliği açısından uyulması gereken bazı kurallar vardır. Bu kurallar suç tespit eden söz konusu ceza hükümlerinin belirli olması, kıyas yoluyla genişletilememesi, orantılı olması, geçmişe yürümemesi gibi evrensel ilkelerdir.

2) Özel Hayatın Gizliliği

Anayasanın 20. Maddesinin 1.fıkrasına göre herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Maddenin ikinci fıkrasında ise bu hakkın kullanılmasına yönelik bazı istisnalar belirli kayıtlarla belirtilmiştir. Vergilendirme olgusu açısından bu hakkı ihlal edebilecek durumlar özel hayatın bir parçası olan özel evraklar ve mükelleflerin ticari hayatlarına ilişkin bazı sırlardır.
Vergi yasaları kişilerin mali güçlerini kavrayabilmek için özel yaşamın gizli bölümlerine bir ölçüde de olsa girmek durumundadır(5). Özellikle vergi incelemeleri esnasındaki bazı eylemler özel hayatın gizliliği hakkını tehdit etmeye elverişli niteliktedir. Vergi Usul Kanunu’nun 142. Maddesindeki aramalı vergi incelemesi bunlardan bir tanesidir. Bu maddeye göre ihbar veya yapılan incelemeler dolayısıyla, bir mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emareler bulunursa, bu mükellef veya kaçakçılıkla ilgisi görülen diğer şahıslar nezdinde ve bunların üzerinde arama yapılabilir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında bu incelemenin yapılabilmesi için hakim kararının gerekliliğinin aranması hem anayasamızın ilgili hükmü hem de insan hakları hukuku açısından yerinde olmuştur.
Ancak aynı hassasiyet Vergi Usul Kanunu’nun 127. Maddesi açısından gösterilmemiştir. Söz konusu hüküm çerçevesinde gecikmede zarar doğma ölçütü göz önünde bulundurulmadan vergi idaresi elemanlarınca(yoklama memurunca) bazı belgelerin yargıç kararı olmadan ve yargıca itiraz süreci bulunmaksızın zaptedilebilmesi Anayasanın 20. Maddesi ile bağdaşmamaktadır.
Bir görüşe göre(6) aramalı inceleme dışında tüm inceleme yöntemleri türleri, kişinin anayasada yerini bulan temel hak ve özgürlükleri açısından sakınca doğurmamaktadır. Çünkü diğer yöntemlerde normal idari usuller işletilmekte, vergi usul yasasında arama dışındaki yetkiler kullanılırken kişilere zorla bir şeyler yaptırılmamakta, iş ve evlerine girilmemektedir. Belirtmek gerekir ki bu görüşe katılmak oldukça güçtür. Zira Vergi Usul Kanunu’nun özel hayatın gizliliği ile ilgili belki de en önemli maddesi olan vergi mahremiyeti başlıklı hükmünde(5.Madde) vergi incelemeleri ile görevli memurların, vergi yargısı organlarında görevli olan kimselerin, vergi yasalarına göre kurulan komisyonlarda çalışanların ve vergi işlerinde görev yapan bilirkişilerin görevleri dolayısıyla öğrendikleri bazı nitelikteki sırları açıklamaları istisnalar bir yana yasaktır. Dolayısıyla belirtmek gerekir ki özel hayatın gizliliği hakkının ihlali, sadece bilgi edinme sürecindeki bazı eylemler yoluyla değil, bu eylemler hukuka uygun olsa dahi elde edilen bilgilerin gizliliğinin özenli bir şekilde korunamaması durumuyla da gerçekleşebilir.
Bu konuda son olarak belirtmek gerekir ki; her ne kadar konut dokunulmazlığı hakkı anayasamızda ayrı bir madde olarak düzenlenmişse de, aslında özel hayatın gizliliği hakkının bir görünümüdür. Öyle ki; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. Maddesinde de “konuta saygı” hakkına “Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması” hakkı çerçevesinde yer verilmiştir. Dolayısıyla yükümlülerin denetlenmesi esnasında konut dokunulmazlığı hakkının ihlali ile ilgili hususlarda yukarıdaki açıklamalar burada da geçerlidir. Buna ilaveten Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 62. vd. maddelerinde düzenlenen haciz uygulaması işlemleri sırasında da ilgili yasa hükümlerine riayet edilmesi gerekir. Çünkü haciz işlemleri konut dokunulmazlığı hakkının istisnalarından birini oluşturmaktadır ve titizlikle gerçekleştirilmediğinde bu hakkın ihlali tehlikesi her zaman mevcuttur.

3) Yerleşme ve Seyahat Özgürlüğü

Vergi hukuku açısından, bu özgürlük açısından en tartışmalı konu vergi uygulamaları nedeniyle yurt dışına çıkma özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Anayasanın 23. Maddesi birinci fıkrasında herkesin yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğunu belirtmiş olmasına rağmen, beşinci fıkrasında bu hakkın vatandaşlık ödevi sebebiyle sınırlanabileceğini belirtmiştir. Vergi vermek de bir vatandaşlık ödevi olduğuna göre, bu ödevi yerine getirmeyenlere yurt dışına seyahat yasağı getirilebilecek midir?
2007 yılına kadar, vergi borcu olan vatandaşların yurtdışına çıkışı, Pasaport Kanunu’nun 22. Maddesi uyarınca, pasaportun veya seyahat vesikasının kendilerine verilmemesi, verilmişse geri alınması yolu ile engellenebiliyordu. Ancak Anayasa Mahkemesi iptal istemiyle önüne gelen Pasaport Kanunu’nun söz konusu hükmünü iptal ederek(7) seyahat özgürlüğünün önündeki önemli bir engeli bir ölçüde de olsa kaldırmıştır. Bunun üzerine yurtdışına çıkış yasağı, daha farklı bir düzenleme ile Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına dahil edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararını incelemek vergilendirmenin temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisinin ne şekilde olabileceğini görmek açısından yararlı olacaktır. Özet olarak belirtmek gerekirse mahkemenin bu hükmü iptalinin iki ana sebebi vardır: yasa hükmünün belirgin ve somut olmaması, ölçülülük ilkesine aykırılık.
Mahkemeye göre yurt dışına çıkış yasağının hukukiliğine ilişkin olarak, yasağın süresi, borcun tutarı, hesaplanması, kesinleşmesi ve zamanaşımı bakımından öngörülebilirliğin ve belirliliğin mevcut olmaması, hükmü muğlâklaştırmaktadır. Salt olarak vergi borçlusu olanların pasaport vermeye ehliyetli makamlara bildirilmesiyle yurt dışı yasağı yaptırımının gerçekleştirilmesi oldukça soyut bir hükme dayanılarak adaletsiz bir uygulamadır.
Mahkeme ikinci olarak ölçülülük ilkesi üzerinde durmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir kararına da atıf yapmak suretiyle yasağın, hiçbir koşul öngörmeksizin, hatta vergi borcunun tutarı dahi belirtilmeden, vergi borcunun ödenmemesine bağlı olarak kendiliğinden uygulandığı zaman amaç ile araç arasındaki makul ilişki ve dengenin ortadan kalkacağını belirtmiş, bunun da gereklilik, elverişlilik ve oranlılık gibi ilkeleri ihlal ettiğini tespit etmiştir.
Az önce de belirtildiği gibi bu hükmün iptaliyle birlikte yurt dışına seyahat yasağı insan hakları açısından daha elverişli olan bir düzenlemeyle 6183 sayılı Kanunun kapsamına dahil edilmiştir. Söz konusu kanunun 36/A maddesine göre “Devlete ait olup 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile 4458 sayılı Gümrük Kanunu kapsamına giren amme alacakları ile bunlara ait zam ve cezalarını ödeme emrinin tebliğ tarihini takip eden yedi gün içerisinde ödemeyen ya da bu Kanun hükümleri uyarınca hakkında bu alacaklar nedeniyle ihtiyati haciz kararı alınan amme borçlusunun yurt dışına çıkışı, alacaklı tahsil dairesinin talebi halinde ilgili makamlarca engellenir. Yurt dışı çıkış tahdidi, yüz bin Yeni Türk Lirası ve üzerinde olan teminat altına alınmamış amme alacağı için uygulanır. Bakanlar Kurulu, bu tutarı on katına kadar artırmaya, yarısına kadar indirmeye ve yeniden kanuni tutarına getirmeye yetkilidir. Amme alacağına karşılık teminat alınması, alacağın tecil edilmesi, borçlunun aciz halinin tespit edilmesi, yargı mercilerince amme alacağının takibinin durdurulmasına karar verilmesi veya takibin kanunen durdurulması gereken diğer hallerde yurt dışı çıkış tahdidi, alacaklı tahsil dairesinin talebi üzerine ilgili makamlarca kaldırılır. Amme borçlusu hakkında uygulanan yurt dışı çıkış tahdidi, hastalık, iş bağlantısı gibi hallerde alacaklı tahsil dairesinin uygun görmesi ve bildirimi üzerine ilgili makamlar tarafından kaldırılır. Bu fıkraya göre yurt dışı çıkış tahdidinin kaldırılmış olması yeniden tatbikine mani değildir. Amme borçlusuyla birlikte amme alacağının ödenmesinden sorumlu olan ve bu Kanuna göre amme borçlusu sayılan kişiler hakkında da bu maddede yer alan esaslara göre yurt dışı çıkış tahdidi uygulanır. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."
Görüldüğü gibi bu değişikliklerle Anayasanın 23/V. Maddesindeki vatandaşlık ödevi(vergi ödevi) kavramı ölçülülük ilkesi dahilinde kapsamı daraltılmak suretiyle daha belirgin hale getirilmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki bu hüküm mevcut şekliyle dahi bazı eksiklikleri içerisinde barındırmaktadır(8). Temel hak ve hürriyetler bakımından bunların en önemlisi yurtdışına çıkış yasağının uygulanabilmesi için hakim kararının aranmamış olmasıdır. Bu durumda hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmayan kişilerin seyahat hürriyetleri hukuka aykırı bir şekilde engellenmektedir.

4) Mülkiyet Hakkı

Mülkiyet hakkı, bir nesneyi ya da varlığı kullanma, idare etme ya da elden çıkarma özgürlüğü anlamına gelir. İnsanların yaşamlarını özgürce sürdürmeleri ve kendi istedikleri biçimde mutluluğu aramaları mülkiyeti gerekli kılar. Bu hak olmadan yaşamı sürdürmek, toprağı kullanmak, mal ve hizmet üretmek, diğer insanlar ile ticaret yapmak mümkün değildir.(9)
Mülkiyet ve miras hakları, vergilendirme yetkisine karşı en duyarlı olan haklardandır. Çünkü her vergi veya mali yüküm, mülkiyete yönelen bir müdahale niteliğindedir. Gerçekten Veraset ve İntikal Vergisi ile Motorlu Taşıtlar Vergisi edinme, Emlak Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi kullanma, gayrimenkul ve menkul sermaye gelirleri üzerinden alınan Gelir Vergisi semerelerinden yararlanma açılarından, mülkiyetin unsurlarını sınırlayan en belirgin mali yükümlerdendir(10). Örneğin, kanun koyucunun emlak vergisi veya veraset ve intikal vergisi alanında kabul edeceği çok yüksek bir vergi oranı, mülkiyet ve miras haklarının konularını ortadan kaldırabilir(11).
Mülkiyet hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu ek protokolünün 1.maddesinde düzenlenmiştir. Anayasamızın “mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinde ise miras hakkı da mülkiyet hakkının kapsamı içine alınmış ve dolayısıyla ilk bakışta sözleşmeden daha geniş bir koruma sağlanmıştır.
Vergilendirmenin mülkiyet hakkı açısından tehlike oluşturup oluşturmadığını belirlemek için bazı sorunların halledilmesi gerekir. Her şeyden önce cevaplandırılması gereken soru vergilendirme yoluyla mülkiyet hakkına müdahalenin meşru olup olmadığıdır. Hemen belirtmek gerekir ki günümüz çağdaş devletlerinde vergilendirme yetkisine sahip olunmasının tek başına mülkiyet hakkının ihlali anlamına gelmediği genellikle kabul edilmektedir. Zira liberal düzenin en saf haliyle kabul edileceği düzenlerde dahi, en azından güvenlik, adalet ve bazı altyapı hizmetlerinin gerçekleştirilmesi açısından vergi salınması zorunludur. Zaten yukarıda değinilen AİHS’nin 1 No’lu protokolünün 1. Maddesinin ikinci fıkrasında devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmeyeceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi de bir kararında kamusal gereksinimleri karşılamak için kişi ve kuruluşların malvarlıklarının bir bölümünün devlete geçirilmesi, bu yolla kamuya aktarılması anlamındaki verginin salınıp toplanması zorunluluğunun açık olduğunu ifade etmiştir(12).
İkinci olarak, vergilendirmede orantılılık ilkesine dikkat edilmeli, vergilendirme sonucunda kişi aşırı bir yüke katlanmamalıdır. Vergilerin ödenmesini sağlamak için gerekli görülen yasaları çıkarma hakkının meşruiyet temeli bireye bireysel ve aşırı yük getirmemesidir(13). Yapılan sınırlamalarda, mülkiyet hakkının özünün zedelenmemesine özen gösterilmelidir(14).Bir hakkın veya hürriyetin özü, onun vazgeçilmez unsuru, dokunulduğu takdirde söz konusu hürriyeti anlamsız kılacak olan asli çekirdeğidir(15). Bu anlamda, taşınmaz gelirinden malikin yararlanmasını engelleyecek ölçüde yüksek oranlı bir gelir vergisi, veraset yoluyla mirasçılara geçen malvarlığının tümüne yakın bir bölümünün devlete aktarılması sonucu doğuran çok yüksek oranlı bir veraset vergisi, malik ile taşınmaz arasındaki ilişkiyi kesmeye yönelen ve kamu yararının haklı kılamayacağı kadar yüksek oranlı bir emlak vergisi, girişimler arasındaki rekabet koşullarını ölçüsüz olarak değiştiren vergi teşvik tedbirleri mülkiyet hakkının özünü zedeleyebilir(16).

B) POZİTİF STATÜ HAKLARI(SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR)

Bu haklar, kişilerin devletten özgür olmalarını, devlete karşı korunmalarını güvence altına almaya yönelik olmayıp, bireyin veya kollektif grubun devletten talepleridir; devlet bu hakları gerçekleştirmek için faaliyet yapmak zorundadır(17). Bu hakların ve özgürlüklerin özellikleri kişinin haklarında olduğu gibi vergileme yoluyla kolayca incinmeye hazır oluşlarının yanı sıra güvenliği sağlanmış bireyin maddi ve manevi gelişimine olanak hazırlamalarıdır. Özellikle II. Dünya Savaşı’nın akabinde anayasalarda sosyal devlet anlayışının kendisine daha fazla yer bulmasıyla, vergilendirmenin geleneksel mali işlevi yanında sosyal ve ekonomik işlevi de önem kazanmış ve siyasi iktidarlarca daha fazla vergi toplanmasının meşruluğu da bu şekilde sağlanmıştır. Vergilendirme olgusundan etkilenebilmesi muhtemel pozitif statü haklarının belli başlıları şunlardır.

1) Ailenin Korunması

Anayasa’nın 41. Maddesinin ikinci fıkrasına göre Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli önlemleri alır, teşkilatı kurar. Göründüğü gibi bu madde ile devlete aile birliğinin korunması için gerekli önlemleri alma ödevi yüklenmiştir. Dolayısıyla vergi yasalarında da aileyi korumayı amaçlayan tedbirler yer almalı, devlet ailenin bütünlüğünü, huzur ve refahını bozacak faaliyetlerden kaçınmalıdır. Türk mali mevzuatındaki ailenin korunması ile ilgili pek çok hüküm vardır.
22.7.1998 tarih ve 4369 sayılı Kanun ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 93. Maddesi değişmiştir. Yürürlükten kaldırılan bu madde “ Tam mükellefiyette, eşlerin ve velayet altındaki çocukların yıllık beyanname ile bildirilmesi icap eden gelirleri… aile reisi tarafından tek beyanname ile bildirilir” şeklindeydi. Aile, kişilerden meydana gelmesine rağmen 4369 sayılı kanun ile değişmeden önce, vergi yükümlüsü bir topluluk gibi algılanmakta; artan oranlı tarife nedeniyle eşlerin ve çocukların vergi yükleri artmakta idi. Bu hüküm vergi yükleri itibariyle aileyi bir nevi cezalandırmakta idi(18).
Mevzuatımızda ailenin korunması ile ilgili bir diğer düzenleme ise aileye yönelik bir takım istisnalardır. Gelir Vergisi Kanunu’nun 25. Maddesi buna örnek teşkil eder. Bu madde deki ölüm, sakatlık, hastalık, işsizlik sebepleriyle verilen tazminatlar ve yapılan yardımların, evlenme ve doğum nedeniyle yapılan yardımların ile Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından şartları belirtilen durumlardaki yapılan yardımların vergiden müstesna tutulması ailenin korunması yönündeki önemli düzenlemelerdir. Aynı kanunun 89. Maddesindeki gelir vergisi matrahından yapılan indirimler ile Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 70. Maddesindeki ailenin geçimini temin eden araçların haciz edilemeyeceği hükümleri de bu hakkı koruyan diğer normlardır(19).

2) Çalışma ve Sözleşme Özgürlüğü, Çalışma Hakkı ve Ödevi

Çalışmayla ilgili olarak uluslararası belgelerde anayasalarda genellikle iki haktan söz edilir: Birincisi bir özgürlük hakkı olarak çalışma, ikincisi ise bir pozitif hak olarak çalışma(20). Anayasamız bu iki hakkı da “sosyal ve ekonomik hak ve ödevler” bölümünde 48. ve 49. Maddelerinde düzenlemiştir.
Bu hakların özüne vergi yasalarıyla getirilecek sınırlamalarla dokunulabileceği gibi, siyasi iktidarın esas olarak ekonomiyi düzenlemek amacıyla getireceği vergi istisna ve muafiyetleri yoluyla da bir bakıma devlet eliyle haksız rekabet yaratılmasıyla müdahale edilebilir. Örneğin; bir vergi oranının aşırı yüksek tutulması, bir mesleğin ya da çalışmanın sürdürülmesini ekonomik olarak imkânsız hale getiriyorsa, öngörülen amaç dışında bir sınırlama vardır ve çalışma özgürlüğüne Anayasaya aykırı olarak müdahale edilmiş demektir(21). Aynı şekilde vergi kolaylıklarının, bazı çalışma sağlanırken bazılarına sağlanmaması ya da bazı durumlarda bu kolaylıklardan işletme sahibi veya çalışanın yoksun bırakılması da bu hakkı ihlal eder.
Bu anlamda, Gelir Vergisi Kanunu’nun “gider kabul edilmeyen ödemeler” başlığını taşıyan 41. maddesinin 2. bendi, işletmede fiilen çalışsalar dahi, işletme sahibinin eşine ve çocuklarına çalışmaları karşılığında ödenen ücretlerin gider olarak indirilmesini engellemektedir. Bu hüküm de Anayasanın çalışma ve sözleşme özgürlüğü ile çalışma hakkı ve ödevini düzenleyen 48/1 ve 49/1, 2. maddelerine ve ayrıca ailenin korunmasına ilişkin Anayasanın 41. maddesine aykırı gözükmektedir.(22)

3) Diğerleri

Ücrette adalet sağlanması, konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı, sanatçının korunması gibi sosyal ve ekonomik nitelikli haklarda bu kategoride vergilendirmeden etkilenebilecek haklar arasında gösterilebilir. Ancak bunlar, önceki ikisine nazaran esasında devlet tarafından gerçekleşecek bir müdahaleden etkilenebilecek “özgürlükler” olmayıp, daha ziyade anayasa tarafından kişiye tanınmış ve belli bir isteme yetkisini içeren “haklar” olması itibariyle klasik anlamda insan hakkı olup olmadığı bile tartışmalı olan durumlardır. Dolayısıyla bu çalışmada söz konusu hakların sadece isimlerini sayarak geçip, ayrıntıya inmemek daha yararlı bulunmuştur.


III. SONUÇ YERİNE

Hukuk devleti, insanlardan alınan vergilerle bireyler arası uyuşmazlıkları çözmenin yanı sıra onların özgürlüklerinin önündeki engelleri kaldırma iddiasındadır. Ancak gördüğümüz gibi özellikle sosyal devlet anlayışının gelişmesi ve dolayısıyla devletin bireylerin hayatına daha fazla müdahale etmesi gereğinin sonucu olarak vergilendirmenin meşruiyet eşiği siyasi iktidarlarca kolay şekilde aşılmıştır. İlginçtir ki insanların daha fazla özgürleşebilmek amacıyla devlete ifa etmeye katlandıkları vergi ödeme zorunluluğu, kimi zaman söz konusu yükümün yerine getirilmemesi sonucunda ilgisiz bir yaptırım olarak özgürlüklerinin kısıtlanmasına yol açabilmektedir. Bunun herhalde en açık delili yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki cezai yaptırımın seyahat özgürlüğüyle ilgi kurularak bertaraf edilmesi yerine birtakım usuli güvencelerle hukuka uygun hale geleceğine inanılmasıdır. Bu anayasamızda 12.maddenin içerisinde kendine yer bulan doğal hukuk anlayışının öngördüğü bir sonuç olamaz.
İşte özellikle mali mevzuattaki temel hak ve hürriyetleri adalete uygun olmayacak şekilde sınırlandıran bu tip hükümlerin kontrolünü sağlayan mekanizma anayasa yargısıdır. Eğer vergilendirme olgusunu denetleyecek bir mekanizma olmaz ise, normlar hiyerarşisinin en üst basamağında yer alan anayasa, temel hak ve özgürlükleri en özgürlükçü biçimde düzenlese dahi bir anlam ifade etmeyebilir. Öyle ki salt olarak siyasal araçlar yoluyla anayasaya aykırı yasaların çıkmasını tamamıyla önlemeye çalışmak da çoğunlukla yetersiz olacaktır.
Yukarıda belirtilen kaygıları giderebilmek için, anayasamızda da yasama organınca çıkarılacak kanunları denetlemek amacını güden anayasa yargısı kurumuna yer verilmiş ayrıca bazı istisnalar bir tarafa idarenin her türlü işlem ve eylemlerinin yargı dışı bırakılamayacağı öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi, vergilendirme yoluyla temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanıp kısıtlanmadığına özellikle anayasanın 13.maddesindeki kriterlere uygunluk açısından karar verecektir. Ancak bu düzenlemelerin mevcudiyeti, onların tamamen kusursuz olduğu anlamına gelmemektedir. Olağanüstü hal dönemlerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin anayasanın 148. maddesince denetim dışı bırakılması -insanların aslında en çok bu dönemlerde hak ve özgürlüklerinden endişe duyduğu da göz önünde bulundurulduğunda normların denetime tabiliğinin bu dönemlerde daha da mühim olduğu da düşünülecek olursa- bu kusurun en güzel örneğidir.
İşte verginin hukukiliğinin bir yansıması olan temel hak ve hürriyetlerin özüne vergilendirme ile dokunulamayacağı ilkesi, anayasamızda kendine yer bulmuş olan demokratik devlet ilkesinin de zorunlu bir gereğidir. Dolayısıyla, vergilerle birlikte diğer mali yükümlülüklerin gerek yasama organınca kodifiye edilirken gerekse yargı organlarınca değerlendirilirken özgürlükçü bir yorumla ele alınması gerekir. Aksi takdirde, zaten amacına ulaşıp ulaşmadığının denetlenmesinin fiilen zor olduğu vergilendirme olgusunun, bir de temel hak ve hürriyetleri orantısız bir şekilde sınırlandırabileceğini kabul etmek, bireylere çok ciddi bir talebi dayatmak manasına gelir.

















KAYNAKÇA
* Akçaoğlu, Ertuğrul: “Vergilendirme Yetkisinin Temel Hak ve Özgürlüklerle İlişkisi”,http://www.akçaoğlu.com/2007/02/27/vergilendirme-yetkisinin-temel-hak-ve-özgürlüklerle-ilişkisi
* Ashford, Nigel: Özgür Toplumun İlkeleri, Ankara, Liberte Yayınları, 2009
* Atar, Yavuz: Vergi Hukuku Genel Esaslar, Konya, Mimoza Yayınları, 1991
* Bayraklı, Hüseyin: “Gelir Vergisi Kanununda Gelir Kavramı ve Sapmalar”, www.mevzuatdergisi.com/2000/12a/02.htm
* Çağan, Nami: “Demokratik Sosyal Hukuk Devletinde Vergilendirme”, AÜHFD, 1982, Cilt 37, Sayı 1-4
* Erdoğan, Mustafa: Anayasa Hukuku, Ankara, Orion Yayınları, 2009
* Erdoğan, Mustafa: İnsan Hakları Teorisi ve Hukuku, Ankara, Orion Yayıncılık, 2007
* Gökbunar, Ali Rıza: “Ailenin Korunmasına Yönelik Vergi Politikaları”, Yönetim ve Ekonomi, Yıl 2001, Cilt 8, Sayı 2
* Güneş, Gülsen: Verginin Yasallığı İlkesi, İstanbul, Alfa Yayınları, 1998
* Kumrulu, Ahmet/Öncel, Mualla/Çağan, Nami: Vergi Hukuku, Ankara, 2008, Turhan Yayınları
* Nazalı, Ersin/Demirci, Mete: “Mülkiyet Hakkı ve Vergilendirme”, Vergi Dünyası, Sayı 334, Haziran 2009
* Özbudun, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları, 2009
* Şeker, Nezih: Hukuksal Yapısıyla Vergi İncelemesi, İstanbul, Beta Yayınları, 1994
* Yaltı Soydan, Billur: “Mülkiyet Hakkı versus Vergilendirme Yetkisi: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine Göre Mülkiyet Hakkına Müdahalenin Sınırı”, Vergi Dünyası, Sayı:227, Temmuz 2000

1 Atar, Yavuz: Vergi Hukuku Genel Esaslar, Konya, Mimoza Yayınları, 1991, s.18
2 Çağan, Nami: “Demokratik Sosyal Hukuk Devletinde Vergilendirme”, AÜHFD, 1982, Cilt 37, Sayı 1-4, s.129
3 Kumrulu, Ahmet/Öncel, Mualla/Çağan, Nami: Vergi Hukuku, Ankara, 2008, Turhan Yayınları, s.43
4 Erdoğan, Mustafa: Anayasa Hukuku, Ankara, Orion Yayınları, 2009, s.50
5 Güneş, Gülsen: Verginin Yasallığı İlkesi, İstanbul, Alfa Yayınları, 1998, s.51
6 Şeker, Nezih: Hukuksal Yapısıyla Vergi İncelemesi, İstanbul, Beta Yayınları, 1994, s.124
7 Bkz. E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18.10.2007, http://www.anayasa.gov.tr
8 Kanunun yeni hükmünün eksikliklerine dair ayrıntılı bir inceleme için Bkz. Biyan, Özgür http://www.alomaliye.com/2008/ozgur_biyan_yurtdisi.htm
9 Ashford, Nigel: Özgür Toplumun İlkeleri, Ankara, Liberte Yayınları, 2009, s.73
10 Güneş(1998): s.54
11 Atar(1991): s.19
12 Bkz. E.1989/6, K.1989/42, K.T. 07.11.1989, http://www.anayasa.gov.tr
13 Yaltı Soydan, Billur: “Mülkiyet Hakkı versus Vergilendirme Yetkisi: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine Göre Mülkiyet Hakkına Müdahalenin Sınırı”, Vergi Dünyası, Sayı: 227, Temmuz 2000
14 Nazalı, Ersin/Demirci, Mete: “Mülkiyet Hakkı ve Vergilendirme”, Vergi Dünyası, Sayı 334, Haziran 2009, s.91
15 Özbudun, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları, 2009, s.114
16 Nazalı/Mete, a.g.m. , s.91
17 Erdoğan(2009): s.51
18 Bayraklı, Hüseyin: “Gelir Vergisi Kanununda Gelir Kavramı ve Sapmalar”, www.mevzuatdergisi.com/2000/12a/02.htm
19 Gökbunar, Ali Rıza: “Ailenin Korunmasına Yönelik Vergi Politikaları”, Yönetim ve Ekonomi, Yıl 2001, Cilt 8, Sayı 2, s.4
20 Erdoğan, Mustafa: İnsan Hakları Teorisi ve Hukuku, Ankara, Orion Yayıncılık, 2007, s.190
21 Akçaoğlu, Ertuğrul: “Vergilendirme Yetkisinin Temel Hak ve Özgürlüklerle İlişkisi”, http://www.akçaoğlu.com/2007/02/27/v...lerle-ilişkisi
22 Akçaoğlu, a.g.m.
---------------

------------------------------------------------------------

---------------

------------------------------------------------------------

1
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Temel Hak Ve Hürriyetler Açısından Vergilendirme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Metin Baykan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
09-02-2010 - 21:59
(5187 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 6 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 6 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
9528
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 32 dakika 11 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,84 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 28436, Kelime Sayısı : 3364, Boyut : 27,77 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1172
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,06171894 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.