Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Hukuksal Bağlamda Hekimlik Yetkilerinin, Tıpta Uzmanlığın Ve İş Yeri Hekimliğinin İncelenmesi

Yazan : Av. İzzet Otru [Yazarla İletişim]

Hukuksal Bağlamda Hekimlik Yetkilerinin, Tıpta Uzmanlığın ve İş Yeri Hekimliğinin İncelenmesi*

İzzet OTRU**

Özet

Hekimin hukuku denilince ilk olarak akla gelen hekimin sorumluluğu ve hasta haklarıdır. Hekim sorumluluğu ise hekimlik ve uzmanlık yetkilerine göre belirlenir. Çalışmada yalnızca hekimlerin hak ve yetkilerine ve işyeri hekimliğine değinilmiş olmakla birlikte, kanuna ilişkin genel değerlendirmelere de yer verilmiştir. Hekimlerin sahip oldukları nitelikler ve aldıkları eğitimle paralel olarak yetki sınırları da değişiklik gösterir. Hekim yetkilerinin kapsamını belirleyen temel kanun “1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun”dur. Bu Kanun’la tıp mesleğinin temel uygulayıcısı olan hekimlerin yanı sıra, tıp mesleklerinin yandalları da düzenlenmektedir. İş yeri hekimliği ise dolaylı olarak 1219 Sayılı Kanun’la düzenlenir. Doğrudan düzenleme farklı bir mevzuatla yapılmaktadır. Çalışmada bu mevzuat da ele alınmıştır.


YÖNTEM

Çalışmada hekimlik yetkileri, tıpta uzmanlık ve tıpta uzmanlığın bir türü olarak iş yeri hekimliği ele alınmıştır. Çalışma iki kısımdan oluşmaktadır: 1. Kısım Hekimlik ve Hekimlik Yetkilerini ele almaktadır. 2. kısım ise Tıpta uzmanlığı ve “İş Yeri Hekimliğini” ele almaktadır. Çalışmada öncelikle tıp meslekleri ve tıp yan dal hizmetlerinin neler olduğundan kısaca bahsedilecek, temel kanunun (Tıp M.K.) sistematiği üzerinde durulacaktır. İşyeri hekimliğinin de bir tür tıpta uzmanlık şekli olmasından hareketle, tıpta uzmanlık içinde ayrı başlık açılacak daha sonra iş yeri hekimliği özeline inilecektir.

GİRİŞ

Eski çağların bilim anlayışında (örneğin) bir tıp doktoru aynı zamanda çok iyi bir fizikçi, kaliteli bir matematikçi, tutarlı bir filozof, nitelikli bir astronom, başarılı bir kimyacıdır; ya da bir matematikçi aynı zamanda ressam, mimar ve filozoftur.[1] Günümüzün toplumsal yaşamında ve karmaşıklaşmış üretim ilişkilerinde anlaşılmaz gibi gözüken bu durum, eskiçağ ve ortaçağ biliminin karakteristik özelliğini yansıtmasının yanı sıra geçtiğimiz yüzyıla kadar da gözlemlenmiş bir olgudur.[2]

İçinde bulunulan çağın bilimsel yaşamında ve üretim ilişkilerinde toplumsal yapının işbölümüne göre şekillendiği görülmektedir. Bu işbölümü ile şekillenmiş toplumsal yapının içinde bir takım mesleklerin icrasının belirli nitelikteki ve belirli bir eğitim geçmişine sahip kimselerce yerine getirilmesi gerekliliği bir uygarlık sorunudur. [3]

İster liberal ekonomiyi, isterse devletçi ekonomiyi benimsesin bütün modern devletlerde artık mesleklerin işbölümündeki yeri ve bu mesleklerin icracılarının nitelikleri, yetkileri, hak ve sorumlulukları devletin sert ve kesin çizgilerini çizdiği sınırlar dâhilinde belirlenmektedir. Ekonomik eğilime göre devletin bu müdahalesi iki şekilde kendini göstermektedir. Birinci durumda, devlet sadece mesleği icra edeceklerin sahip olmaları gereken nitelikleri ve mesleğe kabul şartlarını düzenler, mesleğin bizzat işvereni olmaz. İkinci durumdaysa devlet, aynı zamanda mesleğin bizzat işverenidir.

Tıp hizmetlerinin uygulanması ve uygulayıcılarının niteliği meselesiyle birlikte sağlık hukuku alanı Türkiye Cumhuriyeti’nde geniş bir mevzuat ile düzenlenmiştir. Bu genel perspektiften bir basamak yukarı çıkıp mesele çalışmanın özeline çekilirse görüleceği gibi, tıp mesleklerinin uygulanması, çalışmanın konusunu teşkil eden 1219 S. Kanun’la düzenlenmektedir. Bu kanun tıp hizmetlerinin yerine getirilmesinde yetki konusunu düzenlemektedir ve oldukça eskidir. 1219 Sayılı Kanunun adı; “Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun”dur (TBB Güncelleştirmesindeki adıyla “Tıp Meslekleri Uygulamalarına Dair Kanun”)[4]. Çalışmanın bundan sonraki bölümlerinde, 1219 Sayılı Kanun, günümüz Türkçesi’ne göre kısaltılmış olarak, “Tıp Meslekleri Kanunu”(Tıp M.K.) olarak anılacaktır.

Tıp mesleklerine ilişkin genel hukukî çerçeve yukarıda anıldığı şekliyle Tıp M.K. tarafından çizilmiştir. Bu kanunun temel bir kanun olmasından hareketle tıpta uzmanlığa ilişkin tali düzenlemelerin dayanağı da Tıp M.K.’dir.

Uzmanlaşmanın gerekliliği çeşitlenen ve karmaşıklaşan çalışma yaşamından kaynaklanarak, hayatın pek çok noktasında kendini gösterir. Uzmanlaşmanın en gerekli olduğu alanlardan birisi de hiç şüphe yok ki tıp uygulamalarıdır. Kaldı ki, uzmanlaşmayı en sert çizgiler dâhilinde ve sınırları net olarak belirleyen uygulama tıp uygulamalarında kendini gösterir. Pek çok ana dal uzmanlık ayrımının yanı sıra, yan dal uzmanlık alanlarıyla da tıp uygulayıcılarının yetkileri netleştirilmektedir. Ayrıca, uzmanlık alanı içinde tali olarak yer alan işyeri hekimliği de, çalışma yaşamının niteliğinin arttırılması bakımından oldukça önemlidir.

1. Kısım: HEKİMLİK ve HEKİMLİK YETKİLERİ

§ 1. GENEL DEĞERLENDİRME

“İster hür, ister köle olsun, erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan sakınacağım.”[5]

Kanunda geçen tıp meslekleri; hekimlik, askeri hekimlik, diş hekimliği, dişçilik, sünnetçilik, hemşire hastabakıcılık, ebelik ve tıp mesleği olarak doğrudan tanımlanmamakla birlikte dolaylı olarak tıpla ilişkili kabul edilen diş protez teknisyenliği olarak sayılmıştır.

Bunların yanı sıra basit veya acil tıbbi müdahale ile sınırlı olmak üzere, sağlık memurları, acil tıp teknisyenleri ve teknikerlerine ilişkin ve sıhhiye sınıfına mensup er ve erbaşlarla ilgili genel düzenlemeler de bu kanunda yer almakta, bunlara ilişkin ayrıntılı düzenleme için yönetmelik çıkarılması öngörülmektedir [6].

Bu kanunun kapsamında anılan tıp mesleklerinde ve tıp mesleklerine ilişkin uygulamalarda, görüldüğü gibi, tıp icracıları olarak sadece hekimler değil, diğer tıp yandalları icracıları da anılmaktadır. Bu durumun pratik önemi özellikle ceza hukuku ve sorumluluk hukuku bakımından kendini gösterdiği gibi, tıbbî deontoloji bakımından da önem taşır. Şöyle ki, örneğin hekimin sır saklama yükümlülüğünden bahsedildiğinde sadece hekimlerin değil, hemşire, ebe, sağlık memuru gibi diğer tıp mesleği icracılarından da bahsediliyor demektir [7].
İncelemeye konu kanun kapsamındaki mesleklerin icrası, kanunla ve diğer mevzuatla sınırları çizilmiş olan yetkiler dâhilinde yapılıyor olmakla birlikte aynı zamanda, bu mesleklerin icrası belirli eğitim geçmişine ve sıfata sahip yani, öngörülen yetkiyle donatılmış kimseler bakımından bir haktır da aynı zamanda [8]. O kadar ki, ileride de kısaca değinilecek olan, tıbbî müdahalelerin hukuka uygunluk unsuru olan mağdurun rızasından ziyade “hakkın icrası” olduğu yollu görüşler doktrinde ısrarla savunulmaktadır ve bizce de yerinde bir yaklaşımdır [9]. Bu nedenle, çalışmada da yetki ve hak kavramları genelde birlikte ve iç içe kullanılmaktadır.

§ 2. HEKİMLİK YAPMA YETKİSİ VE HAKKI

2.1. Koşulları

Kanun, genel itibarîyle hekimlere ilişkin düzenlemeler içermektedir. Bu mantıksal olarak doğru bir yaklaşım olduğu gibi kodifikasyon açısından da uygundur. Tıp mesleklerinin temelini hekimler icra ederler. En geniş kapsamlı yetkiler hekimlere verilmiştir. Örneğin, hekimlerin diş hekimlerinin yetkileri kapsamında müdahale yetkileri vardır mesela diş çekebilirler ama diş hekimleri en basit hastalığın tedavisi için dahi, hastalık eğer diş ve ağız sağlığı ile ilgili değilse, hasta kabul edemezler. Bunun yanı sıra, birkaç özel ve istisnaî durum dışında tıp mesleklerini icra yetkisi de bir hak olarak en geniş yetkilerle hekimlere verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde hekimlik yapabilmek ve hasta kabul edebilmek için
– Türk vatandaşı olmak (Tıp M.K. md. 1),
– Türkiye tıp fakültelerinden birinden diploma almak (Tıp M.K. md 1),
– Alınan diplomayı Sağlık Bakanlığı’na kayıt ve tescil ettirmek gerekir (Tıp M.K. md. 2).
Aynı durum askeri hekimler için de geçerlidir. Ancak, askeri hekimlerin mecburî hizmetten kaynaklı özel bir durumları vardır. Buna göre, askeri hekimler; mecburî hizmet süresince diplomalarına el konmuş olmalarına rağmen bu süre içinde dahi hekimlik yapmaya yetkilidirler (Tıp M.K. md. 2).

Kanun her ne kadar T.C. sınırları dâhilinde hekimlik yetkisi bakımından Türkiye tıp fakültelerinden birinden alınmış tıp diplomasını arıyor olsa da, Tıp M.K. md 4 hükmüne göre, yabancı tıp fakültelerinden alınacak diplomaların da gerekli prosedür tamamlandıktan sonra Türkiye’de hekimlik yapmak için kabul edilebileceğini ifade etmektedir.

Burada önemli olan nokta, yabancı tıp fakültesinden diploma alıp Türkiye’de hekimlik yapmak isteyen kimsenin Türk olma şartının bu madde kapsamında da yinelendiğidir. Buna göre, yabancı bir tıp fakültesinde öğrenim gören bir kimse, Türkiye tıp fakülteleri müfredatında yer alan dersleri görmüş, aynı sınav programını geçirmiş ve aynı süreyle eğitim almışsa ve mezun olmuşsa ve Sağlık Bakanlığı bu durumu araştırıp tespit etmişse, diploması kabul edilir ve Sağlık Bakanlığı’nca kütüğe tescil işlemi yapılır. Türkiye tıp fakültelerindeki öğrenim sürelerine uygun olarak alınmamış tıp diploması sahibi Türk vatandaşları ise usulü Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarınca birlikte kararlaştırılacak bir sınavdan geçirilirler. Sınavda başarılı olanların diplomaları kabul edilip kütüğe tescil işlemi yapılır. Eğer, yabancı tıp fakültesinde, Türkiye tıp fakültelerinde okutulan derslerden okutulmayanı varsa, önce bu ders alınır, başarılı olunur ve sonra sınava girilebilir. Bu sınavı başaranlara hekimlik uygulaması yetkisi, usulüne göre verilir.
Türkiye’de hekimlik yapma yetkisi münhasıran Türk vatandaşlarına tanınmış bir yetki olsa da kazanılmış hakları bulunan hekimler, bu Tıp M. K. kapsamında tıp mesleğini uygulama yetkisine sahiptirler, başka bir deyişle kazanılmış hakkı olan yabancı hekimler Tıp M. K. madde 1 ve madde 2’den istisnadırlar (Tıp M. K. md 6).
Tamamen veya kısmen Türk memur istihdam eden özel ve kamu kuruluşları ile Türk hastaları tedavi eden herhangi hayır kurumunda çalışacak hekimlerin de mutlaka Tıp M. K. madde 1 ve 2’de sayılan şartları taşıyor olmaları gerekir.

2.2. Muayenehane Açma

Özel muayenehane açacak veya evinde hasta kabul edecek hekimin, hasta kabulüne başladığından itibaren en geç bir hafta içinde isim ve kimliğini diploma gün ve sayısını muayenehane adresini, varsa uzmanlık belgesini mahallin en büyük sağlık makamına kaydettirmek zorundadır (Tıp M.K. md. 5). Burada mahallin en büyük sağlık makamından kasıt il veya ilçe sağlık müdürlüğüdür. Açılış yapıldıktan sonra idari mercilere faaliyete başlanıldığının haber verilmesi idare hukuku anlamında, kolluk usullerinden bildirim usulünü ifade eder. Bildirim usulü, idarenin belli faaliyetlerden önceden haberdar olması ve gerekirse bunu engellemesini ifade etmez.[10] Bu, izin usulünde söz konusudur. Oysa hekimin veya diş hekiminin muayenehane açması idareyi haberdar etmek ve gerekli önlemleri almasını sağlamaya yöneliktir. Faaliyeti engellemeye yönelik değildir.[11] Faaliyette usule veya hukuka, ahlâka, genel sağlığa v.b. aykırılık görülürse faaliyetin durdurulması usulü izlenir. İzin usulü, faaliyete başlamadan önce tüketilecek bir psrosedürken bildirim usulü, istisnaları hariç, faaliyetle aynı anda veya faaliyete başlanıldıktan sonra tüketilen bir prosedürdür.
Anılan maddeye göre muayenehane bildiriminin hasta kabulüne başlandıktan sonra bir hafta içinde yapılması gerektiği öngörülmektedir. Kanaatimizce bu düzenleme yerinde değildir. Şöyle ki, bildirim sonrasında yeter şartlar taşınmadığına dair bir duruma kanaat getirilirse hasta kabul eden hekimin bu imkânı ve yetkisi elinden alınacaktır. Bu durumda bir haftadır kabul edilen hastalara verilen sağlık hizmetleri dolayısıyla hastaların mağdur olma ihtimalleri vardır. Bunu engellemek için hasta kabulünden sonrası için öngörülen bildirimin hasta kabulünden önceye dönüştürülmesi gerekir. Kolluk usulünün ise izin usulüne dönüştürülmesi gerekir.

Bunların yanında eğer hekim muayenehanesini nakledecekse bunu da en az 24 saat önceden bildirmelidir. Bildirimin nakledilen yere mi yoksa ayrılınan mahal makamına mı bildirileceği konusu karışıktır. Hükmün Türkçesi yanlış anlamaya yol açar niteliktedir ancak hükümden anlaşılan ayrılınan mahal makamına bilgi verilmesi gerektiği yönündedir. Nakil bildirim şartındaki kural, hekimlik mesleğinin icrasından vazgeçilen hallerde de geçerlidir (Tıp M. K. 6 son cümle)[12] .

2.3. Diş Hekimleri

Diş hekimliği, hekimlik mesleğinin bir alt kümesini oluşturur ancak temelde hekimliğin bir uzmanlık dalı değildir ayrı bir uygulama mesleğidir. Dişçilik uygulamaları, diş ve diş eti hastalıklarının tedavisi ile çeşitli nedenlerle eksilmiş dişlerin yerine konması ve/veya dişlerin düzeltilmesi gibi ameliyelerin uygulanmasıyla sınırlıdır (Tıp M. K. md 29).
Dişçilik uygulamalarını doğrudan yerine getiren meslekler diş hekimliği ve dişçiliktir. Türkiye’de diş hekimliği yapabilmek, hekimler için öngörülen şartlarla aynıdır.

Günümüzde diş ve ağız sağlığına ilişkin meslek uygulamasında bulunan diş hekimleri, hekim olarak kabul edilmektedir ve yetkileri ve mesleklerini icra hakları yalnızca diş ve dişetlerine ilişkin hastalıkların önlenmesi, ortaya çıkmış hastalıkların teşhis ve tedavisi ile sınırlıdır.

Diş hekimliği, hekimlik mesleğinin bir uzmanlık dalı değildir. Başlı başına bir meslektir. Diş hekimliğinin kendine özgü okulları vardır, ders programı ve müfredatı farklıdır. Hekimlik mesleğinde ise, uzmanlık söz konusu olsa bile, bütün hekimler temel tıp bilgilerini aynı müfredat dâhilinde alırlar ve altı yıllık eğitim sonunda tıpta uzmanlık sınavında başarılı olmaları halinde uzmanlaşma yoluna girerler. Ancak, bazı durumlarda, temel tıp eğitimini alan hekimler, bir yıl süreyle diş hekimliği eğitimi alıp girecekleri sınavda başarılı olurlarsa ruhsatname alarak dişçilik yapabilirler.
Hekimlerin, diş çekmeye ve diş ve diş etlerine ilişkin hastalıklarda tedaviye yetkileri vardır ancak, doğrudan diş hekimliği yapma yetkileri ve diş hekimi olarak hasta kabul imkânları yoktur. Bunu yapmak isteyen hekimler yukarıda belirtildiği gibi ruhsatnameye sahip olmak zorundadırlar (Tıp M.K. md 34).

Diş hekimi yanında çalışan fakat dişçilik yetkisi olmayan kimselerin dişçilik uygulamasında bulunmasına imkân tanıyan kimse de idarî olarak cezalandırılır.
Ağır hapis ve beş seneden fazla hapis ile cezalandırılan, mesleği suiistimal dolayısıyla iki defa meslekten uzaklaştırılan veya mesleğin tatili ile cezalandırılan veya mesleği uygulama yeteneklerinden yoksun kaldığı tespit edilenler meslekten yasaklanır ve diplomaları geri alınarak diplomalarına md. 45’de öngörülen usulle el konur. Kanaatimizce, diplomanın geri alınması yersiz bir yaptırımdır. Bir kimsenin meslekten tamamen yasaklanması başka bir şey diplomanın geri alınması başka bir şeydir. Bir kimseye, mevzuatın öngördüğü şekilde mezun olduğu bir eğitim süreci sonrasında, idarece bir diploma verilir. Bu diploma, açıklayıcı bir idarî işlemdir13. Kurucu idarî işlem değildir. Açıklayıcı idarî işlem [14], doğmuş olan hukukî sonucu açıklamaktan öte bir anlam ifade etmez. Burada doğan hukukî sonuç, okulun bitirildiği, okulun bitirilmesi için öngörülen sınavların başarıldığıdır. Diploma bu başarının belgesidir. Geçmişte kalmış bir başarı durumunun, (eğer başarıya ilişkin bir hileli durum söz konusu değilse) ağır cezalık koşullar altında dahi olsa yok sayılmaya çalışılması teknik hukukla bağdaşmadığı gibi hukukun genel kaidelerine de aykırı sonuçlar doğurur düşüncesindeyiz. Burada, meslekten yasaklanma yeterli bir yaptırımdır. Diplomanın geri alınması gerekçesi açıklanamaz bir uygulamadır. Diploma ile elde edilecek hak ve yetkilerin alınması zaten amaca yeterince hizmet eder.[15]

2. Kısım: TIPTA UZMANLIK ve İŞYERİ HEKİMLİĞİ

§ 3. TIBBİ MÜDAHALE VE UZMANLIK

3.1. Cerrahi ve Tıbbi Müdahale Kavramları ve Müdahaleye Yetkili Kimseler

Cerrahi müdahale kavramı, ilaç ya da başkaca tedavi yöntemleri ile iyileştirilemeyen hastaların vücut bütünlükleri bozularak hastaya müdahale edilmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu müdahale, vücudun, dokunun veya organın işlevini bozan organ veya hücre grubunun kesilmesi, yerinden çıkarılması, bozulmuş olan bütünlüğün yerine getirilmesi için faaliyette bulunulması, organın veya dokunun dikilmesi, yapı bozukluğunun düzeltilmesi v.b. şekillerde olabilir.
Cerrahî dalında uzmanlığı olmayan hekimler ancak küçük cerrahî ameliye yapabilirler.[16] Küçük cerrahî ameliye kavramı yorumlanırken adlî tıp terimi olan ve ceza hukukunda yansıması bulunan “basit tıbbî müdahale” kavramından yararlanılması uygun olmayacaktır.[17] Ayrıca, Sağlık Bakanlığı tarafından açılan ve yönetilen okullar ile bu okullara denkliği kabul edilen okullardan mezun olup diplomalarını tasdik ettirmiş bulunan sağlık memurları da yönetmeliklerinde belirlenen sınırlar dâhilinde kalmak üzere ve Tıp M.K. kapsamında yetkileri tespit edilmiş olan sünnetçiler de bu yetkiler kapsamında basit cerrahî ameliye yapabilirler. Cerrahî müdahalede bulunacak personelin müdahale öncesi ve sonrasında hasta güvenliği için gerekli önlemleri alması zorunluluğu hasta açısından yaşamsalken, hekim açısından da hem meslekî deontoloji bakımından hem de hukuksal açıdan zorunludur.[18]

Ülkemizde, hekimlik sıfatı tıp fakültesini bitirmiş olan her Türk vatandaşına verilir. Pratisyen hekimlik olarak adlandırılan “genel tababet” alanında hasta kabul edebilmek için, tıp fakültesinden sonra alınması gerekli bir eğitim yoktur. Yani tıp fakültesinden mezun olup diplomasını kayıt ve tescil ettiren herkes hekimlik yapıp hasta kabul edebilir. Ancak kanun bu durumun da sınırını çizmiştir. Şu kadar ki, cerrahi veya alt dalları uzmanlığı olmayan kimse cerrahi ameliye yapamaz. Kanunun ifadesinde yerini bulan ameliye kavramı “yöntem, prosedür”[19] anlamına geliyor olmakla birlikte, kanunda kullanılış şekli “müdahale”yi ifade etmek içindir. Buna göre, cerrahi uzmanlığı olmayan bir hekim, örneğin çocuk “cerrahi” uzmanı olmayan bir hekim, pediatri alanında uzmanlığı olsa dahi, pediatri alanında ve evleviyetle başka bir alanda büyük cerrahi müdahalede bulunamayacaktır ( Tıp M.K. md. 3/I).

Buraya kadar cerrahi müdahalelerin ve tıbbi müdahalelerin kimler tarafından yapılabileceği hüküm altına alınmışken, 3. maddenin 2 ve devamı fıkraları, ameliyenin aşamasını da belirterek sınırlandırmış ve bu sınırlı müdahaleleri kimlerin yapabileceğini de ayrıca hüküm altına almıştır. Buna göre, acil tıbbi yardım ile sınırlı olmak üzere, acil tıp teknikerleri ve teknisyenleri hastaya müdahale edebilecektir. Bu müdahalenin kapsamı Tıp M. K. md. 3/II’ ye dayanılarak çıkarılan yönetmelikte belirlenmiştir.[20] Ayrıca anılan fıkraya göre, acil tıbbi yardım veren personel özel tip kıyafet giyer. Bu hususta uygulamaya baktığımızda, bu personelin dikkat çekici renklere ve bir takım fosforlu uyarı işaretlerine sahip kıyafetler giydiğini görürüz. Bunun nedeni ise, kaza mahallinde personelin de diğer kimseler tarafından zamanında fark edilmelerini sağlamak ve böylece güvenliklerini temin etmek olsa gerektir.[21]

Basit tıbbi müdahale yetkisi bulunan diğer bir grupsa Türk Silahlı Kuvvetleri’nin(TSK) sıhhiye sınıfında yetiştirilen er ve erbaşlarıdır. Bu sayılanların da basit ve küçük sıhhi işlemleri yapma yetkileri vardır. Bu yetkilerin sınırları Milli Savunma Bakanlığı’nca hazırlanıp Bakanlar Kurulu’nca yürürlüğe konacak bir yönetmelikle düzenlenir (Tıp M. K. md. 3/III–IV).
Genel veya yerel anestezi ile yapılacak büyük ameliyelerin kesinlikle uzman bir hekim ile birlikte yapılması şarttır ancak uzman temini mümkün olmayan yerlerde ve acil durumlarda bu hüküm uygulanmaz (Tıp M. K. md 23). Buna göre, acil tıp teknikerleri ve teknisyenleri ile diğer tıp mesleği uygulayıcısı olup hekim ve/veya uzman hekim olmayanlar acil durumlarla sınırlı olmak üzere anestezi gerektiren büyük müdahalelerde de bulunabilirler. Buna örnek olarak, ıssız bir bölgede düşen bir uçakta bulunan bir sağlık memurunun iç kanama geçiren bir kazazedeye müdahale etmesi ve kanama bölgesini keserek içten müdahale yoluyla kanamayı durdurmaya çalışması veya kar nedeniyle yolu kapanmış bir köyde, bir pratisyen hekimin hamile bir kadını başka bir yol kalmadığı için sezaryen tabir edilen ameliye şekliyle doğum yapmasını sağlaması verilebilir.[22]

Yukarıda açıklanan örnekten hareketle başka bir bilgi daha verilmelidir. Hastaya yapılacak acil müdahlelerde önemli olan en temel nokta bu müdahaleyi hastanın durumunun gerektirip gerektirmediğidir. Şu kadar ki, örneğin yukarıda işaret edildiği şekilde yapılacak bir müdahalenin çocuğun kurtarılıp annenin feda edilmesine yol açması kuvvetle muhtemelse, müdahalede bulunulmamalı, çocuğun yaşamı anneye tercih edilmemelidir. Seçim, annenin yaşamından yana kullanılmalıdır. Bu karar, tıbbi etik kurallarda doktorların gözettiği en temel kurallardandır. Annenin hayatı, doğum sürecinde her şeyden önce gelir ve gerekirse çocuk feda edilir. Müdahelede bulunacak hekimin, daha doğru bir ifade ile tıp mesleği uygulayıcısının hatta ve hatta çok öznel durumlarda herhangi bir kimsenin bulunacağı acil bir müdahalede bu hususlara birinci dereceden dikkat edilmelidir.

3.2. Uzmanlığın Kazanılması

1219 Sayılı Kanun’un gereklerini yerine getiren ve belirlenen niteliklere sahip olan herkesin hekimlik yapma yetkisi olmakla birlikte, uzmanlık gerektiren hekimlik uygulamalarını yapabilmek için ve bu uzmanlığı ilân edebilmek için Türkiye tıp fakültelerinden veya Sağlık Bakanlığı’nca gösterilen belli kuruluşlardan veya yabancı ülkelerin kabul görmüş hastane veya labratuvarlarından verilmiş ve onaylanmış uzmanlık belgesine sahip bulunmak şarttır (Tıp M.K. md. 8). Bu uzmanlık belgesinin niteliği, veriliş şekli, uzmanlık dalları ve yan dalları şu anda “Tıpta Uzmanlık Tüzüğü”nce belirlenmektedir ancak tıpta uzmanlığın bir yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmektedir. Şöyle ki; Kanun’un 28.3.2007’ de 5614 S. Kanun ile değiştirilmiş olan 9. maddesine göre, tıpta uzmanlık kurulunun kurulması öngörülmektedir. Maddede kurulun teşekkülü anlatılmakta ve son fıkrasında tıpta uzmanlık konusunun Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanıp Bakanlar Kurulu’nca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenleneceği belirtilmektedir ancak çalışmanın kaleme alındığı tarihte henüz böyle bir yönetmelik çıkarılmış değildir. Bu nedenle mevcut düzenlemelerin [23] uygulaması devam edecektir (Tıp M.K. md.9/VII).

Burada bir noktaya dikkat çekilmelidir. Tıpta uzmanlık gibi oldukça önem taşıyan bir konunun, tüzük seviyesinde düzenlenmesi öngörülürken konu yönetmelik seviyesinde bir düzenlemeye indirgenmiştir. Mevcut iktidarın sağlık alanındaki radikal değişikliklerindeki keyfi uygulamaları kolaylaştırmak amacıyla hareket ettiğine dair bir örnek daha oluşmuştur.

Uzmanlığın ilânı için usulünce alınmış uzmanlık belgesi gerektiği gibi, akademik unvanların kullanımı ve ilânı için de aynı şartlar gerekir. Bunun yanı sıra sahip olunan bir uzmanlık alanı ve uzmanlık derecesi varsa bunun da sahip olunduğu şekilde kullanılması şarttır. Örneğin, kalp damar cerrahı bir hekim kendisini boyun cerrahı olarak ilân edemez (Tıp M.K. md 10).

3.3. Uzmanlık Sistematiği ve Uzmanlığın Belirlenmesinin Önemi

Uzmanlık sistematiği sağlık sistemimizde, Tıp Meslekleri Kanunu’na dayanarak çıkarılmış bulunan Tıpta Uzmanlık Tüzüğü ile düzenleniyor olmakla birlikte, Tıp M. K.’de yapılan değişikliğe göre [24] Tıpta Uzmanlık Yönetmeliği’nin çıkarılması öngörülmektedir. Bu yönetmelik çıkarılıncaya kadar Tüzük yürürlükte kalacaktır.

Buna bağlı olarak, tıpta uzmanlık sistematiği, Tüzüğe göre belirlenmektedir. Bu sistematikte anadalar ve bu ana dallara bağlı bulunan yan dallar gösterilmektedir.
Bu tüzüğe göre alınacak uzmanlık belgesine sahip olmak iki anlamda önem taşır. Birincisi, tüzükte ve Tıp M.K.’de çok net şekilde ifade edildiği gibi, mevzuata uygun olarak alınmış hekimlik diploması ve uzmanlık belgesine sahip olmayanlar bu diploma ve belgelerin verdiği yetkileri hiçbir şekilde kullanamazlar. Kullanmaları halinde mevzuata aykırı davranılmış olur ve başlı başına sorumluluk doğurur. Bunun yanı sıra, sahip olunan yetkilerin kapsamı, hekimin tıbbi anlamda sorumluluğunun da hukuki yansımasını belirleyeceği için tazminat ve ceza sorumluluğu olarak ve bunların yanında malpraktis sorumluluğu bakımından da karşımıza çıkar.
Bilindiği gibi malpraktis kötü hekimlik uygulamalarından sorumluluğu ifade eden bir kavram olarak kullanılmaktadır.[25] Normal şartlar altında, malpraktisin söz konusu olabilmesi için, yetkili bir hekimin kötü hekimlik uygulaması ile hastaya zarar vermesi gerekir. Bunun yanı sıra, istisnaî olaraksa, bir hastalığın multi–disipliner olması halinde, hekimin tam anlamıyla o hastalığın uzmanlığına sahip olması gerekir. Aksi takdirde yetki aşımı söz konusu olacaktır. Bu durumda, yukarıda işret edildiği gibi, hekimin hastaya müdahalesini hakkın icrası kabul ederek hukuka uygun kabul ettiğimiz sonuç işlerlik kazanmayacağı için, hekimin yetkisiz müdahalesi “vücut bütünlüğünün” ihlâli sonucunu doğuracaktır. Bu da hem TCK anlamında cezaî sorumluluk doğuracaktır hem de MK anlamında kişiliğin ihlâli, hem de BK anlamında haksız fiilden kaynaklanan tazminat sorumluluğunu doğuracaktır.

Görüldüğü gibi uzmanlık eğitimi ve uzmanlığının sınırlarının net çizilmesi ve sahip olunan belgelerin niteliğinin netleştirilmesi hem hekim hakları bakımından hem de hasta hakları bakımından yaşamsal önem taşır.

§ 4. İŞ YERİ HEKİMLİĞİ

4.1. Genel Olarak

İş yeri hekimliği, hekimlik mesleğinin mekân bakımından sınırlandırılarak bir mekânın işleyişinden ve mekânda yürütülen işten kaynaklanan sağlığı tehdit edici unsurların önlenmesini, önlenmesi mümkün olmayarak hastalık veya kaza şeklinde ortaya çıkması halinde de buna müdahaleyi içeren bir tür özel hekimlik faaliyetini ifade eder.[26]

Girişte bahsedildiği şekliyle uzmanlaşmanın yanı sıra, uygarlıkla yakından ilgili bir başka konuda çalışanların koruyucu ve önleyici tıp hizmetlerinden etkin şekilde yararlanmalarını sağlamaktır.[27] İşveren, işçinin emek gücünü satın alır, bunu üretilen metanın diğer üretim unsurlarından kaynaklanan maliyetine ekler ve piyasaya kar oranını da ekleyerek sunar. Özetle, işçinin üretimi var etmesiyle, bir işin yürütülmesinden işveren menfaat sağlar. Bu nedenle, çalışma yaşamında işçinin sağlıklı şekilde var olmasını sağlamak işverenin sorumluluğudur.[28] Çalışma yaşamının karmaşıklaşan üretim tekniklerinden kaynaklı olarak her geçen gün daha tehlikeli hale geldiği bilinen gerçektir. Bu nedenle bu tehlikelere her an maruz kalma potansiyeline sahip işçinin, bu potansiyel tehlikelere karşı potansiyel olarak korunması gereklidir. Buna genel olarak iş sağlığı ve güvenliği denir. İş sağlığı ve güvenliği örgütlenmesinin bir parçasını da iş yeri hekimi oluşturmaktadır.[29]

İşyeri hekiminin varlığı, işçilerin güven içinde işlerini yapmalarını sağlamakta etkili olduğu gibi, acil durumlarda anında müdahale imkânı tanıması bakımından da önemlidir. Ayrıca, işyeri hekiminin görevleri içinde yer alan koruyucu sağlık hizmetleri, işçinin hastalık veya sakatlığa maruz kalmadan çalışmasını sağlayacaktır. Önlemlere rağmen meydana gelecek kaza ve hastalıların da daha pahalı ve ağır sonuçlara yol açmadan gerekli şekilde bertaraf edilecek tedavi prosedürünü anında başlatacak olması bakımından işyeri hekimliği önemli bir alanı ifade eder.

4.2. İş Yeri Hekimliğinin Uzmanlık Sistematiğindeki yeri

İş yeri hekimliği bir tür özel alan olarak tanımlanmaktadır. Literatürde iş hekimliğinin bağımsız bir uzmanlık alanı olarak tanımlandığına dair görüşler vardır.[30] Bu görüş ortaya konduğunda bağımsız uzmanlık dalının yan dal uzmanlığı mı ana dal uzmanlığı mı olduğu konusunun da açıklığa kavuşturulması gerekir. Dünya’da iş yeri – iş hekimliği uzmanlık olarak kabul edilirken, bazı ülkeler de yan dal, bazı ülkelerde ana dal uzmanlığı olarak kabul edilmektedir.[31]

Ülkemizdeki mevzuata göre, işyeri hekimliğini Tıpta Uzmanlık Tüzüğü, iki farklı ana dalda iki farklı yan dal uzmanlık alanı olarak tanımlamıştır.[32]

Bunlar:
1– İç Hastalıkları ana uzmanlık dalının yan dalı olan “iş ve meslek hastalıkları” yan dal uzmanlığı: İç hastalıkları uzmanlığı eğitim süresi, hekim diplomasına sahip olduktan sonra, yani tıp fakültesinden mezun olduktan sonra artı 5 yıldır. Bu ana dala bağlı iş ve meslek hastalıkları yan dalı uzmanı olmak için 5 yılın üzerine 3 yıl daha yandal eğitimi alınması gereklidir.
2– Halk sağlığı ana uzmanlık dalının yan dalı olan “iş yeri hekimliği” yan dal uzmanlığı: halk sağlığı uzmanlığı eğitim süresi dört yıldır. Bu ana dala bağlı olarak iş yeri hekimi uzmanlığının alınabilmesi için 2 yıl daha yan dal eğitimi alınması gereklidir.
Görüldüğü gibi, iç hastalıkları ana dal uzmanlığına bağlı yan dal uzmanlığı doğrudan iş yeri hekimliğini düzenlememekle birlikte iş yeri hekimliği için gerekli mesleki formasyonu içermektedir. İç hastalıları ana bilim dalına bağlı iş ve meslek hastalıkları uzmanlığı, iş yeri hekimliğinden de spesifik bir alanı içermektedir, daha özneldir.

Bunun yanı sıra, uzmanlık eğitimi sistematiği içinde yer almadan, verilen iş yeri hekimliği sertifika programlarına katılarak iş yeri hekimi sertifikası almış kimseler de iş yeri hekimliği yapabileceklerdir. Ayrıca iş müfettişliği yapmış veya üniversitelerden iş sağlığı bilim doktorası almış olanlar da iş yeri hekimi olabilirler.[33] Daha doğru bir anlatımla, somut uygulamaya baktığımızda, iş yeri hekimliği yapabilmek için bu sertifikaya sahip olarak çalışanların oranının çok daha fazla olduğunu görürüz. Günümüzde iş yeri hekimlerinin eğitimi ve sertifikalandırılması konusunda ciddî pürüzler ve TTB ile Çalışma Bakanlığı arasında çatışma vardır. Bu çatışma şiddetini arttırarak konuyla ilgili hemen tüm mevzuat çalışmalarında kendini göstermektedir.[34]

SONUÇ

Tıp mesleklerinin uygulayıcılarının hak ve yetkilerinin saptanması, onların sorumlulukları ve hasta ile ilişkilerinin kapsamını belirlemesi açısından büyük önem taşımaktadır. Hekimlerin mesleklerini icra ederken karşı karşıya geldikleri kişilerin, yardım sundukları hastalar olmasından dolayıdır ki tıp hukuku alanı oldukça nazik bir alandır.

Tıp mesleklerinin uygulanması yukarıda belirtilen ince çizgi ile birlikte kâinatın en önemli varlığı olan insan varlığını ve yaşamı konu edinmesi nedeniyle oldukça önemlidir. Etik kuralların niteliği ve içeriğiyle birlikte kanunî düzenlemelerin niteliği ve içeriği de tıp mesleklerinin uygulayıcıları açısından sorumluluk sınırlarını çizdiği kadar aynı zamanda bir güvencedir.[35] Sorumluluk kapsamı çoğu zaman hak kapsamını da çizer. Bir hekimin sahip olduğu tıp mesleği uygulama yetkilerinin kapsamı, onun meydana gelen sonuçlardan ne kadar sorumlu tutulacağını da belirleyecektir.

Bunlarla birlikte, hekimliğin çalışma yaşamına akseden sureti olan iş yer hekimliği alanı, güncel gelişmelerle birlikte ve AB uyum sürecinde daha da artan bir önemdedir.

İş yeri hekimliği alanı daha verimli çalışma ortamı oluşturma imkânına sahiptir. Formül basittir. Sağlıklı işçilerle yürütülen çalışma yaşamı, yüksek randımanlı çalışma yaşamı demektir.[36]

Günümüzde özel bir uzmanlık alanı olarak iş yeri hekimliğinin önemi diğer tıpta uzmanlık dalları ile birlikte her geçen gün artmaktadır. Tıp mesleklerinin uygulanmasına dair bu uzmanlaşmaya dayalı hak ve yetkilerin sınırlarının çizilmesi, hasta için de hekim için de olumlu bir yönelimdir.

NOTLAR

* Bu makale daha önce hakem incelemesinden geçerek “Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.IV, S.2, 2007, s.121–144”de yayınlanmıştır.

** Avukat, İstanbul Barosu; Marmara Üni. SBE ÇEKO Anabilim Dalı, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi.

[1] Örnekleyelim; İBN–İ SİNA: mantık, tıp, geometri, fıkıh, fizik [http://tr.wikipedia.org/wiki/%c4%b0bn-i_sina(erişim: 27.10.2207)], FARABİ: mantık, musiki, geometri, astronomi [http://tr.wikipedia.org/wiki/farabi (erişim:27.10.2007)], ARŞİMET: astronom, filozof, mühendis, fizikçi, matematikçi [http://tr.wikipedia.org/wiki/ar%c5%9fimet (erişim: 27.10.2007)], LEONARDO DA VİNCİ: ressam, mimar, mühendis, heykeltıraş, astronom [Edmund Blair Bolles (der.), Galileo’nun Buyruğu, çev.: Nermin Arık, Ankara: TÜBİTAK Yay., 2002, s. 119].
Öte yandan; O dönemlerin bilim anlayışında, demektedir Tanilli, hemen bütün filozof–bilim adamları tıpla da uğraşmaktadırlar (Server Tanilli, İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi?, İstanbul: Adam Yay., 1999, s.106).

[2] Leo, Huberman; Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, Çev.: Murat Belge, İstanbul: İletişim, 2005, Bütün Kitap.

[3] İnsanlığın ilk hekimleri hastalıkların nedeni olarak insan içine girmiş kötü ruhları görmekteydiler. Bu nedenle ilk hekimlerin amacı masum insanları ruhlardan arındırmaktı [Colin A. Ronan, Bilim Tarihi: Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi, (çev.: Ekmeleddin İhsanoğlu/ Feza Günergun) Akademik Dizi, 3. Bası, İstanbul: TÜBİTAK Yay., 2003, s. 10]. Haliyle buradan basit bir analiz yaparak denilebilir ki, ilk hekimler aynı zamanda rahiptiler ve hekimlik mesleğini icra edebilmeleri için rahip niteliği taşımaları gerekmekteydi– ki bu nitelikler bilimsel bir yetkinlikten ziyade tinsel bir takım özelliklere ihtiyaç duymaktaydı. Hastalık nedenleri ve hastalık kavramı ile hastalıkların önlenmesi veya tedavi edilmesi hizmetini içeren hekimlik mesleği, kötü ruhların vücuttan arındırılmasından daha önemli bir işlevi yerine getirmektedir ve bu sonucun mutlaklığı çağın bilim anlayışında tartışılmaya bile değmeyecek bir konudur. Hekimlerin mesleki ve kişisel yetkinliklerinin kanuni olarak saptanmış olması, ruh kovalama işini hekimlikten ayırmak için de gereklidir. Günümüzde alternatif tıp adı altında insanlara pazarlanan bir takım ihtiyaç karşılayan değil ihtiyaç yaratan ürünleri ve hizmetleri değerlendirirken yukarıda bahsi geçen hususlara dikkat edilmelidir. Alternatif tıbbın, bilimsel bir değer taşıması meselesi ile “kötü ruh hekimliği” safsatası arasındaki sınırı çok incedir.

[4] http://www.ttb.org.tr/eweb/aclik_grevleri/tababet_kanun.html

[5] Hipokrat Yemini’nden (http://www.itf.istanbul.edu.tr/ders_programlari/1.sinif.pdf).

[6] Bahsi geçen yönetmeliklerden acil tıp hizmetleriyle ilgili olanı 2000 yılında çıkarılmıştır. Bakınız: Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği R.G. T: 11.5.2000 S.: 24046.

[7] H. Tahsin Gökcan; “Yargıtay Kararları Işığında Hekimin Cezai Sorumluğu”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları (Yay. Haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul: İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s.73.

[8] A. Nezih Kök; “Hekim Sorumluluğunu Tespit ve Yüksek Sağlık Şurası Örnekleri”, A’ Dan Z’ Ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (Yay. Haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul: İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s. 63.

[9] Ümit Kocasakal; “Tıbbi Müdahalelerde Rıza ve Aydınlatılmış Onam”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (yay. haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul: İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s. 208, 210; karş.: Mahmut Koca; Hekimin Taksirli Fiillerinden Doğan Cezai Sorumluluğu, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumu, (yay. haz.: Cem Baygın v.d.), Ankara: Yetkin Yay., 2007, s.91; aynı yönde Kök; a.g.m.; hukuka uygunluk nedeni bazen rıza bazen de görevin ifası olarak değerlendirilebileceği hususunda: İzzet Özgenç, “Hekimlik Mesleğinin İcrası ve Cezai Sorumluluğu”, www.ankemdernegi.org.tr/ankemjournalpdf/ankem_20_ek 2_10_15.pdf (Erişim: 30.10.2007), basılı kaynak yollaması, makaleden naklen: Ankem Derg. 2006; 20(Ek 2): 10–15.

[10] Metin Günday, İdare Hukuku, Ankara: İmaj Yay., 2003, s. 258.

[11] Günday, aynı yer.

[12] Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’ne göre de, hekim veya diş hekimi muayenehane veya laboratuar açarsa, kapatırsa naklederse bunu en geç bir hafta içinde bağlı olduğu tabip odasına bildirmelidir (madde 42).

[13] İdari İşlem İçin Bkz.: Sercan Coşkunkulak “İdari İşlemde Gerekçe”, İstanbul Barosu Dergisi, C. 80, S. 2006–6, İstanbul Barosu Yay., s. 2501.

[14] Bir diploma alınması ile birlikte idare hukuku anlamında bir statü kazanılacağı ve bu statünün ferdileşmesi nedeniyle bir kazanılmış hak doğacağına dair ÖZAY’ ın da benimsediği ONAR’ ın görüşüne katıldığımızı da belirtelim (Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, İstanbul 1966, s. 480 – 483’den aktaran: İl Han Özay, Günışığında Yönetim, İstanbul: Alfa Yay., 2002, s. 353). Açıklayıcı idari işlemi GÜNDAY “belirleyici idari işlem” olarak anmaktadır; Günday, a.g.e., s. 118.

[15] Burada, mevcut diploma ile yurtdışında hekimlik yapmanın önüne geçebilmek ülke içinde diplomanın tekrar kullanımını engellemek amacıyla diplomanın geri alındığına dair şifahi görüşler de vardır. Bu görüşe katılmıyoruz. Kişinin yurt dışında hekimlik yapması da, diplomadan doğan hakların kullanımının iptaline ilişkin diplomaya bir şerh düşülerek engellenebilir. Dikkat edilmelidir; diplomanın kendisi iptal edilmemekte, diplomanın verdiği yetkilerle bir hakkın icrası engellenmekte, hekimlik uygulamaları için gerekli yetki, kişinin elinden alınmakta, kişi hekimlik sıfatını doğal olarak yitirmektedir ancak diplomasının geri alınması gibi, teorik de olsa, yanlış bir uygulamaya maruz kalmayacaktır.

[16] Bkz. Aşağıda: Uzmanlık başlığı.

[17] Basit tıbbi müdahale kavramı TCK’nın kasten yaralama suçunda ifadesini buluyor olmasına rağmen bu kavram eleştirilmektedir. Eleştirilerin temelinde de bir tıbbi müdahalenin bir cerrah için basit bir müdahale, bir pratisyen içinse ağır bir müdahale olarak nitelenebileceği hususu yatmaktadır. Bkz.: Hakan Hakeri, “Yeni Türk Ceza Kanununda Hayata Karşı, Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar”, www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/ankaratoplantı.doc , 19.12.2007.

[18] Rukiye Berkem, “Hasta Güvenliği ve Transfüzyonla Bulaş Sonrası Yapılması Gerekenler”, www.ankemdernegi.org.tr/download.asp?ID=421; 14.12.2007.

[19] Ejder Yılmaz; Hukuk Sözlüğü, Ankara: Yetkin Yay., 7. Bası, 2002, “Ameliye” Maddesi.

[20] Bkz.: dnt. 5.

[21] Acil tıbbi yardım gerçekleştirecek personele ilişkin düzenlemeler şu anda yönetmelik seviyesinde olmakla birlikte çeşitli kanun taslakları üzerinde çalışılmaktadır. Bunun yanı sıra, tıbbi deontoloji nizamnamesi gibi bir takım yürürlükteki metinlerde de paramedikal meslek mensuplarına ilişkin hükümler vardır. Deontoloji Nizamnamesi’ ne göre, hekimler paramedikal personelin alanına tecavüzde bulunmamalıdır, onların bağımsızlığını ihlal etmemelidir, paramedikal personeli hastalarının yanında zor durumda bırakmamalı ve onlara saygılı olmalıdır (Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi md. 40).

[22] Böyle bir durumda, menfaat ve külfet dengesine dikkat edilmeli ve de hasta güvenliğinin tam anlamıyla sağlanması gerekir. Bu yönde Berkem, a.g.m.; böyle bir tıbbi müdahalede bulunulması halinde hasta hakları ile hekimin hakları çatışacaktır. Menfaat dengesinin tam anlamıyla kurulması oldukça önemlidir çünkü bu iki hak birbirinin varlık sebebini oluşturur (Aydın Gülan, “Tıp Hukuku Açısından Hasta ve Hekim Hakları”, www.ankemdernegi.org.tr/download.asp?ID=246, (14.12.2007) basılı kaynak yollaması, e–makaleden naklen: Ankem Derg. 2006; 20(Ek 2): 10–15.

[23] Tıpta Uzmanlık Tüzüğü halen yürürlüktedir.

[24] Bkz. Dnt: 25.

[25] Komplikasyon ile malpraktis birbirine karıştırılmamalıdır. Komplikasyon, kaçınılmazlık ilkesi işletilerek yapılacak yoruma göre hekimin mevcut teknolojik gelişmeler ve tıbbi teknikler dâhilinde yaptığı hukuka uygun müdahaleye rağmen hastadan veya fiziki koşullardan kaynaklanan sebeplerle hastaya zarar verici sonuçların meydana gelmesi demektir. Bu ayrıma ilişkin açıklayıcı bir örnek olarak bir sağlık görevlisinin uygun prosedürle iğne yapması ve fakat iğnenin sinire gelmesi sonucu hastanın felç kalması ve bu durumun değerlendirilmesinde hastanın anatomik yapısına bakılması gerekliliği verilebilir. Şöyle ki, sağlık görevlisi doğru yere iğne yapmıştır ancak hastanın anatomik yapısı genel insan anatomisinden farklıdır sinirlerin yerleşimi mutat yerleşimden değişiktir. Bu durum, görevlinin yaptığı müdahalenin prosedüre uygun olması dolayısıyla komplikasyon olarak değerlendirilir. Eğer iğne yanlış yere yapılsaydı durum malpraktis olacaktı. {Fatih Yavuz, “Malpraktis– Komplikasyon Atırımı [Ayrımı]”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (yay. haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul: İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s.104}Eğer müdahalede yetkisiz bir hekim bulunsaydı o zaman doğrudan hukuka uygunluk ortadan kalkacak ve sonuç değil müdahale sorumluluk doğuracaktı. Malpraktis ve komplikasyona ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.: Yavuz, a.g.m., s.97–106.

[26] İş yeri hekiminin iş yerinde yürütülen işin faaliyetine ve yürütülen işin niteliğine göre görev niteliği ve süresi değişiklik gösterecektir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için: Müjdat Şakar, İş Kanunu Yorumu: Gerekçeli İçtihatlı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2006,
s.542.

[27] Leyla Kılıç, İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliğini Sağlama Hükümlülüğü [yükümlülüğü] ve Sorumluluğu, Ankara: Yetkin, 2006, s.85–88.

[28] Fikret Eren, Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Sorumluluğu, Sevinç, Ankara 1974, s. 86 v.d.

[29] Levend Akın, İş Sağlığı ve Güvenliğinde İşyerinin Örgütlenmesi, www.auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-2004-54-01/AUHF-2004-54-01-Akin.pdf, 20.12.2007.

[30] Kılıç, a.g.e., s.98.

[31] Kılıç, aynı yer.

[32] Bkz. Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne Ekli Çizelge (elektronik kaynak: www.tipcilar.com/modules.php? name=News&file=article&sid=28, 20.12.2007 ve http://www.istabip.org.tr/yasa/uzm1.html, 20.12.2007).

[33] Sarper, Süzek; İş Hukuku, 3. Bası, Beta Yay., İstanbul 2006, s. 679.

[34] Örneğin İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı Taslağının Değerlendirilmesi, İstanbul Barosu – Kadir Has Üniversitesi Ortaklaşa Sempozyum, Kadir Has Üni. Cibali Kampüsü, İstanbul, 08.12.2007 tartışmaları.

[35] Bkz.: Arın Namal, “Hasta Hakları ve Etik”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (yay. haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul: İstanbul Barosu Yayınları, 2007,s.30 v.d.

[36] İsmail Topuzoğlu, “İş Hekimliği ve İstihsal”, www.calisma.org/index.php?option=com- _content&task=view&id=2174&Itemid=59.

K A Y N A K Ç A

KİTAPLAR
Bolles, Edmund Blair (der.); Galileo’nun Buyruğu, çev.: Nermin Arık, TÜBİTAK Yay., Ankara 2002.

Eren, Fikret; Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Sorumluluğu, Sevinç, Ankara 1974.

Günday, Metin; İdare Hukuku, İmaj Yay., Ankara 2003.
Huberman, Leo; Feodal Toplumdan 20. Yüzyıla, çev.: Murat Belge, İletişim Yay., İstanbul 2005.

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı Taslağının Değerlendirilmesi, İstanbul Barosu – Kadir Has Üniversitesi Ortaklaşa Sempozyum, Kadir Has Üni. Cibali Kampüsü, İstanbul, 08.12.2007.

Kılıç, Leyla; İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliğini Sağlama Hükümlülüğü [yükümlülüğü] ve Sorumluluğu, Yetkin Yay., Ankara 2006.

Özay, İl Han; Günışığında Yönetim, Alfa Yay., İstanbul 2002.

Ronan, Colin A.; Bilim Tarihi: Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi, (çev.: Ekmeleddin İhsanoğlu/ Feza Günergun) TÜBİTAK Yay., Akademik Dizi, 3. Bası, İstanbul 2003.

Süzek, Sarper; İş Hukuku, 3. Bası, Beta Yay., İstanbul 2006.,

Şakar, Müjdat; İş Kanunu Yorumu: Gerekçeli İçtihatlı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2006.

Tanilli, Server; İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi?, Adam Yay., İstanbul 1999.

Yılmaz, Ejder; Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yay., 7. Bası, Ankara 2002.

MAKALELER

Akın, Levend; İş Sağlığı ve Güvenliğinde İşyerinin Örgütlenmesi, www.auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-2004-54-01/AUHF-2004-54-01-Akin.pdf, 20.12.2007.

Berkem, Rukiye; “Hasta Güvenliği ve Transfüzyonla Bulaş Sonrası Yapılması Gerekenler”, www.ankemdernegi.org.tr/download.asp?ID=421; 14.12.2007.

Coşkunkulak, Sercan “İdari İşlemde Gerekçe”, İstanbul Barosu Dergisi, C. 80, S. 2006–6, İstanbul Barosu Yay..

Gökcan, H. Tahsin; “Yargıtay Kararları Işığında Hekimin Cezai Sorumluğu”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları (Yay. Haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2007.

Gülan,Aydın; “Tıp Hukuku Açısından Hasta ve Hekim Hakları”, www.ankemdernegi.org.tr/download.asp?ID=246, (14.12.2007)basılı kaynak yollaması, e–makaleden naklen: Ankem Derg. 2006; 20(Ek 2): 10–15.

Hakeri, Hakan; “Yeni Türk Ceza Kanununda Hayata Karşı, Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar”,www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/ankaratoplantı.doc , 19.12.2007.

Koca, Mahmut; “Hekimin Taksirli Fiillerinden Doğan Cezai Sorumluluğu”, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumu, (yay. haz.: Cem Baygın v.d.), Yetkin Yay., Ankara 2007.

Kocasakal, Ümit; “Tıbbi Müdahalelerde Rıza ve Aydınlatılmış Onam”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (yay. haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2007.

Kök, A. Nezih; “Hekim Sorumluluğunu Tespit Ve Yüksek Sağlık Şurası Örnekleri”, A’ Dan Z’ Ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (Yay. Haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2007.

Namal, Arın; “Hasta Hakları ve Etik”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (yay. haz.: Celal

Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul: İstanbul Barosu Yayınları, 2007,s.30.

Özgenç, İzzet; “Hekimlik Mesleğinin İcrası ve Cezai Sorumluluğu”, www.ankemdernegi.org.tr/ankemjournalpdf/ankem_20_ek 2_10_15.pdf (Erişim: 30.10.2007), basılı kaynak yollaması, makaleden naklen: Ankem Derg. 2006; 20(Ek 2): 10–15.

Topuzoğlu, İsmail; “İş Hekimliği ve İstihsal”, www.calisma.org/index.php?option=com_content&task=view&id= 2174&Ite mid=59.

Yavuz, Fatih; “Malpraktis– Komplikasyon Atırımı [Ayrımı]”, A’ dan Z’ ye Sağlık Hukuku, Sempozyum Notları, (yay. haz.: Celal Ülgen / Coşkun Ongun), İstanbul: İstanbul Barosu Yayınları, 2007, s.104.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Hukuksal Bağlamda Hekimlik Yetkilerinin, Tıpta Uzmanlığın Ve İş Yeri Hekimliğinin İncelenmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av. İzzet Otru'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
27-01-2010 - 14:49
(5196 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 5 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
7974
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 13 saat 8 dakika 13 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,53 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 45524, Kelime Sayısı : 5684, Boyut : 44,46 Kb.
* 1 kez yazdırıldı.
* 10 kez indirildi.
* 5 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1163
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,13790703 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.