KAHDEM, kadın hakları ihlalleri ile karşılaşan
kadınlarımızın internet ortamında kimliklerini
gizleyerek sorunlarını paylaşmalarına ve Çalışma
Grubu üyelerinin destek ve yönlendirme mesajlarına
ulaşmalarına yardımcı olur.
HASDEM, hasta hakkı ihlalleri ile karşılaşan
ziyaretçilerimizin internet ortamında kimliklerini
gizleyerek sorunlarını paylaşmalarına ve Çalışma
Grubu üyelerinin destek ve yönlendirme mesajlarına
ulaşmalarına yardımcı olur.
Türk Hukuk Sitesi her meslekten hukukçular tarafından hazırlanan ve yönetilen, ticari amacı olmayan (ücretsiz), saygın, bilimsel, ciddi, ilkeli, her türlü siyasi görüşten bağışık ve politikaya uzak, üye seçiminde seçici, adaleti en üstün değer kabul eden bir hukuk platformudur.
İİK 134.maddesine göre, ihale bedelinin nemaları ile birlikte hak sahiplerine ödeneceği belirtilmiştir. İİK' da yatırılan diğer paraların nemalandırılıp nemalandırılmayacağına dair açıkça yasal bir düzenleme mevcut değildir. Ancak nemalandırılmamasını gerektirir yasal bir engel de mevcut değildir. İcra dosyasına tehiri icra talebiyle yatırılan paranın nemalandırılması hem alacaklının hem de borçlunun menfaatinedir. Tüm bu nedenlerle; mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi yerinde değildir.
Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye
Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur.
Kira sözleşmesi devam ederken, tarafların karşılıklı iradeleri ile yeni bir kira sözleşmesi yapılması durumunda, bu ikinci sözleşme yapılırken verilen tahliye taahhüdü geçerlidir.
(Şerh No: 17166 - Ekleyen: Sinan ÖZTÜRK - Tarih : 15-07-2022
11:56)
Sanığın köy halkının ortak kullanımında olan, abonelik esasına tabi olmayan köy içme suyunu havalandırma kuyusunun betonunu delmek ve hortum kullanmak suretiyle biriken suyu kullanması şeklindeki eyleminin TCK kapsamında suç teşkil etmediği, sanığın eyleminin 7478 sayılı Köy İçme Suları Hakkında Kanunu'nun 5728 sayılı Yasa ile değişik 16/2. maddesi kapsamında kaldığı ve idari para cezasını gerektirir nitelikte kabahat fiilini oluşturduğu; bu itibarla CMK’nın 223/1-a maddesi gereğince sanık hakkı...
Kişinin haklı bir işinin
gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek
kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması hâlinde, bu kişi bakımından
fiil suç oluşturmaz. Çünkü bu durumdaki kişiyi mağdur olarak kabul etmek gerekmektedir. Buna
karşılık menfaat sağlanan kamu görevlisini ise, artık rüşvet veya görevi kötüye kullanma suçundan
dolayı değil, icbar suretiyle irtikâp suçundan dolayı cezalandırmak gerekmektedir.
Somut olayda, Av. ... 11.12.2012 tarih 9304 yevmiye numaralı vekaletnameye istinaden davacı Emine Çelik adına mirasın hükmen reddi isteğinde bulunmuş ise de vekaletnamede mirasın reddine ilişkin özel yetki bulunmamaktadır. Davalı vekilince bu eksiklik temyiz nedenleri arasında gösterilmiştir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 01.04.2021 tarihli 2018/2222 Esas 2021/2387 Karar sayılı ilamı ile, davacı vekilinden mirasın reddi yetkisini içeren özel vekaletnamenin temin edilerek Dairemize gönderilmesi i...
Davacı işçinin çalıştığı bankada babası adına mevcut hesapta işlem yaparken babasının yokluğunda işlem yapıp yerine imza attığı ve bu durumun anlaşılması üzerine iş akdine bu sebeple son verildiği, uyuşmazlık dışıdır.
Bankacılık her şeyden önce güven esasına göre çalışılan bir yer olup davacı işçinin feshe konu edilen eylemi açık bir şekilde usulsüzlüktür, doğruluk ve bağlılıkla bağdaşmaz.
Açıklanan nedenle, davalı işveren fesihte haklı olduğundan kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddi ge...
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Açıklamada bulunmama hakkını kullandığına dair bir beyanda bulunmayan, haklarını anladığını belirten, savunma yapmak için süre isteyen ve sonraki celselere katılmayan sanığın duruşmadan bağışık tutulmayı kabul ettiğinden bahisle sorgusu yapılmaksızın müdafisinin dinlenilmesi ile yetinilip sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu anlaşılan uyuşmazlık konusu olayda,
Sanığın duruşmadan bağışık tutulmasının ancak sanığın sorgusunun y...
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, somut olaylarda, yasadışı toplantıya dönüşen etkinliklerde grup içerisinde yer almaktan başkaca eylemi bulunmayan sanığa atılı 2911 sayılı Kanunun 28/1. maddesinde belirtilen şekilde kanuna aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenleme, yönetme veya düzenleyen ve yöneten kişilerin fiillerine iştirak etme suçlarının unsurları itibarı ile oluşmadığı gözetilerek, sanığın beraati yerine hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
Sanığın, itiraz dilekçesinde katılana hitaben; “____ C. Savcısı ... dosyaları karıştırıp iki önemli delili yok edip bir iddianame uydurup haksız dava açıyor…” şeklinde ifadeler kullandığı olayda;Sanığın katılana hakaret etme niyetinin olmadığına dair savunması ile itiraz dilekçesinin bütünlüğü ve yazılış amacı gözetildiğinde kullanılan ifadeler nezaket dışı, kaba, rahatsız edici ve ağır eleştiri niteliğinde ise de bu ifadelerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte s...
Somut olayda destek ...'in kaza tarihinde herhangi bir işte çalışmadığı, ev hanımı olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Mahkemece, hükme esas alınan aktüer raporunda desteğin ev hanımı olduğu ve asgari ücret düzeyinde gelir elde edeceği kabul edilerek hesaplama yapılması yerindedir. Ancak anılan raporda ücretin netleştirilmesi sırasında asgari geçim indiriminin dikkate alınması hatalı olmuştur. Davacının zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekon...
Bildiğiniz üzere, bu mesele yılların meselesidir. Karşı vekalet ücretinin kime ait olduğu, ödeme yükümlüsünün kim olduğu, ödemenin kime fatura (serbest meslek makbuzu) edileceği, stopaj (gelir vergisi) tevkifatı yapılıp yapılmayacağı, eğer tevkifat yapılacaksa kim tarafından nasıl yapılacağı, ve sair tüm hususlara ilişkin usul ve esaslar yıllardan beri tartışılmakta, bu tartışmalara net, nihai ve tatmin edici yanıtlar verilememektedir.
Son kertede, 05/12/2019 tarihli 7194 sayılı Yasa ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. Maddesine eklenen fıkrada: “9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini (icra ve iflas müdürlüklerine yatırılanlar dâhil) ödeyenler tarafından gelir vergisi tevkifatı yapılır.” hükmü ihdas edilmiştir.
Burada benim ele almak ve masaya yatırmak istediğim konu, idarelerce yapılacak ödemelerde izlenecek usullerdir. Bilindiği üzere bazı kanunlarda (İYUK madde 28, 5502 SK madde 36) mahkemece hükmolunan asıl alacak, vekalet ücretleri ve yargılama giderlerinin ödenmesi için idareye yazılı müracaat zorunluluğu öngörülmüştür. Ne var ki, bu müracaata serbest meslek makbuzunun eklenmesinin bir zorunluluk olup olmadığı hususu bir türlü netleşmemektedir. Örneğin 5502 Sayılı Kanun’un 36. maddesinde ödemenin, “…alacaklı veya vekilinin Kuruma ödemeye dayanak makbuz ve belgelerle birlikte yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği banka hesap numarasına” yapılacağı belirtilmektedir. Burada kastedilen makbuz ve belgeler ne olabilir? Bilhassa ortada bir ilam varken ne gibi bir belgeye ihtiyaç duyulmaktadır? Dikkat edilirse “alacaklı veya vekili” denmekte, dolayısıyla alacaklının müracaat hakkı olduğu da yadsınmamaktadır. Alacaklı asilin serbest meslek makbuzu kesme zorunluluğu olmayacağına göre, üstelik mahkeme ilamında hem asıl alacağın hem de vekalet ücretlerinin asil lehine hükmolunduğu bilindiğine göre bu kanun lafzındaki makbuz nedir? Eğer bahsolunan serbest meslek makbuzu ise bundan çıkan doğal sonuç vekile yapılacak ödemelerde aranacağı, asile yapılacak ödemelerde ise aranmayacağı mıdır? Bu noktada tevkifat sorumluluğu da aşılarak kuruma vergi denetmenliği mi yaptırılmak istenmektedir?
Tüm bu sorular yanıtsızdır. Ne var ki, yasa metinlerinde bu sorulara açıklama getirebilecek mantıki bazı çıkarımlar vardır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 97/2 maddesi: “94 üncü maddede yazılı ödemelerden yapılan vergi tevkifatı, vergi kesenin kayıt ve hesaplarında ayrıca gösterilir.” demektedir. Demek ki tevkifat bir yere kaçmamaktadır. Üstelik, tevkifat yükümlülüğü söz konusu olduğunda idare tüzel kişisi ile diğer özel/tüzel kişiler arasında bir fark bulunmamaktadır. Yasa, “tevkifat yükümlüsü” olarak genellemektedir. Kendisine karşı ilam vekalet ücreti yönünden icra takibi yapılan bir şirket, avukata, “hani nerede senin serbest meslek makbuzun, eğer yoksa ödemiyorum” dediğinde kapısında icra memurlarını görecektir. Zira serbest meslek makbuzu kesilmesi/tebliği temerrüt veya ödeme için şart değildir. Öyleyse, idare ile özel şirket arasında “serbest meslek makbuzu aramak” konusunda yasa herhangi bir ayrım da yapmadığına göre, idarenin de avukata “serbest meslek makbuzu olmadan ödeme yapmıyorum” deme hakkı bulunmayacaktır. Haczedilmezlik keyfiyeti ayrı, mütemerrit olma meselesi ayıdır. İdare, ortada makbuz olmasa dahi tevkifatı gereken ücretten tevkifatını yapacak, kayıtlarına işleyecek, makbuz işini de avukat ve bağlı bulunduğu vergi dairesi düşünecektir. Karşılıklı iyi niyet elbette ön plandadır. Bir avukatın serbest meslek makbuzunu keşide etmesi ve karşılığında hızlıca ödeme alması, icra dairelerine ve başkaca kırtasiyeye gerek duyulmaması elbette güzeldir. Ne var ki, muktezalar, tebliğler ve genel normlar ışığında mesele çözülecekse doğrusu açıkladığım gibidir. Aslında bunu bu kadar uzun uzadıya anlatmak lüzumu dahi yoktu. Zira Yargıtay 12. H.D. 2018/6351 E. 2019/4901 K. Sayılı ilamında “….İhtilaf, icra takibine geçilmeden önce yazılı başvuru dışında ayrıca alacaklı vekilinin ilama konu alacağın ödenmesi için serbest meslek makbuzu ibraz etmesinin zorunluluk olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Bu konuda, 2577 Sayılı Kanun'un 28. maddesinde özel bir düzenleme bulunmadığından, ilamın takibe konulması için anılan makbuzun ibrazına ilişkin sürecin beklenmesine gerek yoktur.” diyerek en azından İYUK 28. maddesi özelinde meseleyi çözmüştür.
Peki ben tüm bunları neden anlattım? Bugün başımıza gelen hadise yüzünden… Sosyal Güvenlik Kurumu’na karşı kazanmış olduğumuz vekalet ücreti için kurumdan “KEP” üzerinden talepte bulundum. Bizi nezaketle aradılar ve serbest meslek makbuzu keşide etmemizi istediler. "Hay hay" dedik. Makbuzu kesip kargoyla gönderdik. Son dönemde yaşanan salgın ve önlemler nazara alındığında 1 ayı aşkın süredir ödemenin gelmemesini de makul karşıladık.
Bu meyanda, son 10 yıl içerisinde herhangi bir SGK prim ödemesini 1 gün dahi geciktirmemiş olduğumuzu, hiçbir zaman vergi/prim affı, borç yapılandırması, erteleme, silme vs gibi ikramlardan istifade etmediğimizi özellikle belirtiyor, devletin günümüze değin vergi ve prim alacaklarını toplama konusundaki politikası nazara alınarak, devlete olan borcuna sadık mükelleflerin ne yerine koymuş olduğuyla ilgili genel tartışmaları da takdirlerinize bırakıyorum.
Hal böyleyken “covid19” salgınının ekonomik etkileri ile mücadele önlemleri kapsamında “İLK KEZ” -üstüne basarak söylüyorum “ilk kez”- SGK prim ödemelerini geciktirdik. Kaldı ki bu bir gecikme değil, devletin yükümlülere tanıdığı bir hakkın istimalidir. Ödemelerin vadesi 2020 Kasım ayına ötelenmiştir. Yukarıda da bahsettiğim gibi, bugüne dek her ödemeyi günü gününe, hatta gününden önce yapmak mükellef olarak bize hiçbir fayda sağlamadığından “yahu bari bu sefer vadesi gelmemiş ödemeyi de yapmayalım, vadesini bekleyelim” dedik.
Öykünün kalanını muhtemelen tahmin etmişsinizdir. Bugün SGK’yı arayarak ödemeyi hatırlattık ve akıbetini sorduk. Anlaşıldı ki SGK, Vadesi KASIM 2020 olan SGK prim borçlarından alacağımız vekalet ücretini mahsup etmiş, üstelik, mahsup miktarları ile ilgili kayıtları (telefon görüşmesinden sonra kurumun şubesine giderek yetkililerle yüz yüze yaptığım görüşmede) yazılı olarak vermekten de imtina etmiştir. Şimdi öncelikle bu noktada SGK çalışanlarını tenzih ederim. Hiçbir görevli bana nezaketsiz davranmamış, her biri ellerinden geldiğince yardım sağlama gayreti içerisinde olmuştur. Ne var ki, bizlere söylenene göre “SİSTEM” bir alacak gördüğü takdirde vadesi gelmiş olsun olmasın ödemeyi her halükarda mahsup etmektedir. Sistem’dir, hikmetinden sual olunmaz. İşin daha kötü tarafı, SGK kayıtlarında prim borçları mahsup edilmiş gözüktüğü (mali müşavir de doğrulamıştır) halde, banka kayıtlarında hala prim borcu tam olarak gözükmekte, dolayısıyla vekalet ücreti alacağımız “şimdilik” havaya uçmuş vaziyette, yani askıda hükümsüz kalmaktadır.
Gelelim öykünün ana fikrine: bizler avukat olarak yasal zorunluluğu yerine getirip kuruma talepte bulunduktan (ve 30 gün süre tanıdıktan) sonra alacağımız için icra takibine geçmeyerek ne kaybediyoruz? Öncelikle icra vekalet ücretimizi, akabinde telefonlarda fatura kestin/kesmedin parayı gönderdin/göndermedin diyaloglarından kurtulma lüksünü, saydamlık sağlamayı, nerede ne kadar para yattığını görüp, borcu alacağı hesaplayabilme imkanını… Hatta şöyle bir varsayımda bulunalım.. Somut hadisede olduğu gibi henüz vadesi gelmemiş değil, daha da vahimi, daha önce yapmış olduğunuz bir ödeme “sistem” tarafından görülmemiş ve “sistem” sizi borçlu kabul etmişse bu “aslında borçlu olmadığınız” borçtan ötürü sizinle mahsuplaşacak. Dolayısıyla mükerreren ödeme yapmış olacaksınız. Kurum görevlileri şifahen hakkınızı teslim edecek ama yasal prosedürleri takip etmeniz ve kurum içi hiyerarşiyle meseleyi çözmeniz gerekecek, böylece haklı olduğunuzu ispatlayana kadar idare mahkemelerinde gezecek ya da en iyi ihtimalle kurum kapılarında onlarca görüşme ve yazışma yapmak mecburiyetinde bırakılacaksınız.
Öykünün ana fikri dedim ama, buradaki ana fikri ve yapılacak çıkarsamayı siz değerli meslektaşlarımın öznel değerlendirmelerine bırakıyorum. Bu aklımdakileri sizlere anlatmak ve sizlerle paylaşmak istedim. Okuyanlara ayırdıkları vakitleri için teşekkür ederim.
1997'den beri yayınlanan ve Türkiye'nin ilk hukuk sitesi olan sitemiz :
* Hukukçu meslektaşlarımızın meslek hayatlarını kolaylaştıran bir platform sunmak
* Her meslekten hukukçuların birbirleri ile iletişim olanaklarını zenginleştirmek
* Türk Hukuk Sistemi içine bilgi teknolojilerinin girişini desteklemek
* Hukuka ve adalete özlem duyan ve hukuk üstünlüğü ortak paydasını paylaşan tüm hukukseverlere sığınacakları bir liman olmak ve böylece kendi ölçülerinde "Adalet"
idealine katkıda bulunmak hedefiyle yayınlanmaktadır.
[Daha Fazla Bilgi]
Merhaba arkadaşlar,
Müvekkilim ile kiracısı 01.09.2009 tarihinde kira kontratı imzalamışlardır. Fakat kiracı bu tarihe kadar hiçbir ödeme yapmamıştır. Taraflar kira artışının tefe-tüfe ortalaması oranında arttırılacağını kira sözleşmesinde kararlaştırmışlardır. Aylık kira bedeli 01.09.2009 tarihinde
450,00-TL.dir. Buna göre 2010 yılı tefe - üfe oranı nedir?
Şimdiden teşekkürler...
Adaletin toplumdaki yeri
Bir toplumda çoğulculuk, demokrasi, çeşitlilik, özgürlük ve güvenlik denkleminden yana olmak; her bireye ayrı ayrı ödev ve sorumluluklar yüklemektedir.
Adalet; bilim, etik, estetik değerlerle yoğrulursa, hakkaniyet ve meşruiyete yelken açar.
Adalet arayışı ve icrasında; din, iman, ırk, etnik, kültürel kimlik, mezhep, tarikat, grup, parti, hizip, ekol, ideolojik nitelik/tanım/değer ve aidiyetlerin olumlu ya da olumsuz bir etkisi olamaz. Adalet; herkese, hakkı o... [Devamı..]
selamlar,
sizce bir avukat bürosu(dolayısıyla vergi hariç tüm masrafları) olmadan 5-6 ay süre niyetiyle işlerini home-ofis şeklinde sürdürebilir mi? az sayıdaki müvekkil ev'e kabul edilmeksizin...
yürür mü bir süreliğine, yoksa sadece moral bozukluğuna mı yol açar?
görüşleriniz kıymetli, her açıdan değerlendirilebilir.